Yavuzaslan1960

ODN

ODN

ODN

 

Önemli Dini Notlar Yazan : Fatih Lütfü Aydın

www.fatihltfaydin.tr.gg

Dosya Paylaşımım.

Paylaşılanlar 1

Paylaşılanlar 2

15.05.2022

Not: Paylaştığım kitaplara bu bağlantıdan
 
ulaşılabilir. 
Sınava gireceklere yardımcı olması dileğiyle.
 

 

 






Önemli Dini Notlar A


  

 

 

Aforoz

İslâm cemiyetinde, kilisenin fonksiyonunu icra eden bir kurum ve buna bağlı olarak ruhanîler veya din adamları sınıfı bulunmadığı gibi aforoza benzer bir uygulamanın varlığı da söz konusu değildir. İslâmiyet’te, işlenen suç hangi türden olursa olsun, mahkemelerden başka suçluya ceza verme yetkisine sahip bir zümre yoktur. İslâm hukukunda belirlenen cezalar arasında bir müslümanı dinî görev ve ibadetlerinden mahrum bırakma veya toplumdan tecrit etme gibi bir ceza da bulunmamaktadır.
Alıntı...  islamansiklopedisi.org.tr/aforoz
............................................................................................................
Tecrit
~ Ar tacrīd تجريد [#crd II msd.] soyma, soyutlama, arıtma < Ar carada جرد soydu → cirit
https://www.etimolojiturkce.com/kelime/tecrit
..........................................................................................................
Meyvenin kabuğunu soyunca kabuğu kaldırıp çöpe atarız. Bu durumda tecrit bir şeyi bağlı bulunduğu yerden uzaklaştırma oluyor.

FLA

...........................................................................................................

Aralarındaki bazı benzerlikler sebebiyle zaman zaman düşkünlüğün aforozdan kaynaklandığı iddia edilmiştir. Halbuki aforoz, belirli suçları işleyen bir hıristiyanın yetkili şahıs veya dinî merci tarafından cemaatten tamamen uzaklaştırılmasıdır, düşkünlük ise dede tarafından belirlenen bir yaptırım olup ceza süresinin bitiminde tekrar topluma katılma imkânı vardır. Özellikle şehirlere göç etme öncesinde geleneksel anlamda bir nevi hukuk düzeni işlevini gören düşkünlük kurumu bu süreç içinde sosyal kontrolü gerçekleştirmiş ve toplumun huzur içinde yaşamasına yönelik ciddi katkılar sağlamıştır. Günümüzde ise bu kurumun aynı işlev ve işlerliğe sahip olduğunu söylemek mümkün değildir. Yaşanan kentleşme sürecinde dedeler ve tâlipler birbirinden kopmuş, yeni nesiller geleneksel kurumlardan uzaklaşmış, düşkünlük kurumu yerini yeni sosyal yapının kurumlarına bırakmıştır.

Alıntı.... islamansiklopedisi.org.tr/duskunluk
 

 

Ahlak


Diyalektik yani zıtların çatışması kuramı gereği her şey zıttıyla yaratılmıştır. Güzelin yanında çirkin, iyinin yanında kötü vs. gibi. Haksızlık içerenlerin hepsi negativite yani olumsuzluk, hakkaniyet içerenlerin hepsi de pozitivite yani olumluluk olarak adlandırılmaktadır. Ahlâk yani yaratılış bütün olarak güzeldir.Ahlâkın olumsuzluk içeren tarafının, olumlu tarafının değerini ortaya koyması ve yaratılanların canını yakarak olumluya yöneltmesi bütün olarak bakıldığında ahlâkın güzelliğini ortaya koyar.

Ahlâkın olumluluk yanına güzel ahlâk, olumsuzluk yanına ahlaksızlık denir. Güzel ahlâk ve çirkin ahlâk şeklinde bir sınıflandırma da yapılabilir.

Başa Dön

 



 

Akabe


İblis ile Hz. Allah arasında gecen konuşma sonucu Adem'e secde etmediği icin İblis huzurdan kovularak, taşlanan, kovulan anlamında şeytan adını almıştır. Giderken de "Senin yoluna oturarak kullarını saptıracağım" demiştir. İşte Akabe Allah'a goturen yolun zorlukları anlamına geldiğinden, şeytanın oturduğu yer olarak da adlandırılıyor demekki, FLA

Yaşar Nuri Ozturk

7/A'RAF-16: Dedi: "Beni azdırmana yemin ederim ki, onları saptırmak icin senin dosdoğru yolun uzerine kurulacağım."

AKABE

العقبة

Allah’a giden yolda salikin onune cıkan aşılması guc engelleri ifade etmek icin kullanılan bir tasavvuf terimi.

Sozlukte “sarp yol, dağdaki aşılması zor dik gecit” anlamına gelen akabe, Kur’an-ı Kerim’de mecazi olarak kole azat etmek, bir yetim veya yoksulu doyurmak;

mumin, sabırlı ve haktan yana kimselerden olmak gibi faziletler icin kullanılmıştır (bk. el-Beled 90/11-14). Kur’an insanı, kendisine bircok nimetler verilmişolmasına rağmen, neticesi hayır olan bu sarp ve dik yokuşu tırmanarak faziletler kazanma cabasını gostermediği icin kınamıştır. Mutasavvıflar Kur’an’da gecen akabe kelimesini, “maksada ulaşmak icin aşılması, yok edilmesi gereken tabii engeller ve nefsani bağlar” olarak yorumlamışlardır. İbrahim b. Edhem, bir kimsenin salih kişiler derecesine cıkabilmesi icin refah, izzet, rahatlık, uyku, zenginlik, tamah kapılarını kapatıp sıkıntı, zillet, cehd, uykusuzluk, fakirlik, olume hazırlık kapılarını acmaktan ibaret olan “altı akabe”yi aşması gerektiğini soyler. İbnu’l-Arabi’ye gore sufi ile muradı olan hak arasında sarp ve dik bir yokuş vardır. O, tabiat itibariyle bu yokuşun alt tarafındadır. Zirveye cıkmak icin bu dik yokuşun aşılması gerekir.

Tepe noktasına cıkılıp ote tarafına bakılınca artık bir daha geri donulemez; cunku donulmesi imkansız bir noktaya ulaşılmıştır. Sufilerin, “Donen yoldan doner, eren donmez” sozu bu makam icin soylenmiştir. Bu tepe noktası “işraf” ve “ıttıla” makamıdır. Halvetiyye tarikatında nefsin emmare, levvame, mulhime, mutmainne, raziyye, marziyye ve kamile sıfatları onun akabeleri kabul edilir. Bu yedi akabe lailahe illallah, Allah, hu, hak, hay, kayyum, kahhar zikriyle aşılır ve her akabe safhasında bir nur tecelli eder. Bu nurlar sırasıyla şoyledir: Mavi, sarı, kırmızı, siyah, yeşil, beyaz ve renksiz.

“Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz” (el-Fatiha 1/5) ayetinde, “Yalnız sana ibadet ederiz” şeriata “Yalnız senden yardım dileriz” hakikate işaret eder. Şeriata, “faydalı ilim” ve “ihlaslı amel” akabeleri gecilerek ulaşılır. “Yalnız sana ibadet ederiz”deki akabeleri gecmek icin, cocuğu sutten keser gibi organları şeriata aykırı işlerden, nefsi kotu alışkanlıklardan, sırrı tabiatın bulanıklığından, aklı vehim ve hayalden, ruhu masivadan arındırmak gerekir.

Hakikate ise yedi akabe gecilerek ulaşılır: Birinci akabeden ihlaslı niyet, ikincisinden hikmet, ucuncusunden ledunni bilgiler, dorduncusunden melekuttaki munacatlar, beşincisinden kurbiyet makamındaki nurlar, altıncısından sevgi halindeki muşahedenin ışıkları gorunur. Yedinci akabeyi aşanlar kutsiyet gulistanına konarlar. Burası fena ve mahv makamıdır. Bazı kaynaklarda ilim, tovbe, alaik (dunya, nefis, şeytan), avarız (rızk, tehlike, kaza, musibet), bais (havfreca), kādih (ucb-riya), hamd ve şukurden ibaret yedi akabeden soz edilir.

Akabeler, Gazzali’nin Risaletu’t-tayr’ından sonra Attar’ın Mantıku’t-tayr’ında oldukca geniş ve edebi bir uslupla işlenmiştir. Ancak Attar akabe yerine vadi terimini kullanmıştır. Ona gore Allah’a vasıl olmak, ancak son derece zor ve tehlikeli olan aşk, marifet, istiğna, tevhid, hayret, fakr ve fena vadileri aşıldıktan sonra mumkundur. Salikin sadece Allah’ı gormesi ve masivayı gormemesi makamına cem‘ adı verilir. Bu halden sonra fark-ı sani denilen ve yaratıcıyı yaratıcı, yaratılmışı da yaratılmış olarak gorme ve ikisini birbirinden ayırma hali gelir. En değerli ve en yuce hal budur. Ancak fark-ı saniye ulaşmaya genellikle cem hali engel olduğundan buna akabetu’l-cem‘ denilmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

Sulemi, Tabakāt, s. 38; Gazzali, Risaletu’t-tayr (MecmuǾatu’r-resail icinde), Beyrut 1406/1986, s. 47-53; İbnu’l-Arabi, el-Futuhat, IV, 107-108; Attar, Mantıku’t-tayr (nşr. Cevad Şekur), Tahran 1962; Gumuşhanevi, CamiǾu’l-usul, İstanbul 1276, s. 76; Sadık Vicdani, Tomar-Halvetiyye, s. 35; Abdulmun‘im el-Hifni, MuǾcemu mustalahati’s-sufiyye, Beyrut 1400/1980, s. 185.

Süleyman Uludağ

İslam Ansiklopedisi'nden alıntıdır

İlgili başka bir yazım...

AKABE

İblis ile Hz. Allah arasında geçen konuşma sonucu Adem'e secde etmediği için İblis huzurdan kovularak, taşlanan ( daşlanan, dışlanan, dışılanan ya da dişilenen, kovulan anlamında şeytan adını almıştır. Giderken de "Senin yoluna oturarak kullarını saptıracağım" demiştir.

İşte Akabe Allah'a götüren yolun zorlukları anlamına geldiğinden, şeytanın oturduğu yer olarak da adlandırılıyor demekki,


Allah'a Ulaştıran Yol


FÂTİHA
1.Yaşar Nuri Öztürk : Rahman ve Rahîm Allah'ın adıyla...
2.Yaşar Nuri Öztürk : Hamt, âlemlerin Rabbi Allah'adır.
3.Yaşar Nuri Öztürk : Rahman'dır, Rahîm'dir O.
4.Yaşar Nuri Öztürk : Din gününün Mâlik'i, sultanıdır O...
5.Yaşar Nuri Öztürk : Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.
6.Yaşar Nuri Öztürk : Dosdoğru giden yola ilet bizi...
7.Yaşar Nuri Öztürk : Kendilerine nimet verdiklerinin, üzerlerine gazap dökülmemişlerin, karanlık ve şaşkınlığa saplanmamışların yoluna...

FÂTİHA 6 İhdinas sırâtel mustakîm(mustakîme).

1. ihdi-nâ : bizi hidayet et, ulaştır
2. es sırâte el mustakîme : Sıratı Mustakîm, Allah'a ulaştıran yol
FÂTİHA 6.Yaşar Nuri Öztürk : Dosdoğru giden yola ilet bizi...

Hz. Allah Fâtiha Suresi'nde bize İhdinas sırâte el Mustakîme ( doğru yoluna ilet ) dedirttikden sonra, EN'ÂM-151-153 ayetlerinde doğru yolunun ne olduğunu göstermiştir. F.L.A.

EN'ÂM
151.
Yaşar Nuri Öztürk : De ki onlara: "Hadi gelin, Rabbinizin size neleri haram kıldığını yüzünüze karşı okuyayım: Hiçbir şeyi O'na ortak koşmayın. Ana-babaya çok iyi davranın. Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin; biz sizi de onları da rızıklandırırız. Kötülüklerin görünenine de gizli kalanına da yaklaşmayın. Allah'ın saygın ve aziz kıldığı cana, bir hakkı savunmak dışında kıymayın. Allah size bunları önerdi ki, aklınızı işletebilesiniz."

152.
Yaşar Nuri Öztürk : "Yetimin malına yaklaşmayın! Ancak rüştüne erişinceye kadar en güzel yolla ilgilenme hali müstesna. Ölçme ve tartmayı tam bir dürüstlükle yerine getirin. Hiç kimseye yaratılış kapasitesinin üstünde yükümlülük getirmiyoruz. Konuştuğunuz zaman, yakınlarınız/aleyhine de olsa, adaleti gözetin. Ve Allah'a verdiğiniz söze sadık kalın. Düşünüp öğüt alasınız diye O size bunları önerdi.

153.
Yaşar Nuri Öztürk : Bu benim dosdoğru yolumdur, onu izleyin, başka yolları izlemeyin! Yoksa bu hal sizi O'nun yolundan uzaklaştırıp parçalara böler. Sakınıp korunasınız diye O bunu önermiştir size

Başa Dön

Allah'ın Orduları.



Bedir Savaşı'nda Gönderilen Melekler.

kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Enf%C3%A2l-suresi/1169/9-10-ayet-tefsiri


Bedir Savaşı'nda gönderilen melekler,
Gazze için neyi bekler?

Yanıt: Kur'an'ın terkedilmesi olmalı. Bk. https://yavuzaslan1960.tr.gg/Siir.htm#SeytaninRehberligi
.....................................................................................
https://sorularlaislamiyet.com/bedir-savasinda-kac-melek...
....................................................................................
Hak dostum, Hak
Attığın her adımı,
Hakkaniyetle atmaya bak.
Hakkaniyet Hak rızasını gözetmek, demek.
Bu bir arınma ilkesidir,
Ancak böyle Hak olur, ermek.
FLA

Sahih yani sahiden peygamberimize ait olmadığını düşündüğüm bir hadis.

Şiddetli savaşlar vukua geldiği zaman, Allah öyle bir ordu gönderecek ki atlarının cinsi yönünden Araplar'ın en kıymetlisi ve silah yönünden onların en iyisi olup, Allah İslam dinini onlarla takviye edecektir. (Hz Muhammed) İslam Alimleri bu ordunun Türkler olduğu kanaatindedir..

Aşağıda Allah'ın ordularından bahseden ayetler de önemli olanın takva ( Allah'ın rızasına aykırı davranışlardan sakınma ) olduğu anlatılmakta. Benim görüşüme göre Allah bir milletten ordu sahibi olsaydı bu adam kayırıcılık ya da ırkçılık olurdu.Milletlerden, boylardan bahsedilen ayette ( Hucurat 13 ) Seçkin olanların takva sahipleri olduğu yazılı. Bence bu işler soyla değil iyi huyla olur. Tasavvufda bununla ilgili olarak "Bel evlatlığı değil yol evlatlığı önemli" deniyor.
Ayrıca Allah'ın Türk diye değil,Şeytanın ve kendi nefsinin Allah'ın rızasına aykırı isteklerini terk eden anlamında,Terk diye bir ordusu olabilir. Tarık Arapça'da Sabah Yıldızı ve ayağını sertçe yere vuran yolcu imiş.Bunu Allah yolunda ilerlerken Allah'ın yoluna oturmuş şeytana karşı sert bir şekilde direnen Allah yolcusu olarak anlıyorum ben.


ALLAH'ın ORDULARI

TEVBE
26.Yaşar Nuri Öztürk : Sonra Allah, resulünün üzerine de müminlerin üzerine de sükûnetini indirmiş, ayrıca sizin görmediğiniz orduları göndermiş de küfre sapanlara azap etmişti. Kâfirlerin cezası işte budur.
40.Yaşar Nuri Öztürk : Eğer siz ona yardım etmezseniz bilin ki, Allah ona zaten yardım etmişti. Hani küfredenler onu iki kişinin ikincisi olarak yurdundan çıkardıklarında, mağarada bulundukları bir sırada arkadaşına şöyle diyordu: "Tasalanma, Allah bizimle." Bunun üzerine Allah ona sükûnet indirmiş ve kendisini sizin görmediğiniz ordularla desteklemişti de küfre sapanların sözünü sefil kılıp alçaltmıştı. Allah'ın sözü ise yüce olanın ta kendisidir. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir.
IRKÇILIK KARŞITI AYETLER
HUCURÂT-13
Yaşar Nuri Öztürk: Ey insanlar! Biz sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve örfler yoluyla tanışıp kaynaşasınız diye sizi milletlere, boylara ayırdık. Hiç kuşkusuz, Allah katında en seçkininiz, sakınılması gereken şeylerden en çok sakınanınızdır. Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.
MU'MİNÛN-101
Yaşar Nuri Öztürk: Sûra üfürüldüğünde, aralarında artık soy sop / şuna buna mensup olmalar söz konusu edilemez. Birbirlerini soruşturamazlar da.

VEDA HUTBESİ'nden ALINTIDIR.
Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem'in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız O'ndan en çok korkanınızdır. Azası kesik siyahî bir köle başınıza amir olarak tayin edilse, sizi Allah'ın kitabi ile idare ederse, onu dinleyiniz ve itaat ediniz.



HADİS
Söz, haber, yeni şey anlamlarına gelen hadis (çoğulu ehâdis), terim olarak, Hz.
Peygamber'in söz, fiil ve takrirleridir. Bu tanıma göre hadis, sünnetle eş anlamlıdır.
Diyanet Sözlüğü'nden alıntıdır.
Hadislerin ( sahih, sahiden Peygamberimize ait olan hadislerin ) Kur'an'a aykırı
olamayacağını anlatan ayetler.
NECM
3. O; kuruntudan, keyfinden konuşmuyor.
4. İndirilmiş bir vahiyden başkası değildir o.
5. Kuvvetleri çok müthiş olan belletip öğretti onu ona.
HAŞR-7
Allah'ın, kentler halkından resulüne zahmetsizce aktardığı mal ve nimetler şunlar içindir:
Allah, Peygamber, yakınlar, yetimler, yoksullar, yolda kalmışlar. Bu böyle düzenlenmiştir
ki, o mal ve nimetler sizden yalnız zengin olanlar arasında dönüp duran bir kudret aracı
olmasın. Resul size ne verdiyse onu alın; sizi neden yasakladıysa ona son verin ve
Allah'tan korkun. Hiç kuşkusuz, Allah'ın azabı çok şiddetlidir.
AHKÂF-9
De ki: "Ben, resuller içinden bir türedi değilim! Bana ve size ne yapılacağını da
bilmiyorum. Bana vahyedilenden başkasına da uymam! Ve ben, açıkça uyaran bir elçiden
başkası da değilim."
Ne yazık ki Emeviler zamanında dini kendi haksız çıkaralarına uydurmak için uydurma ( sahih
olmayan hadisler ) yazılmıştır.
Bu yüzden önümüze getirilen hadisleri; akıl, mantık, vicdan ve Kur'an cetvelleriyle
ölçmeliyiz.Biz Zuhruf, 44 e göre Kur'an'dan sorumluyuz. Bu arada sahih hadislerden de dini
daha iyi anlamak için yararlanabiliriz ama bu bir zorunluluk değildir. Nedeni de Kur'an'dan
sorumlu olmamızdır.

Kıyametle ilgili bir Hadis
Hz.Peygamber, kıyametin ne zaman kopacağını soran kişilere yanındaki bir çocuğu göstererek:
“Eğer şu yaşarsa henüz ihtiyar olmadan kıyamet kopar” ( Buharî, edep 95, rikak 42; Müslim,
fiten, 136-139 )demiştir. ( Prof.Dr.Yaşar Nuri ÖZTÜRK Kur’an’da ki İslam sh.114)
Yukarıda ki hadisi yazanlardan Buhari MS 810 – 869 yıllarında yani Peygamberimizden ve
sözü edilen çocuktan aşağı yukarı 200 yıl sonra yaşamıştır. O çocuğun çoktan ölmüş olacağı
bir zaman da bu hadisi yazması hadislerin içinde gayrı sahih ( sahi, gerçek, Peygamberimize
ait olmayan )hadislerin olduğunun kesin bir kanıtıdır. Ayrıca hadisler içlerinde uydurma
olanlar olacağından akıl, mantık, vijdan ve Kur’an cetvelleriyle ölçülmelidir. Yukarıda ki
hadis akıl, mantık ve vijdanla ölçmeye bir örnektir.
Ayrıca Kur’an’ da kıyametin ne zaman kopacağı bilgisinin yalnızca Allah’a ait olduğu
belirtilmektedir. Buhari nasıl bir din alimidir ki Kur’an’a ters düşen bir hadise yer
vermiş. Bu örnek de göstermektedir ki hadis kitapları içinde sahih ( sahiden Peygamberimize
ait olan ) ve sahih olmayan hadisler vardır. Zuhruf 44'e göre, biz Kur'an'dan sorumlu
tutulacağız. Kur'an'ın 1. yorumu olan sahih hadislerle de Kur'an'ı anlamaya çalışmalıyız.
Akıldan çıkarılmaması gereken nokta bizim Kur'an'dan sorumlu tutulacak olmamızdır.


Allah'ın ordular göndermesi Kur'an'da da var ( yukarıda ki Tevbe, 26. ve 40. ayetler) . Bazı İslâm Alimleri'nin bu orduların Türkler olabileceğini düşünmesi, bence yanlış. Olsa olsa bu ordular Tarık orduları olabilir. Faruk, farkeden olursa, Tarık da terkeden olur. Allah'ın, nefsin kötü arzularını ve şeytanın emirlerini terkeden, tüm olumsuzluklardan arınmış kişilerden oluşan bir ordusu olabilir. Doğrusunu Hz. Allah bilir.

Aslında insanlar din alimlerinden faydalanamasalar bile takva
( Allah'ın rızasına aykırı davranışlardan sakınma ) ehli olmaları durumunda Allah'ın insanlara iyi ile kötüyü ayırabilecek güç vereceği Kur'an'da yazılı.

Enfal Suresi
Yaşar Nuri ÖZTÜRK
29.Ey iman sahipleri! Eğer Allah'tan korkarsanız, Allah size hakla bâtılı/iyiyle kötüyü ayırma gücü verir, kötülüklerinizi örter. Allah, o büyük lütfun sahibidir.

Allah insanların içine sorular düşürüp, kendi yoluna girmeleri için sebep halk eder. Yeter ki insanlar istesin.

Bakara, 282 Uzun bir ayet olduğu için ilgili cümleyi yazıyorum.

Allah'tan korkun. Allah size öğretiyor.

Fatih Lütfü AYDIN 30.12.2012

Başa Dön
 

Allah Sebepleri Halk Eder.




Allah sebepleri halkeder,
Sonucu kul belirler.
Patronun kasasını,
Soymak istiyorsan eğer,
Bir gün kasayı açık unutuverirler.

Sebep çıkınca ortaya,
Sonuç uzanmak olur kasaya.
Bu durumda hırsızlığı yapan sen,
Allah ise sebebi halk eden.

İnsanlar insanları sömürmek istiyorsa,
Allah sebepleri halk eder.
Sömüren, Allah değil elbette,
Sömüren, insanları sömürmek isteyenler.

Gelelim Allah'ın enflasyonla ilgili sebebine.
Allah'ın enflasyonla ilgili halk ettiği sebep ne?
Sömürenlere verdiği mühlet,
Yani süre elbette.
Yıllarca özellikle İsrail,
Tarımımıza engel oldu,
Kaldık sersefil.

Dolarların bolca aktığı 2010 larda,
Tarım ilacı, gübre, tohum fabrikaları kurulmadı.
Onca para çürüdü inşaatlarda.
Şimdi sebepleri halk etme dışında,
Allah'ın alakası var mı hep artan fiyatlarla.

Rad, 32,
Der ki,

Andolsun, senden önceki peygamberlerle de alay edildi; ancak ben inkâr edenleri bir süre serbest bıraktım, sonra da onları yakaladım. Görülsün işte azabım nasılmış?

İbrahim Süresi ayet 47,
Mühlet yani süre ile kurar ilgi.

O halde, sakın Allah’ın, peygamberlerine verdiği sözden cayacağını sanma! Allah güçlüdür, kimsenin yaptığını yanına bırakmaz.

Allah yarına bırakır, yanına bırakmaz,
Ata sözünün kaynağı olabilecek bir ayet.
Allah hesap sorar, verse de mühlet.

Bütün kötülükler bizden.
İftira eder, kötülükleri Allah'a yükleyen.

Nisa Suresi 79. ayet,
Suçu Allah'a yüklemeyi eder ret.

Sana gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir. Seni insanlara elçi gönderdik; şahit olarak da Allah yeter.

FLA

İlgili bir yazım aşağıdadır.

İmkân verdi diye kötülük Allah’a yüklenemez, “O’ndandır” denemez, zira buna rızâsının bulunmadığını bildirmiştir (bu konuda ayrıca bk. Şûrâ 42/30).

Alıntının kısa yolu...

Nisa 178-179

Ahlak halkedişler, yaratmalar demek. Daha açık anlatımla Allah'ın yaratırken insanlara yüklediği güzel özellikler demek. Eğer insan zulüm işlemeyi arzu ederse, o zaman Allah sebepleri halk eder yani yaratır.

Ben patronun kasasından para aşırayım, kumarda kazanıp, yerine koyarım diye bir arzu duyarsam, Allah da uygun bir zamanda kasayı açık unutturur ve ben de parayı izinsiz alırım.

Bu durumda hırsızlığı Allah mı yaptırıyor, ben mi yapıyorum?

FLA

Başa Dön

 

Allah Zulme Niye Ses Çıkarmıyor ve Bu Dünyayı Niye Yarattı?



O Hep Bir İş ve Oluştadır.

Etme bulma dünyası atasözünün kaynağı olabilecek bir ayet.
Gayet net yani oldukça açık ve anlaşılır.
Kötülük yapan onunla cezalandırılır.
Ne ekersen onu biçersin.
Gün gelir kurbanı olursun işlediğin vahşi cinayetin.

O hep bir iş ve oluştadır.
Zalimden kıygının öcünü almaktadır.
Geçmiş yaşamın vahşi zalimi.
Bu yaşamın küçük garibi.

Dikkat! “Kötülük yapan onunla cezalandırılır.” diyor ayet.
Gayet açık gayet net.
İşlediğin zulmü, bir başka zalim.
Üzerinde işliyor, bu böyle daim.

4.07.2018
F.L.A.

Nisa, 123..
Yaşar Nuri Öztürk: İş ne sizin kuruntularınızla/hurafelerinizle/anlamını bilmeden okuyuşlarınızla ne de Ehlikitap'ın kuruntuları/hurafeleri/anlamını bilmeden okuyuşlarıyla çözülür. Kötülük yapan onunla cezalandırılır. Ve böyle biri, kendisi için Allah dışında ne bir dost bulur ne de bir yardımcı.

Rahman, 29.
Göklerde ve yerde kim varsa O'ndan ister. O, her an yeni bir iş ve oluştadır.

Enam, 160,
Yaşar Nuri Öztürk: Kim bir güzellikle gelirse ona, getirdiğinin on katı var. Kötülükle gelene ise yaptığının kadarından fazla ceza verilmez. Onlar, haksızlığa uğratılmayacaklardır.

Fatih Lütfü Aydın
04.07.2018

Ütopya

Sınıfsız, sınırsız, sömürüsüz, savaşsız, saldırısız bir dünya,
Tek kelimeyle ütopya.
Olmayan yer demek ütopya,
Tek kelimeyle hayal,
Böyle bir dünya.

Bu dünya niye böyle acımasız,
Allah niye bir şey yapmıyor,
Diye soranlar!,
Bu dünya böyle çünkü diyalektik var.

Diyalektik, diyalektik.
Ya başka ne diyecektik.
Diyalektik gereği eden buluyor,
Böylece Allah işini yapmış oluyor.

Zıtlıkların çatışması,
Yani diyalektik varken,
Arınabilir mi dünya kötülüklerden.
Herkes kendi kötülüğünü yok edecek.
İşte o zaman ütopya dünyaya yerleşecek.

28.05.2022
FLA
Bir Çocuğun Tanrı'ya Mektubu

Çünkü Hz.Allah emek vermeye, çalışıp, kazanmaya değer verdiği için bu dünyayı yaratmış. Kalıcı nimetler için ( haram yolla elde edilen geçici nimetler için değil ) çaba harcamamızı ve nimetlerini alın teri ile kazanmamızı istiyor, bence.

Ayrıca bk. Her Toplum Hakettiği Üzere Yaşar
FLA

Ayrıca.. Yaratıldım Neden Ne İsteniyor Benden?

 

Allah Şunun Bunun Hürmetine Değil, Senin Gayretine Bakar.


Adil ( adam kayırmasız, soruların satılmadığı ya da torpilli kişilere önceden verilmediği ) bir sınava tembellik edip çalışmayan bir çocuk şunun bunun ya da Cuma Gününün hürmetine deyip dua etse, Hz. Allah bu duayı kabul eder mi? Hz. Allah’ın katında ( indinde ) hürmeti ( saygınlığı ) olan şey çalışmak değil midir? Demek ki dua ederken gereğini de yapmalıyız. Zaten Allah katında hürmet gören ( saygınlığı olan şey ) onun sözünü dinleyip, takva eden ( rızasına aykırı işten sakınan ) kul değil midir? Kısacası şunun bunun hürmetine demeyip, Hak katında saygınlığı olan kul olmaya çalışarak Allah’tan bir şeyler istemeliyiz.

Bir başka açıdan ele alacak olursak,

Hucurat, 13 Diyanet Tefsiri

HUCURÂT-13: Yâ eyyuhân nâsu innâ halaknâkum min zekerin ve unsâ ve cealnâkum şuûben ve kabâile li teârafû, inne ekramekum indallâhi etkâkum, innallâhe alîmun habîr(habîrun).

Yaşar Nuri Öztürk:
13: Ey insanlar! Biz sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve örfler yoluyla tanışıp kaynaşasınız diye sizi milletlere, boylara ayırdık. Hiç kuşkusuz, Allah katında en seçkininiz, sakınılması gereken şeylerden en çok sakınanınızdır. Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.
14: Bedeviler: "İman ettik." dediler. De ki: "Siz iman etmediniz. Ancak 'Müslüman' olduk deyin. İman sizin kalplerinize girmemiştir. Eğer Allah'a ve resulüne itaat ederseniz Allah, yapıp ettiklerinizden hiçbir şey eksiltmez. Çünkü Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir."
15: Müminler ancak şu kimselerdir ki, Allah'a ve resulüne iman ederler; sonra hiçbir kuşkuya düşmezler ve mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda didinirler. İşte bunlardır, özü sözü birbirine uyanlar.
16: De ki: "Siz Allah'a dininizi mi öğretiyorsunuz? Oysaki Allah, gökte ne var, yerde ne var hepsini bilir. Allah her şeyi çok iyi bilmektedir."

İnsan bildiği şeylerden ( örneğin sözcüklerin tanımlarından ) yola çıkarak bilmediği konularda az çok bir fikir sahibi olabilir.
Örnek verecek olursak, "Filancanın hürmetine dualarımızı kabul eyle Ya Rab!" dersek dualarımız kabul olur mu, sorusunun yanıtını bilmiyor olalım.

Hürmet

TDK'nın tanımından saygı duyma, itibar etme kısmı benim işime yarar çünkü ikisinde de değer verme anlamı var.
Hz.Allah da elbette ki en seçkin kullarına değer verecektir. Hucurat suresi 13. ayete göre, Allah katındaki en seçkin kullar da takva sahibi kullar oluyor.
Şimdi Hz.Allah değer verdiği, hürmet ettiği takva sahibi kullarının hatırına duamızı kabul eder mi?

Yaşar Nuri Öztürk:
Necm, 39: Gerçek şu ki, insan için çalışıp didindiğinden başkası yoktur.

Yukarıdaki ayet gereği bu olası değil çünkü emeksiz yemek olmaz.
Ekonomide bilinen talep tanımından da yola çıkarak aynı sonuca ulaşabiliriz. Talep de dua gibi bir istektir arzudur ama ekonomide talebin olabilmesi için bir mal ya da hizmeti almayı arzulamanın yanında o mal ve hizmeti elde edecek bir ekonomik gücümüzün olması gerekir. Yani çalışıp kazandığımız bir paramızın olması gerekir.
Yani her durumda Necm, 39 ayetini hayata geçirmek zorundayız. Armut piş ağzıma düş, olmayacak bir düş.

FLA
Başa Dön

 



 

Allah'ın Hükmüne Galip Olması.


Yani verdiği kararı değiştirip sonsuza kadar kalacaklar dedikleri kişilerden dilediklerine cehennemi veya cenneti sonlandırabilir.

FLA

Hud, 105-108

Not: la yüsel ayeti Evrensel Hukuk İlkeleri'nden kanun önünde eşitlik ilkesiyle aynıdır. Ayrıca la yüsel ayeti Hikmetinden sual olmaz atasözünün kaynağı olmalı. Bu durumda Hz.Allah'tan başka tüm varlık a:lemi eleştiriye açıktır. Eleştirilemez olan yalnızca O'dur. Allah hükmüne galiptir. Yani bir yargısını ya da bir başka deyişle bir konu, kişi v.s. ile ilgili düşüncesini, kararını isterse değiştirebilir. Buna hukukta keyfiyet ilkesi denir. Hakları saklıdır, şeklinde yazılır. Durum böyle iken Hz. Allah zalim değildir. Yargısını, elbetteki zulmetmeye gücü yetmesine rağmen, zulmetmeden değiştirir.

Keyfiyet O'nun olduğuna göre kaynar su azabını gerçek anlamda da gerçekleştirebilir, değişmeceli anlamda da.

Duhan, 48) Sonra başının üstünden kaynar su dökerek cezalandırın.”

Duhan, 40-57

Diyanet İşleri Başkanlığı Kur'an-ı Kerim - Hûd Suresi 105-108. Ayet Tefsiri - Diyanet İşleri BaşKanlığı'

Başa Dön

 

Amel

Amelleri boşa çıkanlar ayetleri için alttaki kısa yola tıklayın.

yavuzaslan1960.tr.gg/ODN.htm#Heba

“Ölen kimseyi peşinden üç şey takip eder: Aile çevresi, malı ve yaptığı işler. Bunlardan ikisi geri döner, biri ise kendisiyle birlikte kalır. Aile çevresi ve malı geri döner; yaptığı işler (ameli) kendisiyle birlikte kalır.” (Buhari, Rikak 42; Müslim, Zühd 5)

Demek ki, sonuçta geriye mal değil amal ( amel, iş ) kalyor ve amelin yani dünyada yaptığın işlerin Salih ise yani Hz.Allah'ımızın rızasına uygun ise yaşadın, değilse kul hakkıyla yandın demektir. F.L.A.

Suud Kralı'nın eski ve yeni sarayı için alttaki kısa yol Google'a kopyalanmalı.

https://www.facebook.com/photo?fbid=1176205059190837&set=a.119806108164076

 

https://yavuzaslan1960.tr.gg/ODN.htm#Kabir_Azab_

 

https://yavuzaslan1960.tr.gg/Siir.htm?fbclid=IwAR0b8mAFE854vS2GsrMbiI7xQVS04Wxh-SlRwlajK8xWY0XMHQUpCY8g7g4#CenneteGirmesiUmulanlar

 

Ashab-ul Yemin


Ashab-ul Yemin, yemin sahipleri yani ahde vefa edenler, yeminine sa:dık kalanlar.

Yaratıldıklarında: "Ben sizin Rabb'biniz yani terbiye edeniniz, rızık vereniniz, değil miyim?" diye soran Hz.Allah'ımıza Beli evet diyenler ve tökezleseler de kalkıp, yeminleri doğrultusunda Hz.Allah'a koşanlar.

F.L.A.

Ashab-ul Yemin

Başa Dön

 



 

Azabın Bir Kısmı Dünyada..


12 Eylül 1980 darbesinin lideri Evren'in son günlerinde yatağından düşerek kalçasını ve kolunu kırdığı, iyileşme sürecindeyken yediği yemeğin akciğerine kaçması üzerine boğularak öldüğü ortaya çıktı. Alıntı... Asmayalım da besleyelim mi diyen... Ben de tv de söyleyenlerin yalancısıyım. Evren yemek yerken boğularak ölmüş. 17 yaşındaki gencin yaşını büyüttürüp, asılmasına karar vermişti. Yine söylenenler doğruysa, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına idam cezası veren mahkemenin hakimi de leblebi yerken boğularak ölmüş.

AZABIN BİR KISMINI DÜNYADA...

RÛM-41 : Zaharel fesâdu fîl berri vel bahri bimâ kesebet eydin nâsi, li yuzîkahum ba’dallezî amilû leallehum yerciûn(yerciûne).
1. zahare : zahir oldu, ortaya çıktı
2. el fesâdu : fesat
3. fî el berri : karada
4. ve el bahri : ve deniz
5. bimâ : şey sebebiyle
6. kesebet : kazandı
7. eydi : eller
8. en nâsi : insanlar
9. li yuzîka-hum : onlara tattırmak için
10. ba'dallezî (ba'de ellezi) : bir kısmı ki o
11. amilû : yaptılar
12. lealle-hum : umulur ki böylece onlar
13. yerciûne : dönerler

Yaşar Nuri Öztürk:İnsanların ellerinin kazanmış oldukları yüzünden denizde ve karada bozgun çıktı. Allah onlara, yaptıklarının bir kısmını tattırıyor ki geri dönebilsinler.

Tefhim-ül Kur'an Yorumu.
Rum 41, Bu, yine, bütün Ortadoğu'da konuşulan Bizans ile İran arasındaki savaşa bir kinayedir. "İnsanların elleriyle kazandıkları"; Şirk ve ateizmi kabul etmenin ve ahireti görmezden gelmenin kaçınılmaz sonucu olarak insan davranışlarında ve karakterinde ortaya çıkan baskı, zulüm ve istibdat anlamına gelir. "Belki dönerler" ifadesi, Allah'ın, insanların kötü hareketlerinin sonuçlarının bazılarını ahirette cezalandırmadan önce göstermesi anlamına gelir. Böylece onlar gerçeği anlayıp tahminlerinde ne kadar hatalı olduklarını hissedebilirler ve ilk zamanlardan beri Allah'ın Peygamberlerinin tebliğ ettiği ve insan davranışlarını sağlam temellere oturtabilecek tek yol olan hak dine döndürabilirler. Bu konu Kur'an'da birçok yerde ele alınmıştır. Tevbe: 126, Rad: 231, Secde: 21, Tur: 47.

Demek ki boğularak ölme azabının bir kısmını dünyada tatmışlar. Öyleyse kimseye azab ve haksızlık etmemek için ibret almalı ( ders çıkarmalı ) yız. F.L.A. Başa Dön

 


Önemli Dini Notlar B


 

 

Bayram

Bayramları bayram yapan ruhudur, neşesidir.
Ruhlara neşe, adalet ve kalkınma ile gelir.
FLA

Geldiğimiz ruhlar a:lemine dönüş de bir bayramdır. Bunun için de ruhumuzun nefis terbiyesiyle hafifleyip, özgürce bedenimizi terkedebilir ha:le gelmesi lazım. Uçan balondan kum torbaları atıldıkça balon yükselir. Belki de Azrail özgürleşmemiş ruhlar için görevlidir. Yine belki de özgür ruhlar kendi başına sılasına yani ruhlar a:lemine gidiyor. Özgürleşmemiş ruhlar da Azraile yapışarak Arasat'a gidiyor, belki. Doğrusunu Hz.Allah bilir. Hıdırellez
Hıdırellez videosu için lütfen yukarıdaki bağlantıyı tıklayın.
Bayramımız kutlu olsun. BAYRAM Dinî veya millî açıdan özel önemi olan ve topluca kutlanan gün. A) Etimolojisi. Kâşgarlı Mahmud’un tesbitine göre kelimenin aslı Farsça bezrem/bezrâm (بذرم/بذرام) olup “sevinç ve eğlence günü” demektir ve beyrem/bayram telaffuzu Oğuzlar’a aittir ................................................................ Bayram kelimesinin Arapça’sı, sözlüklerde “âdet halini alan sevinç ve keder; bir araya toplanma günü” anlamlarıyla karşılanan îddir (el-Ǿıyd/العيد). Bu kelimenin aslının ise Ǿıvd (عود) olduğu ve “tekrar dönmek” anlamını taşıdığı bilinmekte ve bu durum İbnü’l-A‘râbî ve Zebîdî gibi lugatçılar tarafından, “çünkü o her yıl yeni bir sevinçle döner” şeklinde yorumlanarak mevsimlerin dönmesine bağlanmaktadır (geniş bilgi için bk. Lane, V, 2190). Sargon Erdem - İslâm Ansiklopedisi. Yukarıda ki alıntıya göre bayram; sevinç, neşe ve tekrar dönmek demekmiş. Yani sevinçli, neşeli günlere tekrar dönmek. Kötü alışkanlıklarla aşırı ve haram yiyeceklerle ağırlaşmış ruhu nefis terbiyesiyle hafifletip, o çocuklukta ki sağlıklı, neşeli günlere dönmek ve sevince boğulmak.Nefis terbiyesi ile elde edilen huzur. İşte bayram budur. F.L.A.

 

Çakra, Çeker, Şeker

Ramazan bilemek demek.
Araplar kılıcı 2 kaya arasına sürtüp bilemeye ramazan demiş.
Ramazanda nefsini bileyen,
Arifede olur bilen.

Arife bildi demek, neyi bildi?
Nefsini bileye bileye onun hakkından geldiğini.
Sonra yaşama sevinci veren enerji yani libido fışkırınca çakralardan,
Sevinçle bayram etti o an.

Çakra, çeker, cazibe demek.
Çeker, şeker, oynar şıkır şıkır,
Der şükür Ya Rap şükür.
Şekerin gerçeğine fazla sokulma,
Değişmeceli anlamı olan çakra.
Çakra için nefsi terbiye etmelisin unutma.

Esas bayram,
Libidolu yaşam.
Hepimize kutlu olsun bayram.
Bi dolu, libidolu, dolu dolu bir bayram.

Saygılar ve sevgiler.
02.06.2019
F.L.A.

Hıdırellez

Hızır Arapça’da Yeşil Adam demekmiş.
O zaman demek ki Hızırlık;
Ruhta yeşillenme, bahar, Hakk’ka eriş.
Bırakmazsak ruhumuzda benlikden, günahdan iz,
O zaman Hızır olabiliriz, erip de hepimiz,


Hıdırellez demektir Hızır İlyas.
İlyas nefis terbiyesi ile çeker çile, yas.
Ey nefis terbiyesiyle çile çeken adın İlyas.
Ruhuna mana güneşi doğar,
Mana baharında, ruhun yeşile boyanır.
İşte o an erersin, adın olur Hızır.


Ateşten atlamak nefis ateşini aşmak olmalı.
Nefis ateşinden atlayan ruh, yaşar İlâhi baharı.
Hıdırellez; nefis çilesiyle yas çekenin, İlyas’ın,
Ruhunun Nur’lanmasıdır, başlamasıdır, ruhunda baharın.


Fatih Lütfü Aydın.
22.03.2015
Saygılar ve Sevgiler.

https://youtu.be/0l2HFPdMu9c


Hıdırellez videosu için lütfen yukarıdaki bağlantıyı tıklayın.



Bayramda; şeker, lokum ve etle mide kabımızı doldururken, bilgiyle de beyin kabımızı doldurup, malımızdan adil paylaşarak, Hz. Allah'a yakınlaşmamız ve, sevdiklerimizle kaynaşıp, gönül kabımızı da doyurmamız, dileğiyle, hayırlı bayramlar. 20.08.2018 F.L.A.

 

Ramazan

Ramazan bir şeyi inceltmek,
Törpülemek demek.
Hak rızasıyla yaşantıyı düzeltmek,
Görgülemek demek.

Adına Şeker Bayramı deyip,
Onu unutturmuşlar.
Bozulmuş terazi, kopmuş ip.
Bol bol şeker, lokum yutturmuşlar.

İfrat, bir şeyi arttırmada haddi aşma.
Çok yiyip de haddi aşma.
İtidal, denge, orta yol.
İradeyle törpüle ruhunu bol bol.
Tefrit, bir şeyi azaltmada haddi aşma.
Hiç yememek olmaz orta yoldan şaşma.

Çok yenirse lokum şeker.
Şişmanlıktan vücut ağrılar çeker.
Törpüle bağrına sinmiş düşmanı.
Orta yolla saldır, kurtar imanı, müslümanı.

Namaz salât demek.
Saltlaştırma, yalınlaştırma.
Törpüle ruhunu masiva ile kalınlaştırma.
Allah’tan gayrı her şeydir masiva.
Allah’ımızdan gayrısı hava, civa.

Törpüle ruhundaki masiva sıvasını.
Nefis çölünü geçip, kazan cennet vahasını.
Her gördüğünü vaha sanma.
Serap olabilir aldanma.

Kur’an rehber olsun sana.
İç kevseri kana kana.

Saygılar ve Sevgiler.
11.10.2007

Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk Kur'an'ın Temel Kavramları Oruç Maddesi.

ORUÇ
(savm, siyam)
Oruç anlamındaki siyam ve savm, Kur'an'da türevleri ile birlikte
14 yerde geçer. En çok geçen, siyam şekli olup 8 ayette kullanılmıştır.
Lügat itibariyle savm ve siyam, yeme, konuşma ve yürüme gibi
fiillerden el çekmektir. Yürümeyen ata, durgun su ve rüzgâra
sâim denir. Konuşmamaya da savm dendiği olur. (bk. Meryem
suresi, 26)
BİR BESLENME EĞİTİMİ OLARAK ORUÇ
Açlık, hak gaspının, sömürü ve baskının sonucu olduğunda insanı
kin ve düşmanlığa, o da kavgaya, kavganın tarafları arasında
kuvvet farkı olduğunda ise zayıf tarafı teröre iter. Bu bir
varlık kanunudur.
Aynı açlık, elindeki nimet ve imkânları kendi özgür iradesiyle
kullanmayan veya sınırlı kullanan bir insan söz konusu olduğunda
çok farklı bir manzaraya vücut verir. Bu durumda
açlık, inançlar uğruna direnişten maceraya, başkaları adına
fedakârlıktan ibadete kadar bir dizi olumlu değere konu olacaktır.
Yani açlık hukuksal, sosyolojik ve genelde tıbbî boyutuyla
olumsuz bir olgu iken, mistik, estetik ve bazen tıbbî anlamda
pozitif bir değer olabilmektedir.
Son yüzyılda, açlığın pozitif yönü üzerinde duran tabip-düşünürler
sadece Doğu'dan değil, Batı'dan da çıkmıştır; hatta daha
çok Batı'dan çıkmıştır. Nobel Ödülü sahibi tabip-düşünür Alexis
Carrel (ölm. 1944) bu tip Batılı düşünürlerin en dikkat çekenlerinden
biridir. Onun ünlü eseri L'Homme cet Inconnu (İnsan
Denen Meçhul); az yemenin, buna bağlı olarak orucun yararları
konusunda en değerli bilgileri veren eserlerden biridir.
Dinler; açlığın, andığımız iki görünümünden de bahsederler:
Zulme uğradığı için yiyemeyenlerin açlığı zulüm, bulduğu halde yemeyenlerin
açlığı erdemdir.
İslam düşünce tarihinde özellikle tasavvuf, az yemenin, açlığın
erdirici rolü üzerinde, çoğu noktaları henüz yeni yeni fark edilmeye
başlanan hayranlık verici tespitler yapmıştır. İranlı düşünür
Sâdî (ölm. 1291), günde üç kez yiyen adamla üç günde bir
kez yiyen adamın hayat sahnesindeki dayanma ve değer üretme
başarılarının aynı olamayacağına dikkat çeker. Sâdî ve benzerlerinin
yaklaşımlarına ruh veren kaynak söz, Hz. Peygamber'in
şu hadisidir:
"Oruç tutun, sağlıklı olursunuz!"
Dikkat edilirse Peygamber sözünde, ilk çağrışımları bakımından
ürkütücü, aşırı disiplincilik ifade edici 'açlık' kelimesi kullanılmamış,
onun yerine, açlığın sefalet ve zulüm görünümünden
uzak, irade ürünü bir belirişi olan oruç kavramı gündeme getirilmiştir.
Özgür irade ürünü olan açlığın yapıcı-erdirici rolü üzerinde duran
ciddî deneyleri ele alıp bunlardan bilimsel sonuçlar çıkaran
etüdler arasında, Amerikalı bilim adamı Dr. Roy L. Walford'un
makalesi dikkat çekicidir. California Üniversitesi profesörü ve
ABD Bilimler Akademisi üyesi olan Walford, Executive Health
dergisinin Eylül 1983 sayısında yayınlanan makalesinde az yemenin,
açlığın sağlık üzerindeki olumlu etkilerini incelemiştir.
Açlığın bu anlamdaki etkilerini düşünce tarihinde ilk bilimsel incelemeye
tâbi t u t an düşünür, Müslüman tarihçi İbn Haldun'dur.
İbn Haldun (ölm. 808/1405), ünlü Mukaddime'sinde, fikir tarihinde
ilk kez, şunu savunuyor:
"İnsanlığın çok yemek yüzünden maruz kaldığı zararlar az yemek
yüzünden uğradığı zararlardan daima azdır."
Ve yine İbn Haldun'a göre, kıtlık ve yoksulluk yılları, sağlıklı
nesillerin yetişmesi bakımından bolluk ve israf yıllarından daha
şanslıdır. Yukarıda adını verdiğimiz Amerikalı bilim adamının
makalesi şu başlığı taşıyor: 'Beslenmeye Bağlı Olarak Yaşlanmayı
Geciktirme'
Şimdi bu makaleyi, birkaç satırla özetleyelim:
"Ömrü uzatma arzusu, insanlığın ilk devirlerinden beri vardır.
Efsaneler birçok hayat iksiri sunar. Faust, 24 yıl daha genç
kalmak için ruhunu şeytana satar... Cornell Üniversitesi'nden
McCay'in fareler üzerindeki deneylerinin sonuçları çok ilginçtir...
McCay'ın deneyinde, normal beslenen farelerin hepsi 1000
(bin) günde ölmüş iken beslenmedeki kalorileri yüzde altmış
azaltılmış fareler seks güçleri daha da artmış olarak çok daha
uzun süre yaşamışlardır. Philadetphia Kanser Enstitüsü'nden Dr.
Morris Ross'un deneylerinde ise bu koşullarda beslenen farelerin
ömürlerinin yüzde altmış oranında arttığı görülmüştür... Bunu
takiben, fareler her üç günde bir, 24 saat aç bırakılarak deney
sürdürülmüş ve sonuçta ömür sürelerinin yüzde otuz daha arttığı
görülmüştür... 24 saatlik ara sürelerle aç bırakılan t üm hayvanların
kansere, böbrek ve kalp hastalıklarına, enfeksiyonlara,
romatizmal rahatsızlıklara karşı direnç kazandıkları da belirlenmiştir.
Tüm bu hayvanlarda seks gücünün de arttığı gözlenmiştir..."
Belirli bir süre yeme-içme-seks üçlüsünü durdurma şeklinde
uygulanan orucun sağlık açısından değeri, tüm dinlerin bu disiplinden
yararlanmadaki ortak tavırlarının hikmeti bu bilimsel
deneylerle yeni anlam boyutları kazanıyor.
Fıkıh dilinde siyam ve savm, Allah rızası ve nefs terbiyesi için, yeme-
içme ve cinsel ilişkiden, niyete bağlı olarak gün boyu uzak durmaktır.
Buradaki gün boyu deyimi tartışmalıdır. Çünkü Kur'an'ın
orucun başlama zamanını belirleyen ifadesi çok esnek olduğundan
fıkıhçılar bu ayetin yorumunda çok farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.
Tartışmaya esas olan Bakara 187. ayet şöyledir:
"Oruç gecesi, kadınlarınıza cinsel yaklaşım size helal kılınmıştır.
Onlar, sizin için giysidir/eştir, siz de onlar için giysisiniz/eşsiniz.
Allah sizin, öz benliklerinize yazık etmekte olduğunuzu bilmiş, tövbelerinizi
kabul edip sizi atfetmiştir. Artık şimdi onlara yaklaşın ve
Allah'ın sizin için yazdığı şeyi arayın. Tan yerinin beyaz ipliği siyah
ipliğinden sizce seçilinceye kadar yiyin için; sonra da orucu gece
oluncaya değin tamamlayın. Mescitlerde itikâfta bulunduğunuz
sırada zevcelerinizle cinsel temas kurmayın. İşte bunlar, Allah'ın
yasaklarıdır, bunlara yaklaşmayın. Allah, ayetlerini insanlara işte
böyle açıklar ki korunabilsinler."
Tartışmanın ruhsat ve azimet alanları vücuda getiren ve Kur'an'ın
daha birçok konuda benzerini sergilediği esnek ifade, buradaki
'şafağın beyaz ipliği siyah ipliğinden ayırt edilinceye değin yiyip
için' sözüdür. (Bu ifadeden çıkan tartışmalar ve bu tartışmaların
ortaya çıkardığı hüküm farkları için bk. Öztürk; Kur'an'daki
İslam, ilgili ayetin yorumu)
İlgili rivayetleri Kur'an'ın hakemliğinde bir sonuca bağlarsak
şunu söyleyeceğiz: Oruca başlamanın azîmet noktası şafak sokumunun
ilk vakti, ruhsat noktası ise güneşin doğuşudur. Müslüman,
bu iki nokta arasında kalmak şartıyla orucunu herhangi bir vakitten
başlatabilecektir.
Oruçla ilgili düzenlemelerin en önemli kısmı Bakara suresi 183¬
185. ayetlerde yer almaktadır:
"Ey iman sahipleri! Oruç sizden öncekiler üzerine yazıldığı gibi sizin
üzerinize de yazılmıştır. Bu sayede korunmanız umulmaktadır.
Sayılı günlerdir. Sizden kim hasta olur veya yolculuk halinde bulunursa
tutamadığı gün sayısınca başka günlerde tutar. Oruca zorlukla
dayananlar üzerine düşen, fidye olarak bir yoksulu doyurmaktır.
Kim bir mecburiyeti olmaksızın içinden gelerek iyilik yaparsa bu
onun için daha hayırlı olur. Ve oruç tutmanız, eğer bilirseniz, sizin
için daha hayırlıdır. Ramazan o aydır ki; insanlara kılavuz olan,
iyi-kötü aynmryla hidayetten kanıtlar getiren Kur'an, onda indirilmiştir.
O halde, bu aya ulaşanınız onu oruçlu geçirsin. Hasta olan
veya yolculuk halinde bulunan, tutamadığı gün sayısınca başka
günlerde tutsun. Allah sizin için kolaylık ister; O sizin için zorluk
istemez. Tutulmamış olan günleri tamamlamanızı, sizi doğru yola
kılavuzladığı için Allah'ı yüceltmenizi ister. Ve sizin şükretmeniz
umulmaktadır."
Bu ayetlerde de önemli tartışmalara yol açan ifadeler vardır. Bu
da gösterir ki Kur'an oruç konusunda da birtakım noktaları kurala
bağlamaktan kaçınmış, bunları içtihada bırakarak, oruç emrinin
zaman ve mekân şartlarına uygunluğunun sağlanmasına
imkân vermiştir. Bu noktalan şöyle özetleyebiliriz.
Takat (güç) Meselesi:
Bakara 184. ayette 'yutîkûne' fiili geçiyor. Bunun Türkçesi,
"Zorlukla yerine getirirler" demektir. Ayet, bu fiilin çoğul şeklini
kullanarak şunu söylüyor:
"Orucu zorlukla yerine getirenlere düşen, fidye vermektir."
Burada, Kur'an tarafından getirilen bir ruhsat vardır. Bu ruhsatı
kullanma, zamana ve şartlara göre belirlenecektir. Fidye vermeyi
gerekli kılacak zorluğun ne olduğuna ise zorluğa muhatap olan
karar verir. Büyük fıkıh bilgini Şâtıbî'nin dediği gibi: "Ruhsat
izafîdir. Öyle olunca da, onu kullanan kişi kendi kendisinin fakîhi
olacaktır." (bk. Şâtıbî; el-Muvafakaat, 1/309)
Fakîhler, birçok konuda olduğu gibi, burada da ayete getirdikleri
yorumu, Kur'an'ın kesin emri gibi vermiş ve ayetin zamanüstülüğünü
baltalamışlardır. Kur'an böyle dondurucu bir ifade kullanmıyor;
her devri aynı kalıba sokan bir kural getirmek yerine
her devrin farklı ihtiyacını karşılamaya uygun bir esnek ilke,
bir ufuk çizgisi gösteriyor. Günümüzde fıkıh alanının önemli
isimlerinden biri olan Hayreddin Karaman da, işçilerin oruçları
konusunda adı geçen ayetin yorumundan çıkan hükümlerden
herhangi birinin uygulanabileceği kanısındadır. Şöyle diyor:
"Ya rızık temini için yahut da esir veya hapiste bulunduklarından,
ağır işlerde çalışmak mecburiyetinde kalan kimseler
oruç tutarlarsa bir kısmı hastalanır. Oruç tuttukları takdirde
hastalanacakları bilinen kimselerin durumu hastalar gibidir.
Aynı durumda olan diğer işçiler ise hastalanmayabilirler; fakat
bunlara da oruç tutmak çok zor gelir, büyük güçlük çekerler.
İşte bu durumda olanlar hakkında iki görüş vardır:
"Birinci görüş: Böyle kimseler oruç tutmakla mükelleftirler, güçlük
ve meşakkat, oruç tutmamaları için ruhsat sebebi olamaz.
Hanefîlerin de dahil bulunduğu fukaha ekseriyeti bu görüştedir."
"İkinci görüş: Bu gibi kimseler oruç tutmayıp her gün için
bir fidye verebilirler. Bu konudaki farklı görüşlerin mesnedi,
Bakara suresinin 184. ayetinin farklı tefsiridir. "Oruca zorlukla
dayanabilenler bir düşkünü doyuracak kadar fidye verir"
mealindeki ayeti, birinci grup ya mensûh kabul etmiş yahut
da "yutîkûnehû" kelimesine 'gücü yetmeyen, dayanamayan'
mânasını vermişlerdir."
"İkinci grup ise İbn Abbas'ın anlayışına dayanmışlardır. Ona
göre, ayet mensûh değildir; orucu tutmaya gücü yetmekle beraber
çok zorluk çeken kimseler ayetin şümulüne girer ve böyleleri
oruç yerine fidye verirler. Günümüzde, bazı Ezher uleması
bu görüşü tercih etmişlerdir." (Karaman; İslam'ın Işığında Günün
Meseleleri, 1/110)
Fidye, oruçlunun, ailesine yedirdiği orta cins yemekten tam bir
gün bir fakiri doyurmasıdır.
Kur'an'ın beyanlarından anlaşılıyor ki, orucun farz olanı, sadece
Ramazan orucu değildir. Kazaya bırakılan Ramazan oruçlarıyla,
kefaret olarak tutulması gereken oruçlar da farzdır, yani tutulmaları
zorunlu kulluk borcudur. Ramazan orucunu özürleri
yüzünden tutmayanların, sonraki günlerde bunları kaza edeceklerini
yukarıda temel ayetlerde gördük. Kefaret olarak tutulacak
oruçları ise Bakara 196, Nisa 92, Mâide 89, Mücâdile 4. ayetler
düzenlemektedir, (bk. burada, Kefaret mad.)
Şunu da unutmamak gerekir: Geleneksel fıkıhta, Ramazan orucununun
bozulmasına bir tür ceza olarak öngörülen 61 günlük
kefâret-i savm (orucu bozma kefareti), Kur'an'da yoktur; fakîhler
tarafından fetvalaştırılmıştır.
Hastaların ve Yolcuların Orucu:
Sağlığı yerinde olmayan veya yolculuk halinde bulunan kişilerin
o halleri devam ettiği sürece oruçlarını bozmaları, dinen daha
uygun bulunmuştur. Biz burada genel anlamda birtakım kuralları
sıralamakla yetineceğiz.
1. Bir Müslüman hasta, oruç tuttuğu takdirde öleceğinden, ruhsal
dengesinin bozulacağından, hastalığının artacağından veya uzayacağından
endişe ederse, oruç tutmayacak, bu mazeretleri kalktığı
zaman tutamadığı günleri kaza edecektir.
2. Hamile ve çocuk emziren kadınlar da kendisinin ve çocuğunun
hayatını düşünerek oruçlarını tutmaz, bu halleri geçince tutamadıkları
günleri kaza ederler. Çocuğun, kadının kendi çocuğu
olmasıyla başka birinin çocuğu olması fark doğurmaz.
3. Âdet kanaması geçiren veya lohusalık halinde bulunan kadınlar
da, o halleri geçinceye kadar oruç tutmayabilirler. Böyleleri,
tutmadıkları gün sayısınca orucu, iyileştikleri zamanlarda tutacaklardır.
İğne yaptırmanın oruçla ilgisine gelince: Vitamin vs. cinsinden
gıda hükmünde iğneler orucu bozar. Gıda hükmünde olmayanlar
ise bozmaz. Çünkü bunlar üç yasak olan yeme-içme-cinsel
temas dışında kalır.
Orucun Kutup Bölgelerinde nasıl tutulacağı da önemli sorulardan
biridir. Bu konuda, ortak görüş şudur: Bu bölgelerde ibadetler,
gündüz ve gecenin t am oluştuğu en yakın bölgedeki duruma
göre ayarlanır veya 'vakti oluşmadığı' gerekçesiyle terk edilir.
Mideye su kaçırmamak şartıyla yıkanmak, yüzmek orucu bozmaz.
Yıkanmanın akar suda, denizde veya başka türden bir suda
olması fark yaratmaz. Kulağa su kaçması, oruca zarar vermez.
Sonuç olarak şunu söyleyeceğiz: Bütün dinlerin ortaklaşa ibadetlerinden
biri de oruçtur. Bunun da ötesinde, oruç, insanlığın,
dinler dışındaki birçok düşünce ve eğitim ekolünün başvurduğu
temel uygulamalardan biridir. İnsan sağlığı ile ilgili sayısız yararları
yanında diğer hiçbir disiplinde görülemeyen mistik, estetik,
ahlaksal ve ruhsal faydaları, orucu insanlık tarihi boyunca
her toplumun şöyle veya böyle, az veya çok uyguladığı bir ibadet
ve tedavi şekli olarak yaşatmıştır. Yaratıcı Kudret ve yaradılış
kanunları, orucu insan hayatının ayrılmaz bir disiplini olarak
tespit etmiş bulunmaktadır.
Oruç, Hz. Peygamber'in Medine'ye hicretinden bir yıl sonra bir
Şaban ayı farz kılınmış ve o günden beri yüzyıllardır bütün İslam
âleminin yerine getirdiği kutsal bir ödev olarak yaşatılmıştır.
Fatih Lütfü Aydın
Kayıt Tarihi : 23.8.2014 13:25:00

 

Başa Dön

 


 

Bedir Savaşı'nda Gönderilen Melekler

kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Enf%C3%A2l-suresi/1169/9-10-ayet-tefsiri


Bedir Savaşı'nda gönderilen melekler, Gazze için neyi bekler?

Yanıt: Kur'an'ın terkedilmesi olmalı.

Hak dostum, Hak
Attığın her adımı,
Hakkaniyetle atmaya bak.
Hakkaniyet Hak rızasını gözetmek, demek.
Bu bir arınma ilkesidir,
Ancak böyle Hak olur, ermek.

FLA

Şeytanın Rehberliği şiiri

Bedir Savaşı'nda Kaç Melek Gönderilmiştir?

Başa Dön

 


 

Bel'am


Bel'am İlgili ayet kısa yolu.. A'raf, 175-178
Dilini çıkarıp, solumaktan vazgeçmeyen köpek, onca çilesine rağmen azıcık keyfi için deni yaşamı ( dünyayı ) terketmeyen insan olmalı. dini kaynaklara göre Bel'am, A'raf Suresi'nde açıkça belirtilmese de dünya hayatının hırsıyla kralın emrine girip, Hakk rızasına aykırı işler yapan bir din a:limi.
FLA
Deni-Hayat-Maruf

 

Beyin, Yürek, Mide ve...


Beyin, yurek, mide ve bilinen kap olmak uzere.... 4 kabını , doğal şeylerle doldurup, Hakk'ın gozune girmek icin cabalayan sıradan bir insanım.Doğru olan, doğal olandır.Bunun kanıtı da doğal yaşadığımızda ruhsal ve bedensel sorunlar yaşamıyor olmamızdır.
Beynimizi yararlı bilgiyle, yureğimizi sevgiyle, midemizi helal, sağlıklı şeylerle, kotu alışkanlıklardan uzak bir şekilde doldurup, 4. kabımızı da her turlu sapıklıktan arındırdığımızda inşallah Hakk'ın gozune girip gercek başarıyı yakalamış oluruz.
Fatih Lutfu AYDIN
12.11.2012
Not: bir şeyin doğal olabilmesi için ruhsal, düşünsel ve bedensel sağlığa zararlı olmaması gerekir. Bunun için de bir sağlık uzmanına danışılmalıdır. Örneğin zinanın insan üzerindeki etkileri bir psikyatrise yani beyin bilimciye sorulmalıdır. Böyle bir şansımız yoksa şu bilgi bize bir ipucu verebilir. Bedensel olarak doğal olmayan davranışlarımızdan dolayı, vücudumuz ağrı aracılığıyla bizi uyarır. Aynı şekilde ruhsal ve düşünsel olarak doğal olmayan davranışlarımızdan dolayı da ruhumuz vicdan azabıyla bizi uyarır.

İnsan vicdan azabını bastırabilmek için savunma mekânizması geliştirir fakat sonuçta buna vicdan karar verecektir ve doğal bulmazsa azap duygusuyla ruhumuz bizi uyarmaya devam eder. Zina ile ilgili bildiğim bir savunma mekânizması evli olmayan kişiyle birlikte olma. Buna rağmen vicdan azabı çekiyorsak bir şeyler doğal gitmiyor, demektir.

Ek olarak,

 

4 Kabımız.



Bir resimde bir bilimci dalmış bilime.
İlgisiz kalmış, bahar ve yaz mevsimlerine.
O zaman,
Beyin, yürek, mide ve bilinen kab,
Olmak üzere,
4 kaba da ayırmalı zaman.

Olmaz ki, hep beyin hep beyin,
Kaliteli zaman ve sevgi ister, yüreğin.
Hep mide için yani fiziksel gereksinimler için de çalışma.
Denge önemli bunu unutma.

4 kabımız 4 kabımız,
Onlar cennete kapımız.
Çok önemli bu 4 kap.
Kaplarımız zaralılarla dolmasın Ya Rab.

FLA

Beyin, yürek, mide ve malum kap olmak üzere.... 4 kabını , doğal şeylerle doldurup, Hakk'ın gözüne girmek için çabalayan sıradan bir insanım. Doğru olan, doğal olandır.Bunun kanıtı da doğal yaşadığımızda ruhsal ve bedensel sorunlar yaşamıyor olmamızdır.

Beynimizi yararlı bilgiyle, yüreğimizi sevgiyle, midemizi helal, sağlıklı şeylerle, kötü alışkanlıklardan uzak bir şekilde doldurup, 4. kabımızı da her türlü sapıklıktan arındırdığımızda inşallah Hakk'ın gözüne girip gerçek başarıyı yakalamış oluruz.

Fatih Lütfü AYDIN

12.11.2012

 



Başa Dön

 


 

Bezm-i Elest


A'RÂF-172
Hani Rabbin, ademoğullarından, bellerinden zürriyetlerini alıp onları öz benliklerine şahit tutarak sormuştu: "Rabbiniz değil miyim?" Onlar: "Rabbimizsin, buna tanıklık ederiz." demişlerdi. Kıyamet günü, "biz bundan habersizdik" demeyesiniz.

Ve iz ehaze rabbuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, e lestu birabbikum, kâlû belâ, şehidnâ, en tekûlû yevmel kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn(gâfilîne).

1. ve iz ehaze : ve çıkardığı zaman, (çıkarmıştı)
2. rabbu-ke : senin Rabbin
3. min benî âdeme : Âdemoğullarından
4. min zuhûri-him : onların sırtlarından
5. zurriyyete-hum : onların zürriyetlerini
6. ve eşhede-hum : ve onları şahit tuttu
7. alâ enfusi-him : nefslerinin üzerine
8. e lestu : ben değil miyim
9. bi rabbi-kum : sizin Rabbiniz
10. kâlû : dediler
11. belâ : evet
12. şehid-nâ : biz şahit olduk
13. en tekûlû : demeniz, demenize karşı (dememeniz için)
14. yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
15. innâ : muhakkak ki biz
16. kun-nâ : biz olduk
17. an hâzâ : bundan
18. gâfilîne : gâfiller, habersiz olanlar

Bezm: Sohbet meclisi. Yiyip içme. Meclis.( Osmanlıca Türkçe Sözlük – Cihan Yayınları). Bezm-i Elest: Elest Meclisi (toplantısı).

 



Başa Dön

 


 

Borçsuz Olmak da bir tür Zenginliktir.


Facebook'daki bir paylaşım üzerine yazdığım dizeler.

Borçsuz Olmak da bir tür Zenginliktir.

Hem çalış hem kanaat et,
Etme ruhuna eziyet.
Borçsuz olmak da,
Bir tür zenginliktir.
Borç gırtlakda,
Yaşamak, ruha eziyettir.

FLA


Başa Dön

 


 

Bilim ve Teknoloji


Bilim ve Teknoloji

İslam dünyasının hali,
Neden feci?
Çünkü öksüz kalmış,
Bilim ve teknoloji.
FLA

Bilimsel Yöntem Basamakları

1.Problemi tanımlama.
2.Varsayımlar üretme.
3.Veri toplama.
4.Varsayımların toplanan verilerin ışığında deney ortamında sınanması.
5.Sonuçlar arasından en doğru olanın belirlenmesi.

Teknoloji; tekniğin yani amaca ulaşmak icin; uyulması gereken kuralların, kullanılan aracların ve izlenmesi gereken yolların bilimsel olarak incelenmesidir.

Düşünmeyi, sorgulamayı ve bilmeyi sevme demek olan felsefe bilimsel yöntem basamaklarının yalnızca ilk ikisini kullandığından bilim değildir. Bilgiyi, bilimsel yöntem basamaklarına uygun ve sistemli bir şekilde üretmek demek olan bilime kapı açar.
FLA
Konuyla ilgili Mü'min Müslüman ayrımı adlı yazım aşağıdadır.
Hucurat Suresi, 14. Bedeviler: "İman ettik." dediler. De ki: "Siz iman etmediniz. Ancak 'Müslüman' olduk deyin. İman sizin kalplerinize girmemiştir. Eğer Allah'a ve resulüne itaat ederseniz Allah, yapıp ettiklerinizden hiçbir şey eksiltmez. Çünkü Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir."

Allah rahmet eylesin, Yaşar Hoca’nın dediği gibi, Müslüman etiketi taşımakla Müslüman olunmaz. Bunu genellersek, insan bedeni taşımakla insan olunmaz. Ancak Evrensel Ahlâk ve Hukuk İlkeleri hayata geçirilerek, insan olunabilir. Elbette ki bu da aileden başlamak üzere eğitimle olur.

Eğitim: Olumlu yönde davranış değiştirmedir.
Olumlu yönde, insanlık yönünde davranış değiştirmedikten sonra,Tüm Evren'i okusan hepsi boşuna.

Eğitim: Olumlu yönde, istendik ve kalıcı davranış değiştirme sürecidir.

Olumlu yönde: Haksızlık içermeyecek şekilde.

İstendik: İnsanın kendi isteği ile olmalıdır. Baskı ile olursa kişi baskı kalktığında, olumsuz davranışını sergilemeye devam eder.

Kalıcı: Kalıcı olmalı, kişi olumlu davranışı hep yapmalı, benimsemeli, ruhuna işlemeli.

Süreç: İşlem,sistemde, girdilerin çıktıya dönüşünceye kadar ki geçirdiği aşamalardır.

Sistem: Girdilerin, belli işlemlerden geçirilerek çıktıya dönüştürüldüğü ve geri bildirimlerle beslendiği düzendir.İnsanoğlu da Tam insan üretme sistemi olan bu dünyada bir girdi olarak çeşitli imtihan işlemlerinden, sürecinden geçer.

Hataların geri bildirimle tekrarlanmaması sağlanırsa, sistemden Kamil ( Tam ) İnsan olarak çıkılabilir, Hz. Allah'ımızın izniyle. F.L.A.

Not: Sistemin daha iyi anlaşılabilmesi için bir bardak portakal suyu, sistemin çıktısı olacak şekilde, örnek olarak verilebilir.

Girdiler ( inputs ): İnsan, bardak, su, portakal sıkacağı ve bıçak.
İşlem ( süreç, process ): İnsan girdileri yıkayıp temizledikten sonra bıçakla portakalı keser ve portakal sıkacağında sıkar. Çekirdekleri ayıkladıktan sonra portakal suyunu bardağa döker.
Çıktı (output): Bir bardak portakal suyu.
Geribildirim ( Feedback ): Sistemdeki hataların ve eksikliklerin not alınarak bir sonraki süreçde yinelenmemesini sağlamak.
Örnek: Bıçak kör olduğu için portakal düzgün kesilememekte ve parçalanması nedeniyle portakladan tam verim alınamamakta ( yani portakal suyunun bir kısmı ziyan olmakta ). Ayrıca kör bıçak insanın elini kesmesine ve zaman kaybına yol açmakta. Bu notlar alınarak bir dahaki süreç için düzgün bir bıçak kullanılır. F.L.A.

Cennete girmesi Umulanlar şiiri

Konuyla ilgili bir başka yazım olan matbaa aşağıdadır.
İslam Dünyasında Kurulan İlk Matbaa
1517 çok ilginç bir tarih. Bu tarih Martin Luter King adlı bir Alman papazın Protestanlık bildirisini kilisenin duvarına astığı tarih. Bu papaz İncil'i Almanca'ya çevirmiş. Aynı zamanda Yavuz Sultan Selim'in Mısır fethi sonrası halifeliği ve beyni kof ulemaları İstanbul'a getirdiği tarih. Avrupa matbaa etkisiyle Almanca'ya çokça çevrilen İncil ile aydınlanmanın sabahına uyanırken biz bilimsizliğin karanlığına gömüldük.

Bu çeviri 1450'de Gutenberg'in matbaayı bulmasından dolayı çokça basıldığından, insanlar papazların öğrettiği dogmaların yerine bilime sarılmış. 1517'de Avrupa Alman papaz ile Engizisyon'dan kurtulmanın ilk adımlarını atarken biz Mısır'dan getirilen ulemalar ile Engizisyon karanlığına gömüldük.

Not: Padişahım çok yaşa.
Elveda bilime ve sorgulamaya.

Matbaa, 1450'deki bulunuşundan 40 yıl sonra Fatih'in oğlu 2.Beyazıt döneminde Osmanlıya gelmiş ama halka bir yararı olmamış. Ayrıca Çin'de çok önceden ilkel teknikle matbaa bulunmuş. 2. Beyazıt zamanında Arap harfleri bırakılıp, Türkçe ile uyumlu olan Latin harfleri kullanılsaydı matbaanın belki halka yararı olurdu.

Kendi cebinden Kur'an'ı Türkçe'ye çeviren Atatürk 1517'de başta olsaydı, bizde de matbaa erken yaygınlaşır ve Kur'an çok daha önce Türkçe'ye çevrilirdi.

Bir buluşun halka yararının olması için yaygınlaşması, hesaplı ( halkın kesesine uygun ) ve anlaşılır olması gerekir.

Sonuç olarak matbaa Osmanlıya erken dönemde gelmiş ama halka ulaşamamış.
Deprem gösterdi ki,
En hakiki mürşit yani yol gösterici ilimdir.
İlimsiz gidilen yolda, yürekler dilim dilimdir.

FLA

18.02.2023

Matematiksel

 



Kalem yani bilimin ürünü olan teknoloji askeri teknoloji ile bir bütünlük içinde kullanılırsa bu 2 üstünlüğe sahip ülkeler bizi ezemez.
FLA

İlgili bir yazım.

Kalem Kılıçtan Üstündür.

Bu atasözündeki kalem ilim ve onun ürünü olan teknoloji demek oluyor. Anadolu devrimi hem kılıç ( silah ) hem de kalem ( ilim ve teknoloji ) ile yapıldı. Eğer Taliban kalem savaşı da vermezse kendisini ABD'ye karşı destekleyen Rusya'nın ve Çin'in kölesi olarak kalır.

FLA



Başa Dön

 


 

Bilip bilmeden konuşmama.


A'RÂF-33
De ki: "Rabbim, ancak şunları haram kıldı: İğrençlikleri -görünenini, gizli olanını- günahı, haksız yere saldırmayı, hakkında hiçbir kanıt indirmediği şeyi Allah'a ortak koşmayı, bir de Allah hakkında bilmediğiniz şeyler söylemeyi."

 


GİY
Gelen haber; gercek mi, yalan mı? İyi mi, kötü mü? Yararlı mı, yararsız mı?

Hucurat, 6


Başa Dön

 


 

Bir Elmanın 2 Yarısı


BAKARA-187
Yaşar Nuri Öztürk : Oruç gecesi kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılınmıştır. Onlar sizin için giysidir, siz de onlar için giysisiniz. Allah sizin öz benliklerinize yazık etmekte olduğunuzu bilmiş, tövbelerinizi kabul edip sizi affetmiştir. Artık şimdi onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazdığı şeyi arayın. Tan yerinin beyaz ipliği siyah ipliğinden sizce seçilinceye kadar yiyin için; sonra da orucu gece oluncaya değin tamamlayın. Mescitlerde itikâfta bulunduğunuz sırada zevcelerinizle cinsel temas kurmayın. İşte bunlar Allah'ın yasaklarıdır, bunlara yaklaşmayın. Allah, ayetlerini insanlara işte böyle açıklar ki korunabilsinler.

Bu ayetten ek bilgi olarak cinsel ilişki orucu bozar mı gibi bir sorunun yanıtı bulunabilir. Mantıken oruç gecesi helal kılındı diyorsa oruç gündüzü yani oruçluyken yasak demektir. Yani oruçluyken cinsel ilişki de bulunulamaz. Benim esas paylaşmak istediğim, erkek ve kadının birbirinin giysisi olması.

Bilindiği üzere kelimelerin bir gerçek bir de değişmeceli anlamı vardır. Giysi gerçek anlamıyla kişinin ayıp yerlerini örten kumaşdır. Değişmeceli anlamıyla birinin diğerini tamamlaması ayıplarını, kusurlarını örtmesidir. O zaman erkek de, kadın da yarım olup, birbirlerini tamamlarlar. Bir elmanın 2 yarısı gibi. Burada erkeğin ve kadının örtü ya da örtme aracı olması günahlarla ilgili değil ayıplarla ilgilidir. Günahları örtecek tek şey salih amel ( Allah'ın rızasına uygun iş ) dir.

Bilindiği üzere ayıp, kişinin başkalarını rahatsız eden davranışları ile eksiklikleridir ( kusurlarıdır ). Kadını okutmayıp, cahil bıraktıktan sonra bir şeyden anlamaz demek haksızlıktır. Saygılar ve Sevgiler. F.L.A.

 



Başa Dön

 

Bir Koltukta İki Çocuk


Bir Koltukta İki Çocuk

Beyin, yürek, mide ve bilinen kap,
Olmak üzere var 4 kap.
Alttaki 2 kaba,
Ha babam yüklenmek,
Doğru mudur acaba?

Akıla örtülünce şal,
İnsan olur, böyle hammal.
Bir koltukta iki çocuk,
Yazık daha kendi de çocuk.

FLA
Bir Koltukta İki Çocuk


Başa Dön

 



Birr ve Makam-ı mahmud

Birr Takva Demektir.

Takvanın anlatıldığı ayet Bakara, 177 dir.
Orada anlatılır,
Takva ya da diğer adıyla birr.

Bakara, 177,
Yaşar Nuri Öztürk: Yüzlerinizi doğu ve batı yönüne çevirmeniz zafer ve mutluluğa ermek değildir.
Zafer ve mutluluğa ermek o kişinin hakkıdır ki,
Allah'a, âhıret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır;
akrabaya, yetimlere, çaresizlere, yolda kalmışa, yoksullara, özgürlüğüne kavuşmak gayretinde olanlara
malı seve seve verir, namazı kılar, zekatı öder. Böyleleri söz verdiklerinde ahitlerine vefalıdırlar;
bolluk ve bereket zamanı kadar, zorluk, sıkıntı ve şiddet zamanında da sabırlıdırlar.
İşte bunlardır özüyle sözü bir olanlar. Ve işte bunlardır korunan takva sahipleri.

Birr; iyilik, güzellik, mutluluk, zafer, başarı ve Allah rızası demektir.
Kalıcı, gerçek mutluluk ve başarı için takva gerekir.
Araplar, Kur'an'dan önce deve tekmesinden sakınmaya takva dermiş.
Kur'an'la birlikte takvaya,
Allah'ın azabından sakınmak için rızasına uygun yaşama,
Anlamı yüklenmiş.

Bakara'nın başında takva ehli anlatılır.*
Sonra kâfirler ve münafıklar açıklanır.
Bir de münafıkın suresi var,
Orada da açıklanır, münafıklar.

Fatih, takva ehli yani takva sahibi olmak için uğraşır.
İnşaallah o da, makam-ı mahmuda ulaşır.
Makam-ı mahmud övülen, yüceltilen, imrenilen makamdır.

Makam-ı mahmud

İsra,78-79,
Yaşar Nuri Öztürk: 78: Güneşin kaymasından/aşağı sarkmasından, gecenin kararmasına kadar namazı kıl.
Sabah Kur'an'ını da gözet. Çünkü sabah Kur'an'ı tanıklarca izlenmektedir.

79: Sana özgü bir davranış olarak, gecenin bir kısmında,
o Kur'an'la meşgul olmak üzere uyanık ol/uykudan uyan.
Böylece Rabbinin seni övgüye layık bir konuma ulaştırması umulur.

İsra, 79, Ve minel leyli fe tehecced bihı nafiletel leke asa ey yeb'aseke rabbüke mekamem mahmuda.

İsra, 79'da yanlızca peygamberimize özgülenen şey teheccüddür.
Leke yani sana ait, sana özgü sıfatı teheccüddedir.
Teheccüd, gecenin bir kısmı uyanık olarak Kur'an'la uğraşmak demek.
Bunun nedeni Müzemmil, 7'dedir.

MÜZZEMMİL SURESİ - Yaşar Nuri Öztürk 1: Ey giysisine bürünüp yatan!
2: Geceleyin kalk! Kısa bir süre hariç,
3: Gecenin yarısını ayakta ol yahut bundan biraz eksilt!
4: Yahut buna biraz ekle! Ve Kur'an'ı ağır ağır, düşüne düşüne oku!
5: Doğrusu, biz senin üzerine ağır bir söz bırakacağız.
6: Şu bir gerçek ki, yeni bir oluşa koyulmak üzere geceleyin kalkan,
yer tutma bakımından daha güçlü, söz bakımından daha etkilidir.
7: Kuşkusuz, gündüz boyu senin için uzun bir dolaşma/yoğun bir uğraş vardır.

Leke sıfatı makam-ı mahmudda olmadığına göre,
O makamın sunulması umulur,
İnşallah takva sahiplerine.

79: Sana özgü bir davranış olarak, gecenin bir kısmında,
o Kur'an'la meşgul olmak üzere uyanık ol/uykudan uyan.
Böylece Rabbinin seni övgüye layık bir konuma ulaştırması umulur.

Yalnızca seni övgüye layık bir konuma ulaştırması umulur, denmiyor.
Belki de makam-ı mahmud yani övgüye layık bir konum,
Takva sahiplerine veriliyor.

*Not: Bakara Suresi 1-5. ayetlerde mü'minler, 6-7. ayetlerinde kâfirler ve 8-20. ayetlerde de münafıklar anlatılmaktadır.

92. BAKARA SURESİ - Yaşar Nuri Öztürk çevirisi 1: Elif, Lâm, Mîm. 2: İşte sana o Kitap! Kuşku,çelişme, tutarsızlık yok onda. Bir kılavuzdur o, korunup sakınanlar için. 3: Ki onlar, gayba inananlar, namazı kılanlardır. Ve kendilerine rızk olarak verdiklerimizden, başkalarına pay çıkaranlardır. 4: Hem sana vahyedilene hem de senden önce vahyedilene inananlardır onlar. Âhıreti gereğince kavrayıp anlayanlar da onlardır. 5: İşte bunlardır Rablerinden bir hidayet üzere olanlar, işte bunlardır gerçek anlamda kurtuluşu bulanlar.

6: Şu bir gerçek ki, o küfre batmış olanları sen korkutsan da korkutmasan da onlar için aynıdır; iman etmezler. 7: Allah onların kalpleri, kulakları üzerine mühür basmıştır. Onların kafa gözleri üstünde de bir perde vardır. Onlar için korkunç bir azap öngörülmüştür.

8: İnsanlar içinden bazıları vardır, "Allah'a ve âhıret gününe inandık" derler ama onlar inanmış değillerdir. 9: Allah'ı ve inanmış olanları aldatma yoluna giderler. Gerçekte ise onlar öz benliklerinden başkasını aldatmıyorlar. Ne var ki, bunun farkında olamıyorlar. 10: Kalplerinde bir hastalık vardır da Allah onları hastalık yönünden daha ileri götürmüştür. Ve onlar için, yalancılık etmiş olmaları yüzünden acıklı bir azap öngörülmüştür. 11: Onlara, "Yeryüzünde bozgun çıkartmayın" dendiğinde, "Tam tersine, bizler barış ve esenlik getirenleriz" demişlerdir. 12: Dikkat edin, gerçekte onlar, bozgun getirenlerin ta kendileridir de bunun bilincinde olmuyorlar. 13: Onlara, "İnsanların inandığı gibi siz de inanın" dendiğinde, "Yani biz de kafası çalışmayan zavallılar gibi inanalım mı?" derler. Haberiniz olsun ki, kafası çalışmayan düşük seviyeliler onların ta kendileridir; fakat bilmiyorlar. 14: Bunlar iman etmiş olanlarla yüz yüze geldiklerinde, "îman ettik" derler. Kendi şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise söyledikleri şudur: "Hiç kuşkunuz olmasın biz sizinleyiz. Gerçek olan şu ki, biz alay edip duran kişileriz." 15: Allah onlarla alay ediyor ve onları, kendi azgınlıkları içinde bocalar bir halde sürüklüyor. 16: İşte bunlar, doğruluk ve aydınlığı verip karanlık ve sapıklığı satın aldılar da ticaretleri hiç bir kazanç sağlamadı. Bir yol yordama girebilmiş de değillerdir. 17: Onların durumu şu kişinin durumuna benzer: Bir ateş tutuşturmak istedi. Ateş, çevresindekileri aydınlattığında, Allah onların ışığını giderdi ve onları karanlıklar içinde bıraktı; artık görmezler. 18: Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Onlar artık dönmezler. 19: Yahut gökten boşalan bir yağmur haline benzer ki onda karanlıklar var, bir gök gürlemesi var, bir şimşek var. Yıldırımlar yüzünden ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Allah Muhît'dir, küfre sapanları çepeçevre kuşatmıştır. 20: Şimşek, neredeyse gözlerini çarpıp götürüverecek. Kendilerine her aydınlık sunduğunda, orada yürürler. Üzerlerine karanlık binince çakılıp kalırlar. Eğer Allah dileseydi, işitme güçlerini de gözlerini de elbette alıp götürürdü. Çünkü Allah her şeye Kadîr'dir.

1103. MÜNÂFİKÛN SURESİ - Yaşar Nuri Öztürk çevirisi
1: Münafıklar sana geldikerinde: "Senin kesinlikle Allah'ın elçisi olduğuna tanıklık ederiz." derler. Senin kesinlikle O'nun elçisi olduğunu Allah zaten biliyor. Ve Allah tanıklık eder ki, münafıklar kesinlikle yalancıdırlar. 2: Yeminlerini bir kalkan edinip Allah'ın yolundan alıkoydular. Onların yapmakta oldukları ne kötüdür! 3: Bu durumun sebebi şudur: Onlar iman ettiler, sonra küfre saptılar da kalpleri üzerine mühür basıldı. Artık onlar incelikleri anlamazlar. 4: Onları gördüğünde gövdeleri hoşuna gider. Bir şey konuşsalar sözlerine kulak verirsin. Onlar birbirine dayandırılmış keresteler/Hint kumaşı giydirilmiş kütük parçaları gibidirler. Her bağırtıyı aleyhlerinde zannederler. Düşmandır onlar; sakın onlardan! Allah onları kahretsin! Nasıl da aldatıp döndürülüyorlar! 5: Onlara, "Hadi gelin, Allah resulü sizin için af dilesin!" dendiğinde kafalarını öteye çevirirler. Ve sen onların böbürlenmiş bir halde dönüp gittiklerini görürsün. 6: Sen onlar için ha af dilemişsin ha dilememişsin. Aleyhlerindeki sonuç aynı kalacaktır. Allah onları asla affetmeyecektir. Çünkü Allah, sapıklar topluluğunu doğruya ve güzele iletmez. 7: Onlar: "Allah resulünün yanındakilere infak edip bir şey vermeyin ki dağılıp gitsinler!" diyen kişilerdir. Oysaki göklerin ve yerin hazineleri, Allah'ın tekelindedir. Ama münafıklar bunu anlamazlar. 8: Şöyle derler: "Eğer Medine'ye dönersek, yemin olsun ki, itibarlı ve baskın olan, ezik ve zayıf olanı oradan çıkaracaktır!" Güç ve itibar Allah'a, onun resulüne ve iman sahiplerine özgüdür. Ama münafıklar bunu bilmezler. 9: Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız, sizi, Allah'ı anmaktan/Allah'ın zikri olan Kur'an'dan alıkoymasın! Böyle bir şey yapanlar, hüsrana uğramışların ta kendileridir. 10: Sizden birine ölüm gelip de, "Ey Rabbim, yakın bir süreye kadar beni geciktirseydin de içtenliğimi belgelemek için birşeyler vererek iyilik ve barış sevenler olsaydım!" demesinden önce, size rızık olarak verdiklerimizden dağıtın. 11: Allah, süresi gelmiş olan bir canı geriye asla bırakmaz! Ve Allah, yapıp etmekte olduklarınızı çok iyi haber almaktadır.

FLA
27.03.2023

Takva Şiiri

Başa Dön

 


Önemli Dini Notlar C-Ç


  

 

 

Ca: mide namaz sevap mıdır?


Yaşar Nuri Öztürk:

Hud,

114. Gündüzün iki tarafında ve geceye yakın saatlerde namaz kıl! Güzellikler kötülükleri silip süpürür. İşte bu, Allah'ı ananlara bir öğüttür.
115. Sabret! Allah, güzel düşünüp güzel davrananların ödülünü yitirmez.

Demek ki sevap yani bir anlamıyla ödül, namazı ca:mide kılmayla değil, güzel düşünüp güzel davranmayla elde ediliyor. F.L.A.

Yaşar Nuri Öztürk:

Bakara,

125. Hatirla o zamani ki, biz o evi insanlar için sevap kazanmaya yönelik bir toplanti yeri ve güvenli bir siginak yaptik. Siz de Ibrahim'in makamindan bir dua yeri edinin. Ibrahim ve Ismail'e su sözü ulastirmistik: "Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rükû-secde edenler için evimi temizleyin!"
126. Ibrahim söyle yakarmisti: "Rabbim! Su kenti güvenli bir kent yap, halkinin Allah'a ve âhiret gününe inananlarini çesitli ürünlerle riziklandir." Rab dedi ki: "Küfre sapanlari bile riziklandiririm. Ama az bir nimetle riziklandirir, sonra da ates azabina itiveririrm. Ne kötü bir dönüs yeridir o!"
127. Ibrahim'in, Ismail'le birlikte, o evin ana duvarlarini yükselterek söyle yakardiklari zamani da an: "Rabbimiz, bizden gelen niyazlari kabul buyur; sen, evet sen, Semî'sin, her seyi çok iyi duyarsin; Alîm'sin, her seyi çok iyi bilirsin."
128. "Rabbimiz! Bizi, sana teslim olmus iki müslüman/Allah'a teslim olan kil. Soyumuzdan da sana teslim olan müslüman bir ümmet olustur. Bize ibadet yerlerimizi göster, bizim tövbemizi kabul et! Sen, evet sen, Tevvâb'sin, tövbeleri cömertçe kabul edersin; Rahîm'sin, rahmetini cömertçe yayarsin."
129. "Rabbimiz! Içlerinden onlara, senin ayetlerini okuyacak, kendilerine Kitap'i ve hikmeti ögretecek, onlari temizleyip arindiracak bir resul gönder. Sen, evet sen, Azîz'sin, tüm ululuk ve onurun sahibisin; Hakîm'sin, tüm hikmetlerin kaynagisin."
130. Öz benligini beyinsizlige itenden baska kim, Ibrahim'in milletinden yüz çevirir? Yemin olsun ki biz onu dünyada seçip yüceltmistik. Ve o, âhirette de baris ve iyilik sevenlerden biri olacaktir elbette...
131. Rabbi ona, "Müslüman olup bana teslim ol!" dediginde o su cevabi vermisti: "Teslim oldum âlemlerin Rabbi'ne!"
132. Ibrahim de ogullarina sunu vasiyet etti, Yakub da: "Ogullarim! Allah sizin için bu dini seçmistir. O halde ancak müslümanlar olarak can verin."
133. Yoksa siz, Yakub'a ölümün gelip çatisina taniklar miydiniz? Hani, ogullarina sunu sormustu: "Benden sonra neye ibadet edeceksiniz?" Cevaplari su olmustu: "Senin ilahina, atalarin Ibrahim'in, Ismail'in, Ishak'in ilahina, tek ve biricik olan ilaha kulluk edecegiz; biz yalniz O'na teslim olanlariz."
134. Iste bunlar bir ümmetti, gelip geçtiler. Kazandiklari kendilerinindir. Sizin kazandiklariniz da sizin olacaktir. Siz onlarin yapip ettiklerinden sorguya çekilmeyeceksiniz.
135. "Yahudi yahut Hiristiyan olun ki dogruya kilavuzlanasiniz." dediler. De ki: "Hayir, öyle degil. Sirk ve yozlasmadan uzak bir biçimde, Ibrahim milletinden olalim. O, sirke bulasanlardan degildi."
136. Söyle deyin: "Allah'a, bize indirilene, Ibrahim'e, Ismail'e, Ishak'a, Yakub'a, onun torunlarina indirilene, Mûsa'ya ve Isa'ya verilene ve diger nebilere verilene inandik. Bunlar arasindan hiç kimseyi ayirmayiz. Biz yalniz O'na/Allah'a teslim olanlariz."
137. Eger onlar da sizin inandiginiz gibi inanirlarsa, hiç kuskusuz, iyiyi ve güzeli bulmus olurlar; eger sirt dönerlerse artik onlar parçalanmis olurlar. Onlara karsi sana Allah yeter. En iyi isiten, en güzel bilendir O.
138. Allah'in boyasini esas alin. Allah'tan daha güzel kim boya vurabilir! Biz yalniz O'na kulluk ederiz.
139. De ki onlara: "Allah hakkinda bizimle tartisiyor musunuz? Oysaki Allah hem bizim Rabbimizdir hem sizin Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz size. Biz yalniz O'na/Allah'a gönül verenleriz."
140. Yoksa siz, "Ibrahim, Ismail, Ishak, Yakub ve torunlari Yahudi yahut Hiristiyanlardi" mi diyorsunuz? Söyle onlara: "Siz mi daha bilgilisiniz yoksa Allah mi?" Allah'tan kendine ulasmis bir tanikligi gizleyenden daha zalim kim vardir! Allah, yapmakta olduklarinizdan habersiz degildir.
141. Iste bunlar bir ümmetti, gelip geçtiler. Kazandiklari kendilerine. Sizin kazandiginiz da size. Onlarin yapip ettiklerinden siz sorumlu olmayacaksiniz.
142. Insanlar içinden bazi beyinsizler: "Onlari, yönelmekte olduklari kibleden ne çevirdi?" diyecekler. De ki: "Dogu da Allah'in, bati da. O, diledigini dosdogru yola kilavuzlar."
143. Iste böyle! Biz sizi, insanlar üstüne tanik olasiniz, resul de sizin üstünüze tanik olsun diye, orta yolu izleyen bir ümmet yaptik. Biz, eskiden üzerinde oldugunu kible haline getirdik ki resule uyani, ökçesi üstüne gerisin geri dönenden ayiralim. Bu, Allah'in kilavuzluk ettikleri disindakilere gerçekten zor gelecektir. Ama Allah imaninizi ise yaramaz hale getirmeyecektir. Su da bir gerçek ki, Allah öncelikle insanlara karsi çok aciyici, çok merhametlidir.
144. Biz senin, yüzünün habire göge dogru çevrildigini elbette görüyoruz. Hoslanacagin bir kibleye seni elbette döndürecegiz. Artik yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Nerede olsaniz yüzünüzü Mescid-i Haram yönüne döndürün. Kendilerine kitap verilenler, onun, Rablerinden bir gerçek oldugunu çok iyi bilirler. Allah onlarin yapip ettiklerinden habersiz degildir.
145. Yemin olsun, Ehlikitap'a sen her türlü mucizeyi getirsen de onlar senin kiblene uymazlar; sen de onlarin kiblesine uymayacaksin. Onlar birbirlerinin kiblesine de uymazlar. Eger sen, ilimden nasibin sana geldikten sonra onlarin bos ve igreti arzularina uyarsan, iste o zaman kesinlikle zalimlerden olursun.
146. Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu öz ogullarini tanidiklari gibi tanirlar. Bununla birlikte, içlerinden bir zümre, bilip durduklari halde gerçegi gizliyorlar.
147. Gerçek, Rabbinden gelir. O halde sakin kuskuya düsenlerden olma!
148. Herkesin bir yönü vardir, ona döner. O halde hayirlarda yarisin. Nerede olursaniz olun Allah sizi biraraya getirecektir. Allah herseye güç yetirendir.
149. Nereden çikarsan çik, yüzünü Mescid-i Haram'a döndür. Bu, elbette Rabbinden gelen gerçektir. Allah, yaptiklarinizdan habersiz degildir.
150. Nereden çikarsan çik, yüzünü Mescid-i Haram'a çevir. Nerede olursaniz olun, yüzünüzü ona dogru çevirin ki, insanlarin elinde sizin aleyhinize bir delil bulunmasin. Onlarin zulme sapanlari müstesna. Artik onlardan korkmayin, benden korkun. Yüzünüzü Mescid-i Haram'a dönün ki, üzerinizdeki nimetimi tamamlayayim. Ve bu sayede güzeli ve iyiyi bulmaniz da umulmaktadir.

18.08.2018.

F.L.A.

Başa Dön

 

Cehd


PROF.DR.YAŞAR NURİ ÖZTÜRK KUR'AN'IN TEMEL KAVRAMLARI CEHD MADDESİNDEN ALINTIDIR. CEHD

(cihad, içtihad, mücahede)

Kur'an-ı Kerim'de türevleriyle birlikte 40 civarında yerde geçen bu kelimenin anlamı, kararlı ve şuurlu gayret demektir. İslam literatüründe bu gayretin bedensel olanına cihad, ruhsal olanına mücahede, fikirsel ve bilimsel olanına içtihad denmektedir ki, hepsinin kökü cehddir. Kur'an terminolojisinde cihad, değindiğimiz üç tip cehdin tümünü ifade edecek biçimde kullanılmaktadır. Kur'an bunu; 'Allah yolunda gayret göstermek' şeklinde ifadeye koyuyor.

Bugünkü Türkçe'de sonu 'T' harfiyle biten (bundan sonra biz de öyle yazacağız) cihad; mal, can ve fikir unsurlarından biri veya hepsiyle yapılır, (bk. 4/95; 8/72; 9/20; 49/15) Cihadın bedensel ve ruhsal kısmını sergileyene mücahit, bilimsel ve fikirsel kısmını sergileyene müçtehit denmektedir. İslam litaratüründe başlangıçtan beri 4 tip cihaddan bahsedilmiştir. Çok sayıda hadisin de kaynaklık ettiği bu cihad türleri Şunlardır:

1. İç Dünyamızda Nefs ile Cihad:

Bu konuda şu hadis çok ünlüdür: "Gerçek mücahid, Allah yolunda nefsinin kötülüklerini yenmek için cihad verendir." Bu anlamda cihadın bir numaralı alanı, insan benliğidir. Muhammed İkbal bu en büyük cihada dikkat çekerken şöyle diyor: "Benim içim, atsız ve ordusuz bir savaşın alanıdır. Onu, görme gücü benim gibi olanlar görebilir." (Cavidnâme, beyt: 786)

2. Şeytan ile cihad:

Bu da kötü duygu, düşünce ve saplantılarla cihad olarak anlatılır.

3. İnkarcılar ve ikiyüzlülerle citıad:

Bunun da kolaydan zora doğru dört mertebesi vardır: Gönülden karşı çıkma, dil ile karşı çıkma, mal ile karşı çıkma, bedenle karşı çıkma,

4. Zalimlere ve insanlara kötülük edenlere karşı cihad: Cihadın savaş kavramı haline geldiği yer, işte bu son yerdir. Yani zulme karşı çıkmak. Kanlı çarpışma anlamında bir cihat sadece ve sadece bu son yerde söz konusudur. Zulme ve zalime karşı savaşın iki türü ve boyutu vardır:

1. İç boyut: Bu boyuttaki savaş, zalim yöneticilere, zorbalara karşı olacaktır. Bu boyutta en hayatî ilkeyi Zühruf suresi 54-56 ayetler vermiştir: Firavunlaşmış yöneticilere itaat etmemek.

2. Dış boyut: Bu boyuttaki savaş, Hac suresi 39-41. ayetlerde tanıtılan zulme karşı savaştır. Bu savaş, istilacı emperyalistlerle sömürgecilere karşı verilecektir. İstilacı emperyalistler, zulümlerini inanca tasallut için sergileyebilecekleri gibi, ekonomik gerekçelerle veya bunların ikisini de amaçlayarak gerçekleştirebilirler. Haçlı savaşlarında bu iki amaç birlikte vardı. Bugünkü emperyalizm istilacılığının esas amacı ise ekonomik çıkar, özellikle yer altı kaynaklarını sömürmedir. (Ayrıntılar için burada, Kıtal ve Zulüm maddelerine bakınız)

CİHADIN SAPTIRILMASI

Kuran, sadece savunma savaşına izin vermektedir. Kur'an'ın bu konudaki tutumu çok açıktır. Nisa suresi 75. ayet şöyle diyor: "Size ne oluyor da: 'Ey Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan şu memleketten çıkar; bize tarafından bir yardımcı gönder; bize katından bir dost yolla!' diyen ezilip horlanmış erkekler, kadınlar ve çocuklar için Allah yolunda savaşmıyorsunuz."

Meselenin bu yanını, bu eserin Zulüm maddesinde ayrıntıladık. Başta Bernard Lewis olmak üzere, bazı Batılı yazarların "zalim yönetime karşı çıkmak düşüncesi İslam'a yabancıdır" (bk. Lewis; Islamic History, 256) yolundaki düşünceleri, yukarıdaki ayetten de anlaşılacağı gibi, yanlış bir tespittir. Cihadın, tarih boyunca, sadece 'savaş' anlamında değerlendirilmesi, geleneksel dinci saltanatların işine geldiği gibi, o saltanatlara bakarak İslam'ı bir 'kan ve kılıç' dini olarak lanse eden Hristiyan dünyanın da işine gelmiştir. Bu yanlış değerlendirme, birincisinin talancılığına, ikincisinin yıpratma propagandasına malzeme verdiği için sürekli korunmuş, dayatılmıştır. Öyle ya, ilim ve düşünce gayreti sergilemeyenler cihadı neden ilim ve düşünce faaliyeti olarak anlayıp anlatsın! Ve İslam'a karşı olanlar, neden onu bir 'ilim ve düşünce' dini olarak algılayıp algılatsın?!

İ M A M I Â Z A M I N M E S A J I V E M Ü C A D E L E S I Baş düşman ve tek düşman zulme karşı cihat hemen hemen hiç gündeme getirilmemiştir. İslam inanç manifestosunun içine, zalim yöneticiye karşı çıkışı emreden Peygamber'in bu emrinin tam tersi yerleştirilmiştir. Zulme ve zalime karşı cihat emrine hiç temas edilmediği gibi, o emrin savsaklanması, akaid manifestosunun içine konarak dinleştirilmiştir. Kısaca görelim: Emevîlerin gelenek haline getirdikleri talancı ve yalancı siyaset, onların güdümündeki ulema tarafından dinleştirilerek ümmetin akaidini formu İlendi ren kitaplara sokuldu. Bu formüllerden biri şöyledir:

"Halife-sultan, zulüm ve ahlaksızlık gerekçesiyle de azledilemez." (bk. Akâidü'n-Nesefî ve onun şerhi olan AkâiduTeftezânî) Zulüm ve zorbalığı, talan ve yalanı meşrulaştıran bu Kur'an dışı formül ne yazık ki, Ehlisünnet akidesinin manifesto kitapları içinde asırlardan beri okutulmaktadır. Hem de aynı zamanda Hanefî fıkhının bir kabulü olarak. Oysaki Ehlisünnet'in baş imamı sayılan Ebu Hanîfe bu anlayışın tam tersini savunduğu için işkenceler altında can verdi.

Ebu Hanîfe, zulüm ve ahlaksızlığa bulaşmış halife-sultanın bırakın azlini, kılıçla indirilmesini bir iman meselesi ve temel ibadet olarak görüyordu. Bu İmamı Âzam, az önceki Ehlisünnet'in imamı nasıl oluyor diye sormayacak mıyız?

Bunu neden yaptılar? Çünkü bütün Emevî vali ve halifeleri (biri müstesna) ahlaksız ve zalimdi. Muaviye'nin veraset yoluyla hilafete getirdiği Yezid, Peygamber evladını katlettirip bununla övünecek kadar imansız, baldızlarıyla, hatta kendi kızıyla yatacak kadar ahlaksız, onbinlerce masum insanı katlettirecek kadar zalim bir melundu. Velîd bin Yezid, Kabe'nin damında şarap içmeye yemin etmiş bir kudurgandı. Aynı Velîd, halka sarhoş ve cünüp halde iken namaz kıldırmıştır. Aynı Velîd, Kur'an'a duyduğu öfkeyi ifade için onu oklarla parçalamış ve arkasından, Kur'an ve Allah ile alay etmek için şu şiiri okumuştur:

"Ey Kur'an! Mahşer günü Rabbinin huzuruna çıktığında, 'Velîd beni parça parça etmişti' dersin, olur mu?" (Diyarbekrî, Tarîhu'l- Hamîs)

Emevî Arapçılığının yerine Abbasî Arapçılığını getiren Abbasîlerin de tamamına yakını benzeri ahlaksızlıklara müptela idi. Bu düzenin yaşayıp gitmesi için dinden bir koruyucu-kılıf bulunmalıydı. Onu buldu ve manifestonun içine koydular:

"Halife sultan, ahlaksızlık ve zulüm gerekçesiyle bile azledilemez." O zaman şunu söylemeliyiz: İslam dünyasında siyasetin zulüm ve ahlaksızlık üzerine oturmasına dinî meşruiyet kazandıran da Emevî'dir. Emevînin dinlettirdiği bu zulme karşı Ehlibeyt'in yanında savaşan ilk fıkıh öncüsü ise İmamı Âzam'dır.

İşte bu Kur'ansal anlamdaki cihada sarılanlar, Allah'a giden yolu bulurlar. (29/69) Cihadı terkedenlerse, onun yerine koydukları ne olursa olsun, çöküş ve bitişe mahkûm olurlar. (9/24)

Cihad ile ilgili bir başka yazım.
Kur’an’ın iyi bilinmemesi ya da dışlanması sonucu insan bir felakete sürüklenebilir. Kanlı çarpışma, ilim öğrenme ve her türlü olumsuzluktan arınma demek olan cihat Allah için yapılmalıdır, başkaları için değil.


Kur'an'da cihad

Yukarıdaki alıntı okunduktan sonra insanın ne büyük hatalara düşebileceğinin örneği olan aşağıdaki alıntı da okunmalı.

Aşağıdaki alıntıdan bir paragraf,
-“Adam öldürmek de haram ama savaşta olursa cihat... Sizinki de cihat olacak. Hocaefendi, ablamıza söyleyin, sevişsin cennette peygamberimize komşu olur buyurdu.” Evet cihat ama kimin yolunda cihat, Allah yolunda mı yoksa zalimlerin yolunda mı? F.L.A.

O savcıyla...

Başa Dön

 

 

Cemaat, Cemiyet ve Tarikat.


Türk Dil Kurumu'na göre dernek, belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek için kurulan yasal topluluk, cemiyet, olmakta. Tanımda yasal topluluk geçtiğinden dernekler, dernekler yasasına uygun olarak varlıklarını sürdürür. Cemiyetin yukarıdaki tanımından cemaatin tanımını çıkarabiliriz.

Cemaat: Aynı dinin üyesi olan kişilerin belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmesi için kurulmuş topluluk.

Cemaat ve Cemiyet

Ayrıntısına yukarıdaki bağlantıdan ulaşılabilecek olan cemaat ve cemiyet, insanların ortak çıkarlarını sağlamak amacıyla oluşturdukları gruplardır. Cemaatlerde kurallar sözlü iken cemiyet ya da bir başka adıyla derneklerde kurallar ( tüzük, v.s,) yazılı ve önceden belirlenmiş kurallardır.

İnsanoğlu gereksinimlerini tek başına karşılayamadığından bir yerlere kümelenir. Cemaat, kamu, kümelenme, toplanma v.s. sözcükleri aynı şeyi anlatır, bence.

Cemaatlerde ortak çıkarlar cemiyetlerde ( derneklerde ) olduğu gibi belli yasal düzenlemelere göre değildir. İlişkiler, samimi, duygusal iken, cemiyetlerde resmi yasalara uygundur.

Cemaatlerde bir din ya da mezhep üyesi kişilier ortak bir çıkar için bir araya gelir. Cemiyetlerde ise dinine, mezhebine, milliyetine bakılmaksızın bir meslekten olan kişiler ortak bir çıkar için bir araya gelir. Her ikisinde de insanlar gereksinimlerini tek başına karşılaşmadığından ortak bir çıkar için bir araya geliyor.

Sonuç olarak bu biraraya gelişte kamu hukukuna aykırı bir şeyler oluyor mu olmuyor mu bunun devletçe denetlenmesi gerekir.

Tarikat da bir dinin ya da mezhebin öğretilerinin uygulamalı öğretildiği okuldur. Tarikat terketmeden geliyor olabilir. Diyalektik gereği insanın yürüdüğü yollar da Rahmani ve şeytani olmak üzere 2 türlüdür. Hangi yolu terkedeceğinin muhasebesini insan iyi yapmalı, bence.

Ek bilgi olarak, mezhep ( doktrin ) bir dinin öğretisi üzerine insanların yaptığı yorumlardır. Yorum oldukları için dinleştirilmemeleri gerekir. Eğer dinleştirip de o yorumlara göre ibadet edersek yani kulluk edersek gerçek dinden sapabiliriz, Allah korusun. Öyle ya da böyle hepsi adil bir şekilde denetlenebilmeli.

Başka bir yazım.

Tarikat, Cema:at

Tarikat, dinin öğretildiği bir okul olup, öğretmeni, öğrencisi vardır. Tarikat bir okul olduğuna göre, bu okulun öğretisi de sonuç da yorum olmakta ve tüm yorumlar; akıl, mantık, vicdan ve Kur'an cetvelleriyle ölçülüp, sorgulanmalıdır.

Şeytanlık öğretisinin öğretildiği tarikatlar da olabileceğinden, çok dikkatli olunmalıdır. Yani Tarikat deyince hemen Kur'an'a uygun, güzel bir ortam olduğu yanılgısına düşmemeli.

Bilindiği üzere dernekler, üyelerin dayanışma içinde oldukları ve başkan, kurul, üyeler ile önceden belirlenmiş kurallara göre iş gören kuruluşlardır.

Dernekler; cema:t ve cemiyet şeklinde 2 ye ayrılır.

Cema:t: Aynı din ya da inançtan olan kişilerce oluşturulmuş dernektir. Kurucularının adıyla anılırlar. Şu cema:ti, bu cema:ti vs. Cemiyet: Farklı din ve meslekden kişilerce oluşturulmuş dernektir. Örnek olarak STK ( Sivil Toplum Kuruluşları ) yani odalar, birlikler vs. verilebilir.

FLA
Bir şeyin nasıl ilerleyeceğini ve sonuçlarını güçlü bir şekilde önceden görebilme yeteneği demek olan vizyona örnek olabilecek bir Atatürk alıntısı.

“Efendiler, Biz tekke ve zaviyeleri din düşmanı olduğumuz için değil, din ve devlet düşmanı oldukları, Selçuklu ve Osmanlı’yı bu yüzden batırdıkları için yasakladık.

Çok değil, yüz yıla kalmadan eğer bu sözlerime dikkat etmezseniz göreceksiniz ki; bazı kişiler, bazı cemaatler bir araya gelerek bizlerin din düşmanı olduklarımızı öne sürecek, sizlerin oyunu alarak başa geçecek ama sıra devleti bölüşmeye geldiğinde birbirlerine düşeceklerdir.

Ayrıca unutmayın ki; o gün geldiğinde her bir taraf diğerlerini DİNSİZLİKLE suçlamaktan geri kalmayacaktır!”

Mustafa Kemal Atatürk. 17 Aralık 1927
 


Başa Dön


Cennete Girmesi Umulanlar


Cennet Hz.Allah'ın olduğu için oraya kimin gidip gedemeyeceğine elbette ki O karar verecektir.

 

Cennete yanlız müslümanlar mı girecektir? Peygamberimizden önce Hakk rızasına uygun yaşayanlara ya da bir başka deyişle Allah'a teslim olanlara ( müslümanlara ) hanif ( İbrahim'in diniden olan ) deniyordu.

Nasıl hanif olunur sorusunun yanıtı da alttaki bağlantıda yer alan Bakara 62 ve ilgili diğer ayetlerde bulunmak

Yaşar Nuri Öztürk

BAKARA-62

Şu bir gerçek ki, iman edenlerden, Yahudilerden, Hıristiyanlardan, Sabîlerden Allah'a ve âhıret gününe inanıp barışa ve hayra yönelik iş yapanların, Rableri katında kendilerine has ödülleri olacaktır. Korku yoktur onlar için, tasalanmayacaklardır onlar.
 

Demek ki ayete göre,
 

1. Hz. Allah'a elbette ki şirksiz inananların,

2. Ahiret gününe yani hesaba çekileceğine inanıp, takvaya sarılanların,

3. Salih amelde bulunanların yani Hakk rızasına uygun iş yapanların,

inşaallah Allah'ın izniyle cennete girmesi umulur.

Allah hepimize haniflik nasip eylesin, inşaallah.

FLA
 

 

https://fatihltfaydin.tr.gg/-Cennete-Girmesi-Umulanlar.htm

 

Cuma Tatili

 

Cuma, 9,
Yaşar Nuri Öztürk:
Ey inananlar! Cuma günü, namaz için çağrı yapıldığında, Allah'ı anmaya/Allah'ın Zikri'ne koşun! Alışverişi bırakın! Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.

Cuma, 10,
Yaşar Nuri Öztürk
Namaz kılınınca hemen yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan nasibinizi arayın! Allah'ı çok anın ki, kurtuluşa erebilesiniz.

Ayrıca Cuma Namazı da yalnızca erkeklere farz olmuyor. Kanıtı aşağıdadır.

Cuma, 9,
Ya eyyuhelleziyne amenu iza nudiye lissalati min yevmilcumu'ati fes'av ila zikrillahi ve zerulbey'a zalikum hayrun lekum in kuntum ta'lemune.

Cuma, 9. 
Yaşar Nuri Öztürk: Ey inananlar! Cuma günü, namaz/dua için çağrı yapıldığında, Allah'ı anmaya/Allah'ın Zikri'ne koşun! Alış-verişi bırakın! Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.

hayrun lekum, erkelere yönelik olarak sizin için daha hayırlı demek. hayrun lekünne de bayanlara yönelik olarak sizin için daha hayırlı demek, oluyor. lekum erkekler için olan adılı ( zamiri ) gören kişi Cuma erkeklere farz yanlış sonucunu çıkarıyor. Huri, Gılman yazısındaki gibi ayetde önceki kısma bakınca Cuma Namazı'nın iman edenler için olduğu anlaşılıyor. İman edenler içinde bayanlar da olacağından bayan erkek karışık bir topluluğa sesleniş söz konusu. İyi de lekum erkekler için adıl diyenlere Arapça'da bayan erkek karışıksa erkekler için olan adıllar kullanılır, anımsatmasını yapmak gerekir.

Ek bilgi olarak sizin için adılının bayanlar için olanı lekünne dir.

Başa Dön

 


 

Önemli Dini Notlar D


  

 

 

Dalalet


Ağacın gövdesi doğru yol gibidir. Dallara geçince doğru yoldan sapmış gibi olunur. Yolu dallamak doğru yoldan sapmak oluyor. Bu yüzden dallama sözü söyleniyor olmalı. O zaman dallama sapık demek oluyor bu durumda.

FLA

Dalalet

Başa Dön

 



 

Dini Yazılar


Dini Yazılar
Başa Dön

 


 

Doğru Duvar Yıkılmaz


Abdurrahman Dilipak, "Para ve Makam Bizi Bozdu".

MÂİDE-105
Ey iman edenler! Siz, kendinizi düzeltmeye bakın. Siz, doğru yolda oldukça sapmış olan size zarar veremez. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. O size neler yapıyor olduğunuzu haber verecektir.

RAHMÂN-46
Yaşar Nuri Öztürk : Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet var.

YÛNUS
62.Yaşar Nuri Öztürk : Gözünüzü açın! Allah'ın velîleri için hiçbir korku yoktur. Tasaya da düşmezler onlar.
63.Yaşar Nuri Öztürk : Onlar inanmış, takvaya sarılmışlardır.
Bu durumda para ve makam değil haksızca kazanılan para ve makam insanı bozuyor, demek ki.

30.06.2022
FLA
Başa Dön

 

 

Doğru ve Eskimez Din


Rum, 30,
Yaşar Nuri Öztürk: O halde sen yüzünü, bir hanîf olarak dine, Allah'ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata çevir. Allah'ın yaratışında değiştirme olamaz. Doğru ve eskimez din işte budur. Fakat insanların çokları bilmiyorlar.

Hakiki din (Kur'an'daki İslam ) düşünsel ve ruhsal bir alan olduğuna göre niye eskisin. Ayrıca İslam aklı işletmeyi emrediyor. Kişi de aklı işletip en son ilim ve teknolojiye uygun çaba harcarsa böyle bir din niye eskisin. Din borç demek yani bir başka deyişle Yaradan'a olan kulluk borcu oluyor. Bu borcu da en güzel bir şekilde aklı işletip, kul hakkı yemeden kendimize ve varlık alemine yararlı olarak ödeyebiliriz.

Fizik kanunları değişince biz de yeni kanunlara Hak rızasına uygun şekilde ayak uydururuz. Değişme ancak sosyal alanda olabilir ve bu da İslam'ın evrenselliğini ( Evren'ın her yerinde aynılığını ) değiştirmez.

İlgili bir yazımdan bir bölüm.

Zaman Değişince Ahkam Değişir

Zaman değişince ahkâm yani Kur'an'ın yargı içeren ayetleri değişebilir. Bu da ancak sosyal alanda olabilir. Ruhsal alanda yani inanç esaslarında ve ibadette ve ayrıca doğa kanunlarında değişme olmaz.

Örnek
1. Allah bir tanedir. Ortağı yoktur.
2.Su 100 derecede kaynar.

Sosyal alandaki hacca atla, deveyle ya da herhangi bir binitle gidin ayeti elbetteki günümüze güncellenmiş yani otobüs, uçak vs. ile gidilir, olmuş. Sosyal alandaki uyarlamalar da Kur'an'ın özüne uygun olmalı yani haksızlık içermemelidir. F.L.A.

Cemil Kılıç hocamız, KIRMIZIKEDİ yayınevinde basılmış İslam Bu adlı kitabının Şeriat Allah'ın Kanunları mıdır? maddesinde Rad, 38 den ve bu ayetten ilham alınarak ( esinlenerek) belirlenmiş Mecelle'nin ana ilkesinden söz ediyor. Osmanlı'da medeni kanun olarak kullanılan Mecelle'nin amna ilkesi, "Ezmanın tegayyürü ile ahkâmın tegayyürü inkâr olunamaz " şeklindedir. Ezman: zaman, tegayyür: değişme, gayrı, öteki olma v.s., ahkâm Kur'an hükümleri, Kur'an'da yer alan yargılar. Hocamız bunu, "Zamanın değişmesi ile hükümlerin değişmesi inkâr edilemez" diyerek çevirmiş, Allah razı olsun.

Rad, 38, Cemil Kılıç: Her zamanın bir hükmü vardır.
Rad, 38, Yaşar Nuri Öztürk: Her süre için bir yazı vardır.
Ayrıca Merdan Yanardağ hocamız, ( Ondan da allah razı olsun) KIRMIZIKEDİ yayınevinde basılmış İçtihat Kapısı kitabında 23. sayfadan başlayarak çok önemli anahtar kavramlara yer vermiş. Bunlardan biri akılcılık diğeri de nakilcilik.

Bu 2 görüşü Kur'an cetveli ile ölçelim.

1. Akılcılık. Allah bir çok ayette aklımızı işletmemizi emreder. (Yunus 100, allah aklını işletmeyenler pislik yağdırır.)
2. Nakilcilik. Biz atamızdan böyle gördük diyenlere, 170: Onlara, "Allah'ın indirdiğine uyun" dendiğinde: "Hayır! Biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız." derler. Peki, ataları bir şeye akıl erdiremiyor, doğruya ve güzele ulaşamıyor idiyseler!... diye yanıt verilir. Bu nakilcilere geleneksel İslamcı da denilir. Atalar da insan olup, hata yapabileceüinden gelenekler Hakk sözüyle çatıştığında elbetteki Hakk zözünü esas almalıyız. Hakk rızasına uygun gelenekler de reddedilmemelidir.

Sonuç olarak içtihat kapısını* kapatmak, Rad, 38 ayetien karşı çıkmak demektir. *İctihâd, (Arapça: اِجْتِهاد )İslam hukukçusunun sosyal hayatta şeriatın birincil kaynaklarında yer almayan sorunları çözmek amacıyla fıkıh usûlü prensiplerini kullanarak hükme varmak için zihinsel çaba harcamasına verilen Arapça terim.

Her şey zıttıyla çatışarak yeni bir şey ortaya çıkar. Bir tezin karşıtı olan anti tezi ile çatışmasından yeni bir tez yani sentez oluşur ve bu böyle devam eder gider.

Yani her şey eskir ya da yok olup yerini başka bir şeye bırakır. Buraya kadar tamam.

Yalnız adaletsiz davranma, haksız yere adam öldürme, zina, iftira etme, hırsızlık, kul hakkı yeme, yaşayarak öğrendiğimiz etme bulma gerçeği v.s. gibi evrensel değerler değişmez. Ancak bunları yaptığımızda vicdan azabı çekmezsek bir değişim söz konusu olabilir. Böyle bir şey olabilir mi? Bence hayır. Yani her şey değişir ve değişmeyen tek şey değişimin kendisidir. Yalnız yukarıda saydığım ahlak ilkeleri evrenseldir bence.

Başa Dön

 

 

Dua



Çocuğum için dualarınızı eksik etmeyin diyemem. Bu sizden şefaat ( destek ) istemek olur ki buna halk dilinde torpil denir ve Allah torpili sevmez.
Bunun yerine “Çocuğum sonuçta senin kulun. Hakkımızda ne hayırlıysa onu nasip eyle Ya Rabbi” diyebilirim belki.

FÂTİHA-5
İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn(nestaînu).
1. iyyâ-ke : yalnız sen, yalnız sana
2. na'budu : (biz) kul oluruz
3. ve : ve
4. iyyâ-ke : yalnız sen, yalnız senden
5. nestaînu : istiane ( yardım ) isteriz
Yaşar Nuri Öztürk : Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.

Furkan, 77
Yaşar Nuri Öztürk: De ki: "Duanız/davetiniz yoksa, Rabbim sizi ne yapsın? Yalanladınız; bu yüzden azap kaçınılmaz olacaktır."

Not: Mantıklı olarak düşündüğümüzde, anlarız ki bu ayette duayı Hz.Allah'ımız bizden beklemektedir. Bence dua içten geldiğince yapılmalı. Ayrıca güzel, yararlı dua ayetlerini de okuyup hayata geçirmeliyiz. Yani çaba ile desteklenmeyen dua bence emek vermeden, ter dökmeden bir şey istemektir. Bu da biz insanlara yakışmaz. O zaman duanız da bana da yer verin, dualarınızı eksik etmeyin sözlerine pek katılmıyorum. Yukarıda ki ayete göre Hz.Allah'ımız isteğimizi bizden dinlemek istiyor.

Örnek: Bir çocuk susuyor ve onun adına annesi, çocuğun babasından bir şey istiyorsa bu babaya boş gelebilir. Çocuk peltek diliyle baba deyip de bir şey istediğinde ise baba bayağı bir keyiflenir, hele ki çocuk bu isteği için üzerine düşeni de yapıyorsa, değmeyin o babanın keyfine.
F.L.A.
Dua şiiri.

İlgili bir başka yazım. Alıntı. Ağaçlar semaya uzanan dallarıyla ve yapraklarıyla adeta ellerini açmış dua eden kimse gibidirler. Onlar bu halleriyle kendilerini var eden ve yaşatan Rabbimizden yağmur isterler. Orman ile yağmur arasında ilginç bir bağlantı vardır. Orman olan yere daha çok yağmur yağar.

Orman ve Yağmur.

Demek ki, Allah'a yağmur için dua ederken edimsel ( fiili ) dua da etmeliyiz. Yani ormanları yok etmemeliyiz. FLA

Başa Dön

 

 

Dünya Avuntuları



Kadın, mal mülk ve çocuk,
Bunlar dünya avuntuları.
Verirler azıcık mutluluk,
Sonra takarlar boyuna yuları.

Haksızlık etmeden tadlarını tadalım ama
Yuları kaptırıp da,
Köle olmayalım onlara.
Gelmeyelim oyunlara.

Kehf, 46

Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür; kalıcı olan iyi davranışlar ise rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır.

Servet ve oğullar, dünya hayatının süsü,
Büyüler süsü, büyüsü.
Açıp da gözü,
Kalıcı olan iyi davranışlara,
Adamalı özü.

Salih amel yani Hakk rızasını uygun iştir,
Kalıcı olan iyi davranışlar.
Hayata geçerse bu davranışlar,
İblis yer boyuna şamar.

FLA

Başa Dön

 

Dünya Barış Günü Kutlu Olsun..



Bugün Dünya Barış Günü.
İslam barış demek.
Kur'an'daki İslam yaşanmadıkça,
Bize düşer, barışı hayal etmek, anca.

Mekasid-i hamse,*
Kur'an'ın korumayı amaçladığı 5 şey.
Akıl, aile, mal, can ve inanç özgürlüğü.
Bunları koruyarak kutlanmalı,
Dünya Barış Günü.

İşte bu 5 şeyle sağlanır barış,
Böylece elde edilir,
Dünya cennetine ve huzura varış.
Kur'an'daki yönetimin 5 ilkesiyle,*1
sağlanabilir Mekasid-i hamse.

FLA

* Mekasid-i hamse.pdf

5B

Böbürlenme.
Birini bir başkasıyla kıyaslama.
Bağırarak konuşma.
Bütün varlık a:lemine haksızlık etme.
Bütün varlık a:lemine haksızlık etmeden yararlı ol.
İslâm barış demektir.
Barışın bu 5 şartına uymak bayağı bir çileden geçmek demektir.

FLA

*1
Siyasetin Tanımı; Siyaset, seyislikten yani at idareciliğinden gelir. Dar anlamda at idareciliği anlamına gelen siyaset, geniş anlamda; bir işyerini, bir ülkeyi yönetme sanatıdır. F.L.A.

YÖNETİMİN 5 İLKESİ

1. Adalet ( Denge, yalnızca insanlığa değil, kişinin kendi de dahil olmak üzere tüm yaratılmışa haksızlık etmemesi )
2. Meşveret ( Şûra; danışma, görüş alma, danışma meclisi, karşılıklı görüşme, oylama, danışmada tek adamlığa yer yoktur ).
3. Liyakat ( Emaneti ehline, layık olana verme )
4. Emanete Sadakat.
5. Maslahat ( Toplum Yararına İş Yapma )
https://www.cemilkilic.com/makale-67-islamin-bes-sarti-ya-da-hz-huseyin-neden-sehit-oldu.htm

1.Adalet ( Denge );
BAKARA-282 Yaşar Nuri Öztürk : Ey iman sahipleri! Belirli bir süre için birbirinize borç verdiğinizde onu yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah'ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Borç altına giren kişi de onu kayda geçirtsin ve Rabb'inden korksun da borcundan hiç bir şey eksiltmesin. Borç altına giren, aklı ermez yahut zayıf, çaresiz biri ise yahut yazdırmaya gücü yetmiyorsa, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki kişiyi de tanık tutun. Eğer iki erkek yoksa rızanızla kabul edeceğiniz tanıklardan bir erkek ve iki kadın gerekir. Bu, kadınlardan biri şaşırırsa / unutursa ötekisi ona hatırlatsın diyedir. Tanıklar, çağırıldıklarında çekimser davranmasınlar. Küçük veya büyük, borcu, süresine kadar yazmaktan üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah katında adalete daha yakın, tanıklık için daha sağlam, kuşkuya düşmemeniz için daha elverişlidir. Ancak aranızda döndürüp durduğunuz tamamen peşin bir ticaret söz konusu ise onu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Karşılıklı alışveriş yaptığınızda da tanık bulundurun. Yazıcıya da tanığa da zarar verilmesin. Böyle bir şey yaparsanız bu, kendinize kötülük olur. Allah'tan korkun. Allah size öğretiyor. Allah, her şeyi en iyi biçimde bilendir.

NİSÂ
58, Yaşar Nuri Öztürk : Şu bir gerçek ki, Allah size emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah size bu şekilde ne güzel öğüt veriyor. Allah Semî'dir, çok iyi duyar; Basîr'dir, çok iyi görür.

135. Yaşar Nuri Öztürk : Ey iman edenler! Öz benliğiniz, anne-babanız, yakınlarınız aleyhine de olsa, zengin veya fakir de olsalar, adaleti dimdik ayakta tutarak Allah için tanıklık edenler olun. Allah, ikisine de sizden daha yakındır. O halde nefsinizin arzusuna uyarak adaletten sapmayın. Eğer dilinizi eğip büker yahut çekimser kalırsanız, Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

MÂİDE
8. ( Zulüme zulümle karşılık verilmez )Yaşar Nuri Öztürk : Ey iman edenler! Adalet ve dürüstlüğün tanıkları olarak Allah için kollayıp gözetleyenler olun! Bir topluluğun çirkinlik ve kötülüğü sizi adaletsiz davranmaya asla itmesin. Adaletli olun! Bu, takvaya/korunup sakınmaya daha uygundur. Allah'tan sakının. Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

42. Yaşar Nuri Öztürk : Yalana iyice kulak verirler, haramı tıka-basa yerler. Sana geldiklerinde ister aralarında hüküm ver, ister onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen sana hiçbir şekilde zarar veremezler. Ama aralarında hükmedersen, adaletle hükmet. Allah, adaletle hükmedenleri/adaleti ayakta tutanları sever.

EN'ÂM-115 Yaşar Nuri Öztürk : Rabbinin sözü hem doğruluk hem de adalet bakımından tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur. En iyi işiten, en iyi bilendir O.

A'RÂF
29. Yaşar Nuri Öztürk : Şunu da söyle: "Rabbim bana adaleti emretti. Her mescitte yüzlerinizi O'na doğrultun. Dini yalnız O'na özgüleyerek O'na yakarın. Tıpkı sizi ilk yarattığı gibi O'na döneceksiniz."

59. Yaşar Nuri Öztürk : Andolsun ki biz, Nuh'u toplumuna gönderdik de o şöyle dedi: "Ey toplumum! Allah'a kulluk ve ibadet edin. Sizin ondan başka tanrınız yok. Üstünüze çok büyük bir azabın inmesinden korkuyorum."

181. Yaşar Nuri Öztürk : Bizim yarattıklarımızdan bir ümmet var ki, hakka rehberlik eder ve onunla adalet sunarlar.

NAHL-90 Yaşar Nuri Öztürk : Şu bir gerçek ki Allah; adaleti, iyi ve güzel davranmayı, akrabaya vermeyi emreder. Tüm pisliklerden/edepsizliklerden, kötülükten, azgınlık, doymazlık ve kıskançlıktan yasaklar. Düşünüp ibret alırsınız ümidiyle size öğüt veriyor.

2. Meşveret; İstişare, Danışma (tek adamlığa yer yoktur)

Enbiya Suresi
7. Senden önce de ancak kendilerine vahyettiğimiz erler gönderdik. Hadi, sorun zikir/Kur'an ehline, eğer bilmiyorsanız...

Nahl Suresi
43. Biz senden önce de elçi olarak kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir/Kur'an ehline sorun.

Not: “Sebebin hususiyeti nassın umumiyetine engel değildir” yani bir hükmün ( Kur’an ayetinin), özel olması ( burada Kur’an ehli ) genellemeye engel değildir. Yalnızca Kur’an ehline değil her konunun ehline, uzmanına sorulabileceği anlamına gelir.

ÂLİ İMRÂN-159
Allah'tan bir rahmet sayesindedir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba-saba, katı yürekli olsaydın senin çevrenden kesinlikle dağılır giderlerdi. O halde bağışla onları, af dile onlar için; iş ve yönetim konusunda da onlarla şûraya git. Bir kez azmettin mi de artık Allah'a güvenip dayan. Allah, tevekkül edenleri sever.

ŞÛRÂ-38
Yaşar Nuri Öztürk : Rablerinin çağrısına cevap verirler, namazı kılarlar. İşleri/yönetimleri, aralarında bir şûra'dır. Kendilerine verdiğimiz rızıklardan infak ederler.

3. Liyakat ( Emaneti ehline, layık olana verme );
Nisa 58. Yaşar Nuri ÖZTÜRK Şu bir gerçek ki, Allah size emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah size bu şekilde ne güzel öğüt veriyor. Allah Semî'dir, çok iyi duyar; Basîr'dir, çok iyi görür.

İnsanlar arasında ki üstünlük ölçüsü ehliyet, bir işte ehil olma, usta olma olmalı. Layıklık ya da laiklik budur. Allah katında ki üstünlük ölçüsü olan takva, insanlar arasında ki üstünlük ölçüsü olursa, dini kılığa bürünmüş dinciler, insanları Allah ile aldatılar. Fatih Lütfü Aydın. 12.12.2012

EHLİYET, EMANET, EMNİYET.

Kulak verip de İslâm’ a, hakiki dine.
Vermeli emaneti ehline.
Gerçekten ehil kişi,
Üstlenir bir işi,
Alarak emanet.
Sağlar onunla,
Yaratılmış arasında emniyet.

Kasayı, masayı, nisayı put edinme.
İner yoksa ruhuna vijdani inme.
Edep; Eline, Diline Beline sahip olmaktır.
Gerçekten ehil kişi,
Kasayı, masayı, nisayı put edinmekten uzaktır.

Saygılar ve Sevgiler
02.06.2011
Fatih Lütfü AYDIN

Bir ülkenin dövizi azsa, döviz pahalanır yani kur yükselir ve enflasyona yol açar.
O zaman bir yandan üretip, dış satımla dövizi arttırmalı, bir yandan da döviz tasarrufu yapmalı. Tasarruf, gelirin tüketilmeyen kısmıdır. Aşırı ve gereksiz dış alımla ( israfla ) tasarruf yapılamaz. Gerekli olan dövizi de dış satım ( ihraacat ) yerine yeni döviz borçlanmasıyla karşılamak, borç sarmalında ( ya da girdabında ) boğulmamıza yol açar. İsrafı önleyen kuruluş sayıştay, eli kolu bağlı olmayacak şekilde özgür bir kurum olmalı.

www.mahfiegilmez.com/2018/10/son-okuduklarmdan-sectigim-uc-kitap.html

Araf, 31,
Yaşar Nuri Öztürk: 31.Ey ademoğulları! Tüm mescitlerde süslü, güzel giysilerinizi kuşanın. Yiyin, için fakat israf etmeyin. Allah israf edenleri sevmez.



Başa Dön

 

 

Dünya Yaşlılar Günü


Dünya yaşlılar günü şiiri

Aslolan manevi doğum günüdür ve hüsran şiiri

 

Önemli Dini Notlar E


  

 

 

Ebabil Kuşları



Ebabil tdv yazılırsa İslam Ansiklopedisi'ne ulaşılır. Oradan da Fil Suresi'ne tıklanmalı.

Habeşistan'ın Yemen valisi Ebrehe zalim olduğu için belasını buldu. Ayrıca zalim kim zalim tdv yazarak okumalı. Kabe yakılıp yıkılmaktan kurtuldu ama Yezid'in ordusu Kabe'yi yıkmış. Peki bu nasıl olabiliyor. Benim aklıma gelen müslümanların peygamberimizin Veda Hutbesi'ndeki iki emanetine sahip çıkmamalarıdır.

Ey müminler! Size iki emanet bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldığınız takdirde bir daha asla yolunuzu şaşırmazsınız. Bunlar Allah’ın kitabı Kur’an’la peygamberinin sünnetidir (veya Ehl-i beyti).

Alıntı.. Veda Hutbesi tdv

Şeytanın Rehberliği Şiiri

Zalim zulmeden demek.

Kur’ân-ı Kerîm’de yirmi âyette zulüm kelimesi, 269 defa da türevleri yer alır. 200’den fazla yerde zulüm kavramı “küfür, şirk” veya “Allah’ın hükümlerini çiğneme, günah işleme”, yirmiyi aşkın âyette “beşerî ilişkilerde haksızlığa sapma” anlamında kullanılmıştır.

Alıntı zulüm tdv

O zaman zalim haksızlık eden demek oluyor. Ebabil kuşları zalimlere saldırıyorsa bu saldırılan kişilerin kul hakkı yiyen yani haksızlık eden kişiler olması lazım.

FLA

 

Başa Dön

 

Eline, Diline, Beline.



Eline, diline, beline sözüyle ilgili Halil Nebiler'den değişik bir yorum dinledim.
Bire bir olmasa da anlam olarak şöyle:

Eline yani iline, yurduna, diline yani konuştuğun dile, beline yani zürriyetine ya da senden dünyaya gelen nesle dikkat et.

Şimdiye kadar bilinen yorumuna göre,  Eline dikkat et yani hırsızlık yapma ve kimseye şiddet uygulama.
Diline dikkat et yani yalan söyleme ve kimseyi kötü sözle incitme.
Beline dikkat et yani nefsine hakim ol ve kimseye saldırma, zina etme.

Sonuç olarak, hepsi de hayata geçirilmeli bence.

FLA

Bir Milleti Yok Edeceksen Önce Dilini Yok Et

 

Başa Dön

 

Erzelin



Şuara, 111'de ayak takımına erzelun denir.
Erzelun Arapça erzel sözcüğünün çoğuludur.
Daha açıkçası erzel er rezil demektir.
Burada er İngilizce'deki The'ya karşılık gelir.
O daha önce sözünü ettiğimiz gibi anlamlara gelir.

Yani erzelun rezil adamlar demek.
Takva ehli olmak şartıyla,
Rezil de olunabilir, hiç önemli değil.
Önemli olan, Hakk katında olmamak rezil.

Nuh'a dediler ki,"Onlar erzelin yani ayak takımı,
İsteme bizden onlarla yan yana oturmamızı."

Ebu Süfyan düşünce Mekke,
Korktu ve dedi ki,"Tamam, kabul müslümanım ama,
Bilal-i Habeş'le yani bir köleyle,
Oturtamzsınız beni yan yana."

Bu insanlığın hikâyesi,
Bu bizim hikâye.
Yukarı mahalle,
Aşağı mahalle.

Zengin baba baktı,
Oğlunun gönlü bir erzeline kaydı,
Uyuşturucu tuzağıyla erzelin kızı içeri attırdı.
Tuzaktan önce uyardı oğlunu ve dedi ki,
"Onlar ayak takımı yani erzelin,
Ne işin var onlarla senin."

Uyuşturucu tuzağından sonra baba,
Oturdu oğluyla pazarlığa.
Dedi ki,"Kızı kurtarırım ama,
Veda edeceksin o ayak takımına."

Oğul, yine darbe yemesin diye,
Korumak için sevdiceğini,
Dedi ki,"Sevmiyorum, seni ve aileni."
"Hepiniz ayak takımı yani erzelin,
Artık beni görmeyin."

Kimi insan zengin,
Kimi insan da erzelin.
Elbette ki, kimin kimle dost olacağına,
Kendisi karar vermeli kişinin,

Saygı duymalı kararına.
Kişi kaçıyorsa a:dil paylaşımdan,
Ruhunda oluşur, zindan,
Ma:neviyatsızlıktan.

A:dil paylaşımdan kaçıp,
Ma:nevi zenginliği teper, zengin.
Oysa ki zengin için,
Bir fırsattır, erzelin.

Aşağı mahalle ve yukarı mahalle,
Bir tahterevallidir de,
Ma:neviyat hasretiyle,
Yanar zengin yüksekte.

Saygılar ve sevgiler.
15.09.2018
Fatih Lütfü Aydın.

Not:Bizim Hikaye dizisinden esinlenmiştir. F.L.A.

Not2: Şuara, 111, Yaşar Nuri Öztürk.

111. Dediler: "Biz sana inanır mıyız? Seni, o bayağı zavallılar izliyor."
111. Kalu enü'minü leke vettebeakel erzelun

Yaşar Nuri Öztürk Hud Suresi, Tu:fan Kıssası.

25. Andolsun biz, Nûh'u da toplumuna resul olarak göndermiştik. "Ben sizin için açık bir uyarıcıyım."
26. "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin. Korkunç bir gününün azabına uğramanızdan korkuyorum." demişti de,
27. Toplumunun küfre sapanlarından bir grup kodaman şöyle konuşmuştu: "Bize göre sen, bizim gibi bir insandan başkası değilsin. Bakıyoruz sana, ayak takımımızın basit görüşlü insanlarından başkası ardına düşmüyor. Sizin bize hiçbir üstünlüğünüzün olduğuna inanmıyoruz. Aksine, sizi yalancılar sayıyoruz."
28. Nûh dedi ki: "Ey toplumum! Bir düşünün! Ya ben Rabbimden gelen bir beyyine üzerindeysem; katından bana bir rahmet vermiş de o rahmet sizin gözlerinizden saklanmışsa! Siz ona tiksintiyle bakarken, biz sizi ona zorla mı ulaştıracağız?"
29. "Hem ben sizden buna karşı bir mal da istemiyorum. Benim ücretim Allah'tandır. Ama ben iman edenleri paylayıp kovamam. Çünkü onlar Rablerine varacaklar. Ama sizin cehalete batmış bir toplum olduğunuzu görüyorum."
30. "Ey toplumum! Eğer ben onları paylayıp kovarsam, Allah'a karşı bana kim yardım edebilir? Hâlâ düşünmüyor musunuz?"
31. "Ben size demiyorum ki, Allah'ın hazineleri benim yanımdadır. Ben gaybı bilmem. Ben bir meleğim de demiyorum. Ama gözlerinizin horlayarak baktığı kişiler için, 'Allah bunlara hiçbir hayır vermeyecek' diyemem. Onların benliklerinde neyin saklı olduğunu Allah daha iyi bilir. Başka türlü davranırsam kesinlikle zalimlerden olurum."
32. Dediler ki: "Ey Nûh! Sen bizimle uğraştın, bizimle mücadelede çok da ileri gittin. Eğer doğru sözlülerden isen bizi tehdit ettiğin şeyi ortaya getir."
33. Nûh dedi: "Onu size, dilediği takdirde ancak Allah getirir, siz de hiçbir engel çıkaramazsınız."
34. "Eğer Allah sizi azdırmak istiyorsa, ben size öğüt vermeyi gaye edinsem de öğüdüm size hiçbir yarar sağlamaz. O'dur sizin Rabbiniz ve O'na döndürüleceksiniz."
35. Yoksa, "Onu kendisini uydurdu." mu diyorlar? De ki: "Eğer onu uydurmuşsam işlediğim suç benim aleyhimedir. Ama ben, sizin işlemekte olduğunuz suçlardan sorumlu değilim."
36. Nûh'a şöyle vahyolundu: "Toplumundan, daha önce inanmış olanlar dışında hiç kimse iman etmeyecektir. Artık onların yaptıkları yüzünden tasalanıp durma."
37. Vahyimize bağlı olarak gözlerimizin önünde gemiyi yap. Ve zulmedenler hakkında benimle karşılıklı laf edip durma. Onlar, mutlaka boğulacaklardır.
38. Gemiyi yapıyordu. Toplumundan herhangi bir grup yanından geçtikçe onunla alay ediyorlardı. Dedi ki Nûh "Bizimle alay ediyorsanız, biz de sizinle alay edeceğiz. Tıpkı sizin eğlendiğiniz gibi."
39. "Rezil eden azabın kime geleceğini, sürekli azabın kimin başına ineceğini yakında bileceksiniz."
40. Nihayet emrimiz gelip de tandır kaynayınca şöyle seslendik: "Yükle içine her birinden ikişer çift ve aleyhinde hüküm verilen hariç olmak üzere aileni, bir de iman etmiş olanları." Ama Nûh'la birlikte çok az bir kısmı iman etmişti.
41. Nûh dedi: "Binin içine! Onun akıp gitmesi de demir atması da Allah'ın adıyladır. Benim Rabbim elbette ki Gafûr'dur, Rahîm'dir."
42. Gemi onları, dağlar gibi dalgalar üstünden yürütüp götürüyordu. Nûh onlardan ayrı bir yerde duran oğluna seslendi: "Oğulcuğum, bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma."
43. Oğlu cevap verdi: "Bir dağa sığınacağım, beni sudan korur." Nûh dedi: "Allah'ın merhamet ettiği dışında bugün hiç kimse için Allah'ın kararından kurtaracak yoktur." Ve ikisi arasına dalga girdi de o, boğulanlar arasına katıldı.
44. Ve denildi: "Ey yer! Suyunu yut ve ey gök, sen de tut." Ve su çekidi. İş bitirilmişti. Gemi, Cûdi üzerine oturdu ve haykırıldı: "O zalimler topluluğu geri gelmez olsun!"
45. Bu arada Nûh, Rabbine yakardı da dedi ki: "Rabbim, oğlum benim ailemdendi! Senin vaadin elbette haktır. Sen hâkimlerin, hükmü en güzel verenisin."
46. Allah buyurdu: "Ey Nûh! O, senin ailenden değildi. Yaptığı, iyi olmayan bir işti. Hakkında bilgin olmayan şeyi benden isteme. Cahillerden olmaman hususunda seni uyarırım."
47. Nûh dedi: "Rabbim! Hakkında bilgim olmayan şeyi senden istemekten sana sığınırım. Eğer beni affetmez, bana acımazsan hüsrana uğrayanlardan olurum."
48. Şöyle denildi: "Ey Nûh! Sana ve seninle beraber olanlardan diğer gruplara bizden bereketler ve bir selamla aşağıya in. Bazı ümmetler de var, kendilerini önce nimetlendireceğiz sonra bizden acıklı bir azap hepsini kucaklayacak."
49. İşte bunlar, sana vahyetmekte olduğumuz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları sen de bilmiyordun, toplumun da... Artık sabırlı ol! Sonuç, takvaya sarılanlarındır.

 

Başa Dön

 

Eşrefi Mahlukat


İSRÂ-70 Yaşar Nuri Öztürk : Yemin olsun, biz, âdemoğullarını onur ve üstünlükle donattık, onları karada ve denizde binitlerle yükledik. Onları, güzel ve temiz rızıklarla besledik. Ve onları, yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.

Not: Eşrefi Mahlukat ( Yaratılmışların en Şereflisi ) sözü Kur'an'da yoktur. Ahseni takvi:m sözü vardır. En şerefli varlık insan olsaydı. Yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık ayeti ile çelişme ortaya çıkardı. Demek ki bizden daha üstün varlıklar var ise en şerefli varlık bizler olamayız. F.L.A.

TÎN
4. Yaşar Nuri Öztürk : Biz insanı, gerçekten en güzel bir biçimde yarattık.
Lekad halaknel insâne fî ahseni takvîm(takvîmin).
lekad : andolsun, halaknâ : biz yarattık , el insâne : insanı (insanın nefsini) , fî : içinde, ahseni : en güzele (ahsene) ulaşabilecek , takvîmin : takvim, programlanmış zaman kevn, yaratış tarzı

5. Yaşar Nuri Öztürk : Sonra da onu düşüklerin en düşüğüne/aşağıların en aşağısına çevirip attık.
Summe redednâhu esfele sâfilîn(sâfilîne).
summe : sonra , redednâ-hu : onu reddettik, iade ettik, çevirdik , esfele sâfilîne : esfeli safilin, sefillerin en sefili, en sefil hale

Örnek.
Mercimek Çorbası ve Mercimekli Tarhana Çorbası.

Mercimek çorbasının ahseni takvim üzerine yani en güzel bir kıvamda pişirilmiş olması onu diğer çorbaların en üstünü yapmaz. Mercimek çorbasının bitkisel protein sağlama yararı vardır. Mercimekli tarhana çorbasının ise bu yarardan başka yoğurt içinde buğdayın pişirilmesi nedeniyle içinde, hayvani protein ile karbonhidrat yararı vardır. Bir de kemik suyunda hazır tarhana pişirilirse üstünlüğü, üstün yararları nedeniyle kat ve kat artar. Ben toz tarhana yerine elde sıkılmış olan tarhana ile besleniyorum.

03.04.2018 F.L.A.

·
Başa Dön

 

 

Evliya sınıfı.



YAŞAR NURİ ÖZTÜRK KUR’AN’IN TEMEL KAVRAMLARI ŞEYTAN EVLİYASI ve EVLİYACILIK MADDESİ’nden alıntıdır.

İSLAM DÜNYASINDAKİ DURUM İslam dünyasında, evliya adıyla bir sınıfın doğduğu, bu sınıfın bir tür tezkiye, vaftiz ve aforoz sınıfı olarak yetki kullandığı inkâr edilemez bir gerçektir. Kur'an'dan baktığımızda bir şeytan ordusu oluşturan bu Kur'an dışı yapay sınıf, kendisine özgü tevil sanatını kullanarak istediği şeyi mubah (serbest), istemediği şeyi yasak hale getirebilmektedir. Akıl almaz haramlar işleyebilmekte ve bunları, "Zahir ehlinin bilmediği ibret ve hikmetleri vardır" sloganıyla meşrulaştırmaktadır. Tasavvuf-tarikat tarihi bunun yüzlerce örneğiyle doludur. Halbuki Allah'ın velîleri asla sınıf oluşturmaz, mümin kardeşlerinden farklı kıyafetler yaratmazlar. Masumluk, hatasızlık, günahsızlık gibi iddialara asla yer vermezler.

Not: İslâm'da din sınıfı yani din adamlarının oluşturduğu bir sınıf yoktur. Bunun en güzel örneği de güzel insan örneği olan Peygamberimizidir.
Sınıf hakkında fikir sahibi olunulması için...Oligarşi şiirimden bir alıntı ve Oligark

Oligarşi zumre yani grup iktidarıdır. Evren ve arkadaşları sonucta etten kemikten 5 askerdi. Arkalarında cıkarlarını korumak icin kraldan daha kralcı gecinen bir grup vardı.
1.Burjuva yani kent soylular yani kentlerde mal uretip, satan sanayiici ve iş adamları.
2.Askeri ihalelelerde karar sahibi dolayısıyla cıkar sahibi olan askerler.
3.Brokratlar yani atanmışlar, genel mudurler vs.
4.Koy soylular yani meclise kumelenmiş buyuk toprak sahipleri.
5.Siyasetciler yani secilmişler.
İhlas, 3, ayetine göre, hiç kimse Ne Allah’ın oğlu olabilir ne de Allah’ın yer yüzündeki gölgesi olabilir. Sultanlara, krallara verilen bu sıfatlar, bu ayet gereği İslâm’da geçersizdir. F.L.A. İhlas, 3, Yaşar Nuri Öztürk Ne doğurmuştur O, ne doğurulmuştur! Ayrıca R.İhsaneliaçık Hocanın "Hanginiz Muhammet" yazısı güzel bir örnek.F.L.A.

Hanginiz Muhammet? Bu durumda bunlar haksız cıkar grupları olmakta. Yani oligarşi yerine cıkar grupları dense ne bileyim. Dip notlarda kelime acıklamaları yer alsa daha iyi olur gibi geliyor. Atila İlhan'da bunun farkına varmış. Toplumun okuma ozurlu ama seyrtetmeyi sevdiğini gorerek, halkın aydınlatılması gereken konularda filimler hazırlanmasını anlatıyordu televizyonda. O da ayrı bir değerdi.
Kent ve köy soylu için bk. Demokrasi

 

Oligark


Etimoloji sözlüğünden.

Fransızca ve İngilizce sadece bileşiklerde görülen oligo+ "az, azınlık" sözcüğünden alıntıdır. Fransızca sözcük Eski Yunanca olígos ολίγος "az" sözcüğünden alıntıdır.

Fransızca +archie veya İngilizce sadece bileşiklerde görülen +archy "yönetim, iktidar" sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Eski Yunanca arχeía αρχεία "önderlik, egemenlik" sözcüğünden alıntıdır. Yunanca sözcük Eski Yunanca arχē αρχός "baş, önder, egemen" sözcüğünden türetilmiştir. Yunanca sözcük Eski Yunanca arχō αρχώ "başlamak, ilk olmak, baş olmak" fiilinden türetilmiştir.

Bu durumda oligarşi (bk. Oligarşi) azınlık yönetimi olmakta. Oligark da azınlık yönetimini oluşturan bireyler olmakta.
Ek bilgi olarak anarşi arşi yönetim, düzen sözcüğünün zıttı. Sosyal asosyal gibi. Bu durumda anarşi de yönetim düzensizliği, kargaşa olmalı.

FLA

 

Ezan ve Kur’an Okunurken Susup Dinleme.



Prof.Dr.Yaşar Nuri Öztürk: A'RÂF-204: Kur'an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki, size rahmet edilsin.

Not: Ezan namaz için çağrıdır. Arapça ezzin ( çağır ) demektir. Yani ezan namaz için çağrıdır. Ezan okunurken değil Kur’an okunurken susup dinlemeli. Elbette ki İla:hi ( İlaahi ) hoşnutluk için ezan dinlenebilir. Hz.Allah biz müslümanları ezansız bırakmasın. A:min. Yalnız bangır bangır bağırarak okunan ezandan İla:hi hoşnutluk elde edilemez. Bağırmak, ses yükseltmek Kur’an’a aykırıdır.* Bağırtı sonucu küçük çocukları uykusundan sıçratmak onların beyninde hasara yol açar. Aynı durum hastalar ve yaşlılar için de geçerlidir. Böyle yaparak kulların huzur ve sağlık hakkı yenmektedir. Diyanetin dikkâtine.

26.10.2016 Fatih Lütfü Aydın.

Prof.Dr.Yaşar Nuri Öztürk41/FUSSİLET-26: İnkâr edenler dediler ki: "Şu Kur'an'ı dinlemeyin,! O okunurken yaygara koparın ki, galip gelesiniz."

Not: esas dinleme alışkanlığını Kur’an için yaygınlaştırmalı. Ayrıca A'RÂF-204 ayeti Kur’an’ın dinlendiğinde rahmet elde edileceğini göstermektedir. Elbetteki burada dinlemek yalnızca işitmek değil dinlenen sözün gereğini yapmak anlamındadır.Yine elbetteki dinlenmesi gereken şeyin gereğini yapmak için anladığımız dilde okumalı ve dinlemeliyiz.

F.L.A.

*Lokman, 19. "Yürüyüşünde doğal ol, sesini alçalt. Şu bir gerçek ki, seslerin en çirkini eşeklerin sesidir."

Başa Dön

 

Önemli Dini Notlar F


  

 

 

Faydasız İlim


Yine de kendilerine fayda sağlayanı değil zarar vereni öğreniyorlardı.

Alıntı....

Bakara, 102-103

Faydasız ilim olur mu?

Yukarıdaki alıntı faydasız ilimin büyü olabileceğini düşündürüyor. Tabii ki büyü madde a:leminin değil ma:na a:leminin ilminin yani irfanın bir başka değişle Kehf, 65 ayetinde geçen ilm-ü ledünün ( la dü:ni olan ilim yani dünyaya ait olmayan ilim) bir dalı belki de. Belki de bu yüzden bir büyü kitabına Gizli İlimler Hazinesi deniliyor.

Sonuç olarak büyü ile uğraşmak Kur'an'a göre insanı felakete sürüklediğinden, uzak durulmalı.

Zahiri yani dış ilim bizim bildiğimiz bilim. Ba:tıni: yani içe ait olan ( ruha ait olan ) ilim de irfan olmakta. Bilim ustasına a:lim, irfan ustasına arif deniyor. İçi ve dışıyla ilim bir bütün. Hz.Allah gereksiz bir şeyi var etmez. Karmaşık sayılar reel ( gerçek ) ve sanal sayılardan oluşur. Nasıl ki, reel sayılarla yapılan bilimsel çalışmalar söz konusuysa, belki de ruhlar a:lemine ait çalışmalar da sanal sayılarla yapılıyordur. Doğrusunu Allah bilir.

Antimadde belki de sanal sayılarla keşfedilebilecek bir şey.

FLA

Antimadde

Başa Dön

 


 

Fıtrat.


Fıtrat bir şeyin yaratılış özelliğidir. Kışın dağın tepesine yağan karların, yaz güneşinin etkisiyle sel baskınları oluşturması, doğanın yaratılış özelliği, fıtratıdır. Yalnız bunu bile bile dere yatağına ev yapmak ve buna ruhsat vermek, ne kaderdir, ne de fıtrattır. Eskiyen maden ocaklarının, bakım ve onarım görmemesi halinde facialara yol açacağı fıtrattır. Yalnız bunu bile bile, bakımı yapılsın , olmuyorsa kapatılsın şeklinde ki meclis soru önergesine red oyu vermek, ne kaderdir ne de fıtrattır.

RÛM-41
Yaşar Nuri Öztürk : İnsanların ellerinin kazanmış oldukları yüzünden denizde ve karada bozgun çıktı. Allah onlara, yaptıklarının bir kısmını tattırıyor ki geri dönebilsinler.

KAMER-49
Yaşar Nuri Öztürk : Şu bir gerçek ki, biz herşeyi bir ölçüye göre/bir kaderle yarattık. Bakım yapılmazsa madenin de bir dayanma ölçüsü vardır.

YÛNUS-100
Yaşar Nuri Öztürk : Allah'ın izni olmadıkça hiçbir benlik iman edemez. Allah, pisliği, aklını kullanmayanlar üzerine bırakır. Kader Allah'ın doğa kanunudur. Allah'ın kanunlarına karşı, aklı işletip, önlem almayınca, Yunus, 100 ayeti devreye girer.F.L.A.

 

Fitne


Fitne başka madenlerle birleşmiş, kaynaşmış olan altını ayırmak için altın maden karışımını ateşte yakma işi. Bu işte kullanılan ateşe de fettan ( ayıran, birliği bozan ) deniyor.

Karı koca arasındaki birliği bozan ateşli kadına da fettan denir. Sonuç olarak fitne; birlik bozma, birlik bozuculuk olmakta iken fettan da birlik bozan anlamına gelmektedir. F.L.A.

Başa Dön

 

Önemli Dini Notlar G


  

Great Reset. ( Büyük Sıfırlama ).



Yaratıcı yıkıcılık Great Reset ( Büyük Sıfırlama ) Olmalı.

Küreselleşme adı altında dev şirketlerin ulusal devletleri yıkıp, kendi şirket sosyalizmini kurmaları için toplumun kurumlarının içinin boşaltılması gerekir. LGBT hareketiyle aile kurumunun içi boşaltılmak isteniyor olmalı.

Bilindiği üzere sosyalizim tüm mülkiyetin ( binaların, arsaların, araçların v.s. v.s. ) toplum adına devlete ait olmasıdır. Şirket sosyalizminde de her şey dev şirketlerin olacak ve insanlar devlet kartına yüklenen kredilerle gereksinimlerini kiralayacaklar. Evet herkesin kredisi olacak tıpkı sosyalizmdeki gibi kimse aç ve sokakta kalmayacak ama bu dev şirketler devlet kartının gerekirse kredisnden azaltma yoluna giderek insanları köleleştirecekler. Yani şunu yaparsan şu kadar kredin gider diyerek insanları robotlaştıracaklar. Bunu yapabilmeleri için de tüm toplum kurumlarının içinin boşaltılması ve boşaltılan kurumlara da kendi ekonomi, eğitim, aile, din v.s. kurumlarını yerleştirmeleri gerekiyor.

Great Reset* yani büyük sıfırlama bu demek oluyor.

FLA

İklim, sağlık, gıda, bilişim, göçler ve inanç üzerinden yıkımlar oluşturarak, bu beş unsur üzerinden tek dünya devleti kurup, dünyayı tek elden yönetmek. Yani kendi dinlerini, gıda sistemlerini v.s. kurmak. Zaten Suudi Arabistan'da yapay zekâlı robotların olduğu bir kent kuruldu.*Yazılımcı Bil Gates'in işleri kardeşine bırakıp, gıda işiyle uğraşması da bu oyunun bir parçası olabilir.

Yaratıcı yıkım, bu dev şirketlerin ulusal devletlerin kurumlarını yıkarak kendi kurumlarını yaratmak, olmalı. Avrupa'daki müslüman karşıtlığının bu oyunun bir parçası olduğu söyleniyor. İnşallah bazı Hristiyan ve Yahudiler sıranın kendilerine geleceğini görür ve bu oyunu bozarlar. Bu yüzden bu güç 6 kollu ahtapota benzetilebilir. Bilindiği üzere ahtapot sömürünün simgesidir. 3 Ağustos 2021

Not: Ek bilgi olarak 8 kollu olduğu sanılan ahtapotun 2 kolu aslında ayakları imiş. Not: Bilişim, bilginin üretilip, satılması, bu iş de bilgisayarlar ve internet aracılığıyla yapılmakta. Bilgi ve iletişim sözcüklerinin kaynaştırılmış hali olabilir. İletişim de canlılar arasındaki bilgi, duygu ve düşünce alışverişidir. Bu yazıyı, BBN 'de salı günleri yayınlanan Büyük Resim programını izleyerek edindiğim bilgiler ışığında derledim. Hocalarımızdan Allah razı olsun.

FLA

.*Neom Şehri

Yaratıcı yıkıcılık

da bununla ilgili olmalı.

FLA



Başa Dön

 

Gül ve Bülbül Şiirlerimin Ana Fikri



Gül ve Bülbül.

Gül açsın, neşe saçsın.
Bülbül baksın, şakısın.
Bülbül yazsın, şiirini,
Sevindirsin, şirinini.

Gül olalım, bülbül olalım.
Sevgi yayıp, sevgi bulalım.
Niye gaga, niye diken,
Gül ve bülbül olmak varken.

Fatih Lütfü AYDIN
03/06/2006
Saygılar ve sevgiler.

Yaprak ve Gaga.

Güle yaprak verilmiş, bülbüle gaga.
Gülde yaprak güzel, bülbülde gaga.
Gül, ey Gül! Sen değil bülbül ötsün.
Sana açmak yaraşır, sen gülsün.
Ötmeyi bize bırak da yüzümüz gülsün.

Gül, ey Gül!
Sertleşme, yumuşa, gül.
O zaman şakır, a:şığın olan bülbül.
Sana açmak yaraşır, değil şakımak.
Şakımayı seni seven bülbüle bırak.

04/06/2006
Fatih Lütfü AYDIN

Ben Arıyım Sen Çiçek.

Bir bahçede iki bülbül,
Olur mu hiç, ey adı gül!
Ben arıyım sen çiçek.
El çek güzelim el çek.

Böyle yazılmış çiçeğe,
Hep açılmış, bal vermeğe.
Böyle yazılmış böceğe,
Kanatlanmış, bal emmeğe.

Eğer doğa bozulursa,
Gönüller boğulur yasa.
Yaşanmaz olur aşklar.
Sürer gider savaşlar.

Bülbül gider,
Gül değil kaktüsler biter.
Hüzünlenir bahçeler,
Bülbül değil baykuşlar öter.

Aşk biter, şarkı, şiir, name biter.
Gül kokusu yerine isler, dumanlar tüter.

Saygılar ve sevgiler
14 / 06 / 2006
Fatih Lütfü Aydın

Klitoris

Kadın, ruhundan kadınlık ışığı,
Erkek, ruhundan erkeklik ışığı,
Yayarsa, birlikte aydınlatırlar dünyayı.
Yok ederler, zulmü, karanlığı.

İnsan bedeni ağaç gibidir.
Bağırsak ucu, erkeklik ucu, prostat,
Erkek bedeni kökleridir.
Bağırsak ucu, kadınlık organı, rahim ve klitoris,
Kadın bedeni kökleridir.

Bu köklerden vajina ve penis,
Yayar ak enerjiyi temiz mi temiz.

Saygılar ve sevgiler
11.11.2014
Fatih Lütfü Aydın.

Amaca Ulaştırmayan Yol Yol Değildir.

Kimse kimseye,
Dememeli, şu yol kanalizasyona çıkar,
Ötekinden git diye.
Herkes de akıl var, vijdan var.
Elbette ona düşer, karar.

Yanlış kararından dolayı,
Mesafe koyuyorsa biri ona,
O da razı olmalı buna,
Ya da, bir göz atmalı kararına.

İlgi göster, diyorsa biri birine,
Ayar vermeli enerjisine.
İletişim, canlılar arasındaki bilgi, duygu ve düşünce alışverişi.
Bu alışveriş doğal olmazsa, birbirini iter iki kişi.

Bir türlü ulaşılamıyorsa amaca,
Yuvarlanılıyorsa daha varmadan yamaca,
Zirveye ulaşmak için yolu değiştirmeli bence.
Anca böyle ulaşılır, amaca.

Sözüm meclisden dışarı,
Alttaki alıntıdan etkilenip,
Yazdım, bu satırları.

Fatih Lütfü Aydın.
Saygılar ve sevgiler olsun.
02.02.2019

Bilir misin Nedir Günah?

Sınavların birinde sorulmuş bir soru.

Muhittin ile Barış'ın günahlarının oranı 3/5 tir. Muhittin daha günahkâr olup, son kez Barış ile birlikte
ortaklaşa 1 günaha girdiklerinde işledikleri toplam günah sayısı 65 oluyor.
Buna göre, Muhittin tek başına kaç günaha girmiştir?

A) 16   B) 24   C) 32   D) 40   E) 48

Din açısından sorunun yanıtı:

Bilir misin Nedir Günah?

Bilir misin nedir günah?
İşleyen hep çekiyor, a:h.
Akıl vermiş Hz. Allah, kullan.
Geçmesin yaşam yani gün, ahlan vahlan.

Haksız eylemlerdir, günah.
Onları saymış, Kur'an'da Hz. Allah.
Günah, haram yani yasak demektir.
Haramı belirlemek, Hz. Allah'ın yetkisindedir.

Kur'an'da cezası olan 4 günaha dikkat et.
Kur'an'dan sorumlusun der, Zuhruf Suresi'indeki , 44. ayet.
Haksız yere adam öldürme, hırsızlık, iftira ve zinadır,

Bu 4 günahı sayacak olursak.
Kur'an'da aynı cinsden kişilerin evliliği yasak.
Evlilik dışı cinsel ilişkidir, zinanın tanımına bakarsak.

Matematik açısından sorunun yanıtı:

Bir de soruya matematik açısından bakalım.
İkisinin birlikte yediği haltı çıkaralım.

Kalan 64 günahın her 3/8 ini Barış,
Her 5/8 ini de Muhittin işlemiş.
Demek ki Barış tek başına 64 günahın 3/8 ini işlemiş.
O zaman Barış 64 x 3/8 = 24 günah ve
Bir de ortak günah olmak üzere 25 günah işlemiş.
Muhittin de 64 x 5/8 = 40 günah ve
Bir de ortak günah olmak üzere 41 günah işlemiş.
Duyanlar 41 kere maşallah demiş.

Muhittin tek başına toplam 40 günah,
Barış'la ortaklaşa olarak da toplam 1 günah işlemiş.
Totalde 41 günah eder.
Genel toplam demektir, total,
Alacaksan Hakk rızasına uygun tat al.

Küme ve birime indirgeyerek çözecek olursak,
3/5 oranında 3 günah Barış'ın,
5 günah da Muhittin'in.
65 den ortak olanı çıkarıp ortaya koyalım.
Birim olarak tek başlarına işledikleri günah toplamı,
8 olsun diyerek, kuralım varsayımı.

3   1   5  

O ortadaki 1
Kesişim kümesine aittir.
Tek başına işlenen 8 günahın 5 i Muhittin'e ait ise,
Tek başına işlenen 64 günahın x i Muhittin'e ait olur.
X = 64 x 5 / 8 yani 40 eder.

Ey Muhittin!,
Ey Barış!
Doğa ile barış.
Doğallıklara karış.
Hesabını sorarlar,
Doğallık dışılıkların, karış karış.

Bulamıyorsan doğallıklardan helalini,
Yürüyerek at birikmiş enerjini,
Kendi kendine ve doğal dışılıklarla,
Yiyip bitirme kendini.

Gül'ün yaprağı doğallık.
Elmanın altı doğallık dışılık.
Gül'ün dikeni ise klitoris.
Gül için dikenine katlanılır ama
Bu diken başka, bu dikene yaklaşma

Elmanın altını ediyorsan merak,
Semboller şiirine bak.
Semboller

Saygılar ve sevgiler.
23.10.2018
Fatih Lütfü Aydın.

Alıntı...

Kutsal kâseyle psikolojik virüslerin ilgisi ne?



Omuriliğin kutsal kâseden beslenmesi için kadının vajinal orgazmı yaşaması gerekiyor. Aksi halde omurilikteki vajinal sinir çalışmıyor. Beyin bilmediği bir siniri yok sayıyor. O zaman da beyin dişi olmuyor, yani kadın gerçek bir kadın olmuyor. Kadın şuuraltında çocuk kalmaya devam ediyor. Doğum yaptıktan sonra bu kez rahim enerjisini kullanıyor. Bir bakıyorsunuz toplumda müthiş bir rahim enerjisi var. Doğurdukları erkekleri de büyütmüyorlar.

Hastalarınıza klitoris orgazmını bu nedenle mi yasaklıyorsunuz?



Klitoris erkek organının minyatürü, kadın bunu kullandığında erkeksileşiyor. Sonra toplumda "Erkek gibi kadın" lafları geziniyor. Neden erkek gibi olsun! Kadın klitoris kullanınca erkek de kendisine ihtiyaç duyulmadığını hissediyor.

Alıntı adresi.


www.psikoestetik.com/pvt

 

 


Gül ve Bülbül şiirlerimin ana fikri:

Doğanın bir gereği olarak, erkekler erkek bedeninde erkek ruhu, kadınlar da kadın bedeninde kadın ruhu taşımalılar.
Eşcinsellik olumlu enerjinin önünü kesen bir engel olması sebebiyle olumsuz enerjinin dünyayı sarmasına yol açar. Bu da dünyaya yapılan bir kötülük olmaktadır, bence.

Çiçek olan kadınların, alnından ve yüreğinden öperim.
Yalnız kadın bedeninde erkek ruhu taşıyan kaktüs kadınlar var onlar da inşallah çiçekleşirler. Herkesin özeli elbette ki karışma hakkımız olamaz. Yine de gönül onların da önlerinde ki fazlalıklarıyla (klitorisleriyle) oynamamalarını arzuluyor.

Ayıp diye kurcalanamayan bu konu kapalı kaldıkça bunu bilmeyen erkekler ne yazık ki o kısımla uğraşarak kadınlarını erkek kendilerini kadın yapmaya devam edecek.

Not: Yukarıdaki yazım okunduktan sonra Gül ve Bülbül şiirlerimde neyi demek istediğim, anlaşılmıştır inşallah. Gül, cinselliği düz cinsel olarak ve helal yolla ( zina ve sapıklık içermeyen bir yolla ) yaşayan kadın yani Saliha olmakta, bülbül de, cinselliği düz cinsel olarak ve helal yolla ( zina ve sapıklık içermeyen bir yolla ) yaşayan erkek yani Salih olmakta. Saygılar ve sevgiler olsun. F.L.A.

Facebook’da izlediğim bir video üzerine yaptığım yorum.

Selamlar! Estetik yani dış güzellik açısından çok harika hareketler. Ne var ki kadının erkeğin arkasından yaptığı hareket ne estetik ne de maneviyatik. Bence (Elbette ki kimse kimseye karışamaz. O yüzden bence diyorum.) erkekler erkek bedeninde erkek ruhu, kadınlar da kadın bedeninde kadın ruhu taşımalılar. Eşcinsellik elbette ki Dünya'da ki tüm kötülüklerin tek sebebi değil ama önemli sebeplerinden biridir.

Kadınlar doğaya kadınlık enerjisi yaysalar, erkeklerde erkeklik enerjisi yaysalar (yayanlar çok yararlı bir iş yapıyor) o düzgün enerjilerin kaynaşmasıyla dünya bir başka olur. Ters enerji yayanlar için onaylamama, mesafe koyma hakkımızı kullanmalıyız.

Çok özür dileyerek kimsenin konuşmaya cesaret edemediği bir şeyi edeplice anlatmak istiyorum. Kadınların üreme organlarının üzerinde bir çıkıntı vardır. Buna tıp dilinde klitoris deniyor. Bilimcilere göre bu çıkıntı kadınların kullanmaya kullanmaya küçülmüş erkeklik organlarıdır. Bir erkek kadının o çıkıntısıyla oynadığında kadını erkekleştirmiş olur.

Cinselliği düz cinsel (heteroseksüel, normal kadın erkek ilişkisi) yaşayan kişiler olup doğaya pozitif enerjiler yaydıkça karanlıkları aydınlığa çıkarabiliriz. Unutmayalım ki dünyayı karartanlar, karanlıkta kalmış negatif enerji yayan karanlık ruhlardır.

Ayrıca hormonlu yiyecekler de eşcinselliğe yol açtığından hormonlu beslenmemeliyiz. Çok zorunluysak az yemeliyiz. Bu konu çok önemli olmasaydı değinmezdim. Yalnız birilerinin bunları haykırması gerekiyor. Saygılar ve sevgiler olsun.F.L.A

Bu yazıyı Doç. Dr. Nusret Kaya’ya ait Psikoestetik onun deyimiyle şeklin ötesindeki güzellik konusuyla ilgili yazdığı bilgiler ışığında hazırladım.

Başa Dön

 


 

Güneş Balçıkla Sıvanmaz.



Facebook'daki bir paylaşım üzerine yazdığım şiir.

Güneş Balçıkla Sıvanmaz.

Gönüllere doğmadıkça Kur'an'daki İslam,
Dinmez gönüllerdeki keder, gam.
Güneş balçıkla sıvanmaz,
Hak din İslam yok olmaz.

Sen yeter ki dinine sahip çık.
İlime, çalışmaya, dürüstlüğe,
Bir şey yapamaz balçık.

FLA


ENBİYÂ-18
Yaşar Nuri Öztürk: Hayır, biz hakkı, bâtılın üzerine fırlatırız da o, onun beynini parçalar. Bir de bakarsın o yok olup gitmiştir. Yakıştırdığınız niteliklerden ötürü yazıklar olsun size!

Her Toplum Hak Ettiği Üzere Yaşar

Selamlar! Ülkemizde yaşanan olaylara Kur’an’ın akıl penceresinden bakalım;
YÛNUS-100, Yaşar Nuri Öztürk: Allah'ın izni olmadıkça hiçbir benlik iman edemez. Allah, pisliği, aklını kullanmayanlar üzerine bırakır.

Hatırı sayılır bir bölümün aklını işletmediği, haksız üç kuruşluk çıkarlar için bozuk gidişi desteklediği herkesçe bilinen bir gerçek. Peki Allah pisliği, belayı nasıl yağdırıyor? İşte cevap olabilecek bir ayet;

İSRÂ-16 Yaşar Nuri Öztürk: Biz bir ülkeyi/medeniyeti mahvetmek istediğimizde, onun servet ve nimetle şımarmış elebaşlarına emirler yöneltiriz/onları yöneticiler yaparız da onlar, orada bozuk gidişler sergilerler. Böylece o ülke/medeniyet aleyhine hüküm hak olur; biz de onun altını üstüne getiririz.

Rad, 11 Yaşar Nuri Öztürk : Her biri için onu önünden ve arkasından izleyen gözcüler vardır ki, kendisini Allah'ın emrine bağlı olarak koruyup denetlerler. Gerçek şu ki Allah, bir toplumun mâruz kaldığı şeyleri, onlar, birey olarak içlerindekini/birey olarak kendilerine ilişkin olanı değiştirmedikçe, değiştirmez. Allah bir topluma bir perişanlık dileyince de artık onu geri çevirecek bir güç yoktur. Ve onlar için Allah'ın berisinden koruyucu bir dost da olamaz.

Saygılar ve sevgiler.

FLA

Not: Demek ki toplum olarak mahvolmayı hak edecek bir şeyler yapmışız.


Başa Dön

 


 

7 Gök


100. TALÂK SURESİ - Yaşar Nuri Öztürk çevirisi 12: Allah O'dur ki, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yaratmıştır. Emir/iş ve oluş onlar arasında sürekli iner ki, Allah'ın her şeye kadir olduğunu ve Allah'ın bilgi bakımından her şeyi kuşattığını bilesiniz.

Muhammet Esed'in yorumu... Talak,12 12. ALLAH, yedi göğü (18) ve aynı şekilde yeri[n sayısız parçasını] yaratandır. O'nun [yaratıcı] iradesi, (19) bütün bu [yarattık]ları aracılığıyla kesintisiz tecellî eder ki Allah'ın her şeye kâdir olduğunu ve her şeyi bilgisiyle kuşattığını göresiniz. 18 - Bkz. sure 2, not 20.

Sure 2. not 20 yi aşağıya kopyaladım. F.L.A.

Bakara Suresi, 29, Ve dünya üzerinde ne varsa sizin için yaratan, plan ve tasarımını göklere uygulayıp onları yedi gök (20) şeklinde düzenleyen O'dur; ve yalnızca O'dur her şeyin tam bilgisine sahip olan.

20 - Semâ terimi, başka bir şey üzerine çadır gibi serilmiş herhangi bir şey için kullanılır. Bu nedenle, yer üzerinde kubbe gibi yükselen ve onun adeta çatısını oluşturan görülebilir göklere "semâ" adı verilir. Ve terimin Kur'an'daki asıl anlamı da budur. Daha geniş anlamda ise "kozmik sistem" çağrışımına sahiptir. "Yedi gök" ibaresine gelince, Arapça kullanımında -diğer Semitik dillerde de olduğu gibi- "yedi"nin çoğu kez "birkaç/birçok" kelimesiyle eşanlamlı olduğu unutulmamalıdır (bkz. Lisân'ul-‘Arab). Tıpkı, "yetmiş" veya "yediyüz"ün de, genellikle, "çok" yahut "pek çok" anlamına geldiği gibi (Tâcu'l-‘Arûs). "Her semâ, kendi altında bulunana nisbetle bir semâ'dır" (Râğıb) şeklindeki dilbilimsel tanım ile birlikte ele alındığında, "yedi gök" ifadesinin, kozmik sistemlerin çokluğunun bir işareti olduğu daha iyi anlaşılır. Bu cümlenin başındaki sümme'yi neden "ve" diye çevirdiğimin izahı için bkz. Sure 7, not 43'ün ilk kısmı.

Atmosferin katları

Ayrıca yukarıda paylaştığım Muhammet Esed yorumuna göre 7 değişmeceli anlama sahip. "Yedi gök" ibaresine gelince, Arapça kullanımında -diğer Semitik dillerde de olduğu gibi- "yedi"nin çoğu kez "birkaç/birçok" kelimesiyle eşanlamlı olduğu unutulmamalıdır (bkz. Lisân'ul-�Arab). Tıpkı, "yetmiş" veya "yediyüz"ün de, genellikle, "çok" yahut "pek çok" anlamına geldiği gibi (Tâcu'l-�Arûs).

Başa Dön

 

Önemli Dini Notlar H


  

 

 

Haramlaştırma



Nahl, 67 Yaşar Nuri Öztürk: Hurmalıkların meyvalarından, üzümlerden de sarhoş edici bir içecek ve güzel bir rızık elde edersiniz. İşte bunda, aklını işleten bir topluluk için kesin bir mucize vardır.
Nahl, 67. Ve min semaratin nehıyli vel a'nabi tettehızune minhü sekerav ve rizkan hasena inne fı zalike le ayetel li kavmiy ya'kılun

Güzel rızık derken üzümü ve suyunu kasdediyor olmalı. Özgün ayetten de anlaşılacağı üzere hasene ( güzel ) niteleyicisi rızık sözcüğünde var içki demek olan sekeravda yok.

Hamr adlı şiirimde yer alan ve Diyanet Sözlüğünden alıntı olan Hamr başlıklı yazıdan bir bölüm,
İlk önce içki, güzel rızktan ayrılmış (Nahl, 16/67) : ikinci olarak kesin bir şekilde yasaklanmamakla birlikte içkide büyük günah ve faydalar bulunduğu, ancak zararının daha büyük olduğu belirtilmiş (Bakara, 2/219) : üçüncü merhalede sarhoş iken namaza yaklaşmak yasaklanmış (Nisâ, 4/43) , son olarak da kesin bir şekilde haram kılınarak şeytan işi bir pislik olduğu bildirilmiştir (Mâide, 5/90) .

Burada Hz. Allah tedrican yani derece derece bıraktırma yöntemini uygulamakta. Buna psikolojide at başı gitme deniyor. Atı birden durdurmaya kalkarsanız sizi dinlemez ve ezer geçer. Bu yüzden at ile bir süre koşmak gerekir.FLA

Not: Bakara, 219, Yaşar Nuri Öztürk: Sana uyuşturucuyu/şarabı ve kumarı sorarlar. De ki: "Bu ikisinde büyük bir günah vardır; insanlar için çıkarlar da vardır. Ama onların kötülüğü yararlarından çok daha büyüktür." Ve sana neyi infak edeceklerini de soruyorlar. De ki: "Helal kazancınızın size ve bakmakla yükümlü olduklarınıza yeterli olanından artanını verin." İşte Allah, ayetleri size böyle açıklar ki, derin derin düşünebilesiniz.

Nisa, 43, Yaşar Nuri Öztürk: Ey iman edenler! Sarhoşken, ne söylediğinizi bilinceye kadar, cünüpken de -yolculuk halinde olmanız müstesna- boy abdesti alıncaya kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hastalanırsanız yahut yolculuk halinde bulunursanız yahut biriniz tuvaletten gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız, bütün bu durumlarda su da bulamamışsanız, temiz bir toprakla teyemmüm edin. Yani yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin. Allah Afüvv'dür, günahları affeder, Gafûr'dur, hataları bağışlar.

Maide, 90, Yaşar Nuri Öztürk: Ey iman edenler! Uyuşturucu/şarap, kumar, tapılmak için dikilen taşlar, fal okları şeytan işi birer pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz. Hamr Şiiri



Alıntı.... Yaşar Nuri Öztürk Kur'an'ın Temel Kavramları Haramlaştırma Maddesi.

HARAMLAŞTIRMA (tahrîm)

Bir şeyi haram ilan etmek, haramlaştırmak anlamlarındaki Kur'ansal tabir olan 'tahrîm', 'yasaklanmış şey' demek olan 'haram' kökünden türemiştir. Haram, türevleri ile birlikte Kur'an'da 70'ten fazla yerde geçmektedir. Tahrîm, bir şeyin, aklın ilk anda fark edebileceği veya edemeyeceği gerekçelerle tanrısal vahiy tarafından yasaklanması demektir. Kur'an'a göre, tahrîm yetkisi yalnız Allah'ındır.

Haramlığı Allah tarafından ilan edilmeyen her şey mubahtır. Bu Kur'ansal yaklaşım, İslam bilginleri tarafından şu şekilde formüllendirilmiştir: "Eşyada asloİan ibahadır." Bunun açık anlamı, yasaklığı Allah tarafından açık ve kesin olarak belirlenmemiş bütün alanlarda serbestlik esastır. Haramlığın varlığından söz etmek için, iki şey aranmıştır:

1. Nassın sübûtu, yani haramlığa ilişkin açık, tartışmasız bir Kur'an ayetinin bulunması,
2. Mânâya delâletin kesinliği.
Nassın bulunması yetmez, nastaki haramlığa delâletin tartışmasız olması lazımdır. Mânâya delâlet tartışmalı ise haramlıktan söz edemeyiz, belki mekruhluktan söz edebiliriz. Bu demektir ki, Kur'an açısından bir şeyin helal veya haram dairesine girdiğini tespit için o şeyin haramlar arasında yer alıp almadığını araştırmak gerekir. Helalliğe ilişkin hüküm aranmaz.

Bir şey haramlar arasında yoksa otomatik olarak onun helal olduğuna hükmedilir. Bu, bir anlamda, hukuktaki, suçun kanuniliği ilkesine benzer. Kanun tarafından bütün unsurları ile tanımlanmayan bir şeye suç adını vermek mümkün olmaz. Genel teşriî mantıkla Kur'an'ın verilerini birlikte düşünerek buna 'vahyîlik ilkesi' diyebiliriz.

Tahrîm, Allah'ın tekelinde olduğuna göre, din adına peygamberlerin bile haramlaştırma yetkisi yoktur. Peygamberler ancak örf adına yasaklar koyarlar, yani onların koydukları yasaklar tarihseldir, zamanüstü değildir. Zamanüstü yasağı sadece ve sadece Allah koyar. Kur'an'ın din meselesindeki en hayatî mesajı budur. İslam'ın bu yaklaşımı, onun temel ilkelerinden biri olan şu kabulün bir uzantısı halinde karşımıza çıkar: Dinin kurucusu ve koyucusu Allah'tır. Peygamber sadece tebliğ edip uygulamayı gösterir.

Kur'an şöyle diyor:

"Ey iman sahipleri! Allah'ın size helal kıldığı şeylerin temiz/leziz/ taze/hoş olanlarını haram laştırmayın; azıp smırı aşmayın; Allah, azıp sının aşanları sevmez." (Mâide, 87)

"Ey Peygamber! Allah'ın sana helal kıldığı şeyi, eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek neden haramlaştırıyorsun? Allah Gafur'dur, Rahîm'dir." (Tahrîm, 1)

Tahrîm yetkisinin Allah'ın tekelinde oluşunu ifadeye koyarken, Hz. Peygamber şöyle diyor:

"Helal, Allah'ın kitabında helal kıldığı; haram ise yine Allah'ın kitabında haram kıldığı şeydir." Allah'ın helal kıldıklarını haram ilan etmek, tanrılık sınırlarına tecavüz olduğu gibi, O'nun haram ilan ettiği şeyleri helal kılmaya kalkmak da Allah'ın haklanna tecavüzdür. Bu tecavüz, Allah'a iftira olarak gösterilmiş ve en büyük zulümlerden biri olarak damgalanmış tır. (bk. burada, İftira ve Zulüm maddeleri)

Kur'an-ı Kerim, Mâide 2 başta olmak üzere birçok ayetinde böyle bir girişimi azgınlık, zulüm, haklara tecavüz ve Allah'a iftira olarak anmaktadır, (örnek olarak bk. 2/229; 16/116)

Konuyla ilgili notlarım....

Haramı belirleme yetkisi Hz.Allah'a aittir. Şu günah mı gibi soruların cevabı Kur'an'da yasaklanmışsa evet günahtır olmalıdır. Kimse Kur'an dışı bir şekilde şu helal bu günah diyemez. İbaha serbestlik ilkesi gereği bir şey Kur'an'da yasak edilmemişse helaldır.

İbaha yani serbestlik ilkesi suçun kanuniliği ilkesiyle eşdeğerdir.

12- Suçta ve Cezada Kanunilik: Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Suç ve ceza ancak kanunla koyulur. Kanunlar, prensip olarak ileri doğru uygulanır. Ceza kanunları, ancak lehe olduğunda geçmişe etkili uygulanır. Alıntı....fatihltfaydin.tr.gg/Evrensel-Hukuk-ve-Ahlak-ilkeleri.htm

Yasaklar Enam, 151-153 ( Sırat-ı Müstekim ayetleri ) 'de belirtilmiştir.Eğer akıla gelen şey Kur'an'da yasak edilmemişse, sağlığa aykırı olup olmadığı düşünülmelidir.

Emaneti ehline ver ve uzmanına sor ayetleri gereği uzmanına danışılmalıdır. Örnek: ojeyle abdest alma, küpe, dövme vs.

Ehliyet Emeanet Emniyet şiiri

Haramı Belirleme Yetkisinin Allah’a ait Olduğunu Gösteren Kur'an Ayetleri

KEHF-26
Yaşar Nuri Öztürk: De ki: "Onların ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. O'nun elindedir göklerin ve yerin gaybı. Ne güzel görendir O, ne güzel işitendir. Onların, O'ndan başka bir dostları da yoktur. Ve O, hükmüne hiç kimseyi ortak etmez."

MÂİDE-87
Yaşar Nuri Öztürk : Ey iman sahipleri! Allah'ın size helal kıldığı şeylerin temiz ve güzel olanlarını haramlaştırmayın; azıp sınırı aşmayın; Allah azıp sınırı aşanları sevmez.

NAHL - 116.
Yalan düzerek Allah'a iftira etmek için, dillerinizin uydurma nitelendirmeleriyle "Şu helaldir, şu da haramdır!" demeyin. Yalan düzerek Allah'a iftira edenler kurtulamazlar.

YÛNUS-59
De ki: "Ne oldu size de Allah'ın size rızık olarak indirdiği şeylerden bir haram yaptınız bir de helal?" De ki: "Allah mı size izin verdi, yoksa Allah'a iftira mı ediyorsunuz?"

EN'ÂM
119. Size ne oluyor da üzerine Allah'ın adı anılmış olanlardan yemiyorsunuz? Zorda kalışınız dışında üzerinize haram kıldığını bizzat kendisi size ayrıntılı olarak açıklamıştır. Birçokları ilimsiz bir biçimde kendi keyiflerine uyarak halkı şaşırtıyorlar. Hiç kuşkusuz, senin Rabbin sınır tanımaz azgınları çok iyi bilmektedir.

IZTIRAR ( ZARURET, ZORUNLULUK )

145. De ki: "Bana vahyolunanlar içinde, bu haram dediklerinizi yiyecek birine yasaklanmış bir şey bulamıyorum. Yalnız şunlardan biri olursa başka: leş, akıtılmış kan, domuz eti -ki o bir pisliktir- Allah'tan başkası adına boğazlanmış bir murdar." Iztırar haline düşen, başkasının hakkına dokunmamak, zorunluluk sınırını da aşmamak şartıyla bunlardan yiyebilir. Çünkü senin Rabbin çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.

151. De ki onlara: "Hadi gelin, Rabbinizin size neleri haram kıldığını yüzünüze karşı okuyayım: Hiçbir şeyi O'na ortak koşmayın. Ana-babaya çok iyi davranın. Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin; biz sizi de onları da rızıklandırırız. Kötülüklerin görünenine de gizli kalanına da yaklaşmayın. Allah'ın saygın ve aziz kıldığı cana, bir hakkı savunmak dışında kıymayın. Allah size bunları önerdi ki, aklınızı işletebilesiniz."

ARAF
32. De ki: "Allah'ın, kulları için çıkardığı süsü, güzel ve tatlı rızıkları kim haram etmiş?" De ki: "Dünya hayatında inananlar için de var. Kıyamet gününde ise yalnız inananlar içindirler." Bilgiden nasipli bir topluluk için biz, ayetleri böyle ayrıntılı kılıyoruz.

33. De ki: "Rabbim, ancak şunları haram kıldı: İğrençlikleri -görünenini, gizli olanını- günahı, haksız yere saldırmayı, hakkında hiçbir kanıt indirmediği şeyi Allah'a ortak koşmayı, bir de Allah hakkında bilmediğiniz şeyler söylemeyi."

TAHRÎM-1

Ey Peygamber! Allah'ın sana helal kıldığı şeyi, eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek neden haramlaştırıyorsun? Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.

ŞÛRÂ-21
Yoksa onların, dinden, Allah'ın izin vermediği şeyi kendileri için yasalaştıran ortakları mı var? Kesin ayrıma ilişkin söz olmasaydı, aralarında hüküm mutlaka verilirdi. O zalimler var ya, onlar için acıklı bir azap öngörülmüştür.

Herşey İnsan İçin.

Bakara Suresi
29. O Allah'tır ki, yeryüzündekilerin tümünü sizin için yarattı. Sonra göğe saltanat kurdu da onları yedi gök halinde düzenledi. O Alîm'dir, her şeyi çok iyi bilir.

Başa Dön

 

Haremlik - Selamlık

Bayanın yanına erkek ruhlu bir kadın ya da bayın yanına kadın ruhlu bir erkek oturursa ne olacak? Du bakali ne olacak?

Du bakali ne olacak?

Diye diye du bakali,
Gitmesin bizim kari.
Akıllıca kullanalım oyları,
Çekmeyelim ooy oy ları.
FLA

Not: Herkes kendi denetimini kendisi yapmalı. Zaten bir bay bayanın yanına oturmak istese, bayan hemen ileri kayar ya da kalkar. F.L.A.

Nur, 61; Yaşar Nuri Öztürk: Köre güçlük yoktur; topala güçlük yoktur, hastaya güçlük yoktur. Sizin için de gerek kendi evlerinizden gerekse şu kişilerin evlerinden yemek yemenizde bir sakınca yoktur: Babalarınızın evleri yahut annelerinizin evleri yahut kardeşlerinizin evleri yahut kızkardeşlerinizin evleri yahut amcalarınızın evleri yahut halalarınızın evleri yahut teyzelerinizin evleri yahut anahtarı size teslim edilmiş olan evler yahut arkadaşlarınızın evleri. Hep birlikte yahut ayrı ayrı yemenizde sizin için hiçbir sakınca yoktur. Evlere girdiğinizde, Allah katından bir esenlik, bir bereketlilik, bir temizlik dileği olarak kendinize de selam verin. Allah size ayetleri işte böyle ayan beyan bildiriyor ki, aklınızı çalıştırabilesiniz. Yukarıdaki ayetten bir alıntı.... Hep birlikte yahut ayrı ayrı yemenizde sizin için hiçbir sakınca yoktur.

İlâhiyatçı Prof.Dr.Şaban Ali Düzgün, bir tv konuşmasında yukarıdaki ayetin alıntısının yanlış yorumlanarak haremlik-selamlık uygulamasının başlatıldığını söyledi.

Ayetin alıntısında yahut ( veya ) sözcüğü bulunduğuna göre bu 2 durumdan istediğinizi yapabilirsiniz anlamına gelir. Yani inananlar hep birlikte ( karma, kadın erkek birlikte ) de yemek yiyebilir, ayrı ayrı da. F.L.A. 04.11.2017

Prof.Dr.Şaban AliDüzgün - haremlik-selamlık
Başa Dön

 

 

HASİ


Önemli olan HASİ.
Helal kazanç, ahlak, sağlık ve ilim.
Gerisine HASİ diyelim.

FLA

Başa Dön

 

 

Heba




Kul bütün ilimleri elde etse, kuru ağaç gibi oluncaya kadar ibadette bulunsa, fakat midesine giren şeyin haram olup olmadığına dikkat etmese, Allah Teala onun hiçbir ibadetini kabul etmez.. (Hasanı Basri)

Bununla birlikte Lokman, 6 ve Enam160 ayetlerinde ibadetlerin heba olmayacağı yani boşa gitmeyeceği yazılıyor.

Lokman, 16,

Yaşar Nuri Öztürk: "Oğulcuğum, şu bir gerçek ki, yaptığın, bir hardal dânesi ağırlığında olsa, bir kayanın bağrına veya göklere, yahut yerin bağrına konsa, Allah onu yine de ortaya getirir. Çünkü Allah Latif'tir, lütfu sınırsızdır; Habîr'dir, herşeyten haberdardır."

Enam, 160

Yaşar Nuri Öztürk: Kim bir güzellikle gelirse ona, getirdiğinin on katı var. Kötülükle gelene ise yaptığının kadarından fazla ceza verilmez. Onlar, haksızlığa uğratılmayacaklardır.

HEBÂ

Sözlükte "toz, zerre" anlamına gelen hebâ kelimesi, Kur'ân'da iki yerde âhirette hiçbir karşılık verilmeyip boşa giden, geçersiz kabul edilen ameller için kullanılmıştır (Furkân, 25/23; Vâkı'a, 56/6). (M.C.)
Alıntı.. Diyanet Kavramları Sözlüğü.

Enam, 88'e göre de iman edenlerin iman ettikten sonra şirke batmaları durumunda Salih amellerinin ( Hakk rızasına uygun işlerinin ) heba olacağı yazılıyor.

Enam, 88

Zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu min ibâdihî, ve lev eşrakû le habita anhum mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
1. zâlike : işte bu
2. hudâ allâhi : Allah'ın hidayeti
3. yehdî : hidayete erdirir
4. bi-hi : onunla
5. men yeşâu : kimi dilerse, dilediğini
6. min ibâdi-hi : kullarından
7. ve lev : ve eğer, ...olsa
8. eşrakû : şirk koştular
9. le habita : elbette boşa gitti, heba oldu
10. an-hum : onlardan
11. mâ kânû : oldukları şey(ler)
12. ya'melûne : yapıyorlar

Enam, 88

Yaşar Nuri Öztürk: Allah'ın yol göstermesidir bu. Kullarından dilediğini bununla iletir iyiye ve güzele. Eğer onlar şirke bulaşsalardı yapıp ettikleri kendilerine yararsız hale gelirdi.

Enam, 82

Yaşar Nuri Öztürk: İman edip de imanlarını herhangi bir zulümle kirletmeyenler var ya, güvende olma/güvenilir olma işte onların hakkıdır; doğruyu ve güzeli yakalayanlar da onlardır.

Not: Enam, 88 ayetinde sözü edilen onlar, Enam, 82 ayetindeki iman edenler, olmakta.

Demek ki, iman edenler şirke battığında Salih amelleri heba oluyor yani boşa gidiyor. Bu da Enam 160’ın bir istisnası oluyor bu durumda.

Nisa, 48

Yaşar Nuri Öztürk: Şu bir gerçek ki, Allah kendisine şirk koşulmasını affetmez, bunun dışında kalanı/bundan az olanı dilediği kişi için affeder. Allah'a şirk koşan, gerçekten büyük bir günah işlemiştir.

Nisa, 48 ayetinden anlaşıldığına göre şirk büyük bir günah olmakta.

Sonuç olarak salih amelin heba olması yani boşa gitmesi göreceli bir durum olmakta. Şirke batma durumuna göre bir heba söz konusu. Doğrusunu Hz.Allah bilir.

kuran-ikerim.org/amelleri-bosa-cikanlar

13.03.2017.
F.L.A.
Başa Dön

 


 

Helak


Depremden kaynaklanan can ve mal kaybı mimari ve denetim ahlaksızlığından olur.

Doğal afet ve helak terimleri insanlara iyi anlatılmalı. Ben helak maddesini helak tdv yazarak İslam Ansiklopedisi'nde bulamadım. İlahiyatçılar helakı insanlara iyi anlatmalı.

Kur'an'a göre Allah'ın nimetlerine nankörlük bir helak nedeni.

Nahl Suresi, 112-113

Nimet nankörlüğü nimeti Allah yolunda harcamama olduğuna göre Rabbena hep banacılık Allah'ı kızdırıyor demek ki. Yukarıdaki ayete göre insanlar peygamberlerini inkar etmişler. Peygamberleri onlara ne demiş? Mal yığıp onlarla ınsanları sömürerek köleleştirmeyin, adil paylaşın demiş. Sonuç olarak yönetenlerin ve yönetilenlerin, dürüst, vicdanlı, eğitimli, deneyimli ve çalışkan, özverili kişiler olmasıyla doğal afetlerin zararlarından ve helaklardan kurtuluruz, inşallah

FLA

Kur’an’da geçmiş toplumların olumsuz davranışları ve onları helâke sevkeden sebepler sayılırken bunların tamamının tuğyan kapsamında olduğu belirtilmiştir

Alıntı....Tuğyan

Helak-Etimoloji

Helak Ayetleri

Başa Dön

 


 

Her Toplum Hak Ettiği Üzere Yaşar



Selamlar! Ülkemizde yaşanan olaylara Kur’an’ın akıl penceresinden bakalım;Y

YÛNUS-100, Yaşar Nuri Öztürk: Allah'ın izni olmadıkça hiçbir benlik iman edemez. Allah, pisliği, aklını kullanmayanlar üzerine bırakır.

Hatırı sayılır bir bölümün aklını işletmediği, haksız üç kuruşluk çıkarlar için bozuk gidişi desteklediği herkesçe bilinen bir gerçek. Peki Allah pisliği, belayı nasıl yağdırıyor? İşte cevap olabilecek bir ayet;

İSRÂ-16 Yaşar Nuri Öztürk: Biz bir ülkeyi/medeniyeti mahvetmek istediğimizde, onun servet ve nimetle şımarmış elebaşlarına emirler yöneltiriz/onları yöneticiler yaparız da onlar, orada bozuk gidişler sergilerler. Böylece o ülke/medeniyet aleyhine hüküm hak olur; biz de onun altını üstüne getiririz.

Rad, 11
Yaşar Nuri Öztürk : Her biri için onu önünden ve arkasından izleyen gözcüler vardır ki, kendisini Allah'ın emrine bağlı olarak koruyup denetlerler. Gerçek şu ki Allah, bir toplumun mâruz kaldığı şeyleri, onlar, birey olarak içlerindekini/birey olarak kendilerine ilişkin olanı değiştirmedikçe, değiştirmez. Allah bir topluma bir perişanlık dileyince de artık onu geri çevirecek bir güç yoktur. Ve onlar için Allah'ın berisinden koruyucu bir dost da olamaz.

Saygılar ve sevgiler.
FLA
Not: Demek ki toplum olarak mahvolmayı hak edecek bir şeyler yapmışız.

Başa Dön

 



 

Hılf-ul fıdul


Bakara 193 Şiiri

Peygamberimiz zulme karşıydı.
Biz de zulme karşı birlik olalım.

Bakara 193'e uygundur hılf-ul fudul,
Hılf-ul fıdul ile,
Kula kul olmaktan kurtul.

FLA

Alıntı Vikipedi'den.

Hılful Fudul veya Hilful Füdul (Arapça: حلف الفضول, Türkçesi: Erdemliler Birliği), 580'li yıllarda Arap kabileleri arasında süregelen başta Ficâr savaşları sonrasında ortaya çıkan anarşi ortamında, can ve mal güvenliğinin sağlanması, zayıf ve güçsüzlerin korunması, zulmün önlenmesi gibi amaçlarla, toplumda sözü geçen, saygın ve iyi niyetli kişilerin önderliğinde kurulan ve İslam Peygamberi Muhammed'in de bir ara toplantılarına katıldığı barış cemiyetidir. Hicret'ten sonra İslam Devleti'nin tek yasal siyasi partisi olup Osman’ın ölümünden sonra kapanmıştır.

Erdemliler İttifakı sadece tarihsel bir kurum değil, aynı zamanda, farklı dünya görüşlerine sahip olsalar da, temel ahlâkî ilkelerde anlaşan insanların zulmü engellemek için uzlaşmalarının bir toplumsal zorunluluk olduğunun ifadesi olarak değerlendirilmektedir.[1]

Antlaşma yemini şöyledir:

1- Mekke’de, ister oranın halkından olsun isterse dışarıdan gelen insanlardan olsun, bir kişinin zulme uğradığını gördükleri zaman onunla birlikte olacaklardı.
2- Mazlumun hakkı zalimden alınıncaya kadar zalimin karşısında olacaklardı. Başka bir ifadeyle mazluma hakkı iade edilinceye kadar mazlumla bir tek el gibi -tekvücut- olacaklardı.
3- Deniz, bir tek tüyü ıslatıncaya kadar, Sebir ve Hira dağları yerlerinde kaldığı müddetçe ve maişette (mali durumda) tam bir eşitlik sağlanana dek bu maddeler geçerli olacaktı.

Hılf-ul fıdul ile ilgili bir başka yazım...

İhsaneliaçık - Kur’an’da Sağ-Sol Var mı?

Ashabul-yemin

İhsaneliaçık hocamızın anlattığına göre Kâbe'ye batıdan girilince Kâbe'nin güneyi sağ taraf, kuzeyi de sol taraf oluyor. Bu durumda kâbe'nin kuzeyine sol anlamında şam deniyor. Suriye'nin başkenti Şam adını buradan alıyor olabilir. Kâbe'nin güneyindeki ( batıdan girince sağındaki ) Yemen de sağ taraf v.s. adını buradan alıyor olabilir. Ayrıca Kâbe'nin sağında sömürüye, zulme karşı çıkan bir gençlik grubu oturup ülke sorunlarını tartışırmış.

İşte bu grubun adı Hılf-ul fıdul'dır.

Arap kültüründe kitabı solundan verilmek ( ashab- meşeme grubundan olmak ) bitmek, mahfolmak, ağır bir şekilde hesaba çekilmek anlamına geliyor. Kitabı sağından verilenler de ( ashab-ı meymene grubundan olanlar da ) hesabı düzgün verenler oluyor.

Annem bana meymenetsiz derdi.
Demek ki halk arasında kitabı solundan verilenlere ( ashab- meşeme olanlara ) meymenetsiz deniyordu. Bu durumda kitabı solundan verilenler yani meymenetsizler zalimler olmaktadır.

Ayrıca ashab-ı meşeme diye Kâbe'nin batıdan girince solunda oturanlara deniyor. Bunlar da o zamanın sömürenlerini, müşrikleri savunurmuş. Şom ağızlı olmak deyimi de buradan geliyor olmalı.

Kitapsız TDK sözlük anlamı şu şekildedir:

1. sıfat Kitabı olmayan.
2. Dört kutsal kitaptan (Kur'an, İncil, Zebur, Tevrat) hiçbirine inanmayan.
3. Dinsiz. argo Zalim, insafsız.

Not: kitaplı olan yani örneğin Kur'an'a inanan asla zulmetmez.

Sana:yi devrimiyle birlikte işverenlerle işçiler arasındaki anlaşmazlıkları çözmek için kral işveren temsilcilerini sağına, işçi temsilcilerini de soluna otutturmuş. Sağcı solcu lafının buradan geldiği söyleniyor. Önemli olan nerede oturulduğu değil Bakara 193 ayeti gereği zalimler karşı olup, mücadele etmektir.

Bakara 193

Herkesi sev ama,
Zulme sapanlar hariç.
Allah zalimi sev deyip de,
Kuluna Zulmeder mi hiç?

Libido'ya ulaşmamıza engel olacak kişilerle,
Aramıza olabildiğince,
Mesafe koymalıyız, bence.

Erkekliğin onda dokuzu kaçmakta,
Biri de görünmemekte.
İnsan kendini ve sevdiklerini,
Savunmalı elbette ama gerektiğinde.

FLA
Saygılar ve Sevgiler.
18.06.2012

BAKARA-193 Yaşar Nuri Öztürk: Fitne kalmayıncaya ve din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla çarpışın. Eğer çarpışmaktan vazgeçerlerse artık zulme sapanlardan başkasına düşmanlık edilmez.

Not: Mevlana'dan bir alıntı. Üzülme der Mevlana ve devam eder; Kızma hiç kimseye yaptıklarından dolayı aksine teşekkür et ihanet edenlere sadakati öğrettikleri için...Minnet duy yalancılara doğrunun farkına varmanı sağladıkları için...Mutsuz edenlere dua et mutluluğu daha derin hissettirdikleri için.. Herkesi sev yaşamına bir anlam kattığı için..Hayat bu yüzden daha güzel siyahlar beyazı farkettirdiği için....

FLA

Başa Dön

 


 

Hırsızın elinin kesilmesi



Maide 38 ayetiyle ilgili bazı yorumcular şöyle yorum yapıyor. Arap geleneğinde hırsızın eli kesici aletle işaretlenirmiş. Yani bir yerde hırsız damgalanırmış. Herhalde hem hırsızlığından utansın hem de hırsız olduğu bilinip, dikkat edilsin diye. Bir başka grup yorumcu da bu el kesmenin değişmeceli olduğu görüşünde. Yani hırsız eğitilip, iş sahibi edilerek bu günahtan el çektirilsin diye, elinin hırsızlıkla ilişkisinin kesilmesi için bu ayetin indiğini söylüyorlar. Doğrusunu Hz.Allah bilir. F.L.A.

Haksızlıklardan arın, Ayrıca insanlığa olsun yararın. Çok geç olabilir yarın. Sevgi, saygı olsun kârın.
F.L.A.


Başa Dön

 


Huriler Yalnızca Erkeklere Verilmiyor.


İşte kanıtı.
Duhan, 51, 54 Yaşar Nuri Öztürk
51. Korunup sakınanlar, güvenli bir makamdadır; 51. İnnel müttekıyne fı mekamin emiyn 54. İşte böyle! Onları iri gözlü hurilerle de eşleştirmişizdir. 54. Kezali ve zevvecnahüm bi hurin ıyn Not: Arapça'da isimler erkek ve dişi olarak 2 cinsdir. zevvecnahüm ( onları eşleştirmişizdir ) deki hum onlar adılı ( zamiri ) erkekler içindir ama erkek ve bayan karışık ise ( 51. ayette onlar diye sözü edilen kişilerin takva sahipleri olduğu söyleniyor. ) o zaman erkekler için olan adıl kullanılır. Bunu bilmeyenler de onlar derken erkekler kasdediliyor o zaman huriler erkeklere verilecek yanlışına düşüyorlar. F.L.A.

Takva

Ayrıca Cuma Namazı da yalnızca erkeklere farz olmuyor. Kanıtı aşağıdadır.

Cuma, 9,
Ya eyyuhelleziyne amenu iza nudiye lissalati min yevmilcumu'ati fes'av ila zikrillahi ve zerulbey'a zalikum hayrun lekum in kuntum ta'lemune.

Cuma, 9. 
Yaşar Nuri Öztürk: Ey inananlar! Cuma günü, namaz/dua için çağrı yapıldığında, Allah'ı anmaya/Allah'ın Zikri'ne koşun! Alış-verişi bırakın! Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.

hayrun lekum, erkelere yönelik olarak sizin için daha hayırlı demek. hayrun lekünne de bayanlara yönelik olarak sizin için daha hayırlı demek, oluyor. lekum erkekler için olan adılı ( zamiri ) gören kişi Cuma erkeklere farz yanlış sonucunu çıkarıyor. Huri, Gılman yazısındaki gibi ayetde önceki kısma bakınca Cuma Namazı'nın iman edenler için olduğu anlaşılıyor. İman edenler içinde bayanlar da olacağından bayan erkek karışık bir topluluğa sesleniş söz konusu. İyi de lekum erkekler için adıl diyenlere Arapça'da bayan erkek karışıksa erkekler için olan adıllar kullanılır, anımsatmasını yapmak gerekir.

Ek bilgi olarak sizin için adılının bayanlar için olanı lekünne dir.

Başa Dön

 

Hükmi Domuz.


İslam'ın meselesi,
Doğru anlaşılıp,
Hayata geçirilememesi.
Hayata geçirilemeyince İslam,
Hayat bize geçirir,
Hep gam, hep gam.

Allah kulunun amellerine mi bakar,
Yoksa bir günün ya da gecenin hürmetine mi bakar.
O zaman her türlü kul hakkını yiyelim,
Bir gün ya da gecenin hürmetine cennete gidelim.

Ne güzel bir din, hadi hep beraber,
Kul hakkı yiyelim.
Ne diyelim.

Bir yanda hükmi domuz ayeti,
Maide 59-62.
Bir yandan da Necm 39 ayeti.
İyi anlamazsak bu dini,
Bir sonraki yaşama hükmi domuzuz,
Benden söylemesi.

FLA

MÂİDE-60
ve el hanâzîre : ve domuzlar
Not: hanâzîr hınzır ( domuz ) ın çoğuludur.

Yaşar Nuri Öztürk : De ki: "Allah katında ceza olarak bundan daha kötüsünü size bildireyim mi? Allah'ın lanetlediği, üzerine gazap indirdiğidir o. Allah böylelerinden maymunlar, domuzlar ve tağut uşakları yapmıştır. İşte bunlardır yer bakımından daha kötü, yolun denge noktasını kaybetme bakımından daha şaşkın olanlar." Not: Anladığım kadarıyla Allah lanetlediği ve üzerine gazap indirdiği kullarından; maymunlar, domuzlar ve tağut ( şeytan ) uşakları yapmıştır.Yani lanetlediği ve üzerine gazap indirdiği kullarını dünyaya tekrar maymunlar, domuzlar ve tağut ( şeytan ) uşakları oalarak göndermiştir.

Sonuç olarak domuzlar Allah'ın lanetlediği ve üzerine gazap indirdiği kişilerdir.



Başa Dön
 

Önemli Dini Notlar I-İ


  

 

 

Iztırar


Rüşvet vermenin caiz olması yani dinen uygun olması için ıztırarın söz konusu olması lazım. O zaman Iztırara bakmalı. Iztırar ya da zaruret kişinin bir dini kuralı ihlal etmek yani çiğnemek zorunda kalacak şekilde bir özüre sahip olması demek.
Zuhruf 32 ayeti gereği Allah rızkı garantilediğine göre kişi rüşvet vermediğinde ölümcül derecede bir perişanlık yaşamaz.
FLA
Not: Allah rızkı garantiliyor ama rızkı kabz ( tutma, daraltma, az verme ) ve bast ( bol bol verme ) dönemlerine ayırıyor. Kişi rüşvet vermediğinde açlıktan ölmez ama kabz dönemine girebilir. Kabz ve bast terimleri için....
Kabz
Bast

Hz.Allah'ın rızkı garantilemesi ile ilgili ayetler.

kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Zuhruf-suresi/4354/29-32-ayet-tefsiri

940/151-153-ayet-tefsiri

kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/%C4%B0sr%C3%A2-suresi/2060/31-ayet-tefsiri

Zaruret
Başa Dön

 


 

İçsellik


İçsellik eşittir iç güzellik.
O arınanda baş özellik.
İnsanlık, zarafet ne güzeldir içsellik.
Kalıcı olan içsellik, iç güzellik.

Gün gelir terk eder,
Nankördür dış güzellik.
Gönlü hep besler,
Bonkördür iç güzellik.

Ne olursa olsun.
Aşk olsun, iç güzellik olsun.
Her şey kaybolursa kaybolsun.
Yeter ki aşk olsun.
Gönüllerde şenlik, içsellik olsun.
Aşktan, iç güzellikten ötesine boşveer.
Aşkla, zerâfetle şenlensin gönüller.

Bir sivilce güzelliğini,
Bir kıvılcım servetini,
Alır götürür ama,
Sağlık ve iç güzellik varsa,
Bunları etmezsin tasa.

İçselleştirme,
Bir ilkeyle ruhu bütünleştirme demek.
O ilkeyi kanına işletmek, ilmek ilmek.
İçselleştirelim içselliği yani iç güzelliği.
Böylece yayalım, kararmış dünyaya,
Sevgiyi, neşeyi ve iç huzuruyla gülmeyi.

F.L.A.
İç güzellik kalıcıdır ve dışa vurarak dış güzellik de sağlar.
İç güzellik için de beyin, yürek, mide ve bilinen kap olmak üzere 4 kabımızı helal, sağlıklı şeylerle dolduralım, duralım. Bundan geri durmayalım. Saygılar ve sevgiler olsun. F.L.A.
Fatih Lütfü Aydın
19.8.2014
Başa Dön

 


 

İddet



Yaşar Nuri Öztürk Talak Suresi 1-4

1. Ey Peygamber! Kadınları boşadığınız zaman iddetlerine doğru boşayın ve iddeti iyi sayın! Rabbiniz olan Allah’tan korkun! Onları evlerinden çıkarmayın; onlar da çıkmasınlar. Apaçık ve belgeli bir yüzsüzlük yapmaları durumu müstesna. İşte bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Allah’ın sınırlarını çiğneyen kendi benliğine zulmetmiş olur. Bilemezsin, belki Allah bundan sonra yeni bir iş/oluş ortaya çıkarır.

2. Sürelerini doldurma noktasına geldiklerinde o kadınları ya örfün gerektirdiği biçimde tutun yahut da yine örfün gerektirdiği şartlarla onlardan ayrılın. İçinizden adalet sahibi iki kişiyi de tanık tutun. Tanıklığı Allah için tam bir biçimde yapın. Allah’a ve âhiret gününe inanan kişiye işte bu şekilde öğüt verilmektedir. Kim Allah’tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu nasip eder.

3. Ve onu hiç beklemediği yönden rızıklandırır. Kim Allah’a dayanıp güvenirse O, ona yeter. Hiç kuşkusuz, Allah, emrini yerine getirecektir. Allah her şey için bir ölçü/bir kader belirlemiştir.

4. Adetten kesilen kadınlarınızın iddet bekleme sürelerinde kuşkuya düşerseniz, onların iddetleri üç aydır. Hiç âdet görmemiş kadınların süreleri de böyledir. Gebe olan kadınların süreleri ise yüklerini bırakmalarına kadardır. Kim Allah’tan korkarsa, O ona işinde bir kolaylık nasip eder.

Sözlükte “saymak, sayılan şeyin miktarı, adet” anlamına gelen iddet kelimesi İslâm hukukunda, evliliğin herhangi bir sebeple sona ermesi durumunda kadının yeni bir evlilik yapabilmek için beklemek zorunda olduğu süreyi ifade eder. Bunun için de iddet evliliğin sona ermesinin belli başlı sonuçları arasında yer alır.

Alıntı…. İddet

Amacım anlamak ve bunun için de yukarıdaki veriler ışığında bir şeyler yazacağım.

Tıpta ayıp olmaz. Kadının üreme hücresine yani yumurtaya erkek üreme hücresi girmemişse vücut bu yumurtaları dışarı atıyor. Buna da a:det görme deniyor. Buluğa erdiği halde yani cinsel organları oluştuğu halde henüz ( daha hiç ) a:det görmemiş kadınların olduğu söyleniyor. Bir adam karısını boşadığında ve kadın bir başkasıyla evlenip de hamile kaldığında çocuğun kimden olduğu bilinemez. Bunun için de iddet süresince kadının bekleyip bir başkasıyla evlenmemesi gerekir.

Talak 4'de hiç adet görmeyenler de iddet tamamlandıktan sonra bir başkasıyla evlenebiliyor.

Şimdi esas tartışma konusu Talak 4'deki hiç adet görmeyenlerin daha a:det görme yaşına gelmemiş küçük kız çocuklarını da kapsadığının iddia edilmesi. Bu zalimce yorum sonucu olarak 6 yaşında bir kız çocuğuyla evlenilebileceğinin iddia edilmesi.

Oysa ki buluğa erdiği halde yani cinsel organları oluştuğu halde henüz ( daha hiç ) a:det görmemiş kadınların olduğu söyleniyor. Talak 4 ayetinde bu tür kadınların kasdedildiği iddia ediliyor.

Yaşar Nuri Öztürk Nisa Suresi 6

Yetimleri, nikâh çağına gelmelerine kadar gözetleyip deneyin. O zaman onlarda içinize sinecek bir olgunluk ve erginlik görürseniz, mallarını onlara geri verin. Büyüyecekler diye bu malları tez elden saçıp savurarak yemeyin. Zengin olan, iffetli davransın. Fakir olan ise örfün gerekli kıldığı oranda yesin. Mallarını kendilerine teslim ettiğiniz zaman yanlarında tanıklar bulundurun. Hesap sorucu olarak Allah yeter.

Bakara 2 ayeti ( La raybe fihi : Onda çelişme olmaz ) gereği Kur'an'da çelişme yoktur.

Yani Nisa 6'da buluğ ve rüştüne ( cinsel, düşünsel ve ruhsal yeterliliğine ) erişmeden kızlara miraslarının verilmemesi bildiriliyor. Durum böyle iken buluğ ve rüştüne ermemiş 6 yaşındaki kızla evlenilebilmesi Kur'an'da çelişki yaratır.

Bakara 2 ayeti gereği Talak 4'den böyle bir zalimce ve sapıkça yorum çıkarılamaz.

Konuyla ilgili bir başka yazım.

Rüşt, düşünsel ve ruhsal yeterlilik, buluğ ise cinsel yeterlilik oluyor. Bazı sıcak iklimlerde bir kız çocuğu buluğa erken erebiliyor yani erken a:det görebiliyor. Evlilik gibi zor bir görevi kaldırabilecek rüşte erme çağına gelmediğinden evlendirilmemelidir.

Rüşt

Rüşte erse bile haksızlık etmeden hakkını arayabilmesi ve ezilmemesi için de altın bilezik sahibi de olmalı bence.

Sonuç olarak bir kızın evlendirilmesi için 3 şart gerekli.

1. Cinsel yeterlilik.
2. Düşünsel ve ruhsal yeterlilik.
3. Ekonomik güç.

FLA

Başa Dön

 

 

İki Evliya Kardeş Kıssası

 

https://www.eyupmert.com/iki-evliya-kardesin-kissasi-sehirde-evliya-olabilmek-m325/

Bu hikâyeyi Adana'nın kuzeyinde yaşayan Çoban Dede ile güneyinde yaşayan Ali Dede için de söylemişler.

Hikâyeyi anlatanlar belki de ayıp olur diye süt demişler. Bence bu süt dünyaya gelmemizi sağlayan sıvıdır.

Harama ulaşabilecekken el uzatmamanın esas beceri olduğu anlatılıyor.

Mesnevi'de de süt gül yağı olarak geçiyor.
https://www.antoloji.com/mesnevi-hikayeleri-bakkal-ve-papagan-siiri/

FLA

İmtihan


İmtihan İmtihan Şiiri için lütfen tıklayın
Başa Dön

 

 

İnsanın Yaratılış Nedeni.


Mülk 2
Yaşar Nuri Öztürk
Hanginizin daha güzel iş yapacağını belirlemek için sizi imtihana çekmek üzere ölümü ve hayatı yaratan O'dur. Azîz'dir O, Gafûr'dur.

ve insanın düştüğü durum.

 

Asr,

1, Yaşar Nuri Öztürk
     Yemin olsun zamana/çağa/gündüzün iki ucuna/sabah namazına/ikindi vaktine/Asr-ı saadet'e ki,

2, Yaşar Nuri Öztürk
    İnsan, gerçekten tam bir hüsran içindedir!

3.Yaşar Nuri Öztürk
   İnanıp hayra ve barışa yönelik işler yapanlar, birbirlerine hakkı önerenler, birbirlerine sabrı önerenler müstesnadır.

Asr Suresi ayet 3 Arapça latin harfli metni.
İllâllezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve tevâsav bil hakkı ve tevâsav bis sabrı.

Sonuç olarak, hüsran zarar ve amilûs sâlihâti de salih amel yani Hakk rızasına uygun iş demek.
Bazı insanlar zarardaysa,
Yiyorlar demekki bir yerlerine İblis'den değnek.

Hūsran, hasr kökūnden geliyor. Hasar da dilimizde zarar anlamında kullanılıyor.
islamansiklopedisi.org.tr/husran

 

FLA

Başa Dön


 



İslam Nasıl Yozlaştırıldı?

 

İsrail Oğulları



İsrail oğullarıyla ilgili Facebook'taki bir paylaşım üzerine yazdığım bir yazı.

Dühan Suresi.
Yaşar Nuri Öztürk:

30. Yemin olsun, İsrailoğullarını, rezil edici bir azaptan kurtardık.
31. Firavun'dan kurtardık. Firavun, haddi aşanların büyüklük taslayanlarından biriydi.
32. Yemin olsun, biz onları bir ilim sayesinde âlemlere üstün kılmıştık.
33. Onlara, içinde açık bir imtihan bulunan ayetler vermiştik.

Bakara Suresi.
Yaşar Nuri Öztürk:

122. Ey İsrailoğulları! Size lütfettiğim nimetimi hatırlayın. Ben sizi âlemlerden daha üstün kılmıstım.

A:yetlerden anlaşıldığına göre Musa Peygamber zamanındaki İsrailoğullarını ve o söz konusu ilime sahip çıkıp, gereğini yapanları kapsayan bir üstünlük. Musa Peygamber geri döndüğünde onları buzağıya tapar bir şekilde buluyor. Ayetlerde de geçmiş zaman kullanılıyor. Yalnız Kur'an'ın evrenselliği ve zaman üstü özelliği nedeniyle o söz konusu ilime sarılan herkes üstünlüğü elde edebilir.

Peki bu ilim dünya ilimi olabilir mi? Bence hayır. Ayrıca Hakk katında üstünlük takva ile. Bence bu ilim Kehf, 65 deki İlm-ü ledün olmalı. Ruhlar A:lemine ait bir ilim olmalı.

 

İstidrac.



İstidrac ayeti.

Al-i İmran 178
Yaşar Nuri Öztürk Meali.
Küfre sapanlar, onlara süre tanımamızın kendileri için hayırlı olduğunu asla düşünmesinler. Onlara, biraz daha günah işlesinler diye süre veriyoruz. Yere geçirecek bir azap var onlar için.

İbrahim Suresi 42-52 Yaşar Nuri Öztürk.
42: Sakın, Allah'ı, zalimlerin yapmakta olduğundan habersiz sanma. O, onları, gözlerin korkudan donup kalacağı bir güne erteliyor, hepsi bu...
43: Başlarını dikerek koşuşurlar. Bakışları kendilerine dönmez. Yürekleri tamamen boşalmıştır. 44: İnsanları, azabın kendilerine ulaşacağı gün konusunda uyar. O gün, zalimler şöyle derler: "Ey Rabbimiz! Bizi yakın bir süreye kadar geri bırak da çağrına cevap verip resullere uyalım." Daha önce siz, kendiniz için çöküş ve bitiş yoktur diye yemin etmediniz mi? 45: Siz de o kendilerine zulmetmiş olanların barınaklarında oturmuştunuz. Onlara nasıl davrandığımız size açık seçik belli olmuştu. Size örnekler de vermiştik.
46: Tuzaklarını kurmuşlardı ama Allah katında da onlar için tuzak var. Zaten onların tuzakları dağları yerinden oynatacak türden olsa neye yarar!
47: Sakın Allah'ı, resullerine verdiği söze ters düşer sanma. Allah Azîz'dir, intikam da alır. 48: O gün yerküre başka bir yerküreye dönüştürülür. Gökler de öyle. Hepsi o Vâhid ve Kahhâr olan Allah'ın huzurunda dikilir.
49: O gün suçluların, birbirine perçinlenmiş bukağılarla çengellendiklerini görürsün.
50: Gömlekleri katrandandır. Yüzlerini ateş bürümüştür. 51: Çünkü Allah, her benliği kendi kazandığıyla karşı karşıya getirecektir. Allah, hesabı çok çabuk görür. 52: İşte bu, onunla uyarılsınlar, Allah'tan başka ilah olmadığını bilsinler, aklı ve gönlü işleyenler de ibret alsınlar diye, insanlara yöneltilmiş bir tebliğdir.

Kötülere bir şey olmaz, diyenler için Allah yarına bırakır, yanına bırakmaz, atasözünün kaynağı olabilecek 2 ayet.

İbrahim, 42﴿ Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! O sadece, onların işini bir güne erteliyor ki, o gün gözler dehşetten dışarı fırlamış;
﴾43﴿ Başları yukarıya kalkık, bakışları bir noktaya sabitlenmiş, zihinleri bomboş kalmış olarak toplanma yerine koşarlar.
https://kuran.diyanet.gov.tr/.../1792/42-43-ayet-tefsiri

Allah doğrularla beraber,*
Ama mühlet ve istidrac destekli zalimler,
Nedeniyle cehenneme döndü her yer.

Mühlet*1 ve istidrac*2 ne zaman biter?
Böyle diye diye Allah dolduruşa gelir mi?
Gelip de helak eder mi zalimleri?

*Fusullet, 30-32. ayetler

*1 Mühlet: Hz.Allah'ın zalimlere tanıdığı süre. *2 İstidrac: Hz.Allah'ın zalimlere onlar şımarıp da daha çok azıp, daha da belalarını bulsunlar diye haketmedikleri halde derece derece ve bol bol olanakları, nimetleri sunması.

FLA

Al-i imran, 178. ayet

178: Küfre sapanlar, onlara süre tanımamızın kendileri için hayırlı olduğunu asla düşünmesinler. Onlara, biraz daha günah işlesinler diye süre veriyoruz. Yere geçirecek bir azap var onlar için. 179: Allah, müminleri şu üzerinde bulunduğunuz halde bırakmayacaktır. Sonuçta pisi temizden ayıracaktır. Allah sizi gaybı bilir duruma da getirmeyecektir. Şu var ki Allah, resullerinden dilediğini seçer. O halde Allah'a ve resullerine inanın. Eğer inanır, korunursanız sizin için büyük bir ödül vardır.

İlgili bir başka yazım.

Haticeyi bırak,
Neticeye bak ata sözünün kaynağı olabilecek bir ayet bence.
Tabiiki neticenin alınması bayaa uzun bir süreç. Pokunu çıkartırcasına sürdürülen bir uzuuun süreç.

Bakara, 212. ayet

Allah Doğrularla Beraberdir şiiri.

İstidrac


Başa Dön

 

Önemli Dini Notlar K


  

 

 

Kabir Azabı


İdrar kelime kökeni

Arapça drr kökünden gelen idrār إدرار "1. bol süt verme, 2. (mec.) fazla işeme, idrar sürme" sözcüğünden alıntıdır.
Arapça sözcük Arapça darra درّ "bolca aktı" fiilinin ifˁāl vezni (IV) masdarıdır.
Etimoloji sözlüğünden alıntı olan yukarıdaki yazıya göre idrarı biz mecazi ( değişmeceli ) anlamında tuvalleteki küçük su olarak kullanıyoruz. Araplar inekten akan süte idrar diyor. Aşağıda yazılı hadisler eğer doğru ise küçük suyu insanın üzerine sıçratması kabir azabına yol açıyor. Mantıken düşünecek olursak küçük su belki mikrop kapmamıza yol açar. Eğer Araplar kendi kendine tatmini ineğin memesinden akan süte benzetiyorlarsa işte o zaman insanın güçten düşmesi nedeniyle azap göreceği söylenmiş olabilir. Sağlıkta ayıp olmaz düşüncesiyle bir öngörüde bulunmak istedim. FLA

Ek olarak kendi kendine tatmin alışkanlığını bırakmak çok sıkıntılı bir şey. İnsan ölüp de bekletildiği yerde bedensiz olacağından bu sıkıntıyı azap boyutunda yaşayacaktır. İşte bu kabir azabı denen şey olabilir. Aşırı yemek, alkol, uyuşturucu v.s. Pirince taş koymadım mı rahat edemiyorum, diyen kişi bu rahatsızlığı yaşayacak. O zaman kabir azabı yaşamamak için Hak rızasına uygun alışkanlıklar edinmeliyiz.

Kabir azabı ile ilgili hadisler
(Kabir azabının çoğu, üzerine idrar
sıçratmaktan olacaktır.) [i.Mace, Nesai, Hakim,
Dare Kutni]
Xidrardan sakının! Çünkü kabirde ilk hesap
bundan olacaktır.) [Taberani]
(Namaz kılmayanın kabri ateşle dolar. Gece-
gündüz onu yakar. Bir tinnin, her namaz
vaktinde onu sokar.) [Kurretül-uyun]
[Tinnin isimli yılan, dünya yılanı değildir. Kâfire
ve günahkâra azap etmesi için Allah'ın yarattığı
bir mahlûktur.]
HZ. Resulullah efendimiz (SALLALLAHU
TEALA ALEYHİ VESSELLEM), iki kabir yanında
durup, (Bunlardan biri idrar sıçramasından
sakınmadığı için, diğeri ise, Müslümanlar
arasında söz taşıdığı için, kabir azabı
çekiyorlar) buyurdu. (İbni Mace)
Eshab-ı kiramdan Ya'la bin Mürre hazretleri,
bir kabirde azap olduğunu işitip, HZ.Resulullah
efendimize(SALLALLAHU TEALA ALEYHİ
VESSELLEM) haber verdi. Peygamber
efendimiz de (SALLALLAHU TEALA ALEYHİ
VESSELLEM), (Ben de işittim. Söz taşıdığı ve
üzerine idrar sıçrattığı için, azap yapılmaktadır)
buyurdu. (Beyheki)
Başa Dön

 

 

Kader


KADER القدر Allah’ın nesneleri ve olayları özellikle sorumluluk doğuran beşerî fiilleri, ezelde planlayıp zamanı gelince yaratması anlamında terim.

Kader

Hesap makinesinde her şey önceden planlanmıştır. Yani 2 x 3 tuşlarından sonra = tuşuna basılınca 6 ortaya çıkar.

2 katlı olması gereken yerlere imar affı tuşuna basılınca talan olur her yer.
Buna da deriz kader.
Yunus 100, "Allah aklını işletmeyene pisliğini yağdırır." der.
Bu da bir Allah'ın kanunu yani kader.

FLA

Denizin dibinde Hatçam

Denizin dibinde demirden evler,
Bunca acı olur muydu,
Beton ormanı olmasaydı her yer.

Demir evin demirinden çalınamaz.
Demir ev de sallanır ama yıkılmaz.

FLA

Demirden yangın merdiveni yıkılmadı.

Yangın merdiveni demirden,
Demirden yapı yıkılmaz,

Demiştim ben.

30. [Hesap Günü] başınıza gelecek her felaket kendi ellerinizle yapıp-ettiklerinizin bir ürünü olacaktır; (34) bununla beraber Allah çok bağışlayıcıdır;

34 - Çok sık tekrarlanan bu ifade, insanın bu dünyada yaptıklarını ve bilinçli tavırlarını anlatan Kur'ânî bir mecaz olup, bu eylem ve tavırların kişinin ruhî karakterinin bir "ürünü" olduğu ve bu sebeple öteki dünyadaki hayatın niteliği üzerinde tartışılmaz bir etki yaptığı gerçeğini ortaya koymaktadır. Bu ikinci hayat yeryüzündeki hayatın organik bir devamı olduğundan, insanın daha sonraki manevî gelişme ve olgunlaşması, yahut tersine, bunalımı ve sıkıntısı -sembolik olarak Allah'ın "mükafat"ı ve "azab"ı, yahut "cennet" ve "cehennem" olarak tanımlanmıştır- kişinin daha önceden "kazandığı"na bağlıdır ve onun bir sonucudur.

Alıntı Kur'an.gen.tr Şura, 30 Muhammet Esed yorumu.

Bu yorumdan anlaşılacağı üzere başımıza gelen musibetler, felaketler ( belalar, acılar, sıkıntılar ) önceden yapıp ettiklerimizin bir sonucudur.

FLA

İhsan Eliaçık-Kader

İhsan Eliaçık hocamızdan Allah razı olsun.

Başa Dön

 


Kadının İmamlığı


Şehvet güzel şeydir ama kişi helalinden başkasıyla bu duyguyu yaşamamalı. Bu düşünceyi yaşama geçirmeyi yani helalinden başkasına şehvet duymama alışkanlığını kazanmayı sağlatacak bir antreman olabilir, kadının imamlığı. Elbette ki erkekler için zorlu bir imtihan. F.L.A.

Not: Namaz, zihni ( beynin düşünmeyle ilgili bölümünü ) aşırı ve haksız arzular içeren düşüncelerden arındırma ve böylece ruhu dinlendirme, aracıdır. Böyle bir durumda bunu becerebilen ruhunda büyük bir huzur yaşar. Buna meditasyon diyorlar.

Bir kadının imamlık yaptığı video

Kadın imamlık yapamaz, diyebilmek için ibaha ( serbestlik ) ilkesi gereği Kur'an'da kadının imamlığının yasak olması gerekir. Böyle bir yasak ( haram ) olmadığına göre bu durumda cemaat bir kadının arkasında namaz kılıp kılmama serbestliğine sahiptir. Dileyen saf tutar, dilemeyen tutmaz. F.L.A.

Önemli olan zalimin arkasında saf tutmamak, yani zalimi desteklememek, zalim uğruna değil Hz.Allah uğruna can vermektir. Günümüze uyarlarsak Büyük Ortadoğu Projesiyle yurdumuzu bölmek isteyen sömürgecilerin arkasında durmamaktır. F.L.A.

Başa Dön

 

Kalplerin Mühürlenmesi


Ruh Kararması

Bu resimler kalplerin mühürlenmesi ayetiyle ilgili olabilir.

Mühürlenme Ayeti

Diyalektik gereği her şey zıttıyla var. O zaman ruhun enerjisinin de ak ve kara olmak üzere 2 türü olabilir. Kiminin içinin güzelliği ( ak enerjisi ) dışına vurur. Enerjimizin ak yani nurani ( nurlu, ışıklı ) olabilmesi için kalplerimizin ( ruhlarımızın ) mühürlenmemesi gerekir. Reenkarnasyon gereği bu kişiler binlerce yıllık bir mühürlenme ( ruh kararması ) yaşıyor olabilirler. Hak sözünü yaşama geçirerek, ak enerjiyle gerçek mutluluğu yakalayabilmemiz dileğiyle.

FLA

Fecr Şiiri

Gül ve Bülbül Şiirlerim

Başa Dön

 

Kandil


İyi geceler! Nasıl ki paranın sahtesi varsa ve kontrol edip alıyorsak, hadislerin de sahtesinin olduğunu bilip, onları; akıl, mantık, vicdan ve Kur'an cetvelleriyle kontrol edip almamız ve o yüce peygamberin, peygamberimizin yüce ahlâkıyla ahlâklanmamız dileğiyle. Hepimizin Kandili kutlu olsun. F.L.A.

Kadir gecesi Kur'an'ın indirilmeye başlandığı gece.
Kur'an ruhumuza inmedikçe,
Ruhumuza sabah güneşi doğmaz.
Sabaha kadar dua etsek de.
FLA

islamansiklopedisi.org.tr/kadir-gecesi


Kalem, 4,
Yaşar Nuri Öztürk: Ve gerçekten sen, çok büyük bir ahlak üzerindesin.

Mevlit.htm

Peygamber Sevdalıları Şiiri


Bilir misin Nedir Kandil?

Berat Kandili Şiiri

Nur Suresi

35. “Allah, göklerin ve yerin Nur’udur. Onun nurunun örneği, içinde çerağ bulunan bir kandile benzer. Kandil, bir sırça içerisindedir. Sırça inciden bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nispeti olmayan bereketli bir zeytin ağacı*ndan yakılır. Bu ağacın yağı, neredeyse ateş dokunmasa bile ışık saçar. Nur üzerine nurdur o. Allah, dilediğini kendi nuruna kılavuzlar. Allah, insanlara örnekler verir. Allah her şeyi bilmektedir.”

36. Kandil, Allah'ın yükseltilmesine ve içinde adının anılmasına izin verdiği evlerdedir. Orada sabah akşam O'nu tespih eder.

*Zeytin ağacı kestirimime (tahminime) göre,
Tam İnsan’ın bedenidir.
Sırça omuriliği (beyni ve sinir sistemi) dir.
Zeytin ışıl ışıl parlayan gözleridir.
Gönlü ise Hakiki Kâbe yani Allah evidir.

O evlerde Hz. Allah hem dil ile,
Hem de Salih Amel ile,
Sabah akşam tesbih ile anılır.

21.03.2015
Saygılar ve sevgiler.
Fatih Lütfü Aydın.

Ayağını yere vur işte sana su (Bu suyun adı Nur’ dur budur doğrusu) .

SÂD-42

Yaşar Nuri ÖZTÜRK "Ayağını yere vur! İşte yıkanacak bir yer, işte içilecek soğuk bir su! ..." dedik.

Not: Sadece bir kestirim (tahmin) olarak, bu ayağı yere vurma; kötülüğü emreden Nefs-i Emmare’ ye karşı spor yaparak, icabında ayağı sertçe yere vurarak direnme, iradeyi güçlendirme anlamında olabilir. Kötü alışkanlıklardan kurtuldukça ruhen duyulan bir serinlik, rahatlama bu düşünceyi kuvvetlendirmektedir. Ayrıca Tarık Suresi’ nde Tarık adı verilen sabah yıldızından onun karanlığı delmesinden bahsedilir. Tarık ayrıca yolcu demektir. Kısaca bir yolun zorluklarını, karanlığın (nefis terbiyesinin) sıkıntılarını aşıp ruhi ışıltıya Nur’ a kavuşan kişi anlamında kullanılıyor olmalı. Nur Suresi 35. Ayette Allah’ ın Nur’ undan bahsedildikten sonra, 36. Ayette Nur’ un, Kandil’ in nerelerde olduğu anlatılmaktadır.

27.08.2011

Fatih Lütfü Aydın
Kayıt Tarihi : 21.3.2015 13:03:00


Başa Dön

 

 

Karma Yani Yansıma Yasası


Bu durumda:”Evet Diyalektik ( zıtlıkların Çatışması Kuramı ) ya da Ying-Yang Dengesi* ( Negativite – Pozitivite Dengesi ) var yaşıyoruz ama günahsız küçücük çocuklar o kötülükleri, işkenceleri neden görüyor? Allah bu kötülüklere neden izin veriyor?” şeklinde sorular sorulabilir, normal olarak.

Bu soruya Karma yani yansıma yasasıyla yanıt verilebilir.
Karma: Yansıma yasası, yani kişinin evrene yolladığı eylemin evrende dönüp dolaşıp kendine yansımasıdır. Evrene yollanan eylem olumlu ise kişiye olumlu yansır, olumsuz ise kişiye olumsuz yansır. Bu durum dilimizde:”Bu dünya etme bulma dünyası” atasözü ile anlatılır.

Geniş bilgi için…Karma Felsefesi Nedir?

O zaman da :”Peki o küçücük çocuklar, ne zaman evrene olumsuz olan işkence eylemini yolladılar da karşılık olarak yaptıkları kötülüğü yaşadılar yani işkence gördüler? Şeklinde bir soru sorulabilir, normal olarak.


Bu soruya da Reenkarnasyonla ( dünyaya yeniden gelişle ) yanıt verilebilir. Yani bu küçük çocuklar daha önceki yaşamlarında benzer kötülüğü ettikleri için bu yaşamlarında bu kötülüğü gördüler, denebilir. Dünyaya yeniden geliş var mıdır?

Yanıt ……
Reenkarnasyon Şiiri
Peki o küçücük çocuklar, ne zaman evrene olumsuz olan işkence eylemini yolladılar da karşılık olarak yaptıkları kötülüğü yaşadılar yani işkence gördüler? sorusu her şeye uyarlanabilir. Bugünün mazlumları , belki de dünün Hitlerleriydi? Elbetteki durum böyle olsa da haklı ve onurlu duruş sergileyerek, her türlü zulmü lanetlemeliyiz. F.l.A.

*YİNG YANG VE KURAMI
Asya Kıtası'nın geniş bir kesimini içine alan coğrafyada binlerce yıldır hüküm süren; doğayı ve evren'i gözlemleyip, bunların temelini oluşturan yasaları açıklayan bir kuramdır. Temelinde, doğa ve evrendeki her şeyin karşıtlık ilişkileri içinde yürüdüğünü tespit eder. Üreme, gelişme ve dönüşüm; karşıtların sürekli çekişip itişen devingenliği ile gerçekleşir. Hiç bir şey durağan, kalıcı ve mutlak olamaz. Yin ve Yang, herhangi bir nesnenin adı olmaktan çok, karşıtlık ilişkilerini açıklayan bir kavramdır. Genelde kadın ve erkek veya iyi ve kötü demektir. Yin ve Yang'ın, Gizemcilik`le (mistisizm) , dini inançlarla hiçbir ilişkisi yoktur. Temeli uzak doğudaki birçok kültürün ortak yaşam birikimine ve I ching (tr. Hareketin kitabı) adı verilen ve bilinen yazılı en eski felsefi yazıya dayanır. Kitap, enerjilerin birbirine dönüşüm ilkelerinden, ayrıntılı biçimde söz eder. Akupunktur (iğneli uyarım) , Feng Shui (rüzgar ve su) , Karete, Yoga, Refleksoloji ve benzer nice uygulama alanı Yin ve Yang`a dayanır. Ayrıca, eski strateji kitabı Savaş Sanatı'nın (Sun Tzu) temelini Yin ve Yang ilkeleri oluşturur.. Her şey hiçlikle başlar ve önce birlik doğar. Birlik ikircilliği doğurur. Bu Yin ve Yang'dır. İkircillik her şeyi doğurur.

Yin ve Yang'ın Başlıca İlkeleri
Yin Yang
Dişil Eril
Su Ateş
Soğuk Sıcak
Durgun Devingen
Büzülme Genleşme
Kronik Akut
Eksiklik Taşkınlık
Ay Güneş
Gece Gündüz

HER ŞEY KUTUPLUDUR VE KARŞITTIR
Her şeyin birbirinden ayrılamaz iki karşıt kutbu vardır. "Yin" kutbu ve "Yang" kutbu. Nerede ki yin ve yang kutuplaşması olur, orada hareket doğar. "Bir" durumundan "İkircillik" durumu doğmuştur. Böylece; doğurma süreci tetiklenir ve sürer gider.

KUTUPLAR CUZİ ORANDA DA OLSA KARŞITINI KENDİ İÇİNDE BULUNDURUR
Gecenin içinde aydınlık ve sıcağın; gündüzün içinde de soğuk ve gölge bölgelerin bulunması; dişi görünümün içinde erkek, erkek görünümün içinde dişi olması; her sorunun, çözümü; sevginin, nefreti; eylemsizliğin, eylemi; savunmanın, saldırıyı barındırması gibi. Tai-chi veya yin-yang işaretinin içindeki küçük karşıt renkli daireler bu özelliği anlatır.

BAĞIMLILIK İLİŞKİSİ
Oluşumlar, karşıtı olmadan açıklanamazlar. Karşıtların biri, diğerinden bağımsız olamaz. Gündüz olmadan, gece; gece olmadan, gündüz açıklanamaz. Gece olmadığı sürece, gündüz de yoktur. Kutuplar birbirinden bağımsız ele alınamazlar. Bu durumda beden ve psikoloji ayrı ayrı incelenemez. Organların kendisi yin, işlevi ise yangdır. Böbrek, organ haliyle yindir. Böbrekten kaynaklanan bir rahatsızlık, korkularımızı harekete geçirir, soğuk ve değişken yapıdadır. Korkuların bedende dışa çıkan mizacı, yang özelliği taşır ve bu tür mizaçlar günümüzde psikoloji altında incelenir. Bütün ve parçanın bir aradalığı gereği, Doğu Tıbbı, bedeni ve mizacı ayrı ayrı ele almanın gereksizliğine varır.

DÖNÜŞEBİLİRLİK
Karşıtlar, birbirine dönüşebilen yapıdadır. Dönüşüm aşamalarla, kendi sürecine bağlı olarak gerçekleşir. Her sürecin bir haddi vardır. Dönüşüm, uyum içinde veya uyumsuz gerçekleşebilir. Uyum, yin ve yang'in göreceli olarak kararlı seviyelerde olmasıdır. Uyumsuzluk ise yin ve yang'in göreceli kararlılık durumundan uzaklaşmasıdır. Denge hiçbir zaman gerçekleşmez. Kararlılık arayışı hep vardır ve devinim süreklidir. Akupunkturda sağlıklı beden, yin ve yang'in uyum hali; hastalık ise uyumsuz olması halidir. Gündüzden (yang) , geceye (yin): geceden, gündüze geçiş akşam ve sabah ara aşamalarıyla uyumlu geçişe; ani fırtınaların kopması, deprem, ani beliren hastalıklar, patlamalar vb. gibi durumlar, uyumsuzlukla gerçekleşen geçişe örnek verilebilir. Veya soluk ilişkisi; hava içeri çekilir, kullanılır ve atıkların bir kısmı soluk vermeyle geri dışarı atılır ve tekrar soluk alma zorunluluğu doğar. Bizi buna zorlayan, canlının sürekli bir döngü içinde hep kendini yenileyen, geliştiren koca bir sistem olmasıdır.

ÜRETEN-TÜKETEN VEYA DESTEKLEYEN - DENETLEYEN İLİŞKİSİ
Yanan bir muma bakalım. Yanmakta olan ip ve parafin, alevi besler. Alevin ısısı ise bu ikiliyi tüketir. Sonunda fitil veya mum bittiğinde, alev de tükenecektir. Mum, fitil ve alev ışık ve ısı olarak ortamın enerjisine geçiş yapar.

KARŞITLAR KENDİ İÇERLERİNDE ALT KARŞITLAR BARINDIRIRLAR
Her Yin ve her Yang tekrar tekrar, kendi alt Yin ve Yang'larına bölünebilirler. Örneğin sıcaklığı ele alalım. Sıcaklık olgusu, sıcak (yang) ve soğuk (yin) olarak ayrılabilir. Aynı biçimde sıcak; tekrar, çok sıcak (yang) ve az sıcak (yin) olarak bölünür ve böyle devam eder. Son derece basit bir yapı, son derece karmaşık yapının ayrılmaz parçasıdır. Bütün ve onun parçaları, birbirinden bağımsız olarak ayrı ayrı açıklanamaz. Basit yapıyla, karmaşık yapı; Yin ve Yang'ın temel ilkelerine sürekli uyar

Alıntı...Ying Yang Felsefesi Nedir?

Başa Dön

 


Kızların Evlenme Çağı


Rüşt, düşünsel ve ruhsal yeterlilik, buluğ ise cinsel yeterlilik oluyor. Bazı sıcak iklimlerde bir kız çocuğu buluğa erebiliyor yani a:det görebiliyor. Evlilik gibi zor bir görevi kaldırabilecek rüşte erme çağına gelmediğinden evlendirilmemelidir.

FLA

Rüşt

Buluğ

Rüşte erse bile haksızlık etmeden hakkını arayabilmesi ve ezilmemesi için de altın bilezik sahibi de olmalı bence.
Sonuç olarak bir kızın evlendirilmesi için 3 şart gerekli.

1. Cinsel yeterlilik.
2. Düşünsel ve ruhsal yeterlilik.
3. Ekonomik güç.

Başa Dön

 

Kimlerin Yemeği Yenir


Yaşar Nuri Öztürk

5/MÂİDE-5: Bugün size bütün temiz nimetler helal kılındı. Kendilerine kitap verilmiş olanların yemekleri size helaldir. Sizin yemekleriniz de onlara helaldir. Mümin kadınların iffetlileriyle, sizden önce kendilerine kitap verilmiş olanların iffetli hanımları da mehirlerini verdiğiniz takdirde; iffetinizi korumanız, zinadan uzak kalmanız ve şunu-bunu dost tutmamanız şartıyla size helaldir. İmanı tanımayıp nankörlük edenin ameli boşa gitmiştir. Ve o, âhirette de hüsrana uğrayanlardandır.

Not: Ehli kitap ( kendilerine kitap verilmiş olanlar yani Yahudiler ve Hristiyanlar ) ın yemeği yenebiliyor. Dolayısıyla kafirlerin ve müşriklerin yemeği yenmez sonucu çıkıyor. Ayetin başında temiz nimetler helal kılındı yazıyor. Bilindiği üzere temizin gerçek anlamı hijyenik yani mikroptan arındırılmış demektir. Değişmeceli anlamı ise helal lokmadır. Bence burada yemek yemek; samimi olmak, kaynaşmak anlamında olabilir. Yani ehli kitap dışındakilerle kaynaşmayın, üzüm üzüme baka baka kararır atasözünde olduğu gibi onlara benzeyebilirsiniz denmek isteniyor olabilir. Alevilik de müslümanlığın bir yorumu yani mezhebidirç Onlar kafir ya da müşrik değiller ki yemekleri yenmesin.

4 Ağustos 2021 notu: Zalimin yemeğini yemek gerçek anlamda ( duyduğumuzda aklımıza ilk gelen anlamda ) değil değişmeceli ( mecazi ) anlamdadır. Zalimin borusunu öttürmek, onun işlerini görmek anlamına gelir.Bk. Belamilik

Kendilerine kitap verilmiş olanlara, yani Hristiyanlara, Yahudilere Hanif olanları yani İbrahim peygamberin dininden olanları da katmalıyız çünkü İbrahim peygambere de kitap verilmiş. Hanifler İbrahim dininden olanlar yani Kur'an'dan önceki müslüman olarak yaşayanlar, olmaktadır.

Kendisine İlahi Kitap Verilen Peygamberler


Bel'am İlgili ayet kısa yolu..Araf, 176-178

Dilini çıkarıp, solumaktan vazgeçmeyen köpek, onca çilesine rağmen azıcık keyfi için deni yaşamı ( dünyayı ) terketmeyen insan olmalı. dini kaynaklara göre Bel'am, A'raf Suresi'nde açıkça belirtilmese de dünya hayatının hırsıyla kralın emrine girip, Hakk rızasına aykırı işler yapan bir din a:limi. Deni-Hayat-Maruf
Sâdıklarla beraber olunuz!” (et-Tevbe, 119)

Alıntı....

Üzüm Üzüme Baka Baka Kararır

Önemli olan zalime yaslanarak ( dayanarak, ondan güç alarak ) yemek yememektir.
Zalimin sofrasında yemek yemek demek onun Hakk rızasına aykırı işlerini yapmak demektir. Halk arasında zalimin borusunu öttürmek olarak geçer.

FLA

https://kuran.diyanet.gov.tr/.../1258/23-24-ayet-tefsiri

Başa Dön

 

Kitap Yüklü Eşekler Ayeti ile ilgili Sözler.



Gezdim Şam ile Halep,
İnsanda yok ise haya ile edep,
Okusa da merkep,
Okumasa da merkep.

Anonim.

Halka ma:l olmuş bu sözün Yunus Emre'ye ait olanı farklı.

Gezdim Halep ile Şam'ı,
Eyledim ilmi talep,
Meğer ilim bir hiç imiş,
İllâ edep illâ edep.

Yunus Emre

Edep, bir şeyi usulünce ( gerektiği gibi, uygun bir yolla ) yapıp, söylemek. Bir şeyi usulünce yazıp söylemek demek olan edebiyat da edepden geliyor, olabilir.

kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Cuma-suresi/5182/5-8-ayet-tefsiri

FLA 

Konuşan Kur’an


Tuccar malı satıp, karşılığında para sahibi olur. Din tuccarı ya da dinci dindar gorunumuyle dini kullanıp, makam ve mevki ( yuksek duzeyde pozisyon yani mudurluk, valilik vs.) sahibi olur. Dinciliğin bir orneğinde 4. Halife Ali ile Muaviye arasında gecen Sıffın savaşında yaşanmıştır. Tam savaşı 4. Halife Ali kazanacakken, Muaviye'nin akıl hocası Kur'an sayfalarını, Muaviye askerlerinin mızraklarına taktırdı. Askerlerine kutsal olan Kur'an'ın yazılı olduğu kağıtlar değil, kendi gibi Kur'an'ı hayata gecirmiş kişiler olduğunu anlatmış, 4.Halife Ali ve "Ben Kur'an'ı Natık'ım ( Konuşan Kur'an'ım ) demiş. Olay hakim onunde goruşulduğu halde, sonradan Hariciler adı verilen kişiler bir turlu yola gelmemişler. Şimdi bu 4.Halife ve Muaviye catışması haricinde ( dışında ) kalanlar yani hariciler, kağıt parcalarının değil Hz. Allah'a teslim olmuş, konuşan, canlı Kur'an olan kişilerin kutsal olduğunu bence biliyorlardı. Belki de bir cıkar karşılığı 4. Halifenin yanından ayrıldılar. Demem o ki, Nasreddin Hoca'nın dediği gibi hırsızın hic mi kabahatı yok. Burada hırsız haksız cikar karşılığı dincilerin yanında yer alanlardır. Hep dincilere yuklenmemeli onlara yonelenleri de gundeme getirmeli bence.
Yağlı Pilav şiiri

Başa Dön

 

Kul Hakkı.


Sendika Sanduka Demek

Sendika sanduka, yardımlaşma, dayanışma demek.
Onunla var olur kutsal emek.
Atılırmış sandığa yardımlar.
Atılırmış ölen işçinin ailesine dostça adımlar.

Sandık pazarlık ve dayanışma hakkını simgeler.
Sandığı parçalamak kul hakkına girer.
Kul hakkı, affetmedikçe hakkı yenen,
Büyük bir günah affedilmeyen.*

Neye yarar onca para, itibar, gökdelen.
Hak yeyip, Hak gözüne giremedikten sonra sen.
Akletmeden indirirler hakkı mideye.
Tamah ederler tuvalet olacak maddeye.

Saygılar ve Sevgiler.
18.03.2007

*KUL HAKKI

NİSA 48
Yaşar Nuri Öztürk: Şu bir gerçek ki, Allah kendisine şirk koşulmasını affetmez, bunun dışında kalanı/bundan az olanı dilediği kişi için affeder. Allah'a şirk koşan, gerçekten büyük bir günah işlemiştir.

Biz geleneksel olarak Hz. Allah’ın yalnızca kul hakkını affetmeyeceğini, bunun dışında kalan günahları dilerse, affedebileceğini öğrendik.

Bu ayette ise şirkin asla affedilmeyeceğini bunun dışında kilerin affedilebileceği, görülüyor. Hz. Allah, şirk günahını asla affetmeyecekse, o zaman kul hakkı da dahil bütün günahları affedecektir, gibi bir yanlışa düşmemek gerekir. Keyfiyet kendisinin olduğuna göre kul hakkı yeme günahını ya affedecektir ya da affetmeyecektir. Yani bu konuda kimse kesin konuşmamalıdır.

Şimdi Hz. Allah asla zalim değildir. Hakkı yenen kuluna sahip çıkar ve intikam alan anlamına gelen bir Esma-ül Hüsna’sıyla hakkı yenen kulun intikamını alır. Böylece kul hakkı yiyen kulun, günahını ödetmiş olur.

Azabın bir kısmını da bu dünyada tattırır. Çevremizde etme bulma dünyası sözü gereği belasını bulanlara şahit olmuşuzdur. Öteki dünyada nasıl olabilir? Öngörüme göre yeniden dünyaya geliş inancına göre, hak yiyen kul, bir başka kuldan yaptığının aynısını görerek, cezasını tamamlar. Böylece işlediği zulmün iyi bir şey olmadığını yaşayarak öğrenmiş olur.

Ya da, belki de hak yiyen kulun, ne şekilde hak yedi ise o ( mal, mülk vs. ) bir sonra ki hayatta hakkı yenen kula geçiyordur. Doğrusunu Hz. Allah bilir.

Not: Durum böyle olsa bile elbette ki hakkı yenen kullar, zulme sapmadan haklarını aramalılardır.

KİTABINA UYDURMAK, KANUNİ KILIF UYDURMAK BAKARA 188

KUL HAKKI

Burada ( vakfa bağış kılıfıyla ) rüşvet verene, ihale bırakılarak, adam kayırıcılığı yapılıyor. Diğer ihaleye girenlere haksızlık yapılıyor, dolayısıyla bu yönüyle de bir kul hakkı yeme söz konusu. İhaleye söz konusu inşaat ile doğa katlediliyorsa, o zaman hem doğaya haksızlık, hem de bu toprağın insanlarına haksızlık yapılıyor demektir.

Yani rüşvet kul hakkı yemek, kulun hakkından çalmak demek olduğundan, rüşvet de hırsızlıktır, bence.

BAKARA-188 Yaşar Nuri Öztürk : Mallarınızı aranızda haksız ve uydurma yollara baş vurarak yemeyin; bilip durduğunuz halde insanların mallarından bir kısmını günaha saparak yemek için onları yargıçlara aktarmayın.

HAKKI YILMAZ YORUMU

BAKARA-188 Hakkı Yılmaz : Aranızda mallarınızı da bâtıl sebeplerle yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bilerek ve günah ile yemek için mallarınızı hâkimlere aktarmayın.

Bu âyette yer alan sosyal ilkeler, bâtıl sebeplerle ve rüşvetle kazanç sağlamanın engellenmesine yöneliktir. Tüm insanlara, özellikle de Müslümanlara hitap eden âyetin, Aranızda mallarınızı da bâtıl sebeplerle yemeyin ifadesiyle hırsızlık, kumar, gasp, aldatma, alış-verişte hile, hakkı saklamak, gayr-i meşru ticaret, emanet mala tecavüz, yalancı şâhitlik, çalışanın hakkını eksik vermek veya hakk ettiğinden fazlasını almak gibi tüm yanlış kazanımlar yasaklanmıştır. Buradaki “yemeyin” ifadesi, kullanımın nihai noktasını gösterir. O nedenle sadece yemek değil, bâtıldan her türlü yararlanmak yasaklanmıştır, ki buna dair Kur’ân'daki onlarca âyetten bazıları şunlardır:

29.Ey iman etmiş kişiler! Mallarınızı –kendi rızanızla yaptığınız ticaret şekli hariç olmak üzere– aranızda haksız yolla yemeyin, kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah, size çok merhametlidir.
30.Ve kim, düşmanlık ve şirk koşmak sûretiyle yanlış; kendi zararlarına iş olarak bu yasakları işlerse, yakında Biz, onu ateşe sokarız. Ve onu ateşe atmak, Allah'a çok kolaydır.
(Nisâ/29-30)

10.Şunda kuşkunuz olmasın ki, zulme başvurarak yetimlerin mallarını yiyenler karınlarına doldurmak üzere bir ateş yemekten başka bir şey yapmazlar. Ve onlar yakın bir zamanda, korkunç acılar veren bir azaba dalacaklardır. (Nisâ/10)

275 O ribayı [emeksiz, risksiz, çalışıp çabalamadan kolayca elde edilen kazançları] yiyen şu kişiler, şeytânın bir dokunuşuyla çarptığı kişinin kalkışından başka türlü kalkamazlar. Bu, şüphesiz onların, “Alış-veriş, riba gibidir” demeleriyledir. Oysa ki Allah, alış-verişi helâl, bu ribayı harâm kılmıştır. Kendisine Rabbinden bir öğüt gelip de yaptığından vazgeçenin geçmişi kendisine, işi Allah'adır. Ve kim ki yeniden dönerse, işte onlar ateşin dostlarıdır. Onlar orada sürekli kalacaklardır.
276Allah, ribayı yok eder, sadakaları da artırır. Allah, tüm aşırı nankör ve günahkâr kimseleri sevmez.
277Şüphesiz iman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapan, salâtı ikame eden [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumlarını oluşturan-ayakta tutan] ve zekâtı/vergiyi veren kişilerin Rableri katında mükâfâtları vardır. Ve onlar üzerine hiçbir korku yoktur, onlar üzülmezler de.
278Ey iman etmiş kimseler! Eğer mü’minler iseniz, Allah'ın koruması altına girin ve ribadan kalanı bırakın.
279Artık böyle yapmazsanız, o zaman Allah ve Elçisi'nden size savaş olduğunu/ bozuma uğratıacağınızı; perişan edileceğinizi bilin. Eğer tevbe ederseniz, artık sermayeleriniz sizindir. Haksızlık etmezsiniz, haksızlığa da uğramazsınız.
(Bakara/275-279)

Âyetteki, İnsanların mallarından bir kısmını bilerek ve günah ile yemek için, mallarınızı hâkimlere aktarmayın ifadesiyle de, mal kazanmak için hakimlere, yöneticilere rüşvet vermek yasaklanmaktadır. Bu âyetin nüzûl sebebi hakkında nakledilenler şöyledir:

Mallarınızı aranızda bâtıl yollarla yemeyin.. buyruğu, denildiğine göre Abdan b. Eşva el-Hadramî hakkında nâzil olmuştur. Bu kişi Kindeli İmru'1-Kays'tan alacağı bir mal bulunduğunu iddia etti. Bu konuda Peygamber'in (s.a) hakemliğine başvurdular. İmru'1-Kays böyle bir şeyin olmadığını söyledi ve yemin etmek istedi. Bunun üzerine bu âyet-i kerîme nâzil oldu, o da yeminden vazgeçti, kendisine ait olan arazide Abdan'ın tasarruf sahibi olmasını kabul etti ve onunla davalaşmadı.

ALLLAH'ın KUL HAKKIYLA GELMEYİN SÖZÜNÜN KAYNAĞI OLABİLECEK OLAN AYET.

MU'MİN-52
Yaşar Nuri Öztürk: O gün ileri sürdükleri özürleri, zalimlere yarar sağlamayacaktır. Lanet var onlar için ve yurtların en kötüsü onların.

Saygılar ve Sevgiler. Fatih Lütfü Aydın. 28.09.2015


Başa Dön

Kul Sözüyle Hakk Sözü Çeliştiğinde....

Bakara suresi 286 ayettir.

Yaşar Nuri Öztürk.
286. Allah hiçbir benliğe, yaratılış kapasitesinin üstünde bir yük yüklemez/teklifte bulunmaz. Her benliğin yaptığı iyilik kendi lehine, işlediği kötülük kendi aleyhinedir/kişinin hem kendisini hem başkaları için kazandığı onun lehine, yalnız kendi nefsi için kazandığı onun aleyhinedir/kişinin kendi emeği ile kazandığı lehine, başkalarının sırtından kazandığı aleyhinedir. "Ey Rabbimiz! Unutur yahut hata edersek bizi hesaba çekme. Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize, güç yetiremeyeceğimiz şeyleri de yükleme. Affet bizi, bağışla bizi, acı bize. Sen bizim Mevlâ'mızsın.Gerçeği örten nankörler/inkârcılar topluluğuna karşı yardım et bize!"

Miraçta peygamberimize 50 vakit namazın farz olduğu rivayeti ( rivayet aktarılan söz demek ) bu ayete göre doğru olamaz.
Bu ayete göre Hz. Allah kullarına yüklenemeyecekleri yükü yüklemeyen bir Yaradan olduğunu söylüyor.

Kul sözü ( 50 vakit namazın farz olduğu rivayeti ) Allah'ın sözüyle ( yukarıdaki ayet ) çeliştiğinde hangisine itibar etmeliyiz ? ( Hangisini önemsemeliyiz ? )
Kul sözüyle Hakk sözü çeliştiğinde,
Kur'an'dan sorumlu olduğumuzu söyleyen,
Zuhruf, 44 'e göre,
Hakk sözünü esas almalıyız, elbette.
FLA

 Başa Dön

 

Kur'an'daki Akabe



Kur'an'daki akabe,
Hakim olsaydı Türkiye'ye,
Düşer miydi insanlar,
Perişanlığa, çaresizliğe.

FLA

BELED

Bismillâhirrahmânirrahîm

90/BELED-1: Lâ uksimu bi hâzâl beled(beledi).
Hayır, bu beldeye kasem ederim ki.

90/BELED-2: Ve ente hıllun bi hâzâl beled(beledi).
Ve sen, bu beldede ikâmet ediyorsun.

90/BELED-3: Ve vâlidin ve mâ veled(velede).
Ve babaya ve doğan çocuğa andolsun.

90/BELED-4: Lekad halaknâl insâne fî kebedin.
Andolsun ki Biz insanı, meşakkat içinde yarattık.

90/BELED-5: E yahsebu en len yakdira aleyhi ehadun.
(İnsan) ona hiç kimsenin asla güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?

90/BELED-6: Yekûlu ehlektu mâlen lubedâ(lubeden).
O: “Pekçok mal tükettim.” der.

90/BELED-7: E yahsebu en lem yerahû ehadun.
Onu hiç kimsenin görmediğini mi sanıyor?

90/BELED-8: E lem nec’al lehu ayneyn(ayneyni).
Ona iki göz vermedik mi?

90/BELED-9: Ve lisânen ve şefeteyn(şefeteyni).
Ve bir dil ve iki dudak.

90/BELED-10: Ve hedeynâhun necdeyn(necdeyni).
Ve onu iki yola (gayy yolu ve hidayet yolu) ulaştırırız.

90/BELED-11: Fe lâktehamel akabete.
Fakat o akabeyi (sarp yokuşu) aşmadı.

90/BELED-12: Ve mâ edrâke mâl akabetu.
Ve akabenin ne olduğunu sana bildiren nedir?

90/BELED-13: Fekku rakabetin.
(Akabeyi aşmak) kölenin azadıdır.

90/BELED-14: Ev ıt’âmun fî yevmin zî mesgabetin.
Veya yorgun ve aç olduğu günde doyurmaktır.

90/BELED-15: Yetîmen zâ mekrabetin.
Yakınlık sahibi (akraba) olan yetimi.

90/BELED-16: Ev miskînen zâ metrabetin.
Veya çok fakir bir miskini (doyurmaktır).

90/BELED-17: Summe kâne minellezîne âmenû ve tevâsav bis sabri ve tevâsav bil merhameti.
Sonra âmenû olanlardan (Allah’a ulaşmayı dileyenlerden) ve sabrı tavsiye edenlerden ve merhameti tavsiye edenlerden olmaktır (akabeyi aşmak).

90/BELED-18: Ulâike ashâbul meymeneti.
İşte onlar ashabı meymenedir (meymene sahibidir) (amel defteri (hayat filmi) sağından verilenlerdir).

90/BELED-19: Vellezîne keferû bi âyâtinâ hum ashâbul meş’emeti.
Ve âyetlerimizi inkâr edenler, onlar ashabı meşemedir (amel defteri (hayat filmi) solundan verilenlerdir).

90/BELED-20: Aleyhim nârun mu’sadetun.
Onların üzerinde etrafı kapatılmış ateş vardır.

Başa Dön

 

Kur'an Yeter mi?



Kur'an yeter mi? sorusuna yanıt olabilecek bir ayet.

Yaşar Nuri Öztürk
Enam, 38. Yeryüzünde debelenen hiçbir canlı, iki kanadıyla uçan hiçbir kuş istisna olmamak üzere hepsi sizin gibi ümmetlerdir. Biz bu Kitap'ta, herhangi birşeyi ne eksik bıraktık ne fazla yaptık. Onlar, sonunda Rableri önünde haşredilirler.

Muhammet Esed

Enam, 38
38. halbuki yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki sizin gibi [Allah'ın] mahluku (30) olmasın: Biz, buyruğumuzda tek bir şeyi bile ihmal etmedik. Ve bir kez daha (belirtelim): (31) onlar[ın tümü] Rableri huzurunda toplanacaklardır.

30 - Lafzen, "... (onlar) yalnızca (Allah'ın) mahlukatıdır (ümem)". Ümmet kelimesi (çoğulu ümem) öncelikle bazı ortak vasıflara veya özelliklere sahip bir canlı varlıklar topluluğunu gösterir. Bu durumda, çoğunlukla "topluluk", "toplum", "millet", "cins", "nesil" vb. ile eş anlamlı görülür. Böyle her topluluk, onu meydana getiren elemanlara (ister hayvan, isterse insan olsun) hayat bahşedilmiş olduğu temel gerçeği ile tavsif edildiğinden, ümmet terimi bazan "(Allah'ın) mahlukat"ı anlamına gelir.

(Lisânu'l-�Arab,
bilhassa bu Kur'an ayetine atıfta bulunarak; ayrıca Lane I, 90). Böylece, yukarıdaki pasajın anlamı şöyle olmaktadır: İnsan, kendisini çevreleyen hayat gerçeğinin tümünde Allah'ın "işaret"lerini veya "mucize"lerini arayabilir ve dolayısıyla, "Allah'ın metodu"nu (sünnetullâh) -ki, "tabiat kanunları" olarak adlandırdığımız şeyin Kur'an terminolojisindeki karşılığıdır- daha iyi anlamak amacıyla onları gözlemlemeye çalışmalıdır.

31 - Sümme edatı, çoğunlukla, zaman veya tertipteki akışı/dizilişi gösteren bir bağlaç ("sonra", "sonradan" veya "bunun üzerine") olarak, bazan da "ve" ile aynı anlamda basit bağlaç olarak kullanılır. Ama daha başka bir kullanımda -ki, Kur'an'da ve İslam öncesi Arap şiirinde örneklerine çok sık rastlanır- sümme, belli bir şeyin daha önce ifade edildiğine ve şimdi yeniden vurgulandığına işaret eden bir tekrar vurgusu anlamı taşır. Sümme'nin bu özel kullanımı, en doğru şekilde "ve bir kez daha" sözleriyle çevrilebilir.

Muhammet Esed alıntısı

Muhammet Esed'in çevirisi eski dil ağırlıklı olduğundan açıklama gerekiyor.
Bilindiği üzere varlıkların sözcük ( kelime ), terim ve değişmeceli (mecazi ) anlamları vardır.
Lafzen: sözcük anlamı olarak.
Istılahta: terim anlamı olarak.
Mecazen: değişmeceli ( mecazi ) anlamda.F.L.A.
Ayrıca her şeyin yazılı olduğu şey, Kuran’ın da ondan geldiği, Allah katında ki Ana Kitaptır.

Zuhruf Suresi

2. O ayan beyan konuşan Kitap'a yemin olsun ki,
3. Biz onu akıl erdiresiniz diye Arapça bir Kur'an yaptık.
4. Ve o, bizim katımızdaki ana Kitap'ta çok yüce, çok hikmetlidir.
Demek ki Kur’an Ana Kitap’ tan gönderilmiş bir kitaptır. Fatih Lütfü Aydın.

Kur’an’ da Her Şey Var mıdır?

Kur’an her şeyin adresini vermiştir.

Enbiya Suresi
7. Senden önce de ancak kendilerine vahyettiğimiz erler gönderdik. Hadi, sorun zikir/Kur'an ehline, eğer bilmiyorsanız...

Nahl Suresi
43. Biz senden önce de elçi olarak kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir/Kur'an ehline sorun.

Not: “Sebebin hususiyeti nassın umumiyetine engel değildir” yani bir hükmün ( Kur’an ayetinin), özel olması ( burada Kur’an ehli ) genellemeye engel değildir. Yalnızca Kur’an ehline değil her konunun ehline, uzmanına sorulabileceği anlamına gelir. Ayrıca her şeyin yazılı olduğu şey, Kuran’ın da ondan geldiği, Allah katında ki Ana Kitaptır.

Zuhruf Suresi
2. O ayan beyan konuşan Kitap'a yemin olsun ki,
3. Biz onu akıl erdiresiniz diye Arapça bir Kur'an yaptık.
4. Ve o, bizim katımızdaki ana Kitap'ta çok yüce, çok hikmetlidir.

Demek ki Kur’an Ana Kitap’ tan gönderilmiş bir kitaptır. Fatih Lütfü Aydın.

BURÛC
21. İş onların iddialarının aksinedir! O, çok yüce bir Kur'an'dır.
22. Korunmuş bir levhada/Levh-i Mahfûz'dadır.

NEBE-29
Oysaki biz, her şeyi iyiden iyiye sayıp kitaplaştırmıştık.

Yunus Suresi
61. Bir iş ve oluşta bulunsan, Kur'an'dan bir şey okusan; herhangi bir iş yapsanız, siz ona dalıp gitmişken biz üstünüzde mutlaka tanıklarız. Ne yerde ne gökte zerre ağırlığınca bir şey, ondan daha küçüğü de daha büyüğü de Rabbinden uzakta/gizli kalmaz; tümü apaçık bir Kitap'tadır.

Enam Suresi
38.Yeryüzünde debelenen hiçbir canlı, iki kanadıyla uçan hiçbir kuş istisna olmamak üzere hepsi sizin gibi ümmetlerdir. Biz bu Kitap'ta, herhangi birşeyi ne eksik bıraktık ne fazla yaptık. Onlar, sonunda Rableri önünde haşredilirler.

59. Gaybın anahtarları O'nun yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde olanı da bilir. O'nun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez. Toprağın karanlıklarındaki bir dâne, yaş ve kuru her şey apaçık bir Kitap'ın içindedir.

91. Allah'ı, kadrine/şanına yaraşır şekilde tanıyamadılar. Çünkü, "Allah, insana hiçbir şey vahyetmemiştir." dediler. De ki "Mûsa'nın insanlara bir ışık, bir kılavuz olarak getirdiği Kitap'ı kim indirdi? Siz o Kitap'ı birtakım parşömenler yapıp ortaya sürüyorsunuz, birçoğunu da saklıyorsunuz. Size, sizin de atalarınızın da bilmediği şeyler öğretildi." "Allah" de, sonra bırak onları saplandıkları batakta oynayadursunlar.

HADÎD-22
Yeryüzünde ve kendi benliklerinizde meydana gelen hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir Kitap'ta belirlenmiş olmasın. Bu, Allah için çok kolaydır.

YÂSÎN-12
İnnâ nahnu nuhyil mevtâ ve nektubu mâ kaddemû ve âsârehum ve kulle şey’in ahsaynâhu fî imâmin mubîn(mubînin).
1. innâ : muhakkak ki biz
2. nahnu : biz
3. nuhyi : diriltiriz
4. el mevtâ : ölüler
5. ve nektubu : ve yazarız
6. mâ kaddemû : takdim ettikleri şeyleri
7. ve âsâre-hum : ve onların eserleri
8. ve kulle şey'in : ve herşey, hepsi
9. ahsaynâ-hu : onu saydık
10. fî : içinde
11. imâmin : önder, rehber, imam
12. mubînin : açıkça, apaçık

Biz, yalnız biz, ölüleri diriltiriz ve onların önden gönderdiklerini de eserlerini de yazarız. Zaten biz her şeyi apaçık bir kütükte ayrıntılı olarak kaydetmişizdir.

Neml Suresi
75. Yerde ve gökte hiçbir gayb yoktur ki, açıklayıcı bir Kitap'ta olmasın.

Hac Suresi
70. Bilmedin mi ki; Allah gökte ne var, yerde ne varsa hepsini bilir. Bunların tümü bir Kitap'tadır. Bütün bunlar Allah için çok kolaydır.

Vakıa Suresi
77. O, kesinlikle şerefli bir Kur'an'dır.
78. Titizlikle saklanan bir Kitap'tadır.

İsra Suresi
58. Hiçbir kent/medeniyet dışta kalmamak üzere, kıyamet gününden önce hepsini ya helâk edeceğiz yahut da şiddetli bir azapla azaplandıracağız. İşte bu, Kitap'ta satır satır yazılmış bulunuyor.

Taha Suresi
51. Dedi: "Peki, ilk nesillerin hali ne olacak?"
52. "Onlara ilişkin bilgi, Rabbim katında bir Kitap'tadır. Rabbim ne şaşırır ne de unutur."

Kehf Suresi
27. "Onlara ilişkin bilgi, Rabbim katında bir Kitap'tadır. Rabbim ne şaşırır ne de unutur."

Sebe Suresi
3. Küfre sapanlar şöyle dediler: "Kıyamet saati bize gelmez!" De ki: "Hayır, öyle değil! Gaybı bilen Rabbime yemin olsun ki, o size mutlaka ve mutlaka gelecektir! Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey bile Rabbimden gizli kalmaz." Zerreden daha küçük veya daha büyük hiçbir istisna olmamak üzere, her şey apaçık bir Kitap'ta belirlenmiştir.

Fatır Suresi
11 .Allah sizi bir topraktan, sonra bir spermden yarattı; sonra sizi çiftler haline getirdi. O'nun ilmi dışında, bir dişi ne hamile olur ne de doğurur. Yaşayan bir varlığa daha çok ömür verilmesi de onun ömründen biraz azaltılması da mutlaka bir Kitap'ta yazılıdır. Bu, Allah için gerçekten çok kolaydır.

Kaf Suresi
4. Toprağın onlardan neyi eksilttiğini pek iyi bilmişizdir biz. Her şeyi saklayıp koruyan bir Kitap var katımızda.

Hadid Suresi
22. Yeryüzünde ve kendi benliklerinizde meydana gelen hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir Kitap'ta belirlenmiş olmasın. Bu, Allah için çok kolaydır.


Oku! Bugün Sana Kitabın Yeter.

Fıtrat yaratılışta insana yüklenen Hakk rızasına uygun özellikler.
Rûm Suresi 30-32. Ayet Tefsiri - Diyanet İşleri BaşKanlığı
Bunun yanında insan hevasına ( boş arzularına ) yenik düşer.

Bu yüzden rezillik sergilemeyi sever.
Bunu bize Kıyamet, 5 ayeti söyler.
Kıyâmet Suresi - 5-6 . Ayet Tefsiri

Fıtrat Ak köpek,
Heva Kara köpek.
Ak köpeği beslersek,
Ruhumuz yeşerecek.
Kara köpeği beslersek,
Bizi yeyip bitirecek.

Besleyip de Kara köpeği,
Yemeyelim durmadan köteği.
Yaradan insanın önüne 3 kitap serer ve der,
"Oku! Bugün sana kitabın yeter."

Ey! İnsan,
Kur'an, Evren ve İnsan,
Kitaplarını akıl ve vicdanla okumazsan,
Ruhun çölleşir,
Kurtulamazsın çöl karanlıklarından.
İsra, 13-14

FLA

Kur’an, insanın önüne okunmak üzere üç ayrı ‘kitap’ sunuyor:

-Kâinat (evren) kitabı,
-Vahy kitabı, yani Kur’an,
-İnsan kitabı.

İsra, 14,
Yaşar Nuri Öztürk: "Oku kitabını! Bugün sana hesap sorucu olarak öz benliğin yeter. Ikra’ kitâbeke, kefâ bi nefsikel yevme aleyke hasîbâ(hasîben).

1. ikra' : oku
2. kitâbe-ke : senin kitabın, kitabını
3. kefâ bi : kâfi oldu
4. nefsike : senin nefsine, nefsin
5. el yevme : (bu) gün
6. aleyke : sana
7. hasîben : hesap görücü olarak

Not: Ahirette önümüze açılacak olan amel defterini utanç içinde okumak 8istemiyorsak, dünyada özbenliğimizin ya da nefsimizin muhasebesini iyi yapmalıyız, bence. F.L.A.

3.12.2016

İsra Suresi
12-14. Biz, geceyi ve gündüzü iki ayet yaptık; sonra gecenin ayetini silip gündüzün ayetini gösterici yaptık ki, Rabbinizden bir lütuf isteyesiniz, yılların sayısını ve hesabı bilesiniz. Biz her şeyi ayrıntılı bir biçimde açıkladık. Her insanın uğursuzluk kuşunu onun boynuna takmışızdır. Kıyamet günü kendisine, önünde açılmış olarak bulacağı bir kitap çıkaracağız: "Oku kitabını! Bugün sana hesap sorucu olarak öz benliğin yeter."

Bence, Kur'an'da sorumlu olduğumuz her şey, Kur'an'ın parçası olduğu Anakitap'ta da her şey vardır. FLA

Başa Dön

 

 

Kutsallık



İnsan bildiği bir şeyden yola çıkarak, bilmediği bir şey hakkında bir düşünce sahibi olabilir. Birinin ya da bir şeyin, birini ya da bir şeyi acıdan, sıkıntıdan kurtarma özelliğine sahip olmasına kutsallık denir. Böyle bir özelliğe sahip olan kişi ya da şey kutsaldır.

Kur'an'ın sözünü dinleyince yani kul hakkı yemeyip, aklı işleterek teknolojieye sahip olunca ve sağlığımıza zarar veren şeylerden uzak durunca acıdan sıkıntıdan kurtuluruz.

Bu durumda kutsal olan Kur'an mıdır yoksa Arapça mıdır?
Söyleyin lütfen Sn.Müdür?
Hangisidir kutsal olan?
Söyleyin lütfen Sn.Doğan?

FLA

Konuyla ilgili bir bağlantı



Kutsal olan seccade midir? yoksa Allah'a secde edip, kul hakkı yememek midir?

Secde

Sonuç olarak kutsallık gereğini yaparak Allah'a secde etmektedir.

Eğer gereğini yapmadan secde edersek; "Vay o namaz kılanların haline." diyen Maun suresi'nin hışmına uğrarız. FLA

Başa Dön


 

Küreselleşme


Sovyetler Birliği’nin 1990 yılında dağılması üzerine ABD emperyalizmi meydanı boş buldu ve “Dünyanın tek efendisi olmak” amacıyla “Küreselleşme” denen emperyalist atağı sahneye koydu. Hedef, milli devletlerin tasfiyesi idi. Öncelikle Ezilen ve Gelişen Ülkeler devletsiz bırakılacaktı. Bu dönemde Vatan Partisi, “Milli devlet direnir, milli ordu direnir” sloganını ortaya koydu ve 2003 yılında Hasan Yalçın Kurultayı’nın duvarına astı.

Alıntı....

Küreselleşme: Teknoloji ve iletişimin gelişmesi ile birlikte ülkelerin sosyal, iktisadi ve siyasi açıdan birleşmeleri, birlikte hareket etmeleridir. SİS : Sosyal, İktisadi, Siyasi Aslında küreselleşme emperyalizmin sömüremediği ulusal devletleri yok edip, sömürmeyi amaçlamasıdır. Ya da bir başka deyişle emperyalizmin teknolojiyi ve iletişimi kullanarak; sosyal, iktisadi, siyasi birleşme masalıyla bir sis oluşturup, ulusal birliği ve ulusal devlet bilincini yok ederek , dünyayı sömürme amacı gütmesidir. F.L.A.

Not: İletişim: Canlılar arasında ki; bilgi, duygu ve düşünce alışverişidir.
Teknoloji: Tekniğin bilimsel olarak incelenmesidir. Teknik: Amaca ulaşmak için üretilen ve kullanılan araçlar, izlenen yollar ve uyulan kurallar bütünüdür.
Kurum
Toplumsal bir görevi yerine getirmek amacıyla insanlardan oluşmuş ( kurulmuş ) topluluğa KURUL, insanlardan ve eşyalardan oluşmuş ( kurulmuş ) topluluğa da KURUM denir. İnsanların tek başlarına gereksinimşlerini karşılayamadıkları için bir araya gelerek belli kurallar ve inançlar çerçevesinde oluşturdukları topluluğa TOPLUM denir. Bireyler gereksinimlerini kurullar ve kurumlar aracılığıyla karşılar.

Rabbena hep banacı insanlar adeletsiz davranarak bu gereksinimlerin doğru düzgün karşılanamamasına yol açar. Yani kurulları ve kurumlarıyla toplum yozlaşır. Yoz yani ilkel gelişmemiş hallerine evrilirler. Evrilirler yani evre evre ( aşama aşama ) başkalaşırlar.

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi dersinde öğrendiğim Devrim tanımı: Toplumun bireylerinin gereksinimlerine yanıt veremeyip çürümüş kurumlarının toptan ve gerekiyorsa zor kullanarak toplum yararına değiştirilmesi. Bu değiştirme bir ya da iki kurum için yapılıyorsa buna REFORM ya da ISLAHAT deniyor.

Kurumlar.

1. Aile Kurumu.
2. Eğitim //
3. Ekonomi //
4. Din //
5. Güvenlik // ( Emniyet )
6. Ulusal Güvenlik Kurumu ( Ordu )
7. Siyaset //


Başa Dön

 


 


Önemli Dini Notlar L


  

 

 

Laiklik

Devlet dinler üstü olmalı ve bütün dinlere, mezheplere adil yaklaşmalı.
Devlet görevlilerinin elbette ki bir dini olabilir ama bunu vatandaşa dayatmamalıdırlar. Ayrıca kendi dininden olanlara da adam kayırıcılığı yapmamalıdırlar. Laiklik günü kutlu olsun.

Laiklik bir dinin ya da mezhebin uyelerinin başka din ya da mezhep uyelerine baskısını, zulmunu onleyen devlet duzenidir. Yani bireylerine din ve vicdan ozgurluğunu yaşatan devlet duzenidir.Tıpkı susuzken suyun değerini cok daha iyi anladığımız gibi, laikliğin değerini de Laik devlet ortadan kalktığında daha iyi anlayacağız, ne yazık ki.Laik insan değil devlet sıfatıdır. Her insanın iyi kotu bir inanışı vardır. Devletler dolayısıyla devlet gorevlileri. Tum inanışlara saygı duyup, devlet yetkisini o inanclara baskı aracı yapmamalıdır. Kişiler devlet gorevinde iken laik olmalıdır. Kişi devlet memuru ya da gorevlisi ise ozel hayatında dinini yaşar ama devletteki gorevini yaparken laikliğe uygun davranmalı yani devleti başka inanclara baskı aracı olarak kullanmamalı.

Bence Laiklik: bir inanışın başka inanclara baskısını onleyen devlet duzenidir. Dinsizlik değil inanışlara baskı yapmamayı hedef alan devlet duzenidir. Bu durumda Laiklik: Bir inanışın başka inanclara baskısını onleyen, devlet gorevlilerinin kendi inanc kurallarına gore değil, devletin kurallarına uygun olarak calıştığı devlet duzenidir. Dinsizlik değil inanışlara baskı yapmamayı hedef alan devlet duzenidir.

2016 - 500 = 1516, *1517'de Yavuz Mısır'ı fethederek, oradan halifeliği ve ulema ( din alimleri ) nın beyni kof olanlarını İstanbul'a getirdi. Aynı yıllarda Avrupa matbaa ile Orta Cağ karanlığından cıkarken koca İstanbul ve Anadolu Orta Cağ karanlığına gomuldu.
Not: Padişahım cok yaşa. Elveda bilime ve sorgulamaya.


*1517 çok ilginç bir tarih. Bu tarih Martin Luter King adlı bir Alman papazın Protestanlık bildirisini kilisenin duvarına astığı tarih. Bu papaz İncil'i Almanca'ya çevirmiş. Aynı zamanda Yavuz Sultan Selim'in Mısır fethi sonrası halifeliği ve beyni kof ulemaları İstanbul'a getirdiği tarih. Avrupa matbaa etkisiyle Almanca'ya çokça çevrilen İncil ile aydınlanmanın sabahına uyanırken biz bilimsizliğin karanlığına gömüldük. FLA

Gülse de dinciler,
İçlerinden lik lik,
Yine de kutlu olsun laiklik.
FLA

Laiklik din adamları yani ruhban sınıfı iktidarına karşı çıkıp egemenliği Allah'a özgülemektir. Bu, lailaheillallah sözünde beliren halk egemenliğidir. Zira Hakk halkta, halk Hakk'tadır. Bundandır ki egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir. Cemil Kılıç.
 


Laiklik üzerine daha önce yazdığım bir yazı.

Laiklik günü kutlu olsun.
Laik insan değil devlet sıfatıdır. Her insanın iyi kötü bir inanışı vardır. Devletler dolayısıyla devlet görevlileri. Tüm inanışlara saygı duyup, devlet yetkisini o inançlara baskı aracı yapmamalıdır. Kişiler devlet görevinde iken laik olmalıdır. Kişi devlet memuru ya da görevlisi ise özel hayatında dinini yaşar ama devletteki görevini yaparken laikliğe uygun davranmalı yani devleti başka inançlara baskı aracı olarak kullanmamalı.

Bence Laiklik: bir inanışın başka inançlara baskısını önleyen devlet düzenidir. Dinsizlik değil inanışlara baskı yapmamayı hedef alan devlet düzenidir. Bu durumda Laiklik: Bir inanışın başka inançlara baskısını önleyen, devlet görevlilerinin kendi inanç kurallarına göre değil, devletin kurallarına uygun olarak çalıştığı devlet düzenidir. Dinsizlik değil inanışlara baskı yapmamayı hedef alan devlet düzenidir. Laiklik bir dinin ya da mezhebin üyelerinin başka din ya da mezhep üyelerine baskısını, zulmünü önleyen devlet düzenidir.Yani bireylerine din ve vicdan özgürlüğünü yaşatan devlet düzenidir.

Tıpkı susuzken suyun değerini çok daha iyi anladığımız gibi, laikliğin değerini de Laik devlet ortadan kalktığında daha iyi anlayacağız, ne yazık ki. 2016 - 500 = 1516, 1517'de Yavuz Mısır'ı fethederek, oradan halifeliği ve beyni kof ulema ( din alimleri ) yı, İstanbul'a getirdi. Aynı yıllarda Avrupa matbaa ile Orta Çağ karanlığından çıkarken koca İstanbul ve Anadolu Orta Çağ karanlığına gömüldü. F.L.A.

Not: Padişahım çok yaşa. Elveda bilime ve sorgulamaya. F.L.A.

BÜYÜKLERE MASALLAR

İnsanlar akılları sayesinde büyük ölçüde teknolojik ilerleme sağlamış ama insanlık, maneviyat bakımından bir ilerleme sağlayamamışlar ve vicdani yoksunluk nedeniyle dünyayı kızdırıp her yerin sular altında kalmasına neden olmuşlar. Bir süre sonra güneşin etkisiyle sular birazcık çekilmiş ve dağların dorukları küçük adacıklar şeklinde ortaya çıkmış ve tufandan kurtulan bir grup insan bu adacıklarda yaşamı devam ettirmişler.

Yanlarına gelişmiş araçlar alamadıklarından ancak ilkel küçük el aletleriyle hayatlarını sürdürmeye çalışmışlar. Bir gün adamın biri can sıkıntısıyla yaş bir dalla oynarken onu tekerlek gibi bükmüş ve bir sarmaşıkla bağlayarak çevirmeye başlamış tufan öncesi yaşayanlardan kimse kalmadığından ona tekerleği icat eden adam demişler.

Herkes kendi ayakkabısını, kıyafetini, her şeyini kendi yapıyormuş. Bir gün İçlerinden bilge bir adam bazılarının çok iyi ayakkabı, bazılarının da çok iyi elbise yaptığını görünce uzmanlaşmayı önermiş ve böylece ihtiyaç fazlası üretim başlamış ve stoklar oluşmuş. Bazı uyanıklar bu stoklardan mallar çalarak, başka adacıklardaki fazla mal göz çıkarmaz ( huy çıkarır) diye düşüuen kişilere satmaya başlayınca bilge adam insanları toplayıp akıl danıştıktan sonra bir çözüm önerisinde bulnmuş. Demiş ki şu kişi güçlü, kuvvetli her gün koşuyor bunun ihtiyacını ayakkabısım, yiyeceğini biz karşılayalun o da hırsızları yakalasın. Öneri kabul edilmiş ve böylece devlet kurulmuş. Bir gün adamın biri  tufan öncesi  eski eşyaları kanştırırken dini bir kitap bulmuş. Allah ın rızasma uygun çok güzel sözler ıçeriyomıuş ve bunları insanlara okumaya başlamış. Bilge adam devlet işlerinde o da dini açıdan insanlara hizmet vermeye başlamışlar.

Yine bazı uyanıklar aslında haksız maddi çıkarları için dini liderin gözüne girmeye başlamışlar. Bir gün siyasi liderin dalgınlığına getirip, diğer adalara satılacak sandıkların bazılarına çaput doldunnuşlar. Olay ortaya çıkınca az daha savaş çıkıyormuş. Neyse ki bilge adam onların zararını tazmin ederek savaşı önlemiş ama dürüst adamlar dini lideri, siyasi lidere şikayet etmişler. Demişler ki bu adam LAYIK değil yönetime sen LAYKSIN. Biz LAYIKLIK isteriz.

Zaten dini lider vergiden de pay isteyince, siyasi lider mademki köprü, yol yapmak bana düşüyor o zaman vergiyi ben toplarım " Sezar'ın hakkı Sezar' a demiş. Son olay da bardağı taşıran son damla olduğundan dini liderin kişilere yalnızca dini açıdan öğretmenlik yapmasına bunun dışında ne siyasi açıdan ne de dini açıdan kimseye karışmamasma karar verilmiş.

Saygılar ve Sevgiler 20/0912007 Fatih Aydın.

Not: Ortaçağ'da devleti krallarla birlikte, kral adına vergi toplayan köy soylular ve kilisenin din görevlileri yönetirdi. Laik dini kökenli olmayan ya da kilise üyesi olmayan devlet adamı demektir. Kilise görevlisinin inanışışının kendisinde yarattığı duyguya kapılıp başka dinden olanlara haksızlık yapmasmdan dolayı bunların devlet görevine layık olamayacakları ya da bu görevi layıkıyla yapamayacakları düşünüldüğü için dini kökenli olmayan devlet adamlarına layık adam denmiş olabilir. Layık, yaraşır kelimesi bu nedenle dilimize girmiş olabilir. Laik kişi olamaz çünkü iyi ya da kötü herkesin bir inanışı vardır.Kişiler laik devlet yanlısı olabilir ama onlara laik insan denemez çünkü laik devlet sıfatıdır.  Fatih Lütfü AYDIN 16.07.201 1

Laik Devlet: Bir dini ya da bir dine ait yorumu ( mezhebi ) baskı aracı olarak kullanmayan tüm dinlere, mezheplere, fikirlere eylemiyle haksızlık içermedikçe saygılı yaklaşan ve onları zorla değiştirmeye kalkmayan devlettir.

Başa Dön

 



 

La İkrahe fid Din.


La İkrahe fid Din.
Dinde zorlama yok.
Yani La ikrahe fid din.
Öyleyse ahirette hesaba çekiliyoruz, niçin?

Önümüze konan iki yol var,
Biri doğru biri yanlış.
Hakk seçimi bize bırakmış.
Doğru yolu seçeceksiniz diye bir zorlama yok.

Doğru yolu seçen huzuru bulur,
Yanlış yolu seçen vijdan azabıyla kavrulur.
İyilik eden iyilik, kötülük eden kötülük bulur.
Karma felsefesinin özü budur.

Kötülere bir şey olmuyor diyenler için,
Açıklaması yapılmalı istidraç ve mühletin.

FLA

İstidrac ayeti.

Al-i İmran 178
Yaşar Nuri Öztürk Meali.

Küfre sapanlar, onlara süre tanımamızın kendileri için hayırlı olduğunu asla düşünmesinler. Onlara, biraz daha günah işlesinler diye süre veriyoruz. Yere geçirecek bir azap var onlar için.

İbrahim Suresi 42-52 Yaşar Nuri Öztürk.

42: Sakın, Allah'ı, zalimlerin yapmakta olduğundan habersiz sanma. O, onları, gözlerin korkudan donup kalacağı bir güne erteliyor, hepsi bu...
43: Başlarını dikerek koşuşurlar. Bakışları kendilerine dönmez. Yürekleri tamamen boşalmıştır.
44: İnsanları, azabın kendilerine ulaşacağı gün konusunda uyar. O gün, zalimler şöyle derler: "Ey Rabbimiz! Bizi yakın bir süreye kadar geri bırak da çağrına cevap verip resullere uyalım." Daha önce siz, kendiniz için çöküş ve bitiş yoktur diye yemin etmediniz mi?
45: Siz de o kendilerine zulmetmiş olanların barınaklarında oturmuştunuz. Onlara nasıl davrandığımız size açık seçik belli olmuştu. Size örnekler de vermiştik.
46: Tuzaklarını kurmuşlardı ama Allah katında da onlar için tuzak var. Zaten onların tuzakları dağları yerinden oynatacak türden olsa neye yarar!
47: Sakın Allah'ı, resullerine verdiği söze ters düşer sanma. Allah Azîz'dir, intikam da alır.
48: O gün yerküre başka bir yerküreye dönüştürülür. Gökler de öyle. Hepsi o Vâhid ve Kahhâr olan Allah'ın huzurunda dikilir.
49: O gün suçluların, birbirine perçinlenmiş bukağılarla çengellendiklerini görürsün.
50: Gömlekleri katrandandır. Yüzlerini ateş bürümüştür.
51: Çünkü Allah, her benliği kendi kazandığıyla karşı karşıya getirecektir. Allah, hesabı çok çabuk görür.
52: İşte bu, onunla uyarılsınlar, Allah'tan başka ilah olmadığını bilsinler, aklı ve gönlü işleyenler de ibret alsınlar diye, insanlara yöneltilmiş bir tebliğdir.

Kötülere bir şey olmaz, diyenler için Allah yarına bırakır, yanına bırakmaz, atasözünün kaynağı olabilecek 2 ayet.

İbrahim,
42﴿ Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! O sadece, onların işini bir güne erteliyor ki, o gün gözler dehşetten dışarı fırlamış;
﴾43﴿ Başları yukarıya kalkık, bakışları bir noktaya sabitlenmiş, zihinleri bomboş kalmış olarak toplanma yerine koşarlar.

İbrahim, 42-43-ayet-tefsiri

Allah doğrularla beraber,*
Ama mühlet ve istidrac destekli zalimler,
Nedeniyle cehenneme döndü her yer.
Mühlet*1 ve istidrac*2 ne zaman biter?
Böyle diye diye Allah dolduruşa gelir mi?
Gelip de helak eder mi zalimleri?

*1 Mühlet: Hz.Allah'ın zalimlere tanıdığı süre.
*2 İstidrac: Hz.Allah'ın zalimlere onlar şımarıp da daha çok azıp, daha da belalarını bulsunlar diye haketmedikleri halde derece derece ve bol bol olanakları, nimetleri sunması.

FLA

Al-i imran, 178. ayet
178: Küfre sapanlar, onlara süre tanımamızın kendileri için hayırlı olduğunu asla düşünmesinler. Onlara, biraz daha günah işlesinler diye süre veriyoruz. Yere geçirecek bir azap var onlar için. 179: Allah, müminleri şu üzerinde bulunduğunuz halde bırakmayacaktır. Sonuçta pisi temizden ayıracaktır. Allah sizi gaybı bilir duruma da getirmeyecektir. Şu var ki Allah, resullerinden dilediğini seçer. O halde Allah'a ve resullerine inanın. Eğer inanır, korunursanız sizin için büyük bir ödül vardır.

Aşağıdaki ayetler, "Haticeyi bırak, neticeye bak ata sözünün kaynağı olabilecek ayetler bence. Tabiiki neticenin alınması bayaa uzun bir süreç. Pokunu çıkartırcasına sürdürülen bir uzuuun süreç.

Fusullet, 30-32. ayetler

Bakara, 212. ayet

Allah Doğrularla Beraberdir şiiri.

İstidrac

Başa Dön

 



 

Libido.



Bazı doktorlar öğün atlamanın sakıncalı olduğunu söylüyor. Örneğin bir iki gün öğle yemeği yemeyince beyin vücudun yakmaya alıştığı miktar vücuda yine girsin diye açlık merkezini uyarıyor. Böylece insan kıtlıktan çıkmış gibi 4 öğûnlük miktarda yemek yiyerek şişmanlıyor. Bazı doktorlar da sabah ve akşam olmak üzere 2 öğün yeyin diyor. Uzun süre aç kalan vücut yağlardan yakarak ve zararlı maddeleri eriterek zayıflamayı sağlıyor. Bu 2 görüş birbirine zıt görünse de 2 si de doğru ama nasıl olabilir?

Evet. Batı'nın bize öğrettiği gibi 3 öğün yersek, 2 öğünle öğün atlamış oluruz ve beyin bize 4 öğünlük yemek yedirir. Bir şeye 21 gün devam edince vücut o şeye alışırmış.

Biz de açlık merkezine kafa tutarak 21 gün 08:00 dan 16:00 a kadar aç kalabilirsek, günlük öğün miktarımız 2 olur ve öğün atlamamış oluruz. Yağlardan yakan ve zehirleri eriten vücut ile ( eğer kötü alışkanlıklardan da uzak isek) o nazlı libidoyu ele geçirmiş oluruz. O libido ki bayanlar için bir prens ve baylar için de bir prensesdir.

Esas yiğitlik de budur ama o prensesi kucaklamak demir leblebiyi çiğnemek kadar zordur.

F.L.A

Libido

Çırak da sormuş mu acaba?
Nasıl göl olunur usta?
Ben yanıt vereyim buna da,
Göl olmanın sırrı libidoda.

Hasret ve ağlamak,
Var madem,
Halimize ağlasak,
Biter dünya denen matem.

Ağlamak yalnızca hüzünlenmek olmamalı.
Ağlamakla yani çileli çabayla,
Gönle libido dolmalı.
Libido! Ey nazlı gelin,
Doğ gönlüme de dinsin hasretin.

05.02.2020

Libido yaşama sevinci veren enerji,
Verir mutluluk ve sevinç hissi.
Libidoyu nasıl elde edeceğiz usta?
Oku ve yaşama geçir,
Koruyucu hekimlik yol gösterir, sana.

Saygılar ve Sevgiler.
10.06.2019
F.L.A.

Ya Bardak Ol Ya Göl

Koruyucu Hekimlik.pdf

Kuru kayısı mucizesi.

Kuru kayısı mucizesi.
Hem kabızlığın,
Hem de hazımsızlığın çaresi.
Üstüne üstlük var,
Bir de kilo verdirmesi.
Bize de kalıyor,
Çok şükür, demesi.
Çok şükür Ya Rab!
Değil bedenim kilolarla harap.

FLA


Başa Dön

 


 

Önemli Dini Notlar M


  

 

 

Manevi Dinamik


İngilizce sözcükleri İngilizce olarak açıklayan Merriam-webster sözlüğüne göre dinamik isim olarak, bir büyüme, değişim, etkileşim veya aktivite sürecini kontrol eden veya etkileyen bir güç veya faktör, oluyor. Yani kısaca bir şeyi etkileyen ya da kontrol eden güç ya da unsur demek.

O zaman manevi dinamik, insanların maneviyatını etkileyen ya da kontrol eden güçlü kişi demek olabilir. Bu durumda kanaat önderi veya akil insan ile manevi dinamik aynı anlama geliyor, gibi.

FLA

Dinamik Hacı Bektaşi Veli

Başa Dön

 

 

Manipülasyon, Spekülasyon, Kestirim, ( Tahmin ) Öngörü, ( Vizyon )


İSRA -36
Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.

Not: Kulak, göz derken maddi açıdan ( beden , para, mal v.s. ) ve gönlün derken de manevi açıdan ( stres, bunalım, v.s. ) başınız ağrır, demek isteniyor olabilir.

FLA

HÛD-46
Allah buyurdu: Ey Nûh! O, senin ailenden değildi. Yaptığı, iyi olmayan bir işti. Hakkında bilgin olmayan şeyi benden isteme. Cahillerden olmaman hususunda seni uyarırım.

ALİ İMRAN
65. Ey Ehl-i Kitap! İbrahim hakkında neden çekişiyorsunuz? Tevrat da İncil de ondan sonra indirildi. Hâlâ aklınızı işletmeyecek misiniz? 66. İşte siz böyle insanlarsınız! Hakkında biraz bilginiz olan şeyde çekişmeye girdiniz. Peki, hakkında hiçbir bilginiz olmayan şeyde neden tartışmaya giriyorsunuz? Allah bilir ama siz bilmezsiniz.

Not: araştırma yapmamak anlamına gelmez bilgiyi edindikten sonra insan zıttıyla karşılaştırıp, doğruları öğrenme çabası içinde olmalı.

Fatih Lütfü Aydın.

Manipülasyon bir şeyi kötü bir amaçla yönetme. Telsiz cihazını kullanmaya da manipülasyon deniyor. Örneğin telsizin başındaki casus ise yaklaşan düşman ordusuyla ilgili yanlış bilgi verebilir. Telsizi alan komutan da aslında güçlü bir şekilde gelmekte olan düşman ordusuna karşı yeterli önlemi almayabilir.

Tahmin: Akla, sezgiye veya bazı verilere dayanarak olabilecek bir şeyi, bir olayı önceden kestirme, kestirim. - Önceden kestirilen, düşünülen şey. TDK

Öngörü: Bir şeyin nasıl ilerleyeceğini ve sonuçlarını güçlü bir şekilde görebilme.Vizyon.

Spekülasyon: Bir şeyi ucuzken alıp, pahalıyken satarak aradaki farktan kâr etme.

Bütün bunları borsa ile ilgili olarak bilemeyen parasal yatırımcı parasını borsa kumarhanesinde batırır. Borsa ekonomi kurallarına göre işlerse ( kumarhaneye dönüşmezse) kazanır.

Bir hisse senedinin şirketi ( o hisse senedini çıkaran şirket ) gerçekten kâr mı ediyor yoksa manipülasyon ve spekülasyon mu var, bunu parasal yatırımcı bilmeli.

Bunun için de şirketin bilançosuna bakmalı.

Hisse senedi bir gerçekten şirket kâr ettiği için yükselir, iki birileri miktarı azalıp da fiyatı artsın diye bolca satın alır. Ucuzken bolca satın aldığı hisse senetlerinin miktarı borsada azalınca fiyatı artar. Ucuza bolca alan manipülatör de yüksek fiyattan satar. Tekrar bollaşan hisse senedinin fiyatı düşer.

Tabii bu arada şirketin çok kâr ettiği daha da kâr edeceği dedikodusu ( spekülasyonu ) yapılır. Saf küçük parasal yatırımcı da bunlara kanar. Sonunda da şeyi acayip yanar.

FLA

Bilmedik Aş ya Karın Ağrıtır ya Baş

Başa Dön

 



 

1 MAYIS


Çav Bella

Çav Bella tarlasına alın teri dökmeye giden,
Çiftçinin hikâyesi.
Hoşça kal Bella!
Belki görüşemeyiz akşama.

Alın terine göz diken zalimlere,
Anlamlı bir gönderme.
Alın terine göz dikerek biriktirdiğin,
Mal, mülk senin cehennemin.

Çav Bella Çav,
Hoşça kal.
Bu hep böyle olur durur.
Alın terine göz dikenler,
Şeytani özelliklerle belasını bulur.

FLA.

1 MAYIS
TÜM DÜNYA İŞÇİLERİNİN BAYRAMI KUTLU OLSUN

ŞUARÂ-183
Yaşar Nuri Öztürk : "Halkın eşyasını, değerlerini düşürerek almayın. Yeryüzünde, bozguncular olarak fesat çıkarmayın!"

Not: “Halkın emeğini değerlerini düşürerek kiralamayın” şeklinde düşünülebilir. Zaten halkın eşyası derken, insanların emek vererek ürettiği, sepetler, halılar, kumaşlar vs. vs. ler kasdediliyor olmalı. O zaman bu ayet emeğe saygı ayeti olmuş oluyor.

HÛD-85
Yaşar Nuri Öztürk : "Ey toplumum! Ölçüyü ve tartıyı tam bir dürüstlükle yapın. İnsanların eşyalarını tırtıklamayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak dolaşmayın."

Not: İnsanların eşyalarını tırtıklamayın ( aşırmayın, çalmayın ) kısmı, insanların emeklerini çalmayın, emek sömürücülüğü yapmayın şeklinde düşünülebilir. Ayrıca Peygamberimiz bir hadisde “ İşçinin teri kurumadan hakkını ödeyiniz” demiştir.

ZUHRÛF-32
Yaşar Nuri Öztürk : Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Ve onların kimini kimine derecelerle üstün kıldık ki, bazısı bazısını tutup çalıştırsın. Rabbinin rahmeti, onların derleyip topladıklarından daha hayırlıdır.

Not: Ayrıntısı Bileşik Kaplar dosyasında yazılı olan,

FUSSİLET-10
O, yeryüzüne, denge ve dayanıklık sağlayan dağları üstünden yerleştirdi. Onda bereketlere vücut verdi. Ve onda, azıklarını dört günde takdir edip düzenledi. İsteyip duranlar için eşit miktarda olmak üzere... Ayeti, Zuhruf 32 ile birlikte düşünüldüğünde tutarsızlık varmış gibi görünüyor çünkü Zuhruf 32’de “Ve onların kimini kimine derecelerle üstün kıldık ki, bazısı bazısını tutup çalıştırsın.” Diyerek çalışan ve çalıştıran olmak üzere 2 sınıf varettik diyor, FUSSİLET-10’da da herkesin rızkını eşit verdik diyor.

BAKARA-2
Yaşar Nuri Öztürk : İşte sana o Kitap! Kuşku,çelişme, tutarsızlık yok onda. Bir kılavuzdur o, korunup sakınanlar için. Ayetinde de Kur’an’da tutarsızlık yok deniyor. O zaman bizler ya yanlış yorum yapıyor ya da parçaları doğru bir araya getiremiyoruz demektir.

ÂLİ İMRÂN-26
Yaşar Nuri Öztürk : Şöyle yakar: "Ey mülkün Mâlik'i, sahibi olan Allahım! Sen mülk ve saltanatı dilediğine verir, mülk ve saltanatı dilediğinden çekip alırsın. Dilediğini yüceltip aziz edersin, dilediğini alçaltıp zelil kılarsın. İmkân, mal ve nimet senin elindedir. Sen, herşeye kadirsin."

ÂLİ İMRÂN-26’da mülk ve saltanat sahipleri ya da çalıştıranlar, çalışanlarla yer değiştiriyor. Bu da reenkarnasyon ile oluyor, belki de.
Etme bulma dünyasının bir gereği olarak çalıştıran yaptığının yanlışlığını, çalışan olup haksızlık görerek, yaşayarak öğrenmiş oluyor. Belki de Hz. Allah,
FUSSİLET-10
O, yeryüzüne, denge ve dayanıklık sağlayan dağları üstünden yerleştirdi. Onda bereketlere vücut verdi. Ve onda, azıklarını dört günde takdir edip düzenledi. İsteyip duranlar için eşit miktarda olmak üzere...

Ayetinin gereği yerine gelsin adil paylaşımlarla herkes eşit olsun diye nöbetleşe imtihanlarla bizi eşitliğe yönlendirmek istiyor.
Herkes lüks arabaya binip, lüks evlerde yaşayamaz, herkes zengin olursa çöpçülüğü, şöförlüğü kim yapacak şeklinde ki bir soru için şunlar söylenebilir. Bir kere lüks olmazsa olmazlardan değildir, yani zaruri gereksinimlerin dışında kalan gereksinimlerdir. Adil paylaşımlar olmayınca ortaya çıkan üst sınıf için kapitalistler tarafında üretilirler. Bunlar bence adil paylaşım olmayınca insanı kibire ve günaha sokan imtihan araçlarıdır.

Kapitalistlerin belirlediği maaş uçurumları olmasa kişilerin sahip olduğu şeyler lüks olmaz, kibir ve sınıflaşma olmaz. Müdürle temizlikçinin arasında maaş uçurumu olmazsa herkes zengin olursa çöpçülüğü, şöförlüğü kim yapacak sorusuna da gerek kalmaz.

Bu arada müdürlük bilgisi olan müdürlük yapar, olmayan temizlik işçiliği yapar. Maaş uçurumu olmayınca da toplumsal barış sağlanmış olur.

SÂD
23. Yaşar Nuri Öztürk : "Şu benim kardeşimdir. Kendisinin doksan dokuz koyunu var. Benimse bir tek koyunum var. Buna rağmen, onu da bana ver dedi ve tartışmada bana galip geldi."

24. Yaşar Nuri Öztürk : Davûd dedi ki: "Vallahi, senin bir tek koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle sana zulmetmiş. Zaten ortaklardan birçoğu birbiri aleyhine haksızlık ve zulme sapar. İman edip hakka ve barışa yönelik işler yapanlar böyle değildir. Ama onlar da pek azdır." Davûd, kendisini imtihan ettiğimizi düşündü; hemen Rabbinden af diledi; rükû ederek yerlere eğildi ve Allah'a yöneldi.

Ayetleri gereği uçurumu Rabbena hep banacılar oluşturmaktadır.



Ayrıca,

Necm, 39;
Yaşar Nuri Öztürk: Gerçek şu ki, insan için çalışıp didindiğinden başkası yoktur. 40: Ve onun çalışıp didinmesi yakında görülecektir. 41: Sonra karşılığı kendisine hiç eksiksiz verilecektir.

Bakara,
215,
Yaşar Nuri Öztürk: Sana, neyi infak edip vereceklerini soruyorlar. De ki: "İnfak ettiğiniz mal ve nimet; ana-baba, yakınlar, yetimler, yoksul ve çaresizlerle yolda kalan için olmalıdır. Hayır olarak yaptığınızı Allah en iyi biçimde bilmektedir."

219:
Yaşar Nuri Öztürk: Sana uyuşturucuyu/şarabı ve kumarı sorarlar. De ki: "Bu ikisinde büyük bir günah vardır; insanlar için çıkarlar da vardır. Ama onların kötülüğü yararlarından çok daha büyüktür." Ve sana neyi infak edeceklerini de soruyorlar. De ki: "Helal kazancınızın size ve bakmakla yükümlü olduklarınıza yeterli olanından artanını verin." İşte Allah, ayetleri size böyle açıklar ki, derin derin düşünebilesiniz.

Tevbe,
34
Yaşar Nuri Öztürk: Ey iman sahipleri! Şu bir gerçek ki, hahamlardan ve rahiplerden birçoğu halkın mallarını uydurma yollarla tıkabasa yerler ve Allah'ın yolundan geri çevirirler. Altını ve gümüşü depolayıp da onları Allah yolunda harcamayanlara korkunç bir azap muştula.

35
Yaşar Nuri Öztürk: Gün olur, cehennem ateşinde onların üzerine lav dökülür de bununla onların alınları, böğürleri, sırtları dağlanır: "İşte egolarınız için yığdıklarınız. Hadi tadın biriktirmiş olduklarınızı!"

Enfal, 39
Yaşar Nuri Öztürk: Fitne kalmayıncaya ve din tümüyle Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaş. Vazgeçerlerse kuşkusuz ki Allah, ne yaptıklarını iyice görecektir.

Kasas, 5;
Yaşar Nuri Öztürk: Ve biz istiyoruz ki, yeryüzünde ezilip horlananlara bağışta bulunalım, onları önderler yapalım, onları mirasçılar haline getirelim.

Şuara, 227;

Yaşar Nuri Öztürk: İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlar, Allah'ı çok ananlar ve zulme uğratıldıktan sonra başarıya ulaşanlar böyle değillerdir. Zulmedenler, hangi devrime uğrayıp başaşağı döneceklerini yakında bilecekler.

https://yavuzaslan1960.tr.gg/Siir.htm#Sendika


Başa Dön

 



 

Meal ve Yorum


Meal ve Yorum ( Tefsir ) un Anlaşılabilmesi için Bir Örnek. Kur'an'ın Ozgun ( orjinal ) metninden ( Latince harflerle yazılmış olarak) bir bolum. La ilahe illallah. Meali ( Turkce Anlamlısı ) Allah'dan başka tapılacak yoktur. Tefsiri ya da yorumu. Her şeyi yaratan ve her şeye gucu yeten Allah'tır. Ancak O'na tapmalı, tabi olunmalı. Aksi halde insan ve Allah'tan başka taptığı varlık Allah onunde hesap verecektir. İlah olan yani kulluk edilecek ( ibadet edilecek ) olan, itaat edilecek, koyduğu ilkelere uyulacak olan O'dur. Allah'tır. Ne yazık ki bazı mealler ( Kur'an'ın Turkce Anlamlıları ) duzgun yapılmadığı icin yoruma donuşmuştur. Bu durumda her meali; akıl, mantık, vicdan ve Kur'an cetvelleriyle olcmeliyiz. Kur'an'a inanmayanlar Evrensel Ahlak ve Hukuk Kuralları ile mealleri olcmeli. Olmazsa Arapca oğrenilmelidir. Meâl Sozlukte "bir şeyin varacağı gaye, bir şeyi eksiltmek" demektir. Istılahta, Kur'an ayetlerini her yonu ile aynen cevirme iddiası olmaksızın, başka bir dile aktarmak anlamında kullanılır. Kur'an'ın kelime ve cumlelerini kelimesi kelimesine, hicbir anlamını eksik bırakmadan başka bir dile cevirmek mumkun olmadığı icin Kur'an'ın başka dillere cevirisine meal ismi verilmiştir. Bu kelime ile yapılan cevirilerde eksik olabilir, bu anlam, ayetin, kelimenin yaklaşık manasıdır demek istenir. (bk. Terceme) (İ.K.)

 

Mehdi



Mehdi

Kasas 56'ya göre hidayet yani doğru yola iletme Hz. Allah'a ait. O zaman Mehdi yani kurtarıcı birini beklemek Kur'an'a aykırı olmakta. Ayrıca Bakara 2'ye göre de bu dilediği kişilerin de takva sahibi kişiler olduğu anlaşılıyor. Hüden yani klavuz da Kur'an olmakta.

KASAS-56: İnneke lâ tehdî men ahbebte ve lâkinnallâhe yehdî men yeşâu, ve huve a’lemu bil muhtedîn(muhtedîne). Yaşar Nuri Öztürk:
KASAS-56: Şu bir gerçek ki, sen istediğin kişiyi doğru yola iletemezsin. Ama Allah, dilediğine kılavuzluk eder. Hidayete erecekleri O daha iyi bilir.

BAKARA-2: Zâlikel kitâbu lâ reybe fîh(fîhi), huden lil muttekîn(muttekîne).

Yaşar Nuri Öztürk:
BAKARA-2: İşte sana o Kitap! Kuşku,çelişme, tutarsızlık yok onda. Bir kılavuzdur o, korunup sakınanlar için.

BAKARA-272: Leyse aleyke hudâhum ve lâkinnallâhe yehdî men yeşâu, ve mâ tunfikû min hayrin fe li enfusikum, ve mâ tunfikûne illebtigâe vechillâh(vechillâhi), ve mâ tunfikû min hayrin yuveffe ileykum ve entum lâ tuzlemûn(tuzlemûne). Yaşar Nuri Öztürk:

BAKARA-272: Onların iyiyi ve güzeli bulmaları, senin üzerine bir borç değildir. Tam aksine, dilediğini/dileyeni iyiye ve güzele kılavuzlayan Allah'tır. Nimet ve imkândan başkalarına bağışladığınız, esasında sizin öz benlikleriniz lehinedir. Allah'ın yüzünü arzulama dışında bir şey için infak etmiyorsunuz. İnfak ettiğiniz her nimet size tam bir biçimde geri verilir. Ve siz, asla zulme uğratılmazsınız.

Sonuç olarak "İnsan için çalıştığından başkası yoktur" ayeti ( Necm, 39 ) gereği herkes ancak kendisini kurtarabilir. Yani Herkes ancak kendisinin mehdisidir. Bununla birlikte Peygamberimizin ezilenleri müşriklerin zulmünden kurtarması örneüinde olduğu gibi bir kurtarıcı düşünülebilir. Nefsi-Emmare'den kurtuluş ise ancak ve ancak kişinin çabasıyla olabilir.

İlgili bir başka yazım..

Kasas, 56

Yaşar Nuri Öztürk:
Şu bir gerçek ki, sen istediğin kişiyi doğru yola iletemezsin. Ama Allah, dilediğine kılavuzluk eder. Hidayete erecekleri O daha iyi bilir.

Bakara, 2

Yaşar Nuri Öztürk:
İşte sana o Kitap! Kuşku,çelişme, tutarsızlık yok onda. Bir kılavuzdur o, korunup sakınanlar için.

Kur 'an bir ayetine bir başka ayetiyle açıklık getirir. Kasas 56'da Allah istediğine kılavuzluk eder deniyor. Kim bunlar sorusunun yanıtını da Bakara 2'deki korunup sakın anlar yani takva sahipleri kısmı veriyor.

Ayrıca doğru yola iletmenin şeyhlere vs. lere değil Allah'a ait olduğunu da Kasas 56'dan anlamış oluyoruz.

Takva Allah''ın azabından sakınmak için rızasına uygun yaşamak demek. Araplar Kur'an'dan önce devenin tekmesinden sakınmak için biraz gerisinden yürümeye takva dermiş.

Önlem alıp sakınmak en doğrusudur.
Biraz sakın biraz geri dur.
Öğrenemezsen haddi bilmeyi,
Yersin böyle tekmeyi.

Takva Şiiri

FLA

Başa Dön

 

Mekaasıd Hükümler Vesail Hükümler.


Bazı şeyleri bilmek için din a:limi olmak gerekmez. Mantık ( doğru ve tutarlı yani zıtlık barındırmayacak şekilde düşünme ) yeterli olabilir. Şeri hükümler, mekaasıd ve vesail hükümler olarak 2' ye ayrılır. Bilindiği üzere hüküm yani yargı; kişi, kurum ya da bir konuyla ilgili olarak belirtilen düşünceler ve alınan kararlardır. Şu kişi iyidir, suçsuzdur ya da suçludur gibi. Şeri hükümler de Hz.Allah'ın biz kullarıyla ilgili aldığı kararlar yani O'nun emir ve yasaklarıdır. Mekaasıd, kasdedilen yani amaçlanan demek olup, kısaca amaç da denebilir. Vesail ise araç anlamına gelen vesilenin çoğuludur. Vesile, kendisiyle başka bir şeye yaklaşılan şey yani amaca ulaştıran şeydir. Örneğin namaz ibadetine yaklaşabilmemiz için abdest almalıyız. Bu durumda namaz mekaasıd ve abdest de vesail hükümlerden olmaktadır. Şimdi infak yani paylaşım, yoksulu destekleme mekaasıd hüküm olup, kurbanlık hayvan kesip, yoksula et yedirmek ise vesail hükümdür. Esas olan ya da asıl bizden istenen mekaasıd hükümleri yerine getirmektir. Bu durumda infak yani yoksula yardım amacının araçlarından hangisini kullanacağımız, bize kalmış bir iştir. Et yedirebilir ya da bir yoksulun ameliyat harcamalarını karşılayabiliriz. Yoksula et yedirirken biz de bolca et yeme olanağı bulduğumuzdan belki de çoğunlukla kurbanlık hayvan kesme yolunu seçiyoruz Sonuç olarak ibadet yani kulluk infak etmektir. Diğerleri de infak amacına yaklaştıran araçlardır. Amacı sakatlamayacak şekilde hangi aracı seçeceğimiz bize kalmıştır. 24.07.2020 Cuma FLA Mekasıd-ı hamse için... Mekasid-i Hamse
Not: Mekasid-i Hamse yani İslam'ın korumayı amaçladığı 5 şey olan; akıl, can, mal, din ve inanç özgürlüğü ve aile mekaasıd hükümlerin yani amaç hükümlerin bir özetidir. Vesail hükümler yani araç hükümler bunları sakatlayacak şekilde uygulanamaz. Başa Dön

 

Mert ve Namert



Erkekliğin ve kadınlığın ( aslında dişiliğin yani dışılığın yani olumsuzluğun ) cinsiyet anlamları dışında mecazi ( değişmeceli, gerçek anlamın dışında ) olarak, mert ve namert anlamları vardır. Daha açıkçası erkeklik ve kadınlık insan cinsiyetiyle ilgili sözcüklerdir ve mert, namert sözcükleriyle karıştırılmamalıdır. Tıpkı baş örtüsü ile türbanın karıştırıldığı gibi bunda da bir çarpıtma yapılmakta.
Mert direnen demek Hz.Allah'a götüren doğru yola (bk. Akabe) oturup bizleri saptırmaya çalışan şeytana karşı direnen demek. Bu kişiler her işini Hakk rızasına uygun yapar. Namert de mertin dişisi yani dışı, zıttı demek.
Kur'an'la zıtlığı apaçık belli olan ve bence uydurma olan “İşlerini bir kadına bırakan toplum asla iflah olmaz.” hadisinde yer alan kadın sözcüğü yerine namert sözcüğü konulursa ancak o zaman söz konusu hadis Kur'an'a uygun olur.

Yöneticilikle ilgili olarak ben bir kişinin ( 3. cinsiyet de dahil olmak üzere ) cinsiyetine bakmam. Kadın olsun erkek olsun, şu 5 özelliğe sahip olup olmadığına bakarım.

1.Adalet ( haksızlık etmeme )
2.Danışma ( uzmanına, ehline danışma )
3. Liyakat ( emaneti ya da görevi layık olana o işin ehli, ustası olana verme )*
4.Emanete sadakat.
5. Maslahat (toplum yararına iş yapma )

Bakara, 193 ayeti:"Zalimden başkasına düşmanlık edilmez." der. Bu nedenlemaslahat sömürgecinin değil ezilenin, haksızlığa uğrayanın yanında olmayı gerektirir. F.L.A

Yöneticiliğin 5 Kur’ani ilkesi


Not: Mert ( direnen ) ve namert ( direnmeyen, şeytana ve nefsine boyun eğen ) özelliklerinin erkekle ve kadınla ilgisi yoktur. Bu özellikler erkeklerde de kadınlarda da olabilir. Ek bilgi olarak, şeytan taşlama ritüel yani sembolik törendir. Bu olayda esas olan ruhumuzdaki şeytanı ve nefsani arzularımızı taşlamak, daşlamak, dışlamak yani ruhumuzdan kovmaktır. F.L.A.

Liyakat


İstanbul'u alan,
Fatih Sultan Mehmet Han.
İstanbul'u kurtaran,
Mustafa Kemal Atatürk.
Liyakat ikisinde ortak özellik.

Topçu ustası Urban'a görev vermiş, Fatih.
Nazizimden kaçan Yahudi bilimcilere kucak açmış, Atatürk.
Liyakat yani layık olana görev vermek,


01.06.2022
FLA
Başa Dön

 

Meşru ve Hukuki


Terimlerin yani bilim, sanat, spor ve meslek dallarına ait sözcüklerin anlamlarını yani anlatmak istediklerini doğru anlamalıyız. Meşru isim olarak yasal olan demek, sıfat olarak da yasal demek. Bu durumda meşru düzen yasal düzen oluyor.Hukuk haklar ya da hakların korunması anlamında isim oluyor. Hukuki de hakların korunduğu anlamında sıfat oluyor. Örneğin hukuki düzen hakların korunduğu düzen olmakta. Bir düzenin meşru yani yasal bir düzen olması onu hukuki yapmaz. Bir yasal düzenin hukuki olması için hakların korunması ve kollanması şarttır. Sonuç olarak meşru yani yasal uygulamalar hakları korumuyorsa, hukuki değilse doğru olarak kabul edilemez. Peki insanlar işkencesiz konuşmuyorsa ne olacak, işler nasıl yürüyecek? Yanıt: Biz doğru olup, Hak rızasına uygun iş yaparsak, inşallah Allah bize bir çıkış yolu halkeder. ( oluşturur, yaratır )
06.11.2021
FLA
Alıntı .
Eymür, tüm bu konularda konuşurken, oldukça rahat ve kendinden emin görünüyordu. Röportajın ilk bölümünde yer alan, "Benim için devletin yaptığı her şey meşrudur" sözleri de bunun göstergesi zaten. Eymür'e göre bu noktada önemli olan, devlet görevlilerinin menfaat odaklı davranmaması. Eymür, 1970'lerden bugüne, Kızıldere'den Ergenekon'a kadar uzanan tanıklıklarını anlatırken bu bakış açısını hep sürdürüyor. Eymür'e yönelttiğim sorular ve yanıtları şöyle

Alıntı adresi

 

Metafizik.


Görmesek de ruhumuzun olduğunu hepimiz kabul ederiz. Öldüğümüzde ruhumuzun bedenimizi terk ettiğini de kabul ederiz. Metafizik fizik ötesi ya da madde ötesi demek yani ruhlar a:lemiyle ilgili olan demek. Öyleyse hepimiz metafiziğe inanıyoruz. Bundan başka ben arınmayla ruhun bedeni özgürce ve beden sağ iken de terkedebileceğine de inanıyorum. Ölmeden önce ölme bu olmalı. Bu durumda, telepati beş duyu organı kullanılmadan gerçekleştiğine göre, ruhsal sohbet olmalı. Bunun için ruhu ve bedeni her türlü haksızlıktan arındırmak lazım. Bu özellikler üst düzey ruhlara ait olduğuna göre, arınma şart bence.

15.02.2018 F.L.A.

İletişim; canlılar arasındaki duygu, düşünce ve bilgi alışverişi olduğuna göre, Telepati de canlılar arasındaki; duygu , düşünce ve bilgi alışverişi olarak tanımlanabilir bence.

O zaman bedensiz varlıklarla da duygusal ilişkiye girilebilir. Belki de cinlerden başka tür bedensiz varlıklar da vardır. Sonuç olarak, duygular Evren'in Diyalektik'ine ( zıtlıkların çatışması düzenine ) göre her alemde rahmani ve şeytani olarak yaşanıyordur. Öyleyse Bu işlerle uğraşırken za:lim, hatta tecavüzcü ruhlarla karşılaşmak da olası. Bence nefis terbiyesi ile ruhu güçlendirmeden ruh çağırma oturumları çok sakıncalı sonuçlar doğurabilir.

Ben sayfamdaki koruyucu hekimlik bölümündeki bilgileri becerebildiğim ölçüde yaşama geçirmeye çalışıyorum. www.fatihltfaydin.tr.gg 15.02.2018 Saygılar ve sevgiler. F.L.A.

Başa Dön

 


 

Miraç.


Bakara suresi 286 ayettir.

Yaşar Nuri Öztürk.
286. Allah hiçbir benliğe, yaratılış kapasitesinin üstünde bir yük yüklemez/teklifte bulunmaz. Her benliğin yaptığı iyilik kendi lehine, işlediği kötülük kendi aleyhinedir/kişinin hem kendisini hem başkaları için kazandığı onun lehine, yalnız kendi nefsi için kazandığı onun aleyhinedir/kişinin kendi emeği ile kazandığı lehine, başkalarının sırtından kazandığı aleyhinedir. "Ey Rabbimiz! Unutur yahut hata edersek bizi hesaba çekme. Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize, güç yetiremeyeceğimiz şeyleri de yükleme. Affet bizi, bağışla bizi, acı bize. Sen bizim Mevlâ'mızsın.Gerçeği örten nankörler/inkârcılar topluluğuna karşı yardım et bize!"

Miraçta peygamberimize 50 vakit namazın farz olduğu rivayeti ( rivayet aktarılan söz demek ) bu ayete göre doğru olamaz. Bu ayete göre Hz. Allah kullarına yüklenemeyecekleri yükü yüklemeyen bir Yaradan olduğunu söylüyor. Kul sözü ( 50 vakit namazın farz olduğu rivayeti ) Allah'ın sözüyle ( yukarıdaki ayet ) çeliştiğinde hangisine itibar etmeliyiz ? ( Hangisini önemsemeliyiz ? )

FLA

Miraç

Başa Dön

 


Müftülük Nikâhı


Ev alma da evlenme de dinin muamelat ( insanların birbirleriyle olan; mal alıp satma, evlenme, ev kiralama, vs. gibi hukuki işlemleri. Filan kişiyle bunca yıllık hukukumuz var sozu de buradan geliyor. ) bolumuyle ilgili. Evlenme bir ibadet değildir. Ev alma satma işini nasıl ki muftuler duzenlemiyorsa evlilik işini de duzenlememeleri gerekiyor. Ne yazık ki insanlar dini iyi bilmediğinden, hoca kıymazsa evlilik hak katında kabul olmaz, biz de zina yapmış oluruz, diye duşunuyor, olmalı. Sahte paralara gosterdiğimiz buyuk ozeni Kur'an dışı olabileceği endişesiyle, yorumlara da gostermeliyiz. Sahte parayla uğrayacağımız, para kaybından kıyaslanamayacak kadar buyuk olan, ruhumuzu kaybetme tehlikesine karşı cok uyanık olmalıyız. F.L.A. Başa Dön

 

Mü'min Müslüman Ayırımı.



Hucurat Suresi, 14. Bedeviler: "İman ettik." dediler. De ki: "Siz iman etmediniz. Ancak 'Müslüman' olduk deyin. İman sizin kalplerinize girmemiştir. Eğer Allah'a ve resulüne itaat ederseniz Allah, yapıp ettiklerinizden hiçbir şey eksiltmez. Çünkü Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir."

Allah rahmet eylesin, Yaşar Hoca’nın dediği gibi, Müslüman etiketi taşımakla Müslüman olunmaz. Bunu genellersek, insan bedeni taşımakla insan olunmaz. Ancak Evrensel Ahlâk ve Hukuk İlkeleri hayata geçirilerek, insan olunabilir. Elbette ki bu da aileden başlamak üzere eğitimle olur.

Eğitim: Olumlu yönde davranış değiştirmedir.
Olumlu yönde, insanlık yönünde davranış değiştirmedikten sonra,Tüm Evren'i okusan hepsi boşuna.

Eğitim: Olumlu yönde, istendik ve kalıcı davranış değiştirme sürecidir.

Olumlu yönde: Haksızlık içermeyecek şekilde.

İstendik: İnsanın kendi isteği ile olmalıdır. Baskı ile olursa kişi baskı kalktığında, olumsuz davranışını sergilemeye devam eder.

Kalıcı: Kalıcı olmalı, kişi olumlu davranışı hep yapmalı, benimsemeli, ruhuna işlemeli.

Süreç: sistemde girdilerin çıktıya dönüştürülme işlemleri aşaması ya da sistemde, girdilerin çıktıya dönüşünceye kadar ki geçirdiği aşamalardır.

Sistem: Girdilerin, belli işlemlerden geçirilerek çıktıya dönüştürüldüğü ve geri bildirimlerle beslendiği düzendir.İnsanoğlu da Tam insan üretme sistemi olan bu dünyada bir girdi olarak çeşitli imtihan işlemlerinden, sürecinden geçer.

Hataların geri bildirimle tekrarlanmamasını sağlarsa sistemden, Kamil ( Tam ) İnsan olarak çıkabilir, Hz, Allah'ımızın izniyle. F.L.A.

Not: Sistemin daha iyi anlaşılabilmesi için bir bardak portakal suyu, sistemin çıktısı olacak şekilde, örnek olarak verilebilir.

Girdiler ( inputs ): İnsan, bardak, su, portakal sıkacağı ve bıçak.
İşlem ( süreç, process ): İnsan girdileri yıkayıp temizledikten sonra bıçakla portakalı keser ve portakal sıkacağında sıkar. Çekirdekleri ayıkladıktan sonra portakla suyunu bardağa döker.
Çıktı (output): Bir bardak portakal suyu.
Geribildirim ( Feedback ): Sistemdeki hataların ve eksikliklerin not alınarak bir sonraki süreçde yinelenmemesini sağlamak.
Örnek: Bıçak kör olduğu için portakal düzgün kesilememekte ve parçalanması nedeniyle portakladan tam verim alınamamakta ( yani portakal suyunun bir kısmı ziyan olmakta ). Ayrıca kör bıçak insanın elini kesmesine ve zaman kaybına yol açmakta. Bu notlar alınarak bir dahaki süreç için düzgün bir bıçak kullanılır. F.L.A.

Cennete Girmesi Umulanlar şiiri

İlgili bir başka yazım

Önemli olan mü'min olmak,
Çaba yoksa boşadır,
Kadir Gecesi'nden hayır ummak.

FLA

MÜ'MİN MÜSLÜMAN AYIRIMI

Aslında yazıyı yazan doğru söylemiş ama mümin yerine müslüman kelimesini kullanmış. Evet bir insan hem hırsız hem mümin olamaz. Mümin kendisinden her konuda emin olunan kişidir. Mümin kendi de dahil olmak üzere, tüm yaratılmışlara zarar vermediği için tüm yaratılmışların kendisinden emin olduğu ve tüm yaratılmışa haksızlık etmeyip Allah'a itaat ettiği için kendisnin de Allah'tan emin olduğu kişidir.

Mümin ile Müslüman arasındaki Fark.
Hucurat Suresi
14. Bedeviler: "İman ettik." dediler. De ki: "Siz iman etmediniz. Ancak 'Müslüman' olduk deyin. İman sizin kalplerinize girmemiştir. Eğer Allah'a ve resulüne itaat ederseniz Allah, yapıp ettiklerinizden hiçbir şey eksiltmez. Çünkü Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir."

Müslüman Allah'a ve O'nun ilkelerine teslim olmuş kişidir. Tam teslimiyeti gerçekleştirdiğinde Mümin adını alır. Yaşar Nuri Hoca'nın verdiği bir örneğe göre müslüman bir okulun öğrencisi iken, mümin o okulun mezunudur. Peygamberimizin bir adı da Emin'dir. Hatta düşmanlarından biri ( belki de Ebu Cehil ) ona düşman olduğu halde altınlarını teslim etmiş.

F.L.A

Başa Dön

 

Mürted



Mürted: dinden dönen.
İrtidat: dinden dönme.

Muhammet Esed Yorumu.

54. Siz ey imana ermiş olanlar! Eğer imanınızı kaybederseniz, (76) Allah, zaman içinde [sizin yerinize] O'nun sevdiği ve O'nu seven insanlar geçirecektir; müminlere karşı alçak gönüllü, hakikati inkar edenlere karşı onurlu; Allah yolunda üstün çaba gösteren ve kendilerini kınayabilecek kimselerin kınamasından korkmayan [insanlar]: Bu, Allah'ın dilediğine bağışladığı lütfudur. Allah (lütfunda) sınırsızdır ve her şeyi bilendir.

76 - Lafzen, "sizden her kim imanını kaybederse" -yani, İslam'a düşman olan gayrimüslimlere güvenmelerinin ve onları "dostları" ve manevî önderleri olarak kabul etmelerinin sonucunda.

https://www.kuran.gen.tr/?x=s_main&y=s_middle&kid=31&sid=5

Yaşar Nuri Öztürk, Maide Suresi,

54: Ey inananlar! İçinizden kim dininden dönerse şunu bilsin: Allah, yakında, kendilerini sevdiği ve kendisini seven, müminlere karşı boynu bükük, kâfirlere karşı başı dik bir topluluk getirecektir. Bunlar Allah yolunda savaşırlar, hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar. Bu, Allah'ın, dilediğine yönelttiği bir lütuftur. Allah, yaratılışı ve yarattıklarını genişletir, her şeyi bilir.

Yâ eyyuhâllezîne âmenû men yertedde minkum an dînihî fe sevfe ye’tîllâhu bi kavmin yuhıbbuhum ve yuhıbbûnehû ezilletin alâl mu’minîne eizzetin alâl kâfirîn(kâfirîne), yucâhidûne fî sebîlillâhi ve lâ yehâfûne levmete lâim(lâimin) zâlike fadlullâhi yu’tîhi men yeşâu vallâhu vâsiun alîm(alîmun).

1. yâ eyyuhâ : ey!
2. ellezîne âmenû : âmenû olanlar (Allâh'a ulaşmayı yaşarken dileyenler)
3. men yertedde : kim geri dönerse
4. min-kum : sizden
5. an dîni-hi : dininden
6. fe sevfe ye'tî allâhu : o zaman Allâh (cc.) getirecek
7. bi kavmin : bir kavmi
8. yuhıbbu-hum : onları sever
9. ve yuhıbbûne-hu : ve onu severler
10. ezilletin : daha alçak gönüllü
11. alâ el mu'minîne : mü'minlere karşı
12. eizzetin : daha izzetli, vakarlı, şerefli
13. alâ el kâfirîne : kâfirlere
14. yucâhidûne : cihad ederler
15. fî sebîli allâhi : Allâh'ın (cc.) yolunda
16. ve lâ yehâfûne : ve korkmazlar
17. levmete lâimin : kınayanın kınaması
18. zâlike fadlu allâhi : işte bu Allâh'ın (cc.) fazlı
19. yu'tîhi men yeşâu : onu dilediğine verir
20. ve allâhu : ve Allâh (cc.)
21. vâsîun : ihsanı bol, fazlı ve lütfu geniş
22. alîmun : en iyi bilen

Not: anladığım kadarıyla Hz. Allah’ımız, dönenlere:”Sizin dinden dönmeniz bana zarar vermez,yerinize hakiki kullarım gelir.” Demek istiyor. Yani öldürün emri yok. O kendi keyfinden konuşmaz ayeti gereği, Peygamberimiz dinde olmayanı emretmez. 12.02.2018 F.L.A.

Başa Dön

 

Önemli Dini Notlar N


  

 

Namaz



Ankebut, 45 Yaşar Nuri Öztürk: Kitap'tan sana vahyedileni oku! Namazı da kıl! Çünkü namaz, çirkinliklerden ve kötülüklerden alıkoyar.

Elbette ki Allah'ın zikri/Kur'an'ı daha büyüktür! Allah, neler yaptığınızı biliyor.

Namaz ve Namus

"Vay o namaz kılanların haline.", diyen,
Maun Suresi varken,
Her alnı secde gören,
"Hakk rızasına uygun yaşıyor.", diyemem ben.


Namazı namusa çevirmek,
Hem namazlı hem namuslu olabilmek.
İster bayağı bir emek.


Namazı namusa çevirmek,
Hem namazlı hem namuslu olabilmek.
İster bayağı bir emek.

Namaz kılanlar arasında,
Namuslular da var ama
Yezit de namaz kılıyordu,
Namus var mıydı onda?

İbadeti, işi ve sevgiyi,
Haksızlık etmeden yaşayabilmek,
Böylece gerçek başarıyı yakalayabilmek.
İster bayağı bir emek.

27.6.2022

Fatih Lütfü Aydın

Ruhun Namaz Kılmadıkça

Başın secdede iken sen,
Kötülükler düşünmezsen,
O zaman güzeldir namaz.
Kabul olur bütün niyaz.

Hem secdede hem her demde,
Güzel huylar edinmişsen,
Makbul budur Hak indinde,
Nefse secde ettirmişsen.

Namaz eğilip kalkmaktır.
Gönül güzel olmadıkça.
Fayda yalnız vücudadır.
Ruhun namaz kılmadıkça.

Övünmeye lanet olsun.
Ne gururlanıp durursun.
Övünmeye lanet olsun.
Dersen Fatih kurtulursun.

Namazın tersi zaman,
Zamanı boşa harcamayalım, o zaman.
Zamanı boşa harcayanlar,
Asr Suresi'ne göre zarardadırlar.

Saygılar ve sevgiler

12/07/2006

Ekleme tarihi 13.11.2019

Kalkar ise Hakkın salatı, desteği,
Başlar şeytanın rehberliği,
Yaşarsın her türlü şeytani özelliği.
Demek ki 1. salat yani Hakk desteği,
İkincisinden daha önemli.

Destek sürsün istiyorsan,
Hiç ayrılma takvadan.
Araplar, takvaya Kur'an'dan önce de,
Deve tekmesinden sakınma dermiş.

Allah'ın sopası yok, demişler.
Takvasız namaz kılana,
Şeytan atar ne tekmeler.
Hz.Allah takvayı bize kalkan eder.

01.08.2018

F.L.A.

Namazın Farsça'sı namas bu da namusu çağrıştırır. Namus ise insanın dürüst olması ve kendisi de dahil olmak üzere varlık a:lemine

haksızlık etmemesidir.

Ayrıca bu tür namaza bir de salih amel eklenirse yaşanacak keyif anlatılmaz bir mutluluk olur.

F.L.A

SALT ve SALAT

YÛNUS-19

İnsanlar bir tek ümmetten başka değilken ihtilafa düştüler. Eğer Rabbinden bir söz öne geçmemiş olsaydı, tartışıp durdukları konuda

aralarında hüküm verilir/iş mutlaka bitirilirdi.

BAKARA-213

İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, peygamberleri müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak gönderdi. Onlarla beraber, anlaşmazlığa

düştükleri konularda, insanlar arasında hükmetsinler diye gerçeği taşıyan Kitap'ı hak olarak indirdi. O Kitap'ta anlaşmazlığa düşenler,

o Kitap'ın bizzat muhataplarından başkası değildi. Bunlar, kendilerine açık kanıtlar geldikten sonra sırf aralarındaki kıskançlık ve

azgınlık yüzünden, çekişmeye girdiler. Sonra Allah kendi izniyle, inananları, üzerinde tartışmaya girdikleri gerçeğe tekrar ulaştırdı,

Allah, dilediği kişiyi/dileyeni doğru yola iletir.

HUCURÂT-13

Ey insanlar! Biz sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve örfler yoluyla tanışıp kaynaşasınız diye sizi milletlere, boylara ayırdık.

Hiç kuşkusuz, Allah katında en seçkininiz, sakınılması gereken şeylerden en çok sakınanınızdır. Allah her şeyi bilir, her şeyden

haberdardır.

Yukarıda ki 3 ayete göre insanlar bir tek topluluk iken ve dolayısıyla aynı dili konuşuyorken, dağılıp biribirlerinden ayrıldıktan

sonra unutkanlıktan dolayı kelimeler değişikliğe uğramış olmalı.

Türkçe’ de ki salt ile Arapça’ da ki salat da aynı şekilde küçük bir değişikliğe uğramış olabilir. Bu düşünce doğru ise Arapça’ da ki

namaz karşılığı olan salat düşünsel, duyuşsal ve bedensel olmak üzere insanoğlunun kendisini her türlü olumsuzluk (negativite) dan

arındırması, içinde ki yabancı ögelerden kurtulması demek olabilir.

Her türlü olumsuzlukdan arınmak namazın geniş anlamıdır. Namazın dar anlamını ibadet olarak Peygamberimizin gösterdiği gibi gerçekleştirmeli, namazı öyle kılmalıyız ama geniş anlamını, yani her türlü olumsuzlukdan arınmayı savsaklarsak, o zaman Maun Suresi’ inde ki “Vay o namaz kılanların haline”* uyarısına muhatap olan kişi durumuna düşeriz. Fatih Lütfü AYDIN 15.05.2011

Türkçe - Türkçe sözlük Salt anlamı

Türkçe anlamı:

salt; 1. anlamı yalnız, sadece, tek, sırf:sanat adına konuşmakta kendinde hak gören, her konuştuğunu da salt doğrudur diye karşısındakine

kabullendirmek isteyen kimseler sardı etrafımızı.- n. cumalı. İçinde yabancı bir öge bulunmayan, mutlak. İçine, kendisine yabancı hiçbir

şey karışmamış, arı.


2. anlamı deniz kurdu, kdili; tuz katmak, tuzlamak, tuzda muhafaza etsalt a mine bir; tuzlu; hoş söz, nükte; maden tuzu, s, i, sodyum

kloruru, tuz; tuzluk; çoğ mushil tuzu; tat, lezzet; bir asit ile bir bazdan meydana gelen tuz.

3. anlamı tuz. tuzluk. tat. tat tuz. çeşni. heyecan verici şey. ilginç şey. tuz koymak. tuzlamak. tuzlayarak saklamak. heyecan katmak.

ilginçleştirmek. renklendirmek. tuzlu. tuzlanmış
Not: İngilizce'de tuz salt yazılır ve solt olarak okunur. Bilindiği üzere tuz; eti ve turşu içinde ki; salatalığı, domatesi, acuru vs.

yi çürümeye ve mikroplara karşı korur, destekler.

/ AHZÂB-56

İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ(teslîmen) .

1. innallâhe (inne allâhe) : muhakkak ki Allah
2. ve melâikete-hu: ve onun melekleri
3. yusallûne: salât ederler
4. alen nebiyyi (alâ en nebiyyi) : peygambere
5. yâ eyyuhâ: ey
6. ellezîne: onlar, o kimseler
7. âmenû: âmenû oldu, Allah'a ulaşmayı diledi
8. sallû: salat edin
9. aleyhi: ona
10. ve sellimû: ve selâm verin, salât edin
11. teslîmen: teslim olarak, selâm ederek

Yaşar Nuri Öztürk: Şu bir gerçek ki, Allah ve melekleri, o Peygamber'e destek verirler/onun şanını yüceltirler. Ey inananlar! Siz de ona destek olun/onun şanını yüceltin ve ona içtenlikle selam verin.

Not: Ahzap 56'da Allah ve melekleri Peygambere salat ederler, siz de Peygambere salat edin deniyor. Şimdi Salatın bir tek bizim kıldığımız namaz anlamı olsaydı, ayet de Allah'ın kuluna namaz kılması gibi bir durum ortaya çıkardı ki, hâşâ böyle bir durum söz konusu olamaz. Olsa olsa HZ. Allah gönderdiği peygamberine destek olur, ya da yardım eder. Bu ayet göstermektedir ki, salatın namaz dışında destek ya da yardım anlamı da vardır. F.L.A. 17.09.2015

Nisa:102 - Yaşar Nuri Öztürk: Sen içlerinde olup da onlara namaz kıldırdığın vakit, içlerinden bir grup seninle namaza dursun; silahlarını da alsınlar. Bunlar secdeye varınca, diğerleri arkalarında beklesinler. Sonra namaz kılmamış olan diğer grup gelip seninle birlikte kılsınlar. Dikkatli olsunlar, silahlarını yanlarına alsınlar. Kâfirler isterler ki, silahlarınızdan ve teçhizatınızdan habersiz olasınız da üstünüze bir çullanışla çullanıversinler. Eğer yağmurdan gelen bir sıkıntı varsa yahut hasta-yaralı iseniz silahlarınızı bırakmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Ama tedbirinizi alın, dikkatli olun. Allah, kâfirler için rezil edici bir azap hazırlamıştır.

Not:Namazın destek anlamından başka bildiğimiz ibadet anlamına da geldiğini bu ayet göstermektedir, bence. 28.10.2016

NAMAZ

Namaz Farsça bir kelime olup, Arapça'daki salât kelimesinin karşılığıdır. Sözlükte, dua, istiğfar, övgü anlamlarına gelen salât, dinî bir kavram olarak, İslâm'ın beş temel esasından biri olup, belli eylemler ve rükünleri bulunan özel bir ibadettir. Namaz, içerisinde zikir, tesbih, dua, kıyam, rüku, secde gibi alt ibadetleri toplayan önemli bir ibadettir. Namaz amellerin Allah'a en sevimli olanı, müminin miracıdır. Namaz, insana devamlı olarak Allah'ı hatırlatır, kalplere sorumluluk duygusunun yerleşmesini sağlar, kötülük ve günahla, kişi arasında bir perdedir. Namaz insanın maddî ve manevî temizliğinin vasıtasıdır.

Hanefîlere göre namazlar; farz, vacip ve nâfile olmak üzere üçe; farz namazlar ise, farz-ı ayın ve farz-ı kifâye olmak üzere ikiye ayrılır. Farz-ı ayın olan namazlar, her gün beş vakit kılınan namazlar ile Cuma namazı olup, buluğ çağına erişmiş, akıllı her Müslümana farzdır. Terk edilmesi, kılınmaması büyük günahtır. Günlük farz namazlar, sabah namazı 2 rekat, öğle namazı 4 rekat, ikindi namazı 4 rekat, akşam namazı 3 rekat ve yatsı namazı 4 rekat olmak üzere toplam 17 rekattır. Cuma günleri öğle vaktinde kılınan Cuma namazı, cemaatla kılınmakta olup 2 rekattır. Farz-ı kifaye olan namaz ise, Müslüman öldüğünde kılınması gereken cenaze namazıdır. Müslümanlardan bir kısmı kıldığında diğerlerinden bu farz düşer. Kılınmadığında, o bölgedeki bütün Müslümanlar günahkar olur.

Vacip namazlar, vacip oluşu kulun fiiline bağlı olmayan (li aynihî vacip) ve vacip oluşu kulun fiiline bağlı olan (li gayrihî vacip) olmak üzere ikiye ayrılır. Li aynihî vacip, vitir namazı ve bayram namazlarıdır. Li gayrihi vacip ise, adak namazı, bozulan nâfile namazının kazası ve sehiv secdesidir. Bunlar aslında vacip olmamakla birlikte, ya kişinin adamasıyla ve nafile olarak başladığı bir namazı bozmasıyla veya namazda yapmış olduğu bir hata sebebiyle vacip olmuştur.

Farz ve vacip namazların dışında kalan namazlar ise nâfiledir. Namazlardan önce ve sonra kılınan sünnetler; tahiyyatü'l-mescit, kuşluk, teheccüt gibi müstehablar ve kişinin kendisinin kılmış olduğu fazladan namazlar nâfile kapsamında yer alır.

Namazın kişiye farz olmasının şartları, Müslüman olmak, buluğ çağına ulaşmak ve akıllı olmak üzere üç tanedir. Buna namazın vücup şartları denir. Namazın sahih ve eksiksiz bir şekilde kılınabilmesi için, bir takım farzları, vacipleri, sünnetleri ve âdâbı bulunmaktadır. Farzları yerine getirmemek namazın bozulmasına sebep olur. Vaciplerin terki ise, eğer unutma veya hata ile yapılırsa sehiv secdesi yapılması gerekir; bilerek terk edilmesi hâlinde namazın yeniden kılınması vacip olur. Sünnetlerinin ve âdâbının terk edilmesi ise, namazı bozmadığı gibi, sehiv secdesi veya kazası da gerekmez. Ancak bunların fazilet ve sevabını kaçırmış olur. (İ.P.)

Namaz başlıklı bu yazı Diyanet İşleri Başkanlığı’ nın Dini Kavramlar Sözlüğü’ nden alınmıştır.

MÂÛN*

1. Gördün mü o, dini yalan sayanı?
2. İşte odur yetimi itip kakan;
3. Yoksulu doyurmayı özendirmez o.
4. Fe veylun lil musallîn(musallîne) .
1. fe : işte
2. veylun : vay haline, yazıklar olsun
3. li el musallîne : namaz kılanlara

Vay haline o namaz kılanların ki,

5. Namazlarından gaflet içindedir onlar!
6. Riyaya sapandır onlar/gösteriş yaparlar.
7. Ve yemneûnel mâûn(mâûne) .

1. ve yemneûne : ve mani olurlar, engel olurlar
2. el maûne : zekât ve yardımlaşma

Ve onlar, kamu hakkına/yardıma/zekâta/iyiliğe engel olurlar.

Not: Maun Suresi’ nin Arapça özgün metninin 7. Ayetinde Maun kelimesi yer almakta.

Maun kamu hakkı,yardım, zekat ve iyilik anlamlarında kullanılıyor. Kamu, toplum ya da devlet; insanların tüm gereksinimlerini tek başına karşılayamadıkları için bir araya gelmelerinden oluşmuştur.

Bu gereksinim olgusuna maddi manevi değerlerle birlikte yaşama kararını da eklemelidir.

O zaman kamu hakkına/yardıma/zekâta/iyiliğe engel olmak ya da bunu belli bir kesime kanalize etmek toplumu oluşturan

insanlara haksızlığı doğurur. Bu da kul hakkı yemek demektir. Kul hakkı yiyerek kılınan namaz insanı kurtarabilir mi?

Fatih Lütfü AYDIN 15.05.2012

Ruhun Namaz Kılmadıkça.

Başın secdede iken sen,
Kötülükler düşünmezsen,
O zaman güzeldir namaz.
Kabul olur bütün niyaz.

Hem secdede hem her demde,
Güzel huylar edinmişsen,
Makbul budur Hak indinde,
Nefse secde ettirmişsen.

Namaz eğilip kalkmaktır.
Gönül güzel olmadıkça.
Fayda yalnız vücudadır.
Ruhun namaz kılmadıkça.

Övünmeye lanet olsun.
Ne gururlanıp durursun.
Övünmeye lanet olsun.
Dersen Fatih kurtulursun.

Saygılar ve sevgiler

12/07/2006

Fatih Aydın

Kur’an’da Namaz Ayetleri

Güzel Kurani kerimimizde geçen namaz ile ilgili ayetler. Kuranda geçen namaz ile ilgili ayetler tarafmizca seçilip otomatik

listelenmekte.

Kuranda namaz ile alakali tahmini 86 ayet geçiyor

2:3 - Onlar ki gaybe iman edip namazı dürüst kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah yolunda) harcarlar.
2:43 - Hem namazı dosdoğru kılın, zekatı verin, rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin.
2:45 - Bir de sabırla, namazla yardım isteyin. Şüphesiz bu, (Allah'a) saygılı olanlardan başkasına ağır gelir.
2:83 - Hani bir vakitler İsrailoğulları'ndan şöylece mîsak (kesin bir söz) almıştık: Allah'dan başkasına tapmayacaksınız,

ana-babaya iyilik, yakınlığı olanlara, öksüzlere, çaresizlere de iyilik yapacaksınız, insanlara güzellikle söz söyleyecek,

namazı kılacak, zekatı vereceksiniz. Sonra çok azınız müstesna olmak üzere sözünüzden döndünüz, hâlâ da dönüyorsunuz.

2:110 - Siz namazı hakkıyle kılmaya bakın ve zekatı verin! Kendi nefsiniz için her ne hayır yaparsanız, Allah katında onu bulursunuz.

Muhakkak ki, Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir.

2:125 - Biz ta o zaman bu Beyt'i, insanlar için bir sevap kazanma ve bir güven yeri kıldık. Siz de Makam-ı İbrahim'den kendinize

bir namazgah edinin. Ayrıca İbrahim ile İsmail'e şöyle ahid verdik: "Beytimi, hem tavaf edenler için, hem ibadete kapananlar için,

hem de rükû ve secde edenler için tertemiz tutun! "

2:153 - Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım isteyin. Şüphe yok ki Allah, sabredenlerle beraberdir.
2:177 - Yüzlerinizi bazan doğu, bazan batı tarafına çevirmeniz erginlik değildir. Fakat eren o kimselerdir ki, Allah'a, ahiret gününe,

meleklere, kitabave bütün peygamberlere iman edip, yakınlığı olanlara, öksüzlere, yoksullara, yolda kalmışa, dilenenlere ve esirleri

kurtarmaya seve seve mal verirler. Namazı kılarlar, zekatı verirler. Bir de andlaştıkları zaman sözlerini yerine getirenler,

hele sıkıntı ve hastalık durumlarında ve harbin şiddetli zamanında sabır ve kararlılık gösterenler var ya, işte doğru olanlar da

bunlardır, korunanlar da bunlardır.

2:238 - Namazlara ve orta namaza devam edin ve Allah için boyun eğerek kalkıp namaza durun.
2:239 - Eğer bir korku hâlindeyseniz, yaya veya binekli olarak giderken kılın, (korkudan) emin olduğunuz zaman da böyle bilmediğiniz

şeyleri size öğrettiği şekilde Allah'ı zikredin (namazlarınızı yine her zamanki gibi huşû ile kılın) .

2:277 - İman edip iyi işler yapan, namazı dosdoğru kılıp zekatı verenlerin Rabbleri katında elbette mükafatları vardır. Onlara hiçbir

korku olmadığı gibi, onlar mahzun da olmazlar.

3:39 - Zekeriyya mabedde namaz kılarken melekler ona: "Allah sana, Allah'dan bir kelimeyi doğrulayıcı, efendi, nefsine hakim ve

iyilerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler." diye ünlediler.

4:43 - Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın. Cünüb iken de yolcu olanlar müstesna gusül

edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur, veya yolculukta bulunursanız veyahut biriniz abdest bozmaktan gelince veya cinsî

münasebette bulunup, su da bulamazsanız o zaman tertemiz bir toprak ile teyemmüm edin. Niyetle yüzlerinize ve ellerinize sürün.

Şüphesiz ki Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır.

4:77 - Kendilerine, "Ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın, zekatı verin" denilenleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca hemen içlerinden bir kısmı insanlardan, Allah'tan korkar gibi, hatta daha çok korkarlar ve "Rabbimiz! Niçin bize savaş yazdın? Ne olurdu bize azıcık bir müddet daha tanımış olsaydın da biraz daha yaşasaydık? " derler. Onlara de ki: "Dünya zevki ne de olsa azdır, ahiret, Allah'a karşı gelmekten sakınan için daha hayırlıdır ve size kıl kadar haksızlık edilmez."

4:101 - Yeryüzünde sefere çıktığınızda kâfirlerin size bir kötülük yapacağından korkarsanız namazı kısaltmanızda size bir vebal yoktur. Kuşkusuz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır.

4:102 - Sen onların aralarında bulunup da onlara namaz kıldırdığında içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun. Silahlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secdeye vardıklarında diğer bir kısmı arkanızda beklesin. Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin seninle beraber kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunlar, silahlarını yanlarına alsınlar. Kâfirler arzu ederler ki, silahlarınızdan ve eşyanızdan bir gafil olsanız da size ani bir baskın yapsalar. Eğer size yağmur gibi bir eziyet erişir veya hasta olursanız silahlarınızı bırakmanızda bir vebal yoktur. Bununla beraber ihtiyatı elden bırakmayın. Kuşkusuz Allah kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.

Not:Namazın destek anlamından başka bildiğimiz ibadet anlamına da geldiğini bu atet göstermektedir, bence.

4:103 - O korkulu zamanda namazı kıldınız mı gerek ayakta, gerek otururken ve gerek yanlarınız üzerinde hep Allah'ı zikredin. Korkudan kurtulduğunuzda namazı tam erkanı ile kılın. Çünkü namaz müminlere belirli vakitlerde yazılı bir farzdır.

4:142 - Münafıklar, Allah'ı aldatmaya çalışırlar. Halbuki Allah, onların oyunlarını başlarına geçirecektir. Onlar, namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar. Allah'ı pek az anarlar.

4:162 - Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve iman edenler, sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman ederler. Onlar, namazı kılan, zekatı veren, Allah'a ve ahiret gününe iman edenlerdir. İşte onlara büyük bir mükafat vereceğiz.

5:6 - Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman, yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı meshedin, iki topuğa kadar da ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp iseniz temizlenin. Hasta iseniz, yahut yolculukta iseniz, yahut biriniz abdest bozmaktan gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız, su da bulamamışsanız, temiz bir toprağa teyemmüm edin. Bunun için de yüzlerinizi ve ellerinizi o toprakla meshedin. Allah size bir güçlük çıkarmak istemiyor, fakat sizi temizlemek ve şükredesiniz diye de üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor.

5:12 - Allah, İsrailoğularından söz almıştı. İçlerinden on iki müfettiş göndermiştik... Allah şöyle demişti: " Ben, muhakkak sizinle beraberim. Namazı dosdoğru kıldığınız, zekatı verdiğiniz, peygamberlerime iman ettiğiniz ve onlara yardımda bulunduğunuz, (mallarınızı) Allah yolunda güzelce sarfettiğiniz takdirde, günahlarınızı mutlaka örter ve sizi altından ırmaklar akan cennetlere korum. Fakat sizden her kim de, bundan sonra küfrederse, dosdoğru yoldan sapmış olur.

5:55 - Sizin asıl dostunuz Allah'tır, O'nun Resulüdür ve namazlarını kılan zekatlarını veren ve rükû eden müminlerdir.

5:58 - Namaza çağırdığınız zaman, onu alay ve eğlence konusu yaparlar. Bu onların, akıllarını kullanmayan bir toplum olmalarından dolayıdır.

5:91 - Şeytan, içki ve kumarla sizin aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçtiniz değil mi?

5:106 - Ey iman edenler! İçinizden birine ölüm (emareleri) geldiği zaman, vasiyet sırasında aranızdaki şahitliğin hükmü, kendi içinizden iki adaletli şahit, yahut yeryüzünde yolculuğa çıkmış iseniz, ölüm (emareleri de) size gelip çatmışsa, sizden olmayan diğer iki şahit tutmaktır. Eğer (bunlardan) şüpheye düşerseniz, namazdan sonra onları alıkorsunuz. Onlar da Allah'a şöyle yemin ederler: "Akraba bile olsa, yemini bir çıkar karşılığı satmayacağız, Allah'ın şahitliğini gizlemeyeceğiz. Aksi halde günahkârlardan oluruz".

6:4 - Onlara Rab'lerinin âyetlerinden hiçbir âyet gelmez ki, ondan yüz çevirmesinler.

6:72 - Bize: "Namazı dosdoğru kılın, Allah'a karşı gelmekten sakının" (diye emredildi) , toplanacağınız yer O'nun huzurudur.

6:92 - Bu Kitap (Kur'ân) , kendinden önceki kitapları tasdik eden, şehirler anası (Mekke) halkını ve çevresindeki bütün insanlığı uyarman için indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Ahiret gününe iman edenler bu Kitab'a da iman ederler ve onlar namazlarına da devamlıdırlar.

6:162 - De ki: Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm hep âlemlerin Rabbi Allah içindir.

7:170 - Kitaba sarılanlara ve namazı kılmaya devam edenlere gelince, biz o iyilerin ecrini hiçbir zaman yitirmeyiz.

8:3 - Onlar ki, namazı gereği gibi kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yoluna harcarlar.

9:5 - Şu haram aylar bir çıktı mı artık o müşrikleri nerede bulursanız öldürün, yakalayın, hapsedin ve bütün geçit başlarını tutun. Eğer tevbe ederler ve namaz kılıp zekatı verirlerse onları serbest bırakın. Muhakkak ki, Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

9:11 - Eğer tevbe ederler, namazı kılarlar, zekatı verirlerse dinde kardeşleriniz olurlar. Biz âyetleri, bilen bir kavme açıklarız.

9:18 - Allah'ın mescidlerini, ancak Allah'a ve ahiret gününe inanan, namazı kılan, zekatı veren ve Allah'dan başkasından korkmayan kimseler imar ederler. İşte hidayet üzere oldukları umulanlar bunlardır.

9:54 - İnfakların onlardan kabul olunmamasına sebep, gerçekte Allah'a ve Resulüne inanmamaları, namaza ancak üşene üşene gelmeleri, verdiklerini de ancak istemeye istemeye vermeleridir.

9:71 - Erkek ve kadın bütün müminler birbirlerinin dostları ve velileridirler. İyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirirler, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah'a ve Resulüne itaat ederler. İşte bunları Allah rahmetiyle yarlığayacaktır. Çünkü Allah azîzdir, hakîmdir.

9:84 - Ve onlardan biri ölürse asla namazını kılma ve kabirinin başına gidip durma. Çünkü onlar Allah'ı ve Resulünü tanımadılar. Ve fasık olarak can verdiler.

10:87 - Biz Musa ile kardeşine şöyle vahyettik: "Kavminiz için Mısır'da birtakım evler hazırlayın ve evlerinizi kıbleye karşı yapın ve namazı kılın ve müminlere müjde verin."

11:87 - Dediler ki; "Ey Şu'ayb, atalarımızın taptıklarını terketmemizi veya mallarımızda dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa ki sen yumuşak huylusun ve aklı başında bir adamsın."

11:114 - Gündüzün her iki tarafında ve gecenin saçaklarında (gündüze yakın olan saatlerinde) namaz kıl! Muhakkak ki, iyilik kötülükleri giderir. Bu ise, düşünebilenlere bir öğüttür.

13:22 - Rablerinin rızasını kazanmak arzusuyla sabrederler ve namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açıkça Allah yolunda harcarlar ve çirkinlikleri güzelliklerle yok ederler. İşte bunlar, bu hayatın akibeti kendilerinin olacak olanlardır.

14:31 - (Ey Muhammed!) İman eden kullarıma söyle: "Namazı dosdoğru kılsınlar, alış-veriş ve dostluğun olmadığı bir günün gelmesinden önce, kendilerine verdiğimiz rızıktan açık ve gizli (Allah için) harcasınlar."

14:37 - "Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bir kısmını namazı dosdoğru kılmaları için, senin Beyt-i Haram'ının yanında, ekinsiz bir vadiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmını onlara meylettir. Ve onları bazı meyvelerle rızıklandır ki şükretsinler.

14:40 - "Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazını dosdoğru kılanlardan eyle! Ey Rabbimiz! duamı kabul et!

17:78 - Güneşin batıya kaymasından, gecenin karanlığına kadar (belirli vakitlerde) gereği üzere namazı kıl, bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazında, gece ve gündüz melekleri hazır bulunur.

17:79 - Gecenin bir kısmında da sadece sana mahsus bir nafile olmak üzere uykudan kalk, Kur'ân ile teheccüd namazı kıl, Rabbinin seni bir makam-ı mahmuda (şefaat makamına) göndermesi kesindir.

17:110 - (Sen onlara) de ki: İster "Allah" deyin, ister "Rahmân" deyin, nasıl çağırırsanız çağırın. En güzel isimler O'nundur. Namazında sesini pek yükseltme, çok da gizli okuma, orta yolu seç.

19:31 - "Beni, nerede olursam olayım mübarek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe namaz kılmamı ve zekat vermemi emretti."

19:55 - Ailesine ve çevresine namaz kılmayı ve zekat vermeyi emrederdi ve Rabbinin katında hoşnutluğa ermişti.

19:59 - Sonra bunların ardından öyle bir nesil geldi ki, namazı terkettiler, heva ve heveslerine uydular; onlar bu taşkınlıklarının karşılığını mutlaka göreceklerdir. (Cehennemdeki "Gayya" vadisini boylayacaklardır.)

20:14 - Şüphesiz ben Allah'ım, benden başka hiçbir ilâh yoktur. Onun için bana kulluk et ve beni anmak için namaz kıl.

20:132 - (Ey Muhammed!) Ehline namaz kılmalarını emret, kendin de ona sabırla devam et. Biz senden bir rızık istemiyoruz. Seni biz rızıklandırırız. Güzel akibet takva sahiplerinindir.

21:73 - Onları buyruğumuz altında (insanlara) doğru yolu gösterecek önderler kıldık. Kendilerine hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı, zekat vermeyi vahyettik. Onlar bize kulluk eden kimselerdir.

22:35 - Ki Allah anıldığı vakit onların kalpleri titrer. Onlar başlarına gelene sabreden, namaz kılan kimselerdir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar.

22:41 - Onlar (o müminlerdir) ki, eğer kendilerini yeryüzünde iktidar mevkiine getirirsek namazı kılarlar, zekatı verirler, iyiliği emrederler ve fenalığı yasak ederler. Bütün işlerin sonu sırf Allah'a âittir.

22:78 - Allah uğrunda gerektiği gibi cihad edin. Sizi o seçmiş, babanız İbrahim'in yolu olan dinde sizin için bir zorluk kılmamıştır. Daha önce ve Kur'ân'da, Peygamberin size şahid olması, sizin de insanlara şahid olmanız için, size müslüman adını veren O'dur. Artık namaz kılın, zekat verin, Allah'a sarılın. O sizin sahibinizdir. O ne güzel sahip ve ne güzel yardımcıdır!

23:2 - Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler,

23:9 - Ve onlar ki, namazlarını muhafaza ederler,

24:37 - Birtakım insanlar (Allahı tesbih ederler) ki, ne ticaret ne de alış veriş onları Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoymaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.

24:56 - Hem namazı kılın, zekatı verin ve peygambere itaat edin ki rahmete eresiniz.

24:58 - Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunan (köle ve cariyeleriniz) ve içinizden henüz erginlik çağına girmemiş olanlar, sabah namazından önce, öğleyin soyunduğunuz vakit ve yatsı namazından sonra (yanınıza gireceklerinde) sizden üç defa izin istesinler. Bunlar mahrem halde bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitlerin dışında ne sizin için, ne de onlar için bir mahzur yoktur. (Birbirinizin yanına girip çıkabilirsiniz.) İşte Allah, âyetlerini size böyle açıklar. Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

27:3 - Ki o (müminler) namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve ahirete de kesin olarak iman ederler.

29:45 - Sana vahyedilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir.

30:31 - Başkasından geçerek hep O'na gönül verin ve O'ndan sakının. Namaza devam edin ve müşrilerden olmayın.

31:4 - Onlar, namazı kılarlar, zekatı verirler, âhirete de kesin olarak inanırlar.

31:17 - "Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten sakındır. Başına gelenlere sabret, çünkü bunlar, azmi gerektiren işlerdendir."

32:16 - Onların yanları yataklardan uzaklaşır, korku ve ümid içinde Rablerine dua ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan hayıra sarfederler.

33:33 - Hem vakarınızla evlerinizde durun da önceki cahiliyet devrinde olduğu gibi süslenip çıkmayın. Namazı kılın, zekatı verin. Allah ve Resulü'ne itaat edin. Ey ehli beyt! Allah sizden kiri gidermek ve sizi tertemiz, pampak yapmak istiyor.

35:18 - Hem günah çeken bir kimse, başkasının günahını çekmeyecek; yükü ağır basan, onun yüklenilmesine çağırsa da ondan bir şey yüklenilmeyecek, isterse bir yakını olsun. Fakat sen ancak o kimseleri sakındırısın ki, gaybda Rablerinin korkusunu duyarlar, namazı dürüst kılarlar. Temizlenen de sırf kendisi için temizlenir. Nihayet dönüş Allah'adır.

35:29 - Allah'ın kitabını okuyan, namazı kılan ve kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık olarak verenler, kesinlikle batma ihtimali olmayan bir ticaret umarlar.

42:38 - Onlar, Rablerinin davetini kabul ederler ve namazı dosdoğru kılarlar. Onların işleri de kendi aralarında bir istişare iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan onlar Allah yolunda harcarlar.

58:13 - Gizli (özel) bir şey konuşmanızdan önce sadaka vermekten korktunuz da mı yerine getirmediniz? Fakat Allah da sizi affetti. Şu halde namazı kılın, zekatı verin, Allah'a ve Resulüne itaat edin. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.

62:9 - Ey inananlar! Cuma günü namaz için çağrıldığı(nız) zaman, Allah'ı anmaya koşun, alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.

62:10 - Namaz kılındıktan sonra yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan (nasibinizi) arayın. Allah'ı çok anın ki kurtuluşa eresiniz.

70:22 - Ancak namaz kılanlar bunun dışındadır.

70:23 - Onlar ki namazlarını sürekli kılarlar.

70:34 - Namazlarına devam ederler.

73:20 - Rabbin, senin gecenin üçte ikisinden daha azında, yarısında ve üçte birinde kalktığını, seninle beraber bulunanlardan bir topluluğun da böyle yaptığını biliyor. Gece ve gündüzü Allah takdir eder. O, sizin onu sayamayacağınızı bildi de sizi affetti. Bundan böyle Kur'ân'dan size ne kolay gelirse okuyun. Allah, içinizden hastalar, yeryüzünde gezip Allah'ın lütfunu arayan başka kimseler ve Allah yolunda savaşan daha başka insanlar olacağını bilmiştir. Onun için Kur'ân'dan kolayınıza geldiği kadar okuyun, namazı kılın, zekatı verin ve Allah'a güzel bir borç verin (Hayırlı işlere mal sarfedin) . Kendiniz için gönderdiğiniz her iyiliği, Allah katında daha hayırlı ve sevapça daha büyük olarak bulacaksınız. Allah'tan bağış dileyin. Kuşkusuz Allah bağışlayandır, merhamet edendir.

74:43 - Suçlular der ki: "Biz namaz kılanlardan değildik."

75:31 - Fakat o, ne sadaka verdi, ne namaz kıldı.

87:15 - Rabbinin adını anıp namaz kılan.

96:10 - Namaz kıldığı zaman, bir kulu engelleyeni gördün mü?

98:5 - Halbuki onlar, dini sadece Allah'a tahsis ederek, Allah'ı birleyerek, ancak Allah'a ibadet etmekle, namazı kılmakla ve zekatı vermekle emrolunmuşlardır. İşte dosdoğru din budur.

107:4 - Vay haline o namaz kılanların ki,

107:5 - Kıldıkları namazın değerine aldırış etmezler.

108:2 - Öyleyse Rabb'in için namaz kıl ve kurban kes.

Fatih Lütfü Aydın

16.8.2014

Başa Dön

 


 

Namus ve Töre


Namus insanın başkalarını aldatmama özelliği olup çok geniş alanları kapsar.Bizde ise çoğunlukla cinsellik açısından düşünülür. Örneğin eşini cinsel bakımdan aldatmayan bir satıcı hanım müşterisine ayıplı malı yüksek fiyatla satarsa ona da namussuz gözüyle bakmalı.

Namus onurlu insanların vazgeçemeyeceği bir özelliktir. Sevdiklerimiz hangi bakımdan olursa olsun namussuzluk ediyorsa onlarla aramıza mesafe koyma hakkımız doğar. Bir de halk arasında elektrik olarak tanımlanan ve dans ederken, özel anlamlar içeren sözlerle sohbet edip, gülüşürken ortaya çıkan ruhsal enerji de yalnızca eşler, sevgililer arasında yaşanmalı. 3. kişilerle olursa o da bir tür aldatma olur.

Töre konusuna gelince insana zarar veren, onun haklarını ortadan kaldıran yasalara ve uygulamalara karşı olunmalı.

Saygılar ve Sevgiler
19.11.2006
Fatih Aydın

Not: Kadın bakkala normal alışveriş için gidiyorsa, bir aldatma dolayısıyla bir namussuzluk söz konusu değildir. Yine bir kadın çaldığı malları bakkala satmaya gidiyorsa ya da bakkaldan mal çalmaya gidiyorsa veya bakkalla zina ediyorsa işte o namussuzluktur.

Başa Dön

 


 

Nefehtu min ruhi.


Nefehtu min ruhi. Ruhumdan üfledim.
Fonksiyon y=2x^3
Türevi y'=6x^2
Türev fonksiyondan türer.
İntegral türevden fonksiyona dönüştür.
Dönüş Rabbinedir.

İntegral y için türevde, 6x^2 de üs (2) bir arttırılır, kat sayıya (6) bölünür, (6/3=2) bulunan (2) kat sayı olarak yazılır. 2x^3 e dönülür.

Matematik diliyle,
Hesaba çekileceğiz,
Kaçış yok hiç bir yere,
O'na döneceğiz.

Türev tümden gelimdir,
İntegral de tüme varımdır.
Tüme varamayan ruh daim yarımdır.
İntegral
Hicr, 29-35
Ankebut, 57-60
FLA

Nefis



İhsan Eliaçık Hocamızın anlatımına göre hacda şeytan taşlama da dahil olmak üzere ibadetlerin hepsi Kur'an'da nüsuk olarak geçiyor.

Nüsuk ritüel demek yani düzenli olarak yinelenen hareketler demek. Zaten ritim ya da tempo da; belli aralıklarla çıkarılan ses, yapılan iş demek. Sözün özü bu belli aralıklarla yinelenen hareketlerin içini doldurmak lazım. Örneğin namaz takva ile anlamlı hale getirilmeli ve şeytan taşlama da nefsi emmareyi, içimizdeki şeytani arzuları daşlamayla yani dışlamayla anlamlı hale getirilmeli. Namaz, oruç ve haç* ibadetleri nefis terbiyesi için yapılmalıdır.

Nefs: Ruhumuzun bedenlenmiş şeklidir. Bedenlendiği için de, ruhumuz ( iyi veya kötü ) arzular duyar. Bu arzuların bazıları haksızlık içerdiğinden, nefis terbiye amacıyla aşamalardan geçip, arınma durumundadır. F.L.A.

* Bilindiği üzere sembol bir şeyin ( eşyanın, resmin, işaretin ) taşıdığı, sahip olduğu anlam demektir. Örneğin bayrak fiziki olarak bez eşya iken, sembol olarak bağımsızlık anlamını taşır.

İşte hac sırasında şeytan taşlama da fiziki olarak boş iş iken, sembol olarak içimizdeki şeytanı ve kötülüğü emreden nefsi arzularımızı ( nefs-i emmareyi ) daşlamak yani dışlamak demektir. Sembol içeren davranışların içi doldurulup sembol anlamları yaşama geçirilmedikçe boşa kürek sallanmış olur. F.L.A.

Namaz, oruç ve haç* ibadetleri nefis terbiyesi için yapılmalıdır.

NEFS

Çok kıymetli olmak, cimrilik etmek, haset etmek, nazar etmek, kadın âdet görmek, layık görmemek anlamlarındaki "n-f-s" kökünden türeyen nefs (çoğulu, enfüs ve nüfûs) sözlükte ruh, can, akıl, insanın şahsı, bir şeyin varlığı, zatı, içi, hakîkati, beden; ceset, kan, azamet, izzet, kötü söz, bir şeyin cevheri, arzu ve istek demektir. İnsandaki nefsin mahiyeti hakkında ihtilaf edilmiştir. Nefsin, rûhânî bir cevher ve gözle görülmeyen latîf bir varlık olduğunu, nur ve ziyadan yaratıldığını söyleyenlerin yanında latîf bir cisim, kan ve araz olduğunu söyleyenler de olmuştur. Bilginlerin çoğunluğuna göre ruh ile nefis ayrı şeylerdir. Ruh ve nefsin aynı şeyler olduğunu söyleyenler de olmuştur. Nefs kavramı Kur'ân'da tekil ve çoğul olarak 295 defa geçmiş ve Âdem (a.s.) (Nisâ, 4/1; En'âm, 6/98), anne (Nûr, 24/12), insan (Mâide, 5/45), ehl-i din (Nûr, 24/61), can (Nisa, 4/66), ruh (En'âm, 6/93), beden (Âl-i İmrân, 3/185), bedenle beraber ruh (Bakara, 2/286), Allah'ın zatı (Âl-i İmrân, 3/28), kişi (Bakara, 2/286), kendisi (Fussilet, 41/46), hem cins (Tevbe, 9/128), insanın iç âlemi (Bakara, 2/248), ilâhî tekliflere, emir ve yasaklara, müjde ve uyarıya muhatap olan insanın manevi varlığı (Yûsuf, 12/53; Kıyame, 75/12; Fecr, 89/27) kalp, göğüs (Bakara, 2/77, 109) ve cins (A'râf, 7/118) anlamlarında kullanılmıştır. Nefs, hem insanın maddî varlığını ve hem de insanda var olan fakat gözle görülmeyen, iyi ve kötüyü arzu eden manevî varlığını ifade eder: "O Allah ki, sizi bir tek nefisten inşa etti... " (En'âm, 6/98); "Gerçekten nefis kötülüğü emreder" (Yûsuf, 12/53); "Hayır daima kendini kınayan nefse yemin ederim." (Kıyame, 75/2); "Ey huzura eren nefis!" (Fecr, 89/29); "Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne fısıldadığını biliriz..." (Kaf, 50/16) âyetleri ve "İnsanın en büyük düşmanı nefsine (heva ve hevesine) uymasıdır" (Aclûnî, I, 160) hadisinde geçen "nefs" kelimesi bu manayı ifade eder. Tasavvufta nefs kavramı, kendisinde irâdî hareket, duygu ve hayat kuvveti bulunan latîf bir cevher şeklinde tanımlanmaktadır. Kötülüğü emreden anlamına geldiği gibi, Allah tarafından insana üflenen ve ruh-i Rahmanî, ilâhî ben anlamında da kullanılmıştır. Mutasavvuflar nefsi; nefs-i emmâre, nefs-i levvame, nefs-i kâmile, nefs-i râziye, nefs-i merdıyye, nefs-i mutmainne, nefs-i mülheme, nefs-i zâkiye ve nefs-i sâfiye kısımlarına ayırmışlardır. (İ.K.)

NEFS-İ EMMÂRE
Sözlükte "emredici nefis" anlamına gelen nefs-i emmâre, dini bir kavram olarak, kötülüğü ve şerri şiddetle emreden nefis demektir. Kur'ân'da Hz. Yusuf'un dilinden şöyle buyrulmaktadır: "Ben nefsimi temize çıkaramam. Kuşkusuz nefis, kötülüğü durmadan emreder..." (Yûsuf, 12/53). Nefs-i emmâre, kötü fiil ve davranışların kaynağıdır. Gerçekte insan nefsi tek bir şeydir. Ancak o bulunduğu duruma göre çeşitli sıfatlarla nitelenebilmektedir. Şehvete tabi olup, üzerine gazap hakim olduğu zaman sahibine kötülük yapmasını emreder. Kötülüğü şiddetle arzulama, nefsin tabiatındandır. Ancak Allah'ın emir ve yasaklarına riâyet ederek, ilahi rahmetin gölgesi altına sığınanlar, nefsin arzuladığı haram şeyleri işlemekten kaçınırlar. İyiliğe yönelen kimselerin üzerinde nefsin yaptırım gücü azalır. (M.C.)

NEFS-İ LEVVÂME*
Sözlükte "kınayıcı nefis" anlamına gelen nefs-i levvâme tasavvufta, kalbin nuru ile bir parça nurlanmış, o nur ölçüsünde uyanıklık kazanmış nefis demektir. Bir âyette şöyle buyrulmaktadır: "Hayır, daima kendini kınayan nefse and içerim." (Kıyame, 75/2). Bu nefis, kıyamet günü dünyada iken yaptığı kötülüklerden ve elindeki imkân ve fırsatları en iyi şekilde değerlendirmediğinden dolayı pişmanlık duyar. Levvâme sıfatını alan nefis, yaptığı kötü işlerin farkındadır, gafletten bir nebze sıyrılmıştır. Yeterince olgunlaşmadığı için kötülükleri işlemeye devam eder. Ancak bununla birlikte nefsini hesaba çeker ve yaptığı kötülüklerden tevbe eder. (M.C.)

NEFS-İ MÜLHEME
İlham edilmiş nefis demektir. Bundan maksat, insana iyiliği ve kötülüğü, hayır ve şerri birbirinden ayırdedebilecek yeteneğin verilmiş olması demektir. Kur'ân'da, "Kişiye ve onu şekillendirene, sonra da ona iyilik ve kötülüğü ilham edene and olsun." (Şems, 91/7) denilmektedir. (M.C.)

NEFS-İ MUTMAİNNE
Sözlükte "doyuma, huzura, rahata kavuşmuş nefis"anlamına gelen nefs-i mutmainne dini bir kavram olarak, iman eden, İslâm'ın emir ve yasaklarına uyan, bu konularda hiçbir şüphe ve tereddütü olmayan, neticede Allah ile manevî bir bağ kuran ve bunun lezzetine ulaşan nefis demektir. Fecr sûresinin son âyetlerinde bildirilen ve "Cennetime gir" hitabına mazhar olan bu nefistir (Fecr, 89/27-30). Bu niteliğe kavuşan nefis, cömertlik, doğruluk, alçak gönüllülük, güler yüzlülük, tatlı dillilik gibi güzel huy ve sıfatları kazanmıştır. Daima tevekkül, tefviz, teslim, sabır ve rıza halleri içindedir. (M.C.)

NEFS-İ RADİYE
Sözlükte "razı olan, hoşnut kalan nefis" anlamına gelen nefs-i radiye, tasavvufta, her yönüyle Hakk'a yönelen, Allah'tan gafil olmama şuuruna eren ve O'ndan razı olan nefis demektir. Bu mertebedeki nefis, kendi iradesinden vazgeçip Hakk'ın iradesine tabi olur. Hiçbir şeyden şikâyetçi olmaz. Nefs-i radiye, Allah için ibadet, zikir ve tâat ile meşgul olarak dünyaya gönül vermeyen, hayvâni nefsin arzu ve isteklerini terkeden, Allah'ın sevgi ve rızası dışında bütün arzu ve isteklerini bırakan kamil kimsenin ruhudur. Bu makama erişmiş olan kimse, şüpheli şeylerden uzak durur (vera), keşif ve keramet sahibi olur. Allah Teâlâ bu mertebeye erişenlere, "Ey huzura eren nefis! Razı olmuş ve (Allah tarafından) razı ve hoşnut olunmuş olarak Rabbine dön!" (Fecr, 89/27-28) diye hitap edecektir. (M.C.)

NEFS-İ MARDİYYE
Sözlükte "hoşnut olunan nefis" anlamına gelen nefs-i mardiyye, tasavvufta, bütün benliği ile Hakk'a teslim olan, Allah'ın kendisinden razı olduğu nefis demektir. Bu niteliğe kavuşan nefis, insanları sırf Allah rızası için sever, onların kusurlarını affeder, şefkat ve merhamet sahibidir, nefis muhasebesini en iyi şekilde yapar, cömert, hassas ve ince düşünceli bir yapıya sahiptir. Böyle nefisler için Allah kıyamet günü şöyle buyuracaktır: "Ey huzura eren nefis, sen Allah'tan ve O da senden razı olarak Rabbine dön! (İyi) Kullarımın arasına gir! Cennetime gir!" (Fecr, 89/27-30) (M.C.)

NEFS-İ KÂMİLE
Sözlükte "olgun nefis" anlamına gelen nefs-i kâmile, tasavvufta, bütün olgunluk özelliklerini elde etmiş, irşâd durumuna geçmiş nefis demektir. Buna nefs-i kudsiyye, nefs-i sâfiyye ve nefs-i zekiyye de denilir. (M.C.)

Nefsin aşamaları şiiri

Nefs-i levvame: Nefsin halk tarafından kınanmayı isteme  ve öz eleştiri yapma özelliği.
Melami: Ruhu nefs-i levvame aşamasında olan kişi.
Nefs: Ruhun bedenlenmiş hali.
FLA

 


Başa Dön

 

Önemli Dini Notlar O-Ö


  

 

 

Oku.

Oku! Olma Ruhu A:ma
Bilim, sanat, spor ve meskek dallarına,
Ait kitapları, yüreğine ve beynine oku.
Yaşama geçirip de, yüreğine doku.
Yoksa yersin bo yuna,
İblis'den kama.

Malın mülkün bol olur ama,
Ruhun maneviyattan, ışıktan kalır a:ma.
A:ma gözleri kör olana denir ama,
Ruhu solmuş, körelmiş olana da,
Denebilir a:ma.

Oku, öğren ve denklemi akıllıca kur,
Yoksa boyuna yükselir kur.
Vatandaş da ettiğini bulur.
Kısır döngü devam eder durur.

FLA

Eşitlik, denklem fonksiyon.

a

b

FLA

Kitap okuyamıyorsak o zaman,
Özet okuyalım, cahil kalmayalım, aman.

Jan Valjean, yoksul bir köylüdür, ailesini doyurmak amacıyla çaldığı –yalnızca- bir somun ekmekten dolayı kürek cezasına çarptırılmış, defalarca kaçma teşebbüsünde bulunduğundan.....

https://bilgiyelpazesi.com/.../sefiller_romaninin_ozeti.asp

Patrona Halil isyanı cahilliğin gelişmelere verdiği zararın güzel bir örneği.

FLA

Lale devri'ni bitiren isyan olarak bilinen Patrona Halil isyanı'nın lideri Patrona Halil, isyan sonrası iktidar boşluğundan yararlanıp Osmanlı Devleti'ni 44 gün süreyle idare etmiştir. Bir gün yine halka konuşurken, fedailerinden biri kendisine verilen kağıdı patrona Halil'e uzatıyor. Patrona Halil kağıda göz ucuyla baktıktan sonra cebine koyuyor. kağıtta "saraya gitme seni öldürmek için tuzak kurdular" yazıyor.
Birinci Mahmut, kendisi ve avanesiyle görüşmek üzere bir yemek düzenliyor ve bu yemeğe avanesiyle birlikte patrona Halil'i çağırıyor. yemek günü geldiğinde patrona Halil avanesiyle birlikte saraya gidiyor ve öldürülüyor.
Patrona Halil'in öldürüleceğini bile bile saraydaki davete katılmasının nedeni, aslında öldürüleceğini bilmemesi. Çünkü patrona Halil okuma yazma bilmiyor, daha ilginci, okuma yazma bilmediğini avanesinden de saklıyor. Konuşma yaptığı sırada okumuş gibi yapıp kağıdı cebine koyma nedeni, kendince oluşturduğu "karizma"sını çizdirmek istememesi..
CAHİLLİĞİN BEDELİ ACIDIR..
Alıntı.

 

LALE DEVRİ'NDE YENİLİKLER (ISLAHATLAR)

Paris, Londra ve Viyana gibi Avrupa başkentlerine geçici elçilik heyetleri yollanmış, böylelikle Avrupa'yı daha yakından tanıma imkânı sağlanmıştır.
Said Efendi ve İbrahim Müteferrika Avrupa'dan matbaayı getirmişlerdir.
İlk kez çiçek hastalığına karşı aşı uygulanmıştır.
İstanbul'daki yangınları önlemek için yeniçerilerden Tulumbacılar adı verilen bir itfaiye ocağı kurulmuştur.
Çini atölyeleri ve kağıt fabrikası açılmıştır.

Lale Devri'nde sanat alanında görülen en önemli kişi Levnî'dir. Asıl adı Abdülcelil Çelebi olan Levnî döneminin en büyük nakkaşıdır.

Alıntı kısa yolu... www.sabah.com.tr/egitim/lale-devri-nedir-lale-devriyle-gelen-yenilikler-nelerdir-e1-3853120

Başa Dön

 

 

Oruç


Bakara, 187 Yaşar Nuri Ozturk: Oruc gecesi kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılınmıştır. Onlar sizin icin giysidir, siz de onlar icin giysisiniz. Allah sizin oz benliklerinize yazık etmekte olduğunuzu bilmiş, tovbelerinizi kabul edip sizi affetmiştir. Artık şimdi onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin icin yazdığı şeyi arayın. Tan yerinin beyaz ipliği siyah ipliğinden sizce secilinceye kadar yiyin icin; sonra da orucu gece oluncaya değin tamamlayın. Mescitlerde itikafta bulunduğunuz sırada zevcelerinizle cinsel temas kurmayın. İşte bunlar Allah'ın yasaklarıdır, bunlara yaklaşmayın. Allah, ayetlerini insanlara işte boyle acıklar ki korunabilsinler. Yukarıda ki ayetten alınan bolumler, 1. Oruc gecesi kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılınmıştır. 2. Tan yerinin beyaz ipliği siyah ipliğinden sizce secilinceye kadar yiyin icin; sonra da orucu gece oluncaya değin tamamlayın. Sacma sapan sorular sormak yerine Kur’an okuyanın anladığı dilde okunmalıdır. 1. Demek ki oruc gecesi cinsellik helal kılındıysa oruc gunduzu yani orucluyken cinsellik orucu bozar. 2. Gunduz olmaya yani hava aydınlanmaya başlayana kadar yeyin icin deniyorsa demek ki, orucluyken yemek icmek yani vucuda gıdanın girmesi orucu bozar. Şimdi bu ayetlerden cıkan sonuca gore herkes fitil yanıtını verebilir. Kana gıda karışmıyorsa bozmaz. Basurluyken canının derdine duşmuş kişi zaten sapıksa bile cinsellik yaşayamaz. Şaka bir yana oruc nefsi kontrol altına alma ona hakim olma antremanıdır. Oruc tum duyu organlarına tutturulmalıdır. Zevk almayı kontrol altına almanın yanında dile de hakim olup kalpler de kırılmamalıdır. Zuhruf Suresi ayet 44 gereği bizler Kur'an'dan sorumlu tutulacağımız icin tum yorumları; akıl, mantık, vicdan ve Kur'an cetveli ile olcmeliyiz. İslam aalimlerinin yorumlarını da okuyalım ama yukarıda ki cetvelleri de kullanmalıyız. Aksi halde dinden cıkabiliriz. Peygamberimizin yorumları ( hadisler ) da dahil olmak uzere ufkumuzun acılması ve varsa Kur'an'la celişmeleri gorup, Kur'an'ı daha iyi anlamamız acısından, yorumları okuyalım. Yalnız, yorumları hep ; akıl, mantık, vicdan ve Kur'an cetvelleriyle olcmeliyiz.Dinden cıkma tehlikesine karşı cok onemli olduğu icin, bu sozu,yinelemekte yarar goruyorum. Saygı ve sevgilerimle. F.L.A. Başa Dön

 

O Yaman Aldatıcı


Elinde Kur'an,
Dilinde yalan,
Varsa uzak dur ondan.
Yoksa hesaba çeker,
Seni Rahman.

Fatır, 5
Şöyle der kardeş.
O yaman aldatıcı seni Allah ile aldatmasın.
Aldanırsan ahirette yaman olur hesabın.

FLA

Fatır, 5-8

Allah ile aldatmak

Lokman, 33

Hadid, 14

Allah ile aldatmaya örnek olan ilginç bir hikâye. ŞEKER, İRAN VE İNGİLİZLER VE %20

Eskiden İran'da çaya tatlandırıcı olarak hurma ve üzüm katılıyordu. İngilizler, İran'a şeker satmaya kalktıklarında bunu başaramadılar. Sonra İranlı Mollalarla irtibat kurdular. İngilizler Mollaların vereceği FETVA karşılığında, kazancın 10 % 'nu teklif ettiler. Mollalar bu teklifi kabul ettiler. İran'da Cuma namazları o bölgenin en büyük camisinde ve çok kalabalık olarak kılınıyor olup, bir Cuma hutbesinde Mollalar şu VAAZI verdiler.

"Siz Allah'ın nimeti olan HURMA ve ÜZÜMÜ nasıl olur da çaya katarsınız? Bundan böyle çaya şeker katacaksınız. Bu VAAZDAN sonra İran'lılar çaya şeker katmaya başladılar.İşler yoluna girince, İngiliz'ler, Mollalara verdikleri % 10 payı satışların iyi gitmediği gerekçesiyle vermemeye başladılar.Bunun üzerine Mollalar ilk Cuma hutbesinde ikinci bir FETVA daha verdiler.

"Gâvur icadı şekeri çaya katmak caiz değildir" dediler. Bu FETVA üzerine İran'lılar, evlerindeki şekerleri sokaklara döktüler. Bu durum üzerine İngiliz firmaları, mecburen Mollalarla yeniden masaya oturmak zorunda kaldı. Fakat Mollalar bu sefer, İngiliz firmalarından % 20 pay istediler.Eee...Dinsizin hakkından sahte ve uydurma Muaviye İslam inançlı sahtekar imanlı (!)gelirmiş. İngiliz'ler çaresiz kabul ettiler... Bunun üzerine Mollalar, ilk Cuma hutbesinde bu seferde şu FETVAYI verdiler.

"Biz size çaya şeker katmayın dedik ama sokaklara dökün de demedik. Şekerleri sokaklara dökmeyeceksiniz, şekeri çaya batıracak ve böylece gâvur icadı şekere boy abdesti aldırarak içeceksiniz" dediler. Tabii ki bu FETVA İran halkı tarafından hemen yaşama geçirildi. Dinin cahil insanları aldatmak, yönlendirmek, onları sömürmek açısından ne kadar etkili olduğunu gösteren bir örnektir... Bu İran'da gerçekleşen yaşanmışlık...

Prof. Yaşar Nuri ÖZTÜRK

Başa Dön

 

Ölü Yıkayıcının Önündeki Ölü Gibi Olmak.


Ölü yıkayıcının önündeki ölü gibi şeyhe itaat etmek yani asla onu sorgulamamak, la yüsel ayetine tersdir. Hz.Allah dışında en sade vatandaşından devletin en tepesindeki kişiye kadar herkes sorgulanmalıdır. Bu yapılmazsa 15 Temmuz facilarının önü alınamaz.

Terörist: Bir görüşü silah zoruyla zorla kabul ettirmeye çalışan kişi.
Anarşist: Statükonun yani kurulu olan düzenin yanlışlıklarını, haksızlıklarını sorgulayan ve reddeden kişi.

Anarşizm

Kısa yoldan anarşizmin baskılı ve zalimce olan yönetimi protesto olduğu sonucunu çıkardım. Anarşist de anarşizm yanlısı demek oluyor.
Sonuç olarak terörizm bir görüşü silah zoruyla kabul ettirme, anarşizm de yönetimin yanlışlıklarını ve hazırlıklarını sorgulayıp, reddetme demek oluyor. Bu durumda bence anarşist bozuk düzeni sorgulayan demektir.

FLA


Çok şükür facia tüm yurda yerleşmeden ordumuzun kahraman subay ve generalleri tarafından savuşturuldu. Allah onlardan razı olsun. FLA

Sahte paralara gösterdiğimiz büyük özeni Kur'an dışı olabileceği endişesiyle, yorumlara da göstermeliyiz. Sahte parayla uğrayacağımız, para kaybından kıyaslanamayacak kadar büyük olan, ruhumuzu kaybetme tehlikesine karşı çok uyanık olmalıyız.

Not: la yüsel ayeti Evrensel Hukuk İlkeleri'nden kanun önünde eşitlik ilkesiyle aynıdır. Ayrıca la yüsel ayeti Hikmetinden sual olmaz atasözünün kaynağı olmalı. Bu durumda Hz.Allah'tan başka tüm varlık a:lemi eleştiriye açıktır. Eleştirilemez olan yalnızca O'dur. Allah hükmüne galiptir. Yani bir yargısını ya da bir başka deyişle bir konu, kişi v.s. ile ilgili düşüncesini, kararını isterse değiştirebilir. Buna hukukta keyfiyet ilkesi denir. Hakları saklıdır, şeklinde yazılır. Durum böyle iken Hz. Allah zalim değildir. Yargısını, elbetteki zulmetmeye gücü yetmesine rağmen, zulmetmeden değiştirir.

Gassal Elinde Meyyit...
Enbiya, 22-23

ENBİYÂ-23: Lâ yus’elu ammâ yef’alu ve hum yus’elûn(yus’elûne).
O (Allah), yaptığı şeylerden mesul (sorumlu) değildir. Ve onlar, (yaptıklarından) mesuldür (sorgulanırlar).

Yuselu suale, sorguya ya da hesaba çekilme, hesap sorulma filan oluyor. Bu durumda Layüsel ayeti gereği hiç kimse Allah'ın yer yüzündeki gölgesi olamaz.

Mehmet Akif İttihatçı
Yukarıdaki bağlantı dan bir alıntı aşağıdadır.

İttihat Terakki’nin yemin metindeki , “Cemiyetin bütün kararlarına kayıtsız şartsız uymak” maddesine itiraz etti. “Kendisi için makul olan kararlara uymak” şeklinde değiştirerek teşkilat ’ta girdi. Teşkilatın yanlış kararlarına itiraz etti ve ayrıldı. Bu da gösteriyor ki Mehmet Akif dinci değil dindardı. Sorgulamayı gözardı etmek Kur'an'a Kur'an'ın la yüsel ayetine karşı çıkmaktır. Mehmet Akif gibi bir dindardan da böyle bir davranış beklenirdi. Allah rahmet eylesin. FLA

15 Temmuz ormanda bir grup ağaç. Ormana topluca bakmadan 15 Temmuz anlaşılamaz. Ormanı Büyük Ortadoğu Projesi olarak düşünelim. Bu durumda bu proje 4 ülkenin ortasında NATO'nun büyük bir kalesi yapılacak olan Büyük Kürdistan olmakta.

Irak'ta ne yaptılarsa 15 Temmuz başarılı olsaydı bizde de aynısını yapacaklardı.

Önce Irak İran savaşıyla Irak zayıflatıldı. Sonra kürt, sünni ve alevi bölgeleri olarak 3 e bölündü.

FLA

Not: la yüsel ayeti Evrensel Hukuk İlkeleri'nden kanun önünde eşitlik ilkesiyle aynıdır.

15 Temmuz'la ilgili bir başka yazım aşağıdadır.

Fethullah cemaatı ile AKP birlikte çalıştılar ve iktidar kavgası nedeniyle birbirlerine düştüler. Doğru ama dikkatleri başka noktaya çekmek lazım.

Bir tümcede onlar sözcüğü geçtiğinde, onların kim olduğunu anlamak için önceki tümcelere bakmamız gerekir.Bu yöntem olaylar içinde geçerlidir. Darbe girişimi olayını anlamak için de önceki olaylara bakmalıyız. Bence en başta ki olay ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesidir. Bu proje gereği Türkiye, İran, Suriye ve Irak topraklarını içine alan bir Kürdistan kurulmak isteniyor. Bu Projenin taşaronu başta PKK'dır. Son günlerde ordumuz, çözüm süreciyle PKK'nın Güneydoğu'da güçlenmesine yol açan Erdoğan'ı razı ederek ( çünkü Erdoğan zaten ABD ile başı dertte bir durumda ) PKK'ya ağır darbe vurdu. Ayrıca Suriye'nin kuzeyinde ki koridorun da işlemez hale gelmesini sağladı. Önceki olaylara baktığımızda şu sonucu görebiliriz .ABD PKK'yı ordumuzdan kurtarmak için, ordumuzun içine 12 Eylül'de yoğun olmak suretiyle yerleştirilen Fethullah'çı askerleri kullanarak darbe girşiminde bulundu. ABD'nin hedefinde Erdoğan da bulunabilir ama esas hedef ordumuzdur. Darbe girişiminin adı Yurtta sulh ( barış ). Bunun anlamı darbe gerçekleşseydi, yeni yönetim PKK ile masaya oturacaktı, olmaktadır.

Eğer darbe olsaydı Fethullah'çı zihniyet ile Ortaçağ karanlığına girecektik. Evet belki fırsatını bulsa AKP'de aynı şeyi yapar ama Ergenekon vs. ile ABD'ye karşı bilenmiş ve bölünme, yok olma tehlikesini görmüş ordumuz varken bence bu olanaksızdır. O yüzden Fethullahçılara karşı uyanık olmalı ve ordumuzu desteklemeliyiz, bence. Saygı ve sevgierimle. F.L.A.

Not: Ben bu değerlendirmelere Ulusal kanalı dinleyerek sahip oldum. 18/07/2016

18/07/2021 tarihi itibariyle ek olarak,

Fethullahçı savcı ve yargıçlarca yürütülen Ergenekon v.s. gibi düzmece yargılamalarla ordumuz Kemalist generallerden temizlenip, yerine Fethullahçı generaller getirildi. Yalnız evdeki hesap çarşıya uymadı ve darbe öncesi bu Kemalist grup yeniden görevlerine getirildi. İşte darbeyi bastıranlar bu isimsiz kahramanlardır. Bu kahramanlardan Allah razı olsun.

Gassal Elinde Meyyit Olmak Ne Demek?

Enbiya 23

ENBİYÂ-23: Lâ yus’elu ammâ yef’alu ve hum yus’elûn(yus’elûne).
O (Allah), yaptığı şeylerden mesul (sorumlu) değildir. Ve onlar, (yaptıklarından) mesuldür (sorgulanırlar).

Mehmet Akif İttihatçı İslamcı

Yukarıdaki bağlantıdan bir alıntı aşağıdadır.

İttihat Terakki’nin yemin metindeki ,
“Cemiyetin bütün kararlarına kayıtsız şartsız uymak” maddesine itiraz etti.
“Kendisi için makul olan kararlara uymak” şeklinde değiştirerek teşkilat ’ta girdi.
Teşkilatın yanlış kararlarına itiraz etti ve ayrıldı.

Bu da gösteriyor ki Mehmet Akif dinci değil dindardı. Sorgulamayı gözardı etmek Kur'an'a, Kur'an'ın la yüsel ayetine karşı çıkmaktır. Mehmet Akif gibi bir dindardan da böyle bir davranış beklenirdi. Allah rahmet eylesin.

Başa Dön

 

Önemli Olan Gönlümüzdeki Ayasofya'nın Açılmasıdır.


Eğer yanlış anlamadıysam bu söz, "Şeriat isteriz." demek oluyor. https://islamansiklopedisi.org.tr/seriat Yukarıdaki bağlantıdan ayrıntısına ulaşılabilecek olan Şeriat, dar anlamda hayvanların su içmek için izledikleri yoldur. Hukuk, haklar demek yani bir yerde hakları koruma anlamına gelir. Haksızlığa uğrayanların değişmeceli ( mecazi ) anlamda yanan yüreklerine su serpmek için izlenen yollara da hukuk düzeni denmekte. Şeriat isteyenler toplumun kurum ve kurallarının İslam kurallarına göre oluşturulmasını istemektedirler. Diyalektik, düalite ya da ikilik gereği her şey zıttıyla var. Haksızca mal, mülk yani servet biriktirip, insanları, müstazafları köleleştirenlere karşı çıkan ve müstazaflara yani ezilenlere can suyu olan Kur'an'daki İslam ile ezenlerin borularının öttürüldüğü Emevi İslam'ı var. O zaman sormak gerekir, "Sizin istediğiniz hangi şeriat, Kur'an'daki İslam Hukuku mu yoksa Emevi İslamı mı?" https://dogruhaber.com.tr/haber/28872-kuranda-mustazaf-kavrami/ Şeriat isteyenlerin dayanak noktası Maide, 44 ayeti. https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/M%C3%A2ide-suresi/713/44-ayet-tefsiri Bu ayetin biir bölümü, "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, kafirlerin ta kendileridir." şeklinde. Kur'an'da 5 konuda ( haksız yere adam öldürme, iftira, zina, hırsızlık ve kenz ) ceza var çünkü bunlar kul hakkı yemeyle ilgili.

Kenz ayeti,

Tevbe, 34
Yaşar Nuri Öztürk Kur'an-ı Kerim Meali

Ey iman sahipleri! Şu bir gerçek ki, hahamlardan ve rahiplerden birçoğu halkın mallarını uydurma yollarla tıkabasa yerler ve Allah'ın yolundan geri çevirirler. Altını ve gümüşü depolayıp da onları Allah yolunda harcamayanlara korkunç bir azap muştula.

Ya eyyuhellezine amenu inne kesiren minel ahbari ver ruhbani le ye'kulune emvalen nasi bil batıli ve yasuddune an sebilillah, vellezine yeknizunez zehebe vel fıddate ve la yunfikuneha fi sebilillahi fe beşşirhum bi azabin elim.

ayetin deki yeknizuune ( yığanlar, depolayanlar ) sözcüğünden gelmekte. Malı, mülkü haksızca adeta genizlerine kadar yalayıp, yutanlarla ilgili bir ayet. 5 konunun ( namaz, oruç, hac, zekât ve tesettür ) da cezası yok çünkü bunlar kul hakkıyla değil Allah hakkıyla ilgili. Kısacası bu 5 konuyla ilgili hüküm belirlemek, kul ile Allah arasına girmek olur.

Kul hakkıyla ilgili konularda zaten laik devletler düzenleme yapmaktadır. O zaman Kur'an'daki İslam demek laik devlet düzeni demektir.

02.08.2020
FLA
Başa Dön

 

Önemli Dini Notlar P

 

  

Paylaşmak.



Adil olmak şartıyla; malı, bilgiyi ve sevgiyi paylaşmayanlar,
Hak'tan, Kur'an'dan ayrılırlar,
Şeytan rehberleri olur ve Türlü rezilliğe bulaşırlar,
Ruh yıkanamaz, yıkansa da her şey örneğin çamaşırlar.

21.02.2019
Saygılar ve sevgiler.
F.L.A.

https://drive.google.com/folderview...

 

 

Peygamberimiz Okuma Yazma Biliyordu.



Âl-i İmrân Suresi - 20 . Ayet

"Eğer seninle tartışmaya girerlerse, de ki: “Bana uyanlarla birlikte ben kendimi Allah’a teslim ettim.” Ehl-i kitaba ve ümmîlere, “Siz de Allah’a teslim oldunuz mu?” de! Eğer teslim oldularsa doğru yolu buldular demektir. Yok eğer yüz çevirdilerse, sana düşen yalnızca bildirimde bulunmaktır. Allah kullarını çok iyi görmektedir.

Al-i İmran, 20
Ehl-i kitap, kendisine kitap verilenler yani Hristiyanlar ve Yahudiler. Bu ayet ortaya çıktığında daha 23 yılda tamamlanan Kur'an tamamlanmamış. Bu yüzden Ehl-i kitap sözcüğünün Hristiyanları ve Yahudileri kapsadığı düşünülmüş olmalı. Ümmi ise anasından doğduğu gibi olan demek. Bence bu söz yalnızca okuma yazma bilmemeyi değil her konuda cahil olmayı anlatıyor olmalı. Yalnız yukarıdaki ayette bu söz Ehl-i kitapla birlikte kullanılmış. " Ehl-i kitaba ve ümmîlere, " deniyor. O zaman ümmilik burada Tevrat ve Incil'in cahilliği anlamında olmalı.

Bir başka ayette peygamberimizin ümmi olduğu söyleniyor. Kervan yöneten birinin okuma yazma bilmemesi söz konusu olamaz.

Cuma Suresi, Ayet 2
"Ümmîlere kendi içlerinden, onlara âyetlerini okuyacak, onları arındıracak, onlara kitabı ve hikmeti öğretecek bir elçi gönderen O’dur. Oysa onlar daha önce apaçık bir sapkınlık içindeydiler."

Cuma suresi, 2-4
2 ayette de müslümanlar ümmi olarak ele alınıyor. O devirde kervancılık yapan Araplar'ın hepsi de okuma yazma bilmiyor olamaz. Demek ki ümmilik bir konunun cahili demek. Bilgisayar yazılımlarını öğrenmeye zaman ayrmamış bir matematik profösörü de bu durumda bilişim dünyasının ümmisidir.

FLA

Ümmi

İlgili bir başka yazım.

Bilgisayar kullanmak arayüz sayesinde tv kullanmak kadar kolay. Zeka ölçme aracı olarak kullanılamaz. Yazılım bilmek ve internet sitesinde kod düzenlemek zeka ölçme aracı yani ölçüt olarak kullanılabilir. Atatürk yaşasaydı hem bilişim olanaklarından yararlanırdı hem de yazılım sanayi kalkınırdı.

Bir bilim alanını örneğin bilişimi bilmeyen kişiye 2 nedenle zeki değil diyemeyiz. Örneğin bir tıp profösörü zekasını tıpda kullanmış, bilişim dünyasında yazılıma hiç vakit ayırmamış olsun. Biz profösör zeki değil diyebilir miyiz? Ya da aynı profösör yaşadığı dönemde bilgisayar olmadığı için ona zeki değil diyebilir miyiz? Sonuçta bir ilim alanında uzmanlaşan herkes zekidir. Atatürk de askerlik ve siyaset alanlarında uzmandı.

1955 te ölen Albert Einstein aptal mıydı?

FLA

Başa Dön

Peygamberin şikayeti



Peygamberin şikayeti

Şeytanın Rehberliği şiiri


Sahte paralara gösterdiğimiz büyük özeni Kur'an dışı olabileceği endişesiyle, yorumlara da göstermeliyiz. Sahte parayla uğrayacağımız, para kaybından kıyaslanamayacak kadar büyük olan, ruhumuzu kaybetme tehlikesine karşı çok uyanık olmalıyız. F.L.A.

Başa Dön

 

 

Platonik Aşk


Alıntı...ERKEK VE KADIN ARKADAŞ OLA "maz" yada "olabilir"i tartışmak "insan"a hakarettir..ARKADAŞ TABİRİNİ KİRLETECEK ŞEY , '' CİNSİYET '' değil '' ŞAHSİYETTİR ....

Alıntı adresi.

Yukarıdaki alıntı üzerine yazdığım bir yazı.

PLATONİK AŞK
Bir kadın ve bir erkek yakın ilişki kurduğunda, kesinlikle zina ederler demek de yanlış olur, kesinlikle zina etmezler demek de yanlış olur. Zina edebilirler de etmeyebilirler de. Eğer kadın, kadın bedeninde kadın ruhu taşıyorsa ve erkek de erkek bedeninde erkek ruhu taşıyorsa, çekim yasası gereği aralarında bir elektriklenme olur. Bu yadsınamaz ( inkâr edilemez ) bir gerçektir. Bu elektriklenmeden doğan aşka bilindiği üzere Platonik Aşk deniyor. Belki bedeninde erkek ruhu taşıyan bir kadın bedeninde erkek ruhu taşıyan bir erkekle arkadaş olabilir. Sonuçta ikisi de erkek olmuş oluyor. Bedeninde kadın ruhu taşıyan bir erkek de bedeninde kadın ruhu taşıyan bir kadınla arkadaş olabilir. Sonuçta ikisi de kadın olmuş oluyor.

Sonuç olarak çekim yasası hepimizin yaşayarak öğrendiği bir gerçektir. Arada 2. kişiler varsa yani karşı taraf evli ya da nişanlıysa, sevgilisi varsa çekim yasasına karşı koyabilmek için yakın ilişkiye girmemek yani samimi olmamak gerekir. Ölçülü davranmak gerekir. F.L.A. 02.05.2014

 

Promosyon



Nisa, 29

﴾29﴿ Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin; ancak karşılıklı rızânıza dayanan ticaret böyle değildir ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir.

Ticareti insanların birbirleriyle olan parasal ilişkileri olarak düşünelim. O zaman banka promosyonu bir ticaret olur. Promosyonda da karşılıklı rıza söz konusu olduğuna göre, emekli maaşının yüksek promosyon veren bankaya yatırılımasını isteyen emekliler günah işlemiyor demektir.

FLA

Başa Dön

 

Önemli Dini Notlar R


  

 

 

Rabbena Hep Banacılık ya da Birimiz Hepimiz için Hepimiz Birimiz için İlkesi.


Erol Mütercim hocamızı dinledikten sonra hazırladığım bir yazım.

Hocamızdan Allah razı olsun.

Toplumumuz, kişisel çıkarların bir başka deyişle küçük çıkarların peşinde. Toplum olarak kalkınabilmemiz için toplumsal çıkarları ön planda tutmamız gerekir. Rabbena hep banacılık kişisel çıkarlar peşinde koşmak, birimiz hepimiz hepimiz birimiz için ilkesine uygun davranmak da toplumsal çıkarlar peşinde koşmak anlamına gelir. Sonuç olarak konforlu yaşamı mı onurlu ve iç huzurlu yaşamı mı seçeceğiz. İç huzurunu ve dolayısıyla toplumsal huzuru elde edebilmemiz için bu seçim çok önemlidir.

FLA

Başa Dön

 


 

Rabbi Yesir


Rabbi yessir velâ tuassir Rabbi temmim bi'l-hayr Rabbim kolaylaştır zorlaştırma. Rabbim hayırla tamamına erdir, duası Kur'an'da yok. Bu duaya yanıt olabilecek bir ayet var denilebilir.
EN'AM-160

Yaşar Nuri Öztürk : Kim bir güzellikle gelirse ona, getirdiğinin on katı var. Kötülükle gelene ise yaptığının kadarından fazla ceza verilmez. Onlar, haksızlığa uğratılmayacaklardır. Demek ki Hz Allah bir güzellik yani Hak rızasına uygun davranış ( Salih amel ) sergileyen kulunun işini 10 katı güzellikle kolaylaştırıyor. Hz Allah'ın işini kolaylaştıran kul olmak güzel yüzlü olmayla değil Salih amel sahibi olmayla olanaklı gibi geliyor, bana. FLA

Yüzünde Rabbi Yesir Gördüm

Not:1 Salih Amel ya da Amel-i Salihin Prof. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK’ün Türkçe Kur’an Çevirilerinde “hayra ve barışa yönelik işler” olarak geçer. Bir başka şekliyle Salih Amel; Allah’ın Rızası’ na Uygun İşler demektir.
Salih: Uygun, dinde Allah’ın Rızası Uygun.
Amel: İş, amele işçi kelimesi Arapçadan gelmiştir.

Alıntı.... Cennete Girmesi Umulanlar şiiri

Başa Dön

 

 

Reenkarnasyon


Sakat taklidi yapıp, kendini acındırarak insanları kullanan bir köpek videosu üzerine yazdığım bir yazı.

Al sana reenkarnasyon örneği. Köpek bu sahtekârlığı nerden öğrenmiş olabilir.

Reenkarnasyon şiiri

Ayrıca Kur'an'da eşcinsellik kınanıyor.

Livata

Hayvanların bir kısmının eşcinsel bir kısmının da düz cinsel olduğunu gördüm.

Eğer Allah hayvanları imtihana tabi tutmuyorsa, hayvanlarda bu özellik niye var?

Allah kınadığı bir özelliği sorumlu tutmadığı hayvanlara verince gereksiz bir iş yapmış olmaz mı? Hz. Allah gereksiz iş yapmaz.

Bu durumda benim kestirimim ( tahminim) şu.

Reenkarnasyon gereği bazı insanlar insan olarak bazı insanlar da hayvan olarak dünyaya geliyor. Elbette ki alışkanlıklarıyla beraber yeniden bedenleniyorlar. Bu alışkanlıklar astral ( ruhsal ) bedenlerine iliştiği için yeni bedende de aynı yaşayışlarına devam ediyorlar, bence. Tekamül gereği insan bedenine giren ruh yeniden hayvan bedenine girmez görüşüne katılmıyorum. Bu görüş devir kuramı. Ruh önce cemat ( taş, toprak ) oluyor ve sonra bitki oluşuyor. Bitki de hayat buluyor. Bitkiyi hayvan yerince ruh hayvana geçiyor ve hayvanı insan yeyince insana geçiyor. İnsana geçince artık tekrar hayvana geçmez deniyor. Tekamül yani tamlığa erme ruhun bedensel değil ruhsal aşamalar kaydetmesi şeklinde oluyor bence. Ruhen gelişmemiş biri bir köpeğe eziyet ettiğinde, köpek olarak dünyaya gelip bir başka zalimden eziyet görüyor, olabilir. Böylece etme bulma dünyası gereği yaptığı kötülüğü yaşayarak öğrenecektir. Bu kişi aynı zamanda eşcinselse yeni bedeninde de bu alışkanlığına devam edecektir.


Başa Dön

 

 

Ruhsal Alan Sosyal Alan


Ruhsal Alan Sosyal Alan

İnanç esasları ve ibadetler,
Ruhsal alana girer,
Bu alana karışan kul hakkı yer.
Kulla Allah arasına girer,
Ruhsal alan,
Kulla Allah arasına,
Girmeyelim, aman.

Muamelat ise sosyal alandır.
Muameleler, işlemler demektir.
Ticaret, ev alma, evlenme,
Sosyal alana girer,
Bu alanı devlet düzenler.

Bu alan adaletle düzenlenmelidir elbet.
Kur'an'ın emridir, adalet.
Yalnızca sosyal alanı düzenleyen devlet,
Laik devlettir, elbet.

Akaid, itikadı yani inançla ilgili demek.
Allah ile ruhlar arasındaki akitten,*
Yani sözleşmeden, gelir.
Akaid ibadetlerle birlikte,
Ruhsal alana dahildir.

Akaid itikadı, fıkıh ise amelidir.
Fıkıh insanın kendisine lazım olan bilgileri,
Hakkıyla öğrenip, bilmesidir.
İbadetler ve muamelat fıkıha girer,
Fıkhın yalnızca muamelat kısmı sosyal alandır.
Yalnızca bu alanı adilce düzenlemek,
Devlete haktır.

İtikadi inançla ilgili olan,
Ameli ise iş ve işlemlerle ilgili olan demek.
Elbette ki inançlara ve ibadetlere,
Karışmamak gerek.

FLA

* Bezm-i-elest

Not: İslam Şeriatı'nın olduğu ülkelerde emri bil maruf, anıl münker* uygulaması Bakara, 256'ya ( Dinde zorlama yoktur, ayetine ) bence uygun değildir.

* Bence, müslümanların birbirine iyiyi, güzeli önerdiği, kötülükten alı koymaya çalıştığı şeklinde yorumlanması gereken bir ayet. Bu ayet marufu emreden, kötülüğü yasaklayan, şeklinde yorumlanarak, şeriat ülkelerinde bu adla kolluk güçleri kurulmakta.

Temel Dini Bilgiler.pdf için..

Temel Dini Bilgiler.pdf Fatih Lütfü Aydin

Dinimizin ruhsal ve sosyal alanlarıyla ilgili ayrıntılı bilgi yukarıdaki bağlantıda.

İman esasları ve ibadet ruhsal alana girer ve bu alanda haksızlık Hz. Allah'a yapılmış olur. Yani kişi namaz kılmıyorsa Hz. Allah'a haksızlık yapıyor demektir.

Sosyal alan da dinin muamelat ( insanların birbirleriyle olan hukuki işlemleri ) ile ilgili. Yani kişi haklar ya da hakların korunması demek olan hukuka aykırı bir şey yaptığında bu devletin görev alanına girer.

Haksızlık kime yapılıyorsa onu ilgilendirir.

Ayrıca Necm, 3 ayeti gereği peygamberimiz kendi arzusuna göre konuşmamıştır. Yani Kur'an'da dinde zorlama yoktur, ( Bakara, 256 ) ayetine zıt olan, "Namaz kılmayanı öldürün." sözünü ( hadisini ) söylemiş olamaz.

Necm suresi

Içinde sahih olmayan yani sahi, gerçek olmayan, uydurulmuş yani sahte olan hadisler de bulunduğundan hadisler dinleştirilmemelidir. Yani dinin bir emri gibi alınıp yaşama geçirilmemelidir. Öyle olursa Kur'an terkedilmiş olunur.

Şeytanın Rehberliği Şiiri

Gaşiye, 22: Sen onlar üzerine egemen bir zorba değilsin.

Gaşiye, 22

Kaf, 45

Enam, 107

Namz ve Namus Şiiri

Namusla Taçlandırmalı Namazı

Başa Dön

 

Önemli Dini Notlar S-Ş

Sebebin Hususiyeti...  

Sebebin hususiyeti nassın umumiyetine mâni değildir..
Yani bir ayetin inişinin özel bir sebeple olması, o ayetteki anlamın genelliğine engel değildir..
Alıntı..... www.gunesgazetesi.net/koseyazilari/2345/3711/elif-camas-ozatik-bir-uyari-kilici--maun-suresi.html


...........................................................................

Bu önemli bir tefsir ilkesidir. Yani inişinin özel sebebi Yahudiler olsa da Maun Suresi'ndeki gibi namaz kılan herkesi kapsayan bir sözdür, "Vay o namaz kılanların haline" sözü.
FLA

Başa Dön 

Sıla-i rahim


Akraba ve partidaş,
Devlet görevinde paydaş.
Liyakat ne gezer, arkadaş.

F.L.A.

Sıla-i rahim

Dinimizde sıla-i rahim yani akrabayı koruyup, kollama var ama kişi kendi olanakları ile ya da kendi işyerinin olanakları ile akrabaya yardım etmeli. Devlet olanaklarından akrabaya yardım, adam kayırma olacağından, kul hakkı yemek olur.

FLA

6 Akrabasını Öğretim Görevlisi Olarak İşe Aldı.

Başa Dön

 

 

Sidret-i Münteha

www.derlemetefsir.com/necm/53/ayet/14

 

14 Mart Tıp Bayramı kutlu olsun.
Tıp sözcüğü antik çağda tıpta ileri seviyede olan Mısır'ın Teb şehrinden geliyor.

Altta ayrıntılı bilgisi yazılı Tıp Sembolü Heykeli ile ilgili tahminim (kestirimim) şöyle.

Cinsiyetle ilgisi olmayan erkek yılan mertliği dişi yılan da namertliği simgeliyor bence.
Mertlik Hakk rızasına aykırılıklara direnme, namertlik de Hakk rızasına aykırlıklara direnmeme demek.

2 yılanın sarıldığı asa ise yaşam ağacı yani beyin ve onun kuyruğu olan omurilik oluyor. Beyin ve kuyruğu olan omur ilik tıpta merkezi sinir sistemi olarak adlandırılmakta.
Sidret-i müntaha sınır ağacı yani madde alemiyle ma:na aleminin sınırındaki ağaç demek.
İşte bu ağaca ve ötesi olan ruhlar a:lemine ulaşabilmek için namertlikten mertliğe göç etmeli tüm Hakk rızasına aykırılıklardan arınmalıyız.
.................................................................................................
Tıp Sembolü Heykeli

Tıp sembolü antik çağlardan beri asaya sarılı yılan olarak bilinmektedir. Mitolojideki Tıp ve Sağlık tanrısı Asclepios elinde yılan sarılı asa ile tasvir edilmiştir. 20.Yüzyılın başlarında ise erken Rönesans döneminde Simyanın sembolü olarak kullanılan Yunan tanrılarından Hermes’in kanatlı ve çift yılan sarılı kadüse isimli asası da tıp sembolü olarak kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde yılan ve asa tıbbın simgesi olarak görülmeye devam etmektedir.

Tıp sembolü (yılan ve asa) bir dizi tarihi, mesleki ve etik değeri içinde barındırır ve temsil eder. Asa sadece yaşamı değil aynı zamanda bilgelik ve bilgiyi, yılan ise deri değiştirmesi ile gençlik, sağlık ve ölümsüzlüğü temsil eder. Hekim yılan gibi dilsiz olmalı hastalarının sırlarını kimseye söylememelidir. Yine yılanın zehri ve panzehiri hekimin tedavi edici yönünü ifade eder. Hekim yılan gibi soğukkanlı olmalı, hızlı karar vermeli ve kendini daima yenilemelidir. Eski çağlarda yılana duyulan saygı, günümüzde hekimliğin saygınlığı ile güven verici yönü ile devamlılık gösterir.

Tıp sembolü heykelinin yapımını ve Fakültemize kazandırılmasını sağlayan Heykeltraş Dr. Öğretim Üyesi Sinan ŞENÇİÇEK’e, Heykeltraş Sabri ERDOĞAN’a ve yapımına katkı sunan Aydın Tabip Odası Başkanlığı’na teşekkür ederiz.

Alıntı...akademik.adu.edu.tr/fakulte/med/news.asp

 


Sidretül Münteha

Nur Suresi, 35 ve 36 ayetleri,
Zeytin ağacından söz eder.
Belki de, Sidretül Münteha, Kızıl Elma ve Zeytin Ağacı,
Hepsi de aynı şey demek olan Yaşam Ağacı.

Necm, 14 ayetindeki,
Sidretül Münteha, yani son sınır ağacı,
Belki de merkezi sinir sistemi.
Merkezi sinir sistemi.
Olabilir, madde a:leminden ruhlar a:lemine geçiş yeri.
FLA

yavuzaslan1960.tr.gg/Siir.htm

 

Başa Dön

Sorguya Çekilme


1. Nimetlerden... Tekasür, 8
2. Kur'an'dan... Zuhruf, 44
3. Amellerimizden yani yaptığımız işlerden... Nahl, 93; Mücadile, 5-6
Bakara, 284. Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah'a aittir. Aklınızdan geçeni açıklasanız da gizleseniz de Allah sizi onun için hesaba çekecektir; ve sonra O, istediğini affedecek, istediğini cezalandıracaktır: Zira Allah her şeye kâdirdir.
Aklımızdan geçenden hesaba çekilebilmemiz için kendimize ya da başkasına bir zarar vermiş olmamız gerekir, bence.
Ayrıca Enbiya, 23 ayetine göre La yüsellik yani sorguya çekilemezlik Hz.Allah'a ait ( özgü) bir özellik olmakta. Evrensel Ahlak ve Hukuk İlkeleri'nden biri de eşitlik ilkesidir. Bu ilke gereği en sade vatandaştan en tepedeki devlet görevlisine kadar herkes sorgulanabilmelidir. Enbiya, 22-23

FLA

Başa Dön

 

 

Suç ve Ceza

Suç ve Ceza'da tartıştırılan tez ve anti tez yani görüş ve o görüşe zıt olan görüş şu.
1.görüş toplumda huzuru, refağı yok eden kan emici, insanları sömüren kişiler öldürülmeli. Bunlar vücutta hastalığa hatta ölüme yola açan mikroplar gibidir.
2. görüş ise ne olursa olsun suçluların cezasını yasalar vermeli.

İyi de çanlar ölen adalet için çalıyorsa yani adalet ölmüşse ne olacak. Ayrıca 1. görüş zulme zulümle karşılık verilmez ayetiyle çelişiyor.
https://fatihltfaydin.tr.gg/KUR-h-AN-FiHRiSTi-Z.htm

Yanıt: Muhalefet yasal bir şekilde devrim mücadelesi vermeli ve bunun içinde muhalefet Kemalist bir görüşe sahip olarak mücadelesini sürdürmeli.

Aşağıdaki devrim alıntısı bire bir değil de anlam olarak (mealen) Açık Öğretim'in Atatürk İlke ve İnkilapları kitabındandır.

Devrim: Toplumun artık bireylerinin gereksinimini karşılayamacak şekilde içi kurum bağlamış kurumlarının gerekiyorsa zor kullanarak toplum yararına düzenlenmesidir.
FLA

Başa Dön

 

Süfeha

 Eşek akılsızlığın sembolü olduğundan, Nasreddin Hoca, eşeğe ters binerek, "işlerinizi akılsızlara yaptırmayın, aklınızı kullanın" demek istemiş olabilir.

Nisa, 5,
Yaşar Nuri Öztürk:
Allah'ın sizin için ayakta durma aracı yaptığı mallarınızı kendini bilmez beyinsizlere vermeyin, o mallar içinden onlara rızık ayırın, onları giydirin ve onlara tatlı ve işe yarar bir söz söyleyin.

Nisa, 5, Arapça Latin harfli metni.
Ve lâ tu’tûs sufehâe emvâlekumulletî cealallâhu lekum kıyâmen verzukûhum fîhâ veksûhum ve kûlû lehum kavlen ma’rûfâ(ma’rûfen).

Alıntı... www.derlemetefsir.com/nisa/4/ayet/5
Alıntıdan.. es sufehâe:
sefihler, aklı ermeyenler, mallarının değerini bilmeyenler.

 

Süleyman'ın Tahtına Bırakılan Ceset


Yaşar Nuri Öztürk, Sad Suresi.

34. Yemin olsun ki biz, Süleyman'ı imtihan ettik, tahtının üstüne bir ceset bıraktık da o, tövbe ile Allah'a yöneldi.
35. Şöyle yakardı: "Rabbim, affet beni! Benden sonra kimseye yaraşmayacak bir mülk/saltanat ver bana! Kuşkusuz sensin, evet sensin Vahhâb!
36. Bunun üzerine, rüzgârı onun emrine verdik; onun emriyle onun istediği yere uysal uysal/tatlı tatlı akıp giderdi.
37. Şeytanları da onun emrine verdik. Hepsi bina ustası ve dalgıçtı.
38. Ve demirlerle birbirine bağlı diğerlerini...
39. Bu, bizim lütfumuzdur; ister ver, ister elinde tut. Hesap yok...
40. Ve gerçeken, katımızda onun bir yakınlığı ve güzel bir geleceği vardı.

Sad, 34'deki cesedin gerçek anlamı ve sembol anlamı var.

Bayrağın gerçek anlamı: Üzerinde özel anlamı olan renklerin, şekillerin bulunduğu kumaş parçası. Bu kumaş parçasının anlatmak istediği şey ya da taşıdığı özel anlam yani sembol ise bağımsızlıktır.

Sadece bayrağa sahip olmakla bağımsız olunamaz, güçlü bir ekonomiye de sahip olmak gerekir. Bunun için de üretmek lazım.

Cesedin gerçek anlamı: Ölmüş insan bedeni yani ruhsuz beden. Süleyman Peygamberinki gibi çok güçlü bir saltanatın tahtı üzerine bırakılıyor. Tahtın sembol anlamı: Maddi güç yani hükümranlık.

Maneviyatsız maddiyat ve ilmin bir ceset gibi yere yıkılacağı, dünyanın geçiciliği anlatılmak isteniyor, olabilir.
Süleyman Peygamberin Hz.Allah'dan istediği mülk maddi olamaz zaten ona fazlasıyla sahipdi. O zaman istediği mülk ( sahip olunan güç, varlık ) Kehf, 65'deki Musa kıssasında anlatılan İlm-ü Ledün ( Dünya ilminin dışındaki bir ilim ya da metafizik a:leme ait ilim yani duyu organlarıyla varlığı anlaşılamayan a:leme ait olan, ancak arınıp, yüksek enerji boyutuna ulaşmış bir ruhla varlığı anlaşılabilen a:leme ait ilim. ) olabilir. Söz konusu mülkü edinince aslına dönmüş yani yaratılıştaki yüksek enerji boyutuna sahip ruh haline dönmüş, olabilir.

Rüzgârlara normal ruhla hükmedilemez ancak yüksek enerji boyutundaki bir ruhla hükmedilebilir. Doğrusunu Hz. Allah'ımız bilir.

Çıkarılacak sonuç: Üretip dışarı satarak döviz arttırmadan nasıl ki bağımsızlık sağlanamazsa, arınmadan da gerçek güç ve mutluluk sağlanamaz. Ceset gibi ruhsuz , maneviyatsız yaşar, ekonomik ve doğal felaketlerden kurtulamayız.

Saygılar ve sevgiler.
10.08.2018
F.L.A.

Üretip dışarıya mal satsak,
Turizmi baltalamasak,
Hammaddeyi dövizle ithal etmek yerine,
Hammaddenin tarımını kalkındırsak,

Dövizimiz bollaşır, artar,
Enflasyonda düşüş başlar.

Enflasyon ortamında bozdurursan dövizini,
Her şeyi pahalı alırsın, darmadağan edersin bütçeni.

Saygılar ve sevgiler.
11.08.2018
F.L.A

Başa Dön

 

 

Şeriat


Şerait bir amaca ulaşmak için uyulması gereken şartlar yani kurallar demek. Şeriat da hayvanların su içmeye giderken izledikleri yola deniyor. İkisi de Arapça şrt kökünden geliyor. Sonuçta ikisi de bir amaca ulaşmak için uyulan kurallar ve izlenen yollar demek oluyor. Hukuk da haklar demek olup, hakları korumak için uyulan kurallar ve izlenen yollar olmakta. Bu durumda üçü de eş anlamlı sözcükler oluyor, bence. Üçü de genel sözcükler yani spesifik ( türel, türe ait olan ) sözcükler değil. Örneğin türel olarak kamu hukuku devletin haklarını korumak, medeni hukuk da bireylerin haklarını korumak için belirlenmiş kurallardır. Şeriat, özet olarak hukuk düzeni demek. O zaman İslam şeriatı da, yasaların İslam'a uygun olarak hazırlandığı hukuk düzeni demek oluyor. Şeriat hukuk düzeni olarak türel olmadıyıp, genel bir sözcük olduğundan, Şeriat isteriz diyenlere, "Nasıl bir şeriat ya da hukuk düzeni istiyorsunuz?" diye sorulduğunda eğer İslam Şeriat'ı derlerse, nasıl yanıt verilebilir? Mantık çalıştırılarak şöyle düşünülebilir. Şeriat sonuçta hukuk yani haklar demek. Bir başka deyişle hakların korunması demek. Asıl sorun yasaların Kur'an'daki İslam'a göre mi yoksa uydurulmuş İslam'a göre mi hazırlandığıdır. Ayrıca bir toplumda müslüman olmayanalar da bulunmaktadır. Bununla birlikte dinimizin ruhsal alana yönelik olan inanç ve ibadetlerin dışında kalan muamelat yani sosyal alan herkesi bağlayıcıdır. İslam Kur'an'daki dinin adıdır. Kur'an'da da sosyal ve ruhsal olmak üzere 2 alan var. Kişi bir haksızlık yaptığında bu hangi alan girer? Bunun kriteri yani ölçütü ( ölçme aracı ) haksızlığın kime yapıldığıdır. Haksızlık Allah'a yapılıyorsa ruhsal alana, insanlara yapılıyorsa sosyal alana girer. O zaman devletlerin koyduğu kurallar, yasalar v.s. hep sosyal alana yönelik olmalıdır. Örneğin kişi İslam'ın 5 şartını hiç yerine getirmiyor ya da eksik olarak yerine getiriyorsa, haksızlığı kime yapıyordur? Elbette ki Hz.Allah'ımıza. O zaman bunlar ruhsal alandır ve kimsenin de karışmaya hakkı olmamalı. Kişi hırsızlık, cinayet, zina ve iftira gibi haksızlıkları işliyorsa bunlar da sosyal alana girer. Devletin de karışmaya hakkı doğar elbette. Yasalar Kur'an'daki İslâm'a göre hazırlanabilir mi? Herkesi bağlayıcı olan muemalat yani insanların birbirleriyle yaptıkları evlenme, ticaret, boşanma, kiralama gibi işlemlerle ilgili olarak yasalar hazırlanmalıdır. Herşeye gücünün yettiğini Ayet-el Kürsi'de ( Bakara, 255 ) anlatan Hz.Allah hemen ardından, "Dinde zorlama yoktur" diyor.

İslam Şeriatı'nın olduğu ülkelerde emri bil maruf, anıl münker* uygulaması Bakara, 256'ya ( Dinde zorlama yoktur, ayetine ) bence uygun değildir.

* Bence, müslümanların birbirine iyiyi, güzeli önerdiği, kötülükten alı koymaya çalıştığı şeklinde yorumlanması gereken bir ayet. Bu ayet marufu emreden, kötülüğü yasaklayan, şeklinde yorumlanarak, şeriat ülkelerinde bu adla kolluk güçleri kurulmakta.

O zaman dinimizin ruhsal bölümü olan inanç ve ibadet bölümlerinin yasalarda yer almaması lazım. Örnek verecek olursak, herkes Allah'a inanacak, bir açılışta besmele çekecek, kelimeyi şahadet getirecek ve camilere gelip, namaz kılacak, vs. vs. şeklinde yasa çıkarılmaması lazım.

Bu iki bölüm dışında kalan muamelat ( insanların birbiriyle olan işlemleri yani ev alma, ticaret, evlenme gibi hukuki işlemler ) da Kur'an'ın ve Evrensel Ahlak ve Hukuk ilkelerinin özüne uygun olmalı.

Şeriatla ilgili başka bir yazım.

İslam Şeriatı'nın olduğu ülkelerde emri bil maruf, anıl münker* uygulaması Bakara, 256'ya ( Dinde zorlama yoktur, ayetine ) bence uygun değildir.

* Bence, müslümanların birbirine iyiyi, güzeli önerdiği, kötülükten alı koymaya çalıştığı şeklinde yorumlanması gereken bir ayet. Bu ayet marufu emreden, kötülüğü yasaklayan, şeklinde yorumlanarak, şeriat ülkelerinde bu adla kolluk güçleri kurulmakta.

Şeriat, bir dini temel alan yani yasaları bir dine uygun bir şekilde hazırlanan hukuk düzeni. O zaman İslam şeriatı da, yasaların İslam'a uygun olarak hazırlandığı hukuk düzeni demektir.

Asıl sorun yasaların Kur'an'daki İslam'a göre mi yoksa uydurulmuş İslam'a göre mi hazırlandığıdır. Yasalar Kur'an'daki İslâm'a göre hazırlanabilir mi? Herşeye gücünün yettiğini Ayet-el Kürsi'de ( Bakara, 255 ) anlatan Hz.Allah hemen ardından, "Dinde zorlama yoktur" diyor. O zaman dinimizin ruhsal bölümü olan inanç ve ibadet bölümlerinin yasalarda yer almaması lazım. Örnek verecek olursak, herkes Allah'a inanacak, bir açılışta besmele çekecek, kelimeyi şahadet getirecek ve camilere gelip, namaz kılacak, vs. vs. şeklinde yasa çıkarılmaması lazım.

Bu iki bölüm dışında kalan muamelat ( insanların birbiriyle olan işlemleri yani ev alma, ticaret, evlenme gibi hukuki işlemler ) da Kur'an'ın ve Evrensel Ahlak ve Hukuk ilkelerinin özüne uygun olmalı. F.L.A.
Şeriatla ilgili bir diğer yazım.
Arapça'da Roma Hukuku şeriatı-rum yani Roma Şeriatı demek. Bu durumda şeriat hukuk demek oluyor.
O zaman şeriat isteriz diyenler hukuk isteriz demiş oluyor. Bu durumda da hukuk da nasıl bir hukuk diye sorulursa İslam Hukuku diye yanıt alınır herhalde. Son olarak da Islam'ın kaynağı Kur'an olduğundan İslam Hukuku Kur'an'a uygun olmalıdır.

Kur'an'da dinde zorlama yok ve dinden dönen öldürülmez. Bunların anladığı şeriat ise Kur'an'a taban tabana zıttır.

Kur'an'da her şey yazmaz diyenler için.
Zuhruf Suresi ayet 44 gereği biz Kur'an'dan sorumluyuz ve sorumlu olduğumuz şeyler ilkeler halinde Kur'an'da bulunur.

Bu ilkelerden 5 lik iki ilke grubundan biri mekasid-hamse ( Kur'an'ın korumayı amaçladığı 5 şey ) diğeri de yönetimin 5 ilkesidir. Kuran'ın korumayı amaçladığı 5 ilkeden biri din ve inanç özgürlüğüdür.

Mekasid-i hamse için bağlantı...

Mekasid-i hamse

Siyasetin Tanımı; Siyaset, seyislikten yani at idareciliğinden gelir. Dar anlamda at idareciliği anlamına gelen siyaset, geniş anlamda; bir işyerini, bir ülkeyi yönetme sanatıdır. F.L.A.

YÖNETİMİN 5 İLKESİ

1. Adalet ( Denge, yalnızca insanlığa değil, kişinin kendi de dahil olmak üzere tüm yaratılmışa haksızlık etmemesi )
2. Meşveret ( Şûra; danışma, görüş alma, danışma meclisi, karşılıklı görüşme, oylama, danışmada tek adamlığa yer yoktur ).
3. Liyakat ( Emaneti ehline, layık olana verme )
4. Emanete Sadakat.
5. Maslahat ( Toplum Yararına İş Yapma )
Cemil Kılıç

1.Adalet ( Denge );

BAKARA-282 Yaşar Nuri Öztürk : Ey iman sahipleri! Belirli bir süre için birbirinize borç verdiğinizde onu yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah'ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Borç altına giren kişi de onu kayda geçirtsin ve Rabb'inden korksun da borcundan hiç bir şey eksiltmesin. Borç altına giren, aklı ermez yahut zayıf, çaresiz biri ise yahut yazdırmaya gücü yetmiyorsa, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki kişiyi de tanık tutun. Eğer iki erkek yoksa rızanızla kabul edeceğiniz tanıklardan bir erkek ve iki kadın gerekir. Bu, kadınlardan biri şaşırırsa / unutursa ötekisi ona hatırlatsın diyedir. Tanıklar, çağırıldıklarında çekimser davranmasınlar. Küçük veya büyük, borcu, süresine kadar yazmaktan üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah katında adalete daha yakın, tanıklık için daha sağlam, kuşkuya düşmemeniz için daha elverişlidir. Ancak aranızda döndürüp durduğunuz tamamen peşin bir ticaret söz konusu ise onu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Karşılıklı alışveriş yaptığınızda da tanık bulundurun. Yazıcıya da tanığa da zarar verilmesin. Böyle bir şey yaparsanız bu, kendinize kötülük olur. Allah'tan korkun. Allah size öğretiyor. Allah, her şeyi en iyi biçimde bilendir.

NİSA
58, Yaşar Nuri Öztürk : Şu bir gerçek ki, Allah size emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah size bu şekilde ne güzel öğüt veriyor. Allah Semî'dir, çok iyi duyar; Basîr'dir, çok iyi görür.
135. Yaşar Nuri Öztürk : Ey iman edenler! Öz benliğiniz, anne-babanız, yakınlarınız aleyhine de olsa, zengin veya fakir de olsalar, adaleti dimdik ayakta tutarak Allah için tanıklık edenler olun. Allah, ikisine de sizden daha yakındır. O halde nefsinizin arzusuna uyarak adaletten sapmayın. Eğer dilinizi eğip büker yahut çekimser kalırsanız, Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

MAİDE
8. ( Zulüme zulümle karşılık verilmez )Yaşar Nuri Öztürk : Ey iman edenler! Adalet ve dürüstlüğün tanıkları olarak Allah için kollayıp gözetleyenler olun! Bir topluluğun çirkinlik ve kötülüğü sizi adaletsiz davranmaya asla itmesin. Adaletli olun! Bu, takvaya/korunup sakınmaya daha uygundur. Allah'tan sakının. Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

42. Yaşar Nuri Öztürk : Yalana iyice kulak verirler, haramı tıka-basa yerler. Sana geldiklerinde ister aralarında hüküm ver, ister onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen sana hiçbir şekilde zarar veremezler. Ama aralarında hükmedersen, adaletle hükmet. Allah, adaletle hükmedenleri/adaleti ayakta tutanları sever.

EN' M-115 Yaşar Nuri Öztürk : Rabbinin sözü hem doğruluk hem de adalet bakımından tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur. En iyi işiten, en iyi bilendir O.

A'RA F
29. Yaşar Nuri Öztürk : Şunu da söyle: "Rabbim bana adaleti emretti. Her mescitte yüzlerinizi O'na doğrultun. Dini yalnız O'na özgüleyerek O'na yakarın. Tıpkı sizi ilk yarattığı gibi O'na döneceksiniz."
59. Yaşar Nuri Öztürk : Andolsun ki biz, Nuh'u toplumuna gönderdik de o şöyle dedi: "Ey toplumum! Allah'a kulluk ve ibadet edin. Sizin ondan başka tanrınız yok. Üstünüze çok büyük bir azabın inmesinden korkuyorum."
181. Yaşar Nuri Öztürk : Bizim yarattıklarımızdan bir ümmet var ki, hakka rehberlik eder ve onunla adalet sunarlar.

NAHL-90 Yaşar Nuri Öztürk : Şu bir gerçek ki Allah; adaleti, iyi ve güzel davranmayı, akrabaya vermeyi emreder. Tüm pisliklerden/edepsizliklerden, kötülükten, azgınlık, doymazlık ve kıskançlıktan yasaklar. Düşünüp ibret alırsınız ümidiyle size öğüt veriyor.

FLA
Şeriatla ilgili bir yazı.

Mekasid-i hamse yani Islam'ın ( elbetteki Kur'an'daki Islam'ın ) korumayı amaçladığı 5 şeyden biri inanç özgürlüğüdür. Laiklik de bir inancın topluma dayatılmasına engel olan devlet düzenidir.

Mekasid-i hamse

FLA

Laiklik kaldırılsın diyenlere soruyorum:

1- Neden laikliğin kaldırılmasını istiyorsunuz? Laikleri, Alevileri, Kemalistleri mürted ilan edip şeriat gereği katletmek için mi?
2- Halifeliği kurup halifeyi eleştirmeyi günah sayarak zindanları muhaliflerle doldurmak için mi?
3- Türklüğü günah ilan edip ümmet adı altında Araplığı dayatmak için mi?
4- Arapçayı resmi dil yapıp aşama aşama Türk dilini unutturmak için mi?
5- Kadınların miras hakkını azaltmak için mi?
6- Kadınların şahitliğini yarım kabul etmek için mi?
7- Tek eşliliği kaldırıp çok eşliliğin önünü açmak için mi?
8- Çocuk yaşta evlilikleri yasal hale getirmek için mi?
9- Kimi kurslarda tecavüze uğrayan çocukların hakkını kimse arayamasın diye mi?
10- Zina etti diyerek kadınları taşlayarak öldürmek için mi?
11- Fıkıh kitaplarında ve ulemanın ictihadında var deyip namaz kılmayanları öldürmek için mi?
12- Tarikatlarda müritlerini taciz eden kimi şeyhlerden yargı hesap soramasın diye mi?
13- Şeriatta var deyip köleliği ve cariyeliği yeniden diriltmek için mi?
14- Din adamları sınıfı oluşturup halkın üzerinde baskı kurmak için mi?
15- Halk yoksul ve zekata muhtaç halde yaşasın ama siz zengin bir hayat sürün diye mi?
16- Bilimi ve aklı keramet hikayeleri ile esir almak için mi?
17- Evet, neden laikliğin kaldırılmasını istiyorsunuz?

Cemil Kılıç Laiklik kaldırılsın diyenlere soruyorum:

Başa Dön

 

Önemli Dini Notlar T


  

 

 

Takva ve Allah'ın Öğretmenliği


Allah'ın Öğretmenliği
ENFÂL-29
Yaşar Nuri Öztürk : Ey iman sahipleri! Eğer Allah'tan korkarsanız, Allah size hakla bâtılı/iyiyle kötüyü ayırma gücü verir, kötülüklerinizi örter. Allah, o büyük lütfun sahibidir.
Yukarıdaki ayete göre Hz.Allah takva sahiplerine iyiyle kötöyü ayırma gücünü veriyor yani doğruyu yanlışı öğretiyor.
Ayrıca Bakara, 282 ayetinin sonu, "....Allah’tan korkun, Allah size öğretiyor, Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir." şeklindedir. Buradaki korkuyu emirin iti gibi korkma değil Hz.Allah'ın azabından sakınmak şeklinde düşünmeliyiz. Takvanın dinimizdeki anlamı budur.
Araplar Kur'an'dan önce devenin tekmesinden sakınmaya takva dermiş. Bu yüzden deve arkasında yürüken biraz geride ve dikkatli yürürlermiş. FLA Takva

Başa Dön

 

 






.
 

Taşlamak



Taşlamak, daşlamak, dışlamak, dışına atmak. Taşan ya da daşan kap içindekini dışlar, dışarı atar.

FLA

Daşlayacaksan nefsi emmareni daşla,
Nefsi emmareyle cennete ulaşılamaz asla.
Nefsin kötülüğü emretme hali nefsi emmare,
Daşla nefsi emmareni,
Düşmek istemiyorsan Hak katında rezil bir ha:le.

FLA

Nefs-i emmare

Nefsin aşamaaları

Başa Dön

 

Tefsîr Usulü


Usul; metot, yontem, ilke, esas, kural demektir. Tefsir usulu, Kur'an-ı anlamak, yorumlamak, acıklamak ve izah etmek icin takip edilmesi gereken esas ve yontemleri konu edinen bir metodoloji bilim dalıdır. Tefsir usulu; Kur'an tarihi, Kur'an'ın inişi, vahiy ve ceşitleri, ayet, sure, Kur'an'ın yazılışı, toplanması, coğaltılması, tefsiri, tefsirle ilgili ilimler, tefsir, te'vil, meal, tercume kelimeleri tefsir ceşitleri, tefsir tarihi... vb. konularını işler. (İ.K.)

Tefsîr ve Te'vîl


Tefsir kelimesi "fesr" veya "sefr" kelimesinden turemiştir. Fesr; sozlukte doktorun hastalığı teşhis icin suya (idrara, kana, balgama) bakması, bir şeyi beyan etmek, keşfetmek, uzeri kapalı bir şeyi acmak; sefr ise, kapalı bir şeyi acmak, aydınlatmak ve keşfetmek anlamlarına gelir. Istılahta; anlamı kapalı olana, manası zor anlaşılan sozden ne kastedildiğini acıklama demektir. Tefsir kelimesi daha cok Kur'an kelime, terkip ve cumlelerinin ne anlama geldiğini acıklamak, muşkul ve garip lafızları izah etmek, Kur'an'ı yorumlamak anlamında kullanılır. Te'vil; geri donme anlamındaki "evl" kokunden gelir.

Bu kavram sozlukte; acıklamak ve beyan etmek; ıstılahta, cok anlamlı kelime ve cumlelerdeki anlamlardan birini tercih etmek demektir. Tefsir ilminde te'vil, ayetlerdeki olası anlamlardan birini, ayetin bağlamı ve Kur'an butunluğu dikkate alınarak tercih etmek anlamında kullanılır. İlk onceleri tefsir kelimesi kullanılmış, Kur'an'ı savunma doneminden itibaren de te'vil kelimesi kullanılmaya başlanmıştır. Zamanla bu iki kelime birbirlerinin yerine kullanılmıştır. Mesela Kur'an yorumcusu Taberi (o. 310) te'vili, tefsir anlamında kullanmıştır. İmam Maturidi, tefsir ile te'vilin farklı anlamlarda olduğunu soylemiştir. Ona gore tefsir; peygamberin ve ashabının yorumu, te'vil ise İslam alimlerinin yorumudur. Tefsir ile te'vil arasında farklar vardır. Bunları şoyle sıralayabiliriz: Tefsir'de kesinlik, te'vilde ise ihtimaller vardır. Tefsir te'vilden daha geneldir. Tefsir, lafızlarda, te'vil ise manalarda olur. Tefsir rivayetle, te'vil ise dirayetle ilgilidir. Tefsir, lafzın konulduğu manayı hakiki veya mecazi olarak beyan etmektir. Te'vil ise ic anlamını, lafızdan murat edilen gerceği acıklamaktır. Mesela inne Rabbeke le bi'l-mirsad (Rabbin gozetleme yerindedir) (Fecr, 89/14) ayetindeki; "mirsad", gozetlemek anlamındaki rasd kokunden gelir, mif'al formunda mekan ismidir, "gozetleme yapılan yer" demektir şeklinde yapılan acıklama tefsirdir. Allah'ın gozetleme yerinde olduğunun bildirilmesinden maksat; "Allah'ın insanların butun yaptıklarını gormesi, bilmesi ve onları denetlemesi, boylece, Allah'ın emir ve yasaklarına uyması konusunda gevşeklik ve gafletten uyarmasıdır" şeklindeki izah ise te'vildir. Tefsir, "saibe" ve "bahir" (Maide, 5/103) kelimeleri gibi garib lafızları izah etmede veya Kur'an'ı veciz cumlelerini şerhetmede veya "nesie kufurde artmadır" (Tevbe, 9/37) ayetinde olduğu gibi mahiyeti ancak tanımla bilinebilen cumleleri izah etmede olur. Fıkıh usulu ilminde te'vil, lafzı zahir anlamından cıkarıp bir delile dayanarak ona zahir olmayan bir mana vermektir. Bir lafzı te'vil edebilmek icin o lafzın zahir ve nas olması gerekir. Mufesser ve muhkem bir lafızda te'vil olmaz. Te'vil, lafzın olası anlamlarından biri olmalı ve bu konuda şer'i bir delil bulunmalıdır. Lafızda bulunmayan bir anlamı o lafza yuklemek te'vil değildir. Tefsir ve te'vil, bir ilim dalıdır. Bu bilim dalında, Kur'an yorumlanır, kelime ve cumlelerin anlamları, hukum ve hikmetleri acıklanır. Bu konuda ceşitli bilim dallarından faydalanılır. Tefsir ve te'vil yapılırken once Kur'an'a muracaat edilir. Ayetler, ayetlerle tefsir edilir. Sonra peygamberin hadislerine, sonra varsa sahabe sozlerine bakılır. Garip kelimeler icin sozluklere bakılır, semantik tahlil yapılır. (İ.K.)

Tefsir

Zuhruf Suresi ayet 44 gereği bizler Kur'an'dan sorumlu tutulacağımız için tüm yorumları; akıl, mantık, vicdan ve Kur'an cetveli ile ölçmeliyiz. İslâm aalimlerinin yorumlarını da okuyalım ama yukarıdaki cetvelleri de okullanmalıyız. Aksi halde dinden çıkabiliriz. Peygamberimizin yorumları ( hadisler ) da dahil olmak üzere ufkumuzun açılması ve varsa Kur'an'la çelişmeleri görüp, Kur'an'ı daha iyi anlamamız açısından, yorumları okuyalım.Yalnız, yorumları hep ; akıl, mantık, vicdan ve Kur'an cetvelleriyle ölçmeliyiz.Dinden çıkma tehlikesine karşı çok önemli olduğu için, bu sözü,yinelemekte yarar görüyorum.

Başa Dön

 


 

Tercüme


Arapca "terceme" fiilinin mastarı olan "tercemetun" kelimesinin Turkce'de kullanılan şeklidir. Sozlukte; bir sozu soylendiği dilde acıklamak, bir sozu başka bir dilde acıklamak, bir sozu bir kimseye ulaştırmak, bir sozu başka bir dile nakletmek, bir sozun anlamını diğer bir dilde dengi bir sozle aynen ifade etmek demektir. Tercume aslın anlamına tamamen uygun olması icin acıklıkta, delalet etmede, mucmel ve mufassal, genel ve ozel, mutlak ve kayıtlı olmada, kuvvette, guzel edada, uslupta, ilim ve sanatta asıldaki ifadeye denk olması gerekir. Aksi takdirde eksik bir tercume olur. Bu itibarla boyle bir tercume yapmak oldukca zordur. Tercumeye, gunumuz Turkce'sinde "ceviri" denmektedir. Tercume, harfi veya lafzi, manevi veya tefsiri olmak uzere iki kısımdır. Harfi-lafzi tercume, bir cumleyi kelimesi kelimesine tercume etmektir. Yani bir dildeki ifadeyi inceleyip, aktarılacak dildeki tam karşılığını bulmak ve anlamı aynen aktarmaktır. Manevi-tefsiri tercume ise; aktarılan sozun aslına benzemesi gozetilmeyen, sadece asıldaki anlam ve gayeleri guzel bir şekilde aktarmaktır. Gunumuzde, daha cok bu tur tercume yapılmaktadır. Kur'an'ın lafzi tercumesini yapmak mumkun değildir. Tercume yapanlar tefsiri tercume yapmaktadırlar. Yaptıklarına "tercume" kelimesi yerine "meal" kavramını kullanmaktadırlar. (bk. Meal) (İ.K

Başa Dön

 

 

Tevafuk


Tevafuk : uygun gelme.

Tevafuk Osmanlı Türkçesi

TDK'dan,
tevafuk
isim (teva:fuk) eskimiş Arapça tev¥fu® isim Birbirine uyma, uygun gelme
Wikipedi Tevafuk

MULK-3
Yaşar Nuri Öztürk : Birbiriyle uyum ve ahenk içinde yedi gökleri yaratan da O'dur. O Rahman'ın yaratışında/yarattıklarında herhangi bir uyuşmazlık, aykırılık, çelişme göremezsin. Bir kez daha bak! Bir çatlaklık, bir uyuşmazlık görüyor musun?

Not: Bu ayet evrende rastlantının olmadığını, her şeyde bir uyum, uygunluk olduğunu anlatıyor. Rastlantı olsaydı, bir karışıklık, uygunsuzluk, uyuşmama olurdu. F.LA.

Not: Madem ki, tevafuk ( her şeyin birbirine uygun olması ) diye bir şey var. O zaman diyalektik ( zıtlıkların çatışması kuramı )' da tevafuk ( uyumluluk )' a uygundur. Yani iyi varsa kötü de olacak, güzel varsa çirkin de olacak, güzel insan varsa zalim de olacaktır.

İnsana düşen bu gerçeği bilip kendi olumsuzluğundan geçmek için uğraş verirken, olumsuzluklarla haksızlık etmeden çarpışmaktır.

Merkez Efendi ve Hegel metinlerinin kaynakları

Wikipedi Merkez Efendi

Merkez Efendi (asıl adı Müslihittin Ebu Taki Musa bin Mustafa bin Kılıç, d. Sarımahmutlu, Buldan, Denizli, 1460-3? - ö. 1552, İstanbul), Türk sufi, hekim ve Halveti Tarikatı'nın Sünbüliye kolu şeyhlerinden.

Mûsâ Efendi hergün Sünbül Sinân'ın dergâhına gelip, ondan ders almağa ve hizmete başladı. Bir gün Sünbül Efendi, sohbet esnasında Mûsâ Efendiye; "Âlemi sen yaratsaydın, nasıl yaratırdın?" diye sordu. Mûsâ Efendi; "Bu mümkün değil! Ama mümkün olsaydı, her şeyi merkezinde bırakırdım. Âlem öyle bir tatlı nizâm içinde ki, buna bir şey ilâve etmek veya bir şeyi eksiltmek düşünülemez." dedi. Sünbül Efendi bu cevap üzerine; "Âferin Mûsâ Efendi! Demek her şeyi merkezinde bırakırdın. Öyleyse bundan sonra ismin Merkez Muslihuddîn olsun." dedi. Böylece Mûsâ Efendi, Merkez Efendi ismiyle meşhur oldu.

Yani olumsuzluğuyla (negativitesiyle) ve olumluluğuyla (pozitivitesiyle) her şey dengede, merkezde demek istemiş.

10.10.2012
Fatih Lütfü AYDIN

Diyalektik

Penç u du.
Beş ve iki.
Beş, beşer yani beş duyulu varlık,
Du, dualite yani diyalektik, ikilik.

İyi de var kötü de,
Diyalektik diyalektik.
Ya başka ne diyecektik.

Kendi kötülüğünü yok et,
İyiliğini yücelt.
Böylece karanlıkları boğar, Rahmet.
Bunun içün de sabır gerekir, elbet.

İkilik, düalite ya da diyalektik.
Zıtllıkların çatışmasıdır diyalektik.
Ak köpekle kara köpek çatışır durur.
Hangisini beslersen o zirveye oturur.

Diyalektik diyalektik..
Ya başka ne diyecektik.

FLA Sabır çabalı bekleyiş,
Sabırla hallolur, her iş, eriş.

F.L.A.


Hegel

Georg Wilhelm Friedrich Hegel (27 Ağustos 1770, Stuttgart - 14 Kasım 1831, Berlin), Alman filozof.

Hegel'e göre, biricik, canlı felsefe, çelişmelerin -daha doğrusu karşıtların- felsefesidir; çiçek, meyvanın ortaya çıkmasına yol açar, ama meyvenin ortaya çıkması için de, çiçeğin ortadan kalkması gereklidir. Demek ki üremenin gerçeği, hem çiçek hem meyva olmaktır. Ölüm hem ortadan kaldırmadır, hem yeniden doğuşu sağlayan koşuldur.

Aşağıda ki metnin kaynağı

Ying Yang

YİNG YANG VE KURAMI

Asya Kıtası'nın geniş bir kesimini içine alan coğrafyada binlerce yıldır hüküm süren; doğayı ve evren'i gözlemleyip, bunların temelini oluşturan yasaları açıklayan bir kuramdır. Temelinde, doğa ve evrendeki her şeyin karşıtlık ilişkileri içinde yürüdüğünü tespit eder. Üreme, gelişme ve dönüşüm; karşıtların sürekli çekişip itişen devingenliği ile gerçekleşir. Hiç bir şey durağan, kalıcı ve mutlak olamaz. Yin ve Yang, herhangi bir nesnenin adı olmaktan çok, karşıtlık ilişkilerini açıklayan bir kavramdır. Genelde kadın ve erkek veya iyi ve kötü demektir. Yin ve Yang'ın, Gizemcilik`le (mistisizm), dini inançlarla hiçbir ilişkisi yoktur. Temeli uzak doğudaki birçok kültürün ortak yaşam birikimine ve I ching (tr. Hareketin kitabı) adı verilen ve bilinen yazılı en eski felsefi yazıya dayanır. Kitap, enerjilerin birbirine dönüşüm ilkelerinden, ayrıntılı biçimde söz eder. Akupunktur (iğneli uyarım), Feng Shui (rüzgar ve su), Karete, Yoga, Refleksoloji ve benzer nice uygulama alanı Yin ve Yang`a dayanır. Ayrıca, eski strateji kitabı Savaş Sanatı'nın (Sun Tzu) temelini Yin ve Yang ilkeleri oluşturur.. Her şey hiçlikle başlar ve önce birlik doğar. Birlik ikircilliği doğurur. Bu Yin ve Yang'dır. İkircillik her şeyi doğurur.

Yin ve Yang'ın Başlıca İlkeleri

Yin Yang
Dişil Eril
Su Ateş
Soğuk Sıcak
Durgun Devingen
Büzülme Genleşme
Kronik Akut
Eksiklik Taşkınlık
Ay Güneş
Gece Gündüz

HER ŞEY KUTUPLUDUR VE KARŞITTIR

Her şeyin birbirinden ayrılamaz iki karşıt kutbu vardır. "Yin" kutbu ve "Yang" kutbu. Nerede ki yin ve yang kutuplaşması olur, orada hareket doğar. "Bir" durumundan "İkircillik" durumu doğmuştur. Böylece; doğurma süreci tetiklenir ve sürer gider.

KUTUPLAR CUZİ ORANDA DA OLSA KARŞITINI KENDİ İÇİNDE BULUNDURUR

Gecenin içinde aydınlık ve sıcağın; gündüzün içinde de soğuk ve gölge bölgelerin bulunması; dişi görünümün içinde erkek, erkek görünümün içinde dişi olması; her sorunun, çözümü; sevginin, nefreti; eylemsizliğin, eylemi; savunmanın, saldırıyı barındırması gibi. Tai-chi veya yin-yang işaretinin içindeki küçük karşıt renkli daireler bu özelliği anlatır.

BAĞIMLILIK İLİŞKİSİ

Oluşumlar, karşıtı olmadan açıklanamazlar. Karşıtların biri, diğerinden bağımsız olamaz. Gündüz olmadan, gece; gece olmadan, gündüz açıklanamaz. Gece olmadığı sürece, gündüz de yoktur. Kutuplar birbirinden bağımsız ele alınamazlar. Bu durumda beden ve psikoloji ayrı ayrı incelenemez. Organların kendisi yin, işlevi ise yangdır. Böbrek, organ haliyle yindir. Böbrekten kaynaklanan bir rahatsızlık, korkularımızı harekete geçirir, soğuk ve değişken yapıdadır. Korkuların bedende dışa çıkan mizacı, yang özelliği taşır ve bu tür mizaçlar günümüzde psikoloji altında incelenir. Bütün ve parçanın bir aradalığı gereği, Doğu Tıbbı, bedeni ve mizacı ayrı ayrı ele almanın gereksizliğine varır.

DÖNÜŞEBİLİRLİK

Karşıtlar, birbirine dönüşebilen yapıdadır. Dönüşüm aşamalarla, kendi sürecine bağlı olarak gerçekleşir. Her sürecin bir haddi vardır. Dönüşüm, uyum içinde veya uyumsuz gerçekleşebilir. Uyum, yin ve yang'in göreceli olarak kararlı seviyelerde olmasıdır. Uyumsuzluk ise yin ve yang'in göreceli kararlılık durumundan uzaklaşmasıdır. Denge hiçbir zaman gerçekleşmez. Kararlılık arayışı hep vardır ve devinim süreklidir. Akupunkturda sağlıklı beden, yin ve yang'in uyum hali; hastalık ise uyumsuz olması halidir. Gündüzden (yang), geceye (yin); geceden, gündüze geçiş akşam ve sabah ara aşamalarıyla uyumlu geçişe; ani fırtınaların kopması, deprem, ani beliren hastalıklar, patlamalar vb. gibi durumlar, uyumsuzlukla gerçekleşen geçişe örnek verilebilir. Veya soluk ilişkisi; hava içeri çekilir, kullanılır ve atıkların bir kısmı soluk vermeyle geri dışarı atılır ve tekrar soluk alma zorunluluğu doğar. Bizi buna zorlayan, canlının sürekli bir döngü içinde hep kendini yenileyen, geliştiren koca bir sistem olmasıdır.

ÜRETEN-TÜKETEN VEYA DESTEKLEYEN - DENETLEYEN İLİŞKİSİ

Yanan bir muma bakalım. Yanmakta olan ip ve parafin, alevi besler. Alevin ısısı ise bu ikiliyi tüketir. Sonunda fitil veya mum bittiğinde, alev de tükenecektir. Mum, fitil ve alev ışık ve ısı olarak ortamın enerjisine geçiş yapar.

KARŞITLAR KENDİ İÇERLERİNDE ALT KARŞITLAR BARINDIRIRLAR

Her Yin ve her Yang tekrar tekrar, kendi alt Yin ve Yang'larına bölünebilirler. Örneğin sıcaklığı ele alalım. Sıcaklık olgusu, sıcak (yang) ve soğuk (yin) olarak ayrılabilir. Aynı biçimde sıcak; tekrar, çok sıcak (yang) ve az sıcak (yin)olarak bölünür ve böyle devam eder. Son derece basit bir yapı, son derece karmaşık yapının ayrılmaz parçasıdır. Bütün ve onun parçaları, birbirinden bağımsız olarak ayrı ayrı açıklanamaz. Basit yapıyla, karmaşık yapı; Yin ve Yang'ın temel ilkelerine sürekli uyar

Başa Dön

 


 

12 Temmuz Türk Dil Bayramı Kutlu Olsun


Dilimizin yapısını bozmayan yabancı sözcükler dışında kalan yabancı sözcükler yerine öz Türkçe sözcükler kullanmaya özen göstermeliyiz. Dilde de ırkçı olmamak lazım.

Mesaj ya da ileti kaynağından hedefe kodlanılarak gönderilen bilgidir. El hareketleri ya da kullandığımız sözcükler kodlamaya örnek verilebilir İletimizin sağlıklı iletilebilmesi için hedefin anladığı kodları kullanmak zorundayız. Aksi halde hedef ne dediğimizi anlamaz. İletişim sağlanamaz.

Dil Kutsal mıdır?

Örneğin Arapça kutsal mıdır değil midir?

Bu sorunun yanıtını bilmediğimizi var sayalım. Kutsalın tanımını biliyorsak, bu sorunun yanıtını kolaylıkla verebiliriz.

Kutsallık bir şeyin ( insan, hayvan v.s. ) bir şeyi ( insanı, hayvanı v.s. ) acıdan, sıkıntıdan kurtarma özelliği olmakta.
Ölmek üzere olan bir hayvana yiyecek ve su veren kişi kutsallık özelliğine sahip olduğundan kutsaldır. O zaman kutsal, kutsallık özelliğine, bir şeyi acıdan sıkıntıdan kurtarma özelliğine sahip olan demektir.

Şimdi yanıtı verebiliriz. Bizi rezilce ve şeytani yaşamın acılarından kurtaran Arapça mıdır yoksa özgünü Arapça yazılmış olan Kur'an mıdır? FLA

Başa Dön

 



 

Tevekkül



Önce Deveni Bağla Sonra Allah'a Havale Et.
Şifa Allah'tandır ama
Yardım eder mi Allah,
Devesini bağlamayana.

Armut piş, ağzıma düş.
Yok öyle bedava iş.
Hem düzgün iş yapma,
Hem de kurtul duayla.

Tevekkül Hz.Allah'a verilen vekalet.
Deveni bağlamadıktan sonra,
İstediğin kadar dua et.
Yardım eder mi sana,
Sahib-i Rahmet.

FLA

İşimizi avukata gördürmek için ona vekalet veririz. Tevekkül de Hz.Allah'a verilen vekalettir.

FLA

Tevekkül ile ilgili bir başka yazım.

Tevekkül kulun üstüne düşeni yaptıktan sonra, sonucu Allah'a bırakmasıdır. Buna güzel bir örnek olarak deve bağlama olayı anlatılır. Adamın biri, Peygamberimize, '' Deve mi Allah'a havale ettim '' demiş.'' Bu kısım ümide aittir. Peygamberimiz de o kişiye: '' Deveni bağladın mı? '' sorusunu sormuş. Bu kısım da endişe ve dolayısıyla önlem alma kısmıdır. Hayır yanıtını alan Peygamberimiz, '' Önce deveni bağla sonra Allah'a havale et '' demiş. Endişe yani vesvese ya da karamsarlıkla ilgili olarak bir paylaşımda bulunmak istiyorum. Beyinbilimci Dr. Zafer Akın'a göre bilimciler vesvese salgılayan bir hormon bulmuş. Bu buluş Kur'an'daki Nass suresinin doğruluğunu kanıtlar niteliktedir. Surede ''Cinden ya da insandan olsun vesvesecinin şerrinden sana ( Allah'a ) sığınırım''' bölümü var.

Ek bilgi olarak paniğe yer vermeyecek bir dozda endişe ya da vesvese, önlem almamızı sağlayacağından yararlıdır.

Ben duaya değil çabasız yapılan duaya karşıyım.'' Duanız olmasa Rabbim sizi ne yapsın.'' ayeti varken duya karşı olmam söz konusu olamaz.

Sonuç olarak bilimin de kanıtladığı gibi vesvese ( karamsarlık ) gerçeğine karşı Hz.Allah'ımızın rızasına uygun önlem almalı ve Felak ile Nass surelerini okumalıyız, bence.

20.Ocak 2016

FLA

Not: Tevekkül genel olarak birine vekâlet verme yani işini birine yaptırma demek. Hukukta avukata vekâlet vererek işimizi yaptırırız. Elbetteki avukatın bizden istediği belgeleri v.s. leri yerine getirmemiz gerekir. İşte Hz.Allah'ı vekil olarak belirlediğimiz zaman da O'nun rızasına uygun olarak üstümüze düşeni yapmalıyız.

Şimdi yanlızca dua ederek ve aklımızı çalıştırıp gerekli önlemleri almayarak devemizin çalınmamasını sağlayabilir miyiz?

Sabır dualı, çabalı bekleyiş.
Sabırla hallolur her iş, eriş.

FLA

Tevekkül ile ilgili bir bağlantı

İşimizi avukata gördürmek için ona vekalet veririz. Tevekkül de Hz.Allah'a verilen vekalettir.

FLA

Tevekkül TDV

Başa Dön

 



 

TOLSTOY



Ömrünün son günlerini Istanbulda geçirmek isteyen ve vasiyetinde mezarına haç konulmasını istemeyen, Istanbul'a gelirken Bulgaristan'da bir tren garında ölen Rus edebiyatının dev ismi Tolstoy’un son fotoğrafı ve hayatı sorgulatacak ders niteliğinde 17 sözü:

1. Öyle horozlar vardır ki, öttükleri için güneşin doğduğunu sanırlar.
2. Hayat ne gideni geri getirir, ne de kaybettiğin zamanı geri çevirir. Ya yaşaman gerekenleri zamanında yaşayacaksın, ya da yaşamadım diye ağlamayacaksın.
3. Bozuk para insanın cebini deler, bozuk insan da kalbini. Bu yüzden harcayın ikisini de gitsin.
4. İnsanı bedenen ameliyat etmek için uyutmak, ruhen ameliyat etmek için ise uyandırmak gerekir.
5. Herkes insanlığın kötüye gittiğini kabul eder ama, hiç kimse kendisinin kötüye gittiğini kabul etmez. Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür ama, hiç kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez.
6. Varlığı bir şey kazandırmayan insanların, yokluğu hiçbir şey kaybettirmez.
7. Ne diye şeytana kızarsın? Bir iyilik yap da, o sana kızsın.
8. Bil ki, yaşadıklarınla değil yaşattıklarınla anılırsın. Ve Unutma; ne yaşattıysan elbet bir gün onu yaşarsın.
9. Bir insanı bulunduğu mevkiyle değil, göz koyduğu mevkiyle ölçmek gerekir.
10. En güçlü iki savaşçı sabır ve zamandır.
11. Bir insan acı duyuyorsa canlıdır. Başkasının acısını duyuyorsa insandır.
12. İnsanın gerçek gücü sıçrayışta değil, sarsılmaz duruştadır.
13. Kendi mutluluğundan başka hedefi olmayan insan kötüdür.
14. İnsanların çoğu onu yapıyor diye yanlış, yanlış olmaktan çıkmaz.
15. Kimse, kimseyi küçümseyecek kadar büyük değildir, bilmelisin. Küçümsediğin her şey için gün gelir, önemsediğin bir bedel ödersin.
16. Birine çamur atmadan önce iyi düşün ve sakın unutma, önce senin ellerin kirlenecek.
17. Başkalarının hayatından ders alın. İnsan, bütün hataları kendisi yapacak kadar uzun yaşamıyor.

Alıntı.. Musa Öztürk DÜNYA UYGARLIKLARI

Başa Dön

 

Türki Cumhuriyetler


Türki Cumhuriyetlerde Sovyetlerin etkisiyle dincilik ve onun bir sonucu olarak da batı sömürgeciliğine kölelik var olmadı. Parantez içinde ben sosyal devlet işlevlerinin demokratik ortamda yürütüldüğü Sosyal Demokrasi yandaşıyım. Yakın geçmişte Soros'un desteklediği turuncu devrimlerin biri de Türkistan'da gerçekleştirilmeye çalışıldı. Devrim girişiminin lideri olan kadın Türkistan'lılara ben sizin ananızım diyordu. Getireceği düzende dincilik ve sömürülme olacaktı. Aklıma "Ben sizin bacınızım" diyen Çiller geldi. Babalar, analar ve bacılar bizi batı kucağına attılar. Sosyal Demokratik bir Türk birliğine bir Türk olarak ben de arzu duymaktayım. Saygılar ve sevgiler olsun. Başa Dön

 

Önemli Dini Notlar U-Ü


  

 

 

Uğursuzluk


Birilerini uğursuz ilan edip onlara tuzak kuranlara ilgili ayetler.

Neml 47'ye göre asıl uğursuzluk insanların hataları sonucu başlarına gelen felaketler olmakta. Neml 47'deki başınıza gelenler Allah katındandır, kısmı, ettiğiniz kötülüklerin karşılığını görüyorsunuz anlamında bence.

İlgili olabilecek ayetler,

Her Toplum Hak Ettiği Üzere Yaşar

Selamlar! Ülkemizde yaşanan olaylara Kur’an’ın akıl penceresinden bakalım; YÛNUS-100, Yaşar Nuri Öztürk: Allah'ın izni olmadıkça hiçbir benlik iman edemez. Allah, pisliği, aklını kullanmayanlar üzerine bırakır.

Hatırı sayılır bir bölümün aklını işletmediği, haksız üç kuruşluk çıkarlar için bozuk gidişi desteklediği herkesçe bilinen bir gerçek. Peki Allah pisliği, belayı nasıl yağdırıyor? İşte cevap olabilecek bir ayet;

İSRÂ-16 Yaşar Nuri Öztürk: Biz bir ülkeyi/medeniyeti mahvetmek istediğimizde, onun servet ve nimetle şımarmış elebaşlarına emirler yöneltiriz/onları yöneticiler yaparız da onlar, orada bozuk gidişler sergilerler. Böylece o ülke/medeniyet aleyhine hüküm hak olur; biz de onun altını üstüne getiririz.

Rad, 11 Yaşar Nuri Öztürk : Her biri için onu önünden ve arkasından izleyen gözcüler vardır ki, kendisini Allah'ın emrine bağlı olarak koruyup denetlerler. Gerçek şu ki Allah, bir toplumun mâruz kaldığı şeyleri, onlar, birey olarak içlerindekini/birey olarak kendilerine ilişkin olanı değiştirmedikçe, değiştirmez. Allah bir topluma bir perişanlık dileyince de artık onu geri çevirecek bir güç yoktur. Ve onlar için Allah'ın berisinden koruyucu bir dost da olamaz.

Saygılar ve sevgiler.

FLA

Not: Demek ki toplum olarak mahvolmayı hak edecek bir şeyler yapmışız.

Allah Zulme Niye Ses Çıkarmıyor? ve Bu Dünyayı Niye Yarattı?

O Hep Bir İş ve Oluştadır.

Etme bulma dünyası atasözünün kaynağı olabilecek bir ayet.
Gayet net yani oldukça açık ve anlaşılır.
Kötülük yapan onunla cezalandırılır.

Ne ekersen onu biçersin.
Gün gelir kurbanı olursun işlediğin vahşi cinayetin.
O hep bir iş ve oluştadır.
Zalimden kıygının öcünü almaktadır.

Geçmiş yaşamın vahşi zalimi.
Bu yaşamın küçük garibi.
Dikkat! “Kötülük yapan onunla cezalandırılır.” diyor ayet.
Gayet açık gayet net.

İşlediğin zulmü, bir başka zalim.
Üzerinde işliyor, bu böyle daim.

4.07.2018

F.L.A.

Nisa, 123..

Yaşar Nuri Öztürk: İş ne sizin kuruntularınızla/hurafelerinizle/anlamını bilmeden okuyuşlarınızla ne de Ehlikitap'ın kuruntuları/hurafeleri/anlamını bilmeden okuyuşlarıyla çözülür. Kötülük yapan onunla cezalandırılır. Ve böyle biri, kendisi için Allah dışında ne bir dost bulur ne de bir yardımcı.

Rahman, 29.

Göklerde ve yerde kim varsa O'ndan ister. O, her an yeni bir iş ve oluştadır.

Enam, 160,

Yaşar Nuri Öztürk: Kim bir güzellikle gelirse ona, getirdiğinin on katı var. Kötülükle gelene ise yaptığının kadarından fazla ceza verilmez. Onlar, haksızlığa uğratılmayacaklardır.

Fatih Lütfü Aydın

Uğursuzlukla ilgili bir başka ayet.

A'râf-suresi, 131 04.07.2018

Neml, 45-53

Uğursuzluk

Başa Dön

 

 

Ulul Elbab


Ulul elbab akıl ve gönil sahipleri demek. Bu elbab bende lobu çağrıştırdı. Bilindiği üzere lob iri et parçası demek. Beyin lobları sözü tıpta yer alır. Beyinde de düşünce dolayısıyla akıl bulunur ve duygular da yaşanır. O zaman Ulul Elbab aklını ve duygularını dengeli bir biçimde kullanan kişi olabilir.

Hayatta edindiğim en önemli deneyim, ne yaparsak yapalım sonuçta bir duygu yaşıyoruz. Yeni bir şey alırken ya da yeni bir beraberliğe adım atarken sonuçta yaşanan şey bir duygudur.

Ek bilgi olarak duygular tanımlanamaz ancak yaşayarak anlaşılabilirler.

Diyalektik gereği duyguların da haksızlık içeren ve içermeyen olmak üzere ikiye ayrılması söz konusu. Uyuşturucu aldığımızda çok güzel duygular yaşarız ama bedenimize ve ruhumuza haksızlık ettiğimizden korkuç azap duygularını da yaşarız.

Sonuç olarak aklın dizginiyle haksızlık içermeyen duyguları yaşamalıyız.

Konuyla ilgili eski bir yazım aşağıdadır.

Selamlar! Beynimiz düşünsel, duyuşsal ve bedensel olmak üzere 3 tür eylem yürütür. 1. IQ Intelligence ( Zekâ ) Quotient ( Bölüm ), Düşünsel Bölüm, Düşünsel Eylemlerin Yürütüldüğü Bölüm 2. EQ Emotional (Duyuşsal ) Quotient (Bölüm ) a) Duygusal ya da duyuşsal Eylemler’ in Yürütüldüğü Bölüm b) Hareketlerin ve Hücresel Eylemlerin Yürütüldüğü Bölüm Psikiyatrist ( Beyinbilimci ) Doç.Dr.Nusret Kaya’ ya göre IQ’ ya zekâ katsayısı denebilir ama EQ’ ya duygusal zekâ denemez. Nedenine gelince EQ beynin duygusal ya da duyuşsal eylemlerinin yürütüldüğü kısmı olup zekâ, düşünce, akıl türünden eylemleri içermez. Bir öneri olarak IQ için Düşünsel Bölüm Katsayısı ( DüBK ) ve EQ için de Duyuşsal Bölüm Katsayısı ( DuBK ) tanımlamaları yapılabilir. Psikiyatrist ( Beyinbilimci ) Doç.Dr.Nusret Kaya beyni anlatmak için ceviz örneğini vermiş. Örnekte cevizin kabuğu kafatasını, zarı düşünsel bölümü ve cevizin yenen kısmı da beyin hücrelerinin % 72 sini kullanan duygusal bölümü simgelemekte. Beynin düşünsel bölümüne yani Tıp Bilimi’ndeki karşılığıyla Korteks’e üst beyin, duygusal bölümüne de alt beyin adını vermiş. Halk arasında beynin düşünsel eylemlerinin yürütüldüğü üst beyne, beyin; duygusal eylemlerinin yürütüldüğü alt beyine ise kalp, yürek ya da gönül adı verilmiş. Düşünsel eylemler çok yoğun olduğunda beyin yorulduğu için üst beyine halk arasında beyin denmiş olabilir. Yine aynı şekilde duygusal eylemler deki yoğunluk ta kalbi hızlı hızlı attırdığından halk arasında alt beyine kalp denmiş olabilir. Kur’an’da ki ulûl elbâb : Gönül ve akıl sahipleri daha açıkçası duru, şeytanilikten arınmış akıl ve gönül sahipleridir. Bizlerin de duru akıl ve gönül sahiplerinden olmamız için; aklımızı, duygularımızı ve bedenimizi şeytanilikten arındırmamız gerekiyor. ALİ İMRAN-7 Yaşar Nuri Öztürk : Kitap'ı sana indiren O'dur: Onun ayetlerinden bir kısmı muhkemlerdir ki; onlar Kitap'ın anasıdır. Diğer ayetlerse müteşâbihlerdir. Şu var ki, kalplerinde bir eğrilik ve bozukluk bulunanlar, fitne aramak, onun yorumuna öncelik tanımak için Kitap'ın sadece müteşâbih kısmının ardına düşerler. Onun tevilini ise bir Allah bilir, bir de ilimde derinleşmiş olanlar. Bunlar, "Ona inandık, hepsi Rabbimizin katındandır." derler. Gönül ve akıl sahiplerinden başkası gereğince düşünemez. Huvellezî enzele aleykel kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummul kitâbi ve uharu muteşâbihât(muteşâbihâtun), fe emmellezîne fî kulûbihim zeygun fe yettebiûne mâ teşâbehe minhubtigâel fitneti vebtigâe te’vîlih(te’vîlihi), ve mâ ya’lemu te’vîlehû illâllâh(illâllâhu), ver râsihûne fîl ilmi yekûlûne âmennâ bihî, kullun min indi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi). Başa Dön

 

Üzüm Üzüme Baka Baka Kararır



Kısa yolu bulunan yazıda Sümmani'nin bir şiiri var. O şiirden bir dörtlük..

Yoksulluk dediğin ömürler söker,

Katranı kaynatsan olur mu şeker,
Cinsi bozuk adam cinsine çeker,
Aslı kara demir mücevher olmaz..
Cinsine çeker derken üzüm üzüme baka baka kararır, demek istiyor bence.

Üzüm üzüme baka baka kararır darb-ı meselinin ( atasözünün ) kaynağı olabilecek ayet kısa yolu..

Üzüm Üzüme Baka Baka Kararır

Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun. Tevbe, 119

Tevbe, 119

Başa Dön

 


 

Önemli Dini Notlar V


  

 

 

Vahşi Kapitalizm ve Sopası Faşizm.



Üretip, sattığı ürünlerle insanlara vahşice zarar verdiği için herhalde kapitalizme vahşi kapitalizm deniyor.

Roma imparatorluğunda o zamanlar sanaayi olmadığı için büyük toprak sahipleri kendilerini daha doğrusu tarlalarını ve hayvanlarını tehlikede gördüğünde, faşist adı verilen 2 yönetici atarlarmış. Tabiiki bu yöneticiler tam bir terör estirerek, işkencelerle, hapislerle insanları korkutup, sindirirmiş. Korku nefreti doğurduğu için herhalde büyük ölçüde nefret içeren beyin sinyallerine maruz kalıyorlardı. Bu durumda da hastalıklarla boğuşuyorlardı, herhalde.

FLA

https://www.antoloji.com/siddet-sevginin-dusmani-siiri/

Bima Kesebet

Rum, 41.Zaheral fesadü fil berri vel bahri bima kesebet eydin nasi li yüzikahüm ba'dallezı amilu leallehüm yarciun
Rum, 41.İnsanların ellerinin kazanmış oldukları yüzünden denizde ve karada bozgun çıktı. Allah onlara, yaptıklarının bir kısmını tattırıyor ki geri dönebilsinler.

Kur'an derki "...bima kesebet.."
Yaptıklarımız ( kazanmış olduklarımız ) yüzünden,
Cezamızı çekeceğiz, elbet.
Doğru kullansaydık oyları,
Bir süre sonra,
Çekmekten kurtulurduk, ooy ooyları.

FLA



Başa Dön

 


 

Veliler Hak Çocukları Sözü Üzerine



Selamlar! Az önce Mesnevi'de "Veliler Hak çocukları" yazıyor ve bu şirktir yazısını okudum. Gönderiyi bulamadığım için yorumumu buraya yazıyorum.

Bir sözün tevilini yani o kelime ile aslında ne denmek istendiğini iyi anlamak lazım. Bilindiği üzere kelimelerin bir gerçek, bir de değişmeceli ( mecazi ) anlamları vardır. Değişmeceli anlam bir kelimenin kendi anlamı dışında ki anlamıdır.

Örneğin çok cesur kişiye aslan denir. Gerçek anlamı bildiğimiz o yırtıcı hayvandır. Mevlana’nın Mesnevi’sinin 3. Cilt 79. Beyitinde, “Oğul, veliler Hak çocuklarıdır.” Cümlesi geçer. Bunu değişmeceli anlamıyla düşündüğümüzde “veliler tıpkı bir çocuk temizliği ve saflığıyla Allah’ı sever ve O’na itaat eder” o yüzden böyle söylenmiş olabilir, şeklinde bir sonuç çıkarabiliriz. Doğrusunu Hz.Allah bilir. F.L.A.

Başa Dön

 




 

Veren El Alan Elden Üstündür


Aşağıdaki Kadın Erkek Eşitliği yazımda yer alan geçimi üstlenmeyi genel anlamıyla ekonomik ve teknolojik güce sahip olma olarak düşünürsek, bu güce sahip olan ( veren el olan ) kişi üstündür. Müslüman olmayan Putin Kur'an kaynaklı bu ata sözümüzü hayata geçirerek üstünlük sağlamıştır. Örneğin bolca buğday üretip stoklayarak tahıla gereksinim duyan ülkelere karşı eline bir koz geçirmiş bulunmakta.
Yani buğday isteyen Putin'in isteklerine boyun eğmek zorunda.

Demek ki saygınlık, itibar ya da adam yerine konma ekonomik ve teknolojik güçle olanaklı bir durum olmakta

Kadin ve Erkek Esitligi

Aslında bunlar gündem saptırma da olsa bu konuda bir şeyler yazmak istiyorum. İnsanlar yaratılışta ve haklarda eşittir. Sonra bu eşitlik aşağıdaki 3 nedenle bozulur.

1. Takva. *

HUCURÂT-13
Yaşar Nuri Öztürk: Ey insanlar! Biz sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve örfler yoluyla tanışıp kaynaşasınız diye sizi milletlere, boylara ayırdık. Hiç kuşkusuz, Allah katında en seçkininiz, sakınılması gereken şeylerden en çok sakınanınızdır. Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.

2. Bilgi.

Bilenle bilmeyen bir olur mu?
ZUMER-9
Böyle birisi; gece saatlerinde secde ederek, ayakta durarak ibadet eden, ahiretten korkan, Rabbinin rahmetini uman biri gibi midir? De ki:"Hiç bilenlerle bilmeyenler eşit olur mu? Ancak gönül ve akıl sahipleri düşünüp ibret alır."

Bilgiyle böbürlenmeme.
YÛSUF-76
Bunun üzerine Yûsuf öz kardeşinin heybesinden önce, öteki kardeşlerin heybelerini aramaya başladı. Nihayet su kabını, öz kardeşinin heybesinden çıkardı. Yûsuf'a böyle bir tuzak öğretmiştik. Yoksa Yûsuf, Allah'ın dilemesi dışında, kralın dinine göre öz kardeşini alamazdı. Dilediklerimizi derece derece yükseltiriz biz. Her bilgi sahibinin üstünde bir başka bilen vardır.

3. Geçimi üstlenme.

NİSÂ-34
Yaşar Nuri Öztürk: Erkekler; kadınları gözetip kollayıcıdırlar. Şundan ki, Allah, insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol harcamışlardır. İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar; Allah'ın kendilerini koruduğu gibi, gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakatsizlik ve iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden çıkarın/bulundukları yerden başka yere gönderin! Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür.

Not: Yukarıda ki ayette erkekleri kadınlardan denmiyor, "insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır" deniyor. O zaman ki koyu ataerkil toplumda geçim yükümlülüğü erkekte idi bu durum erkeğin değil geçimi üstlenenin üstün olduğunu gösterir, bence. İşte yukarıda ki 3 nedenle eşitlik bozulur ama bu durum üstün olana zayıf olanı ezme hakkını vermez. Çalışan kadınların gebeliği ve emzirme durumu zaten pozitif ayrımcılık olarak ücretli izin şeklinde düzenlenmektedir.

Kadın ve erkek zaten insan oldukları için doğal olarak eşittirler ( hayattaki uygulamalar böyle olmasa da ).

Saygılar ve Sevgiler 25.11.2014

Not: Ayrımcılık aslında olumsuz ( negatif ) bir durumdur ama ayrımcılık ya da adam kayırma zor durumda olana yapılırsa bu olumlu ( pozitif ) ayrımcılık olur. Örneğin otobüste vs. de 2 kadından hamile olana yer verildiğinde bu adam kayırma olur ve olumsuz bir durumdur. Kadının zor durumda ( hamile ) olması ayrımcılığı olumluya çevirir.

*TAKVA (İTTİKÂ)
Bir şeyi korumak, zarar verecek şeylerden sakınmak, bir şeyi başka bir şeyle tehlikelere karşı korumaya almak anlamındaki "vikâye" kökünden gelen ittikâ; sözlükte; kuvvetli bir himayeye girerek korunmak, sakınmak, kendini muhafaza altına almak, bunun gereği olarak korkmak ve çekinmek demektir. İttikânın isim şekline takva denir. Din ıstılahında ittika ve takva; imân edip emir ve yasaklarına uyarak, Allah'a karşı gelmekten sakınmak, dünya veya âhirette insana zarar verecek, ilâhî azaba sebep olabilecek inanç söz, fiil ve davranışlardan ve her türlü günahtan sakınmak anlamına gelir. Takva sahibine muttaki denir. (bk. Muttaki) Kur'ân, baştan sona kadar takva-ittikâ kavramı ile örülmüş, çeşitli formlarda 250 defa kullanılmıştır. 54 defa (ittekullah'a) şeklinde Allah'a karşı gelmekten sakınılması emredilmiştir. Peygamberler de ümmetlerine hep takvayı tavsiye etmişlerdir (Âl-i İmrân, 3/138). Kur'ân'da ittikâ kavramı; îmân (Şu'arâ, 26/11), tevbe (Mâide, 5/65), itâat (Nahl, 16/52), ma'siyetleri terk etmek (Bakara, 2/189), korkmak (haşyet) (Hac, 22/1), ibâdet etmek (Nahl, 16/2) ve ihlas (Tevbe, 9/108. Hac, 22/37) anlamlarında kullanılmıştır. Takvanın üç mertebesi vardır; 1- Şirk, küfür ve nifaktan korunarak îmana sarılmak. (Fetih, 48/26) Kelime-i tevhid, (Lâilâhe illallah=Allah'tan başka ilâh yoktur cümlesi) kelime-i takvadır (Tirmizî, Tefsîr, 48). 2- Büyük günahları işlemekten, küçük günahlarda ısrar etmekten kendini alıkoymak ve dini görevleri, farzları yerine getirmek (A'râf, 7/96). 3- Kalbi, Hak'tan meşgul edecek her şeyden temizleyip bütün varlığı ile Allah'a yönelmektir (Âl-i İmrân, 3/102). İttikâ ve takva kavramının kapsamına îmân, ihsân, ihlas, ibâdet, itâat, sâlih amel, birr ve adalet gibi övme ifade eden bütün kavramlar girmektedir. Yani takva kavramı, bu kavramların ifade ettiği bütün anlamları içermektedir. Takva-ittikâ kavram adalet ve zulmün zıddıdır (Mâide, 5/2, 8; Bakara, 2/189, 237). "Takva, azıkların en hayırlısıdır." (Bakara, 2/197). (İ.K.)

Takva Şiiri

Başa Dön

 

 

Vicdan



Vicdanın Fransızcası, conscience morale yani ahlaki bilinç. Ahlaki değerlerin bilincinde olma. Bu değerlerden biri de acıma ( merhamet etme, kıyamama vs. ) dır. Hırsımıza yenik düşerek, bu bilinci yitirdiğimizde, şeytanın kölesi oluruz. Bu insan için rezilce bir yenilgidir.

FLA

Hakim, hakim,
Vijdan a:zabı var nitekim.
Vicdan a:zabı,
Bozar sinirleri, yani a:sabı.
FLA

 

 

FLA

https://www.google.com/search...


Başa Dön

 

Önemli Dini Notlar Y


  

 

 

Yılbaşı



Dünya hayatının yani deni hayatın yanında Hak rızasına uygun yaşam demek olan maruf da var.

Fatır Suresi, 5-8

Ankebut, 64

Yılbaşını kutlamak değil, deni yaşamı yaşamak, insanı hüsrana iter.

https://www.antoloji.com/deni-ve-maruf-siiri/

https://fatihltfaydin.tr.gg/-Deni-Hayat-Maruf.htm

https://fatihltfaydin.tr.gg/Aslolan-Manevi-Dogum-Gunudur-ve-Husran.htm


Hristiyan bayramı olan Noel 25 Aralık'ta kutlanır. Yani 31 Aralık'ın Hristiyanlıkla bir ilgisi yok.

https://tr.wikipedia.org/wiki/Noel

Kur'an'da Meryem'in hamileliği sırasında hurmaları silkeleyip, açlığını gidermesi isteniyor. Buradan da hurmalar yazın yetişen bir bitki olduğu için İsa peygamberin 25 Aralık'ta değil bir yaz günü doğdu sonucu çıkar.

Meryem Süresi 24, 27 ayetleri.

https://fatihltfaydin.tr.gg/Nefsin-Asamalari.htm

https://fatihltfaydin.tr.gg/Nefsi-Emmare.htm

www.fatihltfaydin.tr.gg

Başa Dön

 

Önemli Dini Notlar Z


  

Zalimden Başkasına Düşmanlık Edilmez

 Bakara 193 ayeti gereği tepki bir dinden, mezhepten ya da milletten olan kişilere değil zalimlere yöneltilmelidir.

Bakara 193

Herkesi sev ama,
Zulme sapanlar hariç.
Allah zalimi sev deyip de,
Kuluna Zulmeder mi hiç?

Libido'ya ulaşmamıza engel olacak kişilerle,
Aramıza olabildiğince,
Mesafe koymalıyız, bence.

Erkekliğin onda dokuzu kaçmakta,
Biri de görünmemekte.
İnsan kendini ve sevdiklerini,
Savunmalı elbette ama gerektiğinde.

FLA
Saygılar ve Sevgiler.
18.06.2012

BAKARA-193

Yaşar Nuri Öztürk: Fitne kalmayıncaya ve din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla çarpışın. Eğer çarpışmaktan vazgeçerlerse artık zulme sapanlardan başkasına düşmanlık edilmez.

Not: Üzülme der Mevlana ve devam eder; Kızma hiç kimseye yaptıklarından dolayı aksine teşekkür et ihanet edenlere sadakati öğrettikleri için...Minnet duy yalancılara doğrunun farkına varmanı sağladıkları için...Mutsuz edenlere dua et mutluluğu daha derin hissettirdikleri için.. Herkesi sev yaşamına bir anlam kattığı için..Hayat bu yüzden daha güzel siyahlar beyazı farkettirdiği için.....Kaynak: kaanil.blogcu.com...

Fatih Lütfü Aydın
Kayıt Tarihi : 24.8.2014 22:27:00

 Bakara 193 Şiiri

...................................

Deniz Gezmiş'in son sözleri,
"Yaşasın tam bağımsız Türkiye!...
Kahrolsun emperyalizm!
Yaşasın işçiler, köylüler!"

......................................

Atatürk'ümüzün Bağımsızlıkla ilgili Sözleri.
BAĞIMSIZLIK, TAM BAĞIMSIZLIK, EKONOMİK BAĞIMSIZLIK-ULUSAL BAĞIMSIZLIK
• Tam bağımsızlık, ancak ekonomik bağımsızlıkla mümkündür. (1922)
• Biz bağımsızlık istiyoruz dediğimiz zaman, tam bağımsızlık istediğimizi herkesin anlaması gerekir. (1923)
• Bu günkü çabamızın amacı, tam bağımsızlıktır. Bağımsızlığın tamamı ise ancak ekonomik bağımsızlık ile mümkündür. Bir devletin maliyesi bağımsız olmayınca, o devletin bütün yaşamsal kuruluşlarında bağımsızlık felç olmuştur. Çünkü devletin her organı, ancak parasal (mali) kuvvet ile yaşar. Mart 1922 TBMM.
• Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.
• Ben yapabilmek için mutlaka özgür bir ulusun çocuğu kalmalıyım. O halde, ya özgürlük ya ölüm!
• Ne kadar zengin ve gelişmiş olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak olmak katından yüksek bir işleme uygun sayılamaz.
• Türkiye halkı asırlardan beri hür ve bağımsız yaşamış ve bağımsızlığı hayatın şartı kabul etmiş bir ulusun kahraman çocuklarıdır. Bu ulus bağımlı yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır. ( 1922, İzmit) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 38) 18.02.1922 Claude Farrere ile Çay Ziyafetinde.
• Tam bağımsızlık ancak ekonomik bağımsızlık ile mümkündür. (1922, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. I, Ankara, 1997, s. 243)
• Bu millet, ekonomik bağımsızlığını elde ederse o kadar kuvvetli temel üzerinde yerleşmiş ve ilerlemeye başlamış olacaktır ve artık bunu yerinden kımıldatmak mümkün olmayacaktır. İşte düşmanlarımızın, hakiki düşmanlarımızın bir türlü rıza göstermedikleri budur. (1923, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 114)
• Ulusumun bağımsızlığı yolunda canımı vermek, benim için vicdan ve namus borcu olsun(1923) (Mustafa Kemal’den Atatürk’e, Kültür Bakanlığı Yayını Cilt I, s. 158)
• Temel ilke, Türk ulusunun haysiyetli ve onurlu bir ulus olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam bağımsızlığa sahip olmakla gerçekleştirilebilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık dünyası karşısında uşak olmak katından yüksek bir işleme yaraşmaz...
https://fatihltfaydin.tr.gg/Ataturk-Soz-ve-Demecleri.htm

........................................................................................................

https://forum.memurlar.net/konu/1946508/


Muhannet: mihnet eden yani sıkıntı veren demek olduğundan zalim yerine de kullanılır.
Zalim de bir şeyi konması gereken yere değil de başka bir yere koyan oluyor
Zalim zulmeden demek.
Emekçinin cebine konması gereken başka bir yere konduğunda bu durum zulūme örnek oluşturur.
Biri bir şeyi çok fazla yapıyorsa bu iş Arapçada mūbaalağa ( abartı ) kalıbıyla yazılır
Örneğin fırıncı ekmek yapma işini çok fazla yaptığından Arapçası hubbazdır.
Hubz, ekmek hubbaz da fırıncı oluyor.
Hubz, hubbaz ve mihnet ( sıkıntı verme) muhhannet oluyor.
FLA

Zaman Değişince Ahkam Değişir


Zaman değişince ahkâm yani Kur'an'ın yargı içeren ayetleri değişebilir. Bu da ancak sosyal alanda olabilir. Ruhsal alanda yani inanç esaslarında ve ibadette ve ayrıca doğa kanunlarında değişme olmaz.

Örnek
1. Allah bir tanedir. Ortağı yoktur.
2.Su 100 derecede kaynar.

Sosyal alandaki hacca atla, deveyle ya da herhangi bir binitle gidin ayeti elbetteki günümüze güncellenmiş yani otobüs, uçak vs. ile gidilir, olmuş. Sosyal alandaki uyarlamalar da Kur'an'ın özüne uygun olmalı yani haksızlık içermemelidir. F.L.A.

Cemil Kılıç hocamız, KIRMIZIKEDİ yayınevinde basılmış İslam Bu adlı kitabının Şeriat Allah'ın Kanunları mıdır? maddesinde Rad, 38 den ve bu ayetten ilham alınarak ( esinlenerek) belirlenmiş Mecelle'nin ana ilkesinden söz ediyor. Osmanlı'da medeni kanun olarak kullanılan Mecelle'nin amna ilkesi, "Ezmanın tegayyürü ile ahkâmın tegayyürü inkâr olunamaz " şeklindedir. Ezman: zaman, tegayyür: değişme, gayrı, öteki olma v.s., ahkâm Kur'an hükümleri, Kur'an'da yer alan yargılar. Hocamız bunu, "Zamanın değişmesi ile hükümlerin değişmesi inkâr edilemez" diyerek çevirmiş, Allah razı olsun.

Rad, 38, Cemil Kılıç: Her zamanın bir hükmü vardır.
Rad, 38, Yaşar Nuri Öztürk: Her süre için bir yazı vardır.

Yinelemekte yarar var ...
Zaman değişince ahkâm yani Kur'an'ın yargı içeren ayetleri değişebilir. Bu da ancak sosyal alanda olabilir. Ruhsal alanda yani inanç esaslarında ve ibadette ve ayrıca doğa kanunlarında değişme olmaz.

Örnek
1. Allah bir tanedir. Ortağı yoktur.
2.Su 100 derecede kaynar.

Sosyal alandaki hacca atla, deveyle ya da herhangi bir binitle gidin ayeti elbetteki günümüze güncellenmiş yani otobüs, uçak vs. ile gidilir, olmuş. Sosyal alandaki uyarlamalar da Kur'an'ın özüne uygun olmalı yani haksızlık içermemelidir. F.L.A.

Ayrıca Merdan Yanardağ hocamız, ( Ondan da allah razı olsun) KIRMIZIKEDİ yayınevinde basılmış İçtihat Kapısı kitabında 23. sayfadan başlayarak çok önemli anahtar kavramlara yer vermiş.

Bunlardan biri akılcılık diğeri de nakilcilik.

Bu 2 görüşü Kur'an cetveli ile ölçelim.

1. Akılcılık. Allah bir çok ayette aklımızı işletmemizi emreder. (Yunus 100, allah aklını işletmeyenler pislik yağdırır.)
2. Nakilcilik. Biz atamızdan böyle gördük diyenlere, 170: Onlara, "Allah'ın indirdiğine uyun" dendiğinde: "Hayır! Biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız." derler. Peki, ataları bir şeye akıl erdiremiyor, doğruya ve güzele ulaşamıyor idiyseler!... diye yanıt verilir.

Bu nakilcilere geleneksel İslamcı da denilir. Atalar da insan olup, hata yapabileceüinden gelenekler Hakk sözüyle çatıştığında elbetteki Hakk zözünü esas almalıyız. Hakk rızasına uygun gelenekler de reddedilmemelidir.

Sonuç olarak içtihat kapısını* kapatmak, Rad, 38 ayetien karşı çıkmak demektir.

*İctihâd, (Arapça: اِجْتِهاد)İslam hukukçusunun sosyal hayatta şeriatın birincil kaynaklarında yer almayan sorunları çözmek amacıyla fıkıh usûlü prensiplerini kullanarak hükme varmak için zihinsel çaba harcamasına verilen Arapça terim.

Alıntı kısa yolu…

İçtihat

Bu durumda içtihat yorum elde etmek için ilgili kaynakları okumak, incelemek ve kafa yormak, çaba harcamak oluyor. Hakimin bir hüküm kanunda açıkça yer almadığında kanunları araştırıp, çabalayarak yorum yapmasına da içtihat denir. Ayrıca Kur'an'la ilgili benzer çabalara da içtihat denir. İçtihat kapısını kapamak, düşünmeyi, sorgulamayı, araştırmayı engellemek, demektir.

Mirasla ilgili yazımdan bir alıntı.

Miras hakkında, tarla, bahçe, mal (sığır, davar vs.) gibi varlıkların miras nedeniyle aşırı bölünmesi verimin düşmesine neden olup, geçimi üstlenen erkek için büyük bir ekonomik yıkıma sebebiyet vermesin, diye kızlara az pay emredilmiştir şeklinde yorumlar vardır. İkinci bir yorumda, ilkel toplumların geliştirilmesi amacıyla bazı ayetlerin tıpkı içki ile ilgili ayetlerde olduğu gibi derece derece, alıştıra alıştıra indirilmiş olduğudur.Ayrıca ayetin emir kipinde değil de öneri kipinde olması bu işin zamana bırakıldığının bir göstergesidir.Ruhsal alanla ilgili ahkâm yani Kur’an ayetleri değişmez ama miras gibi sosyal alana yönelik ayetler zaman değişince ahkâm değişir sözü gereği haksızlık içermeden zamana uydurulmalıdır.

12.03.2018 Fatih Lütfü Aydın.

Yaşar Nuri Öztürk
Nisa, 7. Ana-baba ve akrabanın geriye bıraktığından erkeklere bir pay vardır. Ana-baba ve akrabanın geriye bıraktığından -onun azından da çoğundan da- farz kılınmış bir nasip olarak kadınlara da bir pay vardır

11. Allah size çocuklarınızla ilgili olarak şunu öneriyor: Erkek için, iki dişinin payı kadar. İkiden fazla kadın iseler ölenin bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer çocuk sadece bir kadınsa, mirasın yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığından ana-babanın her biri için altıda bir hisse olacaktır. Ölenin çocuğu yoksa ve kendisine ana-babası mirasçı olmuşsa bu durumda anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa, anasının payı, yapacağı vasiyetten ve borcundan arta kalanın altıda biridir. Babalarınız var, oğullarınız var. Siz bunlardan hangisinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Allah'tan bir buyruğu önemseyin. Hiç kuşkusuz Allah her şeyi bilir, tüm hikmetlerin sahibidir.

Bence Nisa 7'de geçen bir pay sayı olarak değil herhangi bir anlamında birdir. Örneğin, Bir adam geldi, tümcesinde anlam açık değil ama bir tane adam geldi deyince, bir sözcüğünün sayı olarak kullanıldığı anlaşılır. Tane eklenmezse herhangi bir adam anlamına gelebilir. F.L.A.

Yani Hz.Allah Nisa 7'de 1 tane pay erkeğe ve 1 tane pay da kadınlara demiyor. Kadınlara da bir pay verin diyor. Öyle olmasaydı Nisa 11'de 2 ye 1 sayı hesaplaması yapmazdı. Peki neden 1 tane pay erkeğe ve 1 tane pay da kadına dememiş?
Vahşi ataerkil bir topluma adaleti derece derece yaymak için olabilir. 11.08.2018 F.L.A.

Sonra zaman değişince sosyal alanla ilgili düzenleme yapılmış, zaten. Ayrıca 2 ye 1 oranı kız çocuk 1 tane ise söz konusu. F.L.A.

Not: Nisa, 7, Lir ricali nasıybüm* mimma terakel validani vel akrabune ve lin nisai nasıybüm mimma terakel validani vel akrabune mimma kalle minhü evkesür nasıybem mefruda

Nisa, 11 , Yusıykümüllahü fı evladiküm lizzekeri mislü hazzıl ünseyeyn fe in künne nisaen fevkasneteyni fe lehünne sülüsa ma terakv ve in kanet vahıdeten fe lene nısf ve li ebeveyhi li külli vahıdüm minhümes südüsü mimma terake in kane lehu veled fe il lem yekül lehu veledüv ve verisehu ebevahü fe li ümmihis sülüs fe in kane lehu ıhvetün fe li ümmihis südüs mim ba'di vesıyyetiy yusıy biha ev deyn abaüküm ve ebnaüküm la tedrune eyyühüm akrabü leküm nef'a ferıdatem minellah innellahe kane alımen hakıma

*Bizdeki nasip, pay demek, zaten Arapça'dan girmiş. Arapça 1 tane anlamına gelen vahid sözcüğü ayette yer almıyor. Demek ki herhangi bir anlamında bir, olmalı.

Başa Dön

 


Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol