ÖNSÖZ
Din Hizmeti Parayla Verilmez ama
Din hizmeti parayla,
Verilmez ama
Matbaacı kazanmasın mı?
Parası çok olana,
Kuşe kâğıda,
Az olana da,
3. hamura,
Kitap basılamaz mı?
Parası çok az olana da,
PDF ya da HTML formatında,
Kitap çıkartılabilir ama.
Parası çok az olan kitap okumasın mı?
FLA
Şiir, Dizge, Düzyazı ve Kitap Üstüne
Her uyaklı dizge,
Benzese de şiire,
Şiir değildir.
Dizge duygu içermelidir.
İşte bir örnek.
Olanaklı değil ona şiir demek.
O kap delik.
Paslı üstelik.
Şuradaki bardak,
İşini görür, ancak.
FLA
Yazı Türleri
1. Manzume yani dizge.
2. Nesir yani düz yazı.
1. Dizge: Dize ya da mısra denen ve belli bir ölçüye göre yazılmış satırlardan oluşan yazı türüne denir. 2 dizeye beyit, 4 dizeye ise kıta denir.
Genelde dizelerin sonu ka:fiyeli yani uyaklı olur. Uyak dize sonlarındaki ses benzerliklerine denir. Dize sonlarının uyaklı ya da redif yani yedek uyaklı olması dizgeyi şiir yapmaz.
Örnek.
O kap delik.
Paslı üstelik.
Şuradaki bardak,
İşini görür, ancak.
FLA
Bir dizgenin şiir olabilmesi için bir temasının yani bir duygunun işlendiği ana fikrinin olması gerekir. Bu yüzden şiir bir duygu işidir. Duygu yoğunluğuyla ancak, şiir dizeleri
dizilebilir. İlham yani içe doğuş duygu yoğunluğunda oluşan bir olaydır. Şiir bir iletişim aracıdır. Canlılar arasındaki; bilgi, duygu ve düşünce alışverişi demek olan iletişimin
sağlıklı gerçekleştirilmesi için gerekirse uyaklar feda edilmelidir. Yani illa:ki uyaklı yazacağım derken şiirde verilmek istenen iletinin iletilememesine yol açılmamalıdır.
Önemli olan yemeğin sosu, süsü değil kendisidir. Gıda sosda değil yemektedir.Birinden vazgeçmek zorundaysak bu sos olmalıdır. Şiirin akılda kalıcılığını sağlayan uyak da
yemeğin sosu gibi şiirin sosudur, süsüdür ama verilmek isteneni verebilmek için gerekirse uyaktan vazgeçilmelidir. Çağrışım yoluyla uyak elde edilemediğinde devrik cümle ve
redif yani yedek uyak şairlerin kurtarıcısıdır.
2. Düz Yazı: Kompozisyon kurallarına yani yazı derleme kurallarına göre yazılarak oluşturulan yazı türüne denir.
Kompozisyon.
1. BAŞLIK : Konunun ana fikrini [ verilmek istenen iletiyi (mesajı) ] sezmeye elverişli bir başlık yazılmalı.
2. GİRİŞ : Gelişme bölümünde anlatılacak konunun tanımının yapılıp, tarihçesinden bahsedilmesinden sonra, gelişme bölümünde anlatılacaklar başlıklar halinde yazılmalı.
3. GELİŞME : a) Üstünlükler yani avantajlar, bir başka deyişle konunun üstün, iyi, olumlu yanları yazılmalı.
b) Eksiklikler yani dezavantajlar, handikaplar bir başka deyişle konunun eksik, olumsuz yanları yazılmalı.
c) Eksikleri, olumsuzlukları gidermek için alınması gereken önlemler sıralanmalı ve doyurucu örneklerle konuya açıklık getirilmeli.
4. SONUÇ : Alınması gereken ders, yani verilmek istenen ileti ( mesaj) özet olarak yazılmalı.
Düz yazı ile ilgili önemli bir konu da rapor ve plan hazırlamadır. 5 N 1 K formülüyle yazılan kompozisyonda yani derlemede geçmiş zaman kullanılırsa rapor gelecek zaman
kullanılırsa plan hazırlanmış olur. Neyin, neden, ne zaman, nerede, nasıl ve kimler arasında yapıldığının kâğıt üzerinde derleme kurallarına uygun bir şekilde yazılmasına
RAPOR denir.
Neyin, neden, ne zaman, nerede, nasıl ve kimler arasında yapılacağının kâğıt üzerinde derleme kurallarına uygun bir şekilde yazılmasına PLAN denir.
İyi bir araştırmacının, rapor hazırlarken İbn-i Haldun’un* tarih kitabı yazacaklara verdiği önerilere kulak vermesi yararına olur. Tarih yazmak da sonuç da rapor hazırlamak
olduğundan iyi bir rapor için İbn-i Haldun’a kulak vermeli.
Bu durumda 5 N 1 K formülüne 1 N daha eklenmeli bence.
Neyin, neden, ne zaman, nerede ve nasıl olup, ne gibi sonuçlar doğurduğunun ve kimler arasında yapıldığının kâğıt üzerinde derleme kurallarına uygun bir şekilde yazılmasına
RAPOR denir.
Neyin, neden, ne zaman, nerede ve nasıl olacağının ve ne gibi sonuçlar doğuracağının ve kimler arasında yapılacağının kâğıt üzerinde derleme kurallarına uygun bir şekilde
yazılmasına PLAN denir.
*1336-1406 yılları arasında yaşamış olan İbn-i Haldun, Kitab-ul İber ( İbretler Tarihi ) adlı eserinin 1. Cildi olan Mukaddime ( Giriş, Önsöz ) ile ünlü olmuştur.
Ona göre bir tarih kitabı; neyin, nerede, ne zaman, nasıl ve kimler arasında olduğundan çok, bir olayın neden olduğu ve ne gibi sonuçlar doğurduğu üzerinde durmalıdır.
Yani illiyet bağına ( neden sonuç ilişkisine ) ağırlık vermelidir.
Ne gibi sonuçlar doğurduğu kısmını biraz açmakta yarar var. Rapor hazırlayan kişi yargılarını* işin içine katmamalı yani subjektif ( öznel ) değil objektif ( nesnel ) olarak rapor
hazırlamalıdır. Gazetecilikte bu durumu açıklamak için şu hikâye örnek verilir. Acemi bir gazeteci haberinde, “Evi yanan adam çok üzgündü.” şeklinde bir yargıda bulunur yani
yorum yapar. Doğrusu yorumsuz olarak doğrudan nesne ( burada yanan ev ) ile ilgili bilgileri, kendi yargılarını işin içine katmadan vermelidir. Daha sonra, bence, sanırım gibi
ifadelerle yorumunu yapabilir.
Müdürü acemi gazeteciye, “Üzgün olduğunu ne biliyorsun. Belki de sigortadan yüklü bir para alacak.” diyerek öznel olmayacak şekilde yani kendi yargılarını işin içine katmadan
haber ( rapor ) hazırlaması gerektiğini söyler.
*Yargı: kişinin, bir konu, kurum ya da kişi ile ilgili olarak bir düşünceye sahip olmasıdır.
Bu yüzden hâkime yargı aracı anlamında yargıç denir. Oğlunu yargılayan bir yargıç öznel olmamalıdır. Yani duygularını ve düşüncelerini işin içine katmamalıdır. Nesnel olmalı
yani nesne ( yargı eylemi üzerinde gerçekleşecek varlık, bu örnekte oğlu ) ile ilgili bilgilere ve delillere göre yargıda bulunmalıdır. Ayrıca hüküm veren yani yargıda bulunan
anlamında yargıca ha:kim denmiş olabilir.
3. Kitap Üstüne
Sağlık bir hazine,
Yitiren kapılır, hüzüne.
Akıl, ruh ve beden sağlığına sahip olmak için hem gerçek anlamıyla hem de yan anlamıyla abur cubur dan uzak durmalı. Bilindiği üzere abur cubur vücuda pek fazla yararı
olmayan gıda demek. Bu nedenle ruhumuzu ve beynimizi besleyip, geliştirecek kitaplar okumalıyız.
Abur Cubur
Yine bilindiği üzere gerçek anlam, duyulduğunda ilk akla gelen anlam. Abur cuburu duyduğumuzda aklımıza ilk olarak vücudumuza pek yararı olmayan yiyecekler ve içecekler
gelir. Yan anlam ise gerçek anlamla aynı görevi gören fiziki varlıkların dilimize kattığı anlamlardır.
Örneğin ayak gerçek anlamıyla insan ve hayvan bedenlerini ayakta tutan organdır. Köprü ayağı ise ayağın yan anlamıdır çünkü o da ayakta tutma görevini görür ve somut yani
5 duyu organımızla varlığı algılanabilir.
Mecazi yani değişmeceli anlam ile yan anlamı ayırd etmeye yarayan ölçüt yan anlamın somut, değişmeceli anlamın ise soyut olması yani 5 duyu organımızla varlığının
algılanamamasıdır.
Örneğin kurnaz kişiye, "Seni tilki seni." dediğimizde, kurnazlığını kastederiz ve kurnazlık soyut bir şeydir.
Akıl ve ruh sağlığımızın gelişimi için abur cubur olmayan kitaplar okumalıyız. Burada abur cubur kitaplar yan anlamda çünkü hem duyduğumuzda ilk akla gelen anlamda değil
hem de somut.
Abur cubur olmayan kitaplar; bilim, sanat, tarih ve edebiyat dallarına ait kitaplardır, bence. Abur cubur olmayan kitaplar şöyle de belirlenebilir. Bilindiği üzere terim; bilim,
sanat, spor ve meslek dallarına ait özel sözcüklerdir. TEBESSÜM sözcüğü; terim, bilim, sanat, spor ve meslek sözcüklerinin baş harflerini barındırır.
O zaman TEBESSÜM edebilmek için; bilim,sanat, spor ve meslek dallarına ait kitaplar okumalıyız.
Ek bilgi olarak kavram, terimlerin zihnimizde oluşturduğu resimlerdir. Bu yüzden aile mefhumu ( kavramı ) denir. Aile denince sosyoloji yani toplum bilimine ait özel sözcükler
olan; anne, baba, çocuklar ve yuva sözcükleri, zihnimizde belli resimlerin oluşmasını sağlar.
Tebessüm anımsatıcısı işimizi kolaylaştırabilir.Tebessümün te si, bilim, sanat, spor ve meslek dallarına ait özel sözcükler demek olan terimi çağrıştırır ve b, s, s ve m harfleri de
bilim, sanat, spor ve meslek sözcüklerini çağrıştırır.
Bunlara bir de diğer dördü gibi hayatı, anlatan, öğreten öykü kitaplarını da eklemeli. Bilindiği üzere romanlar yaşanmış olayların yanında hayal dünyasına ait kurgular içerir.
İnsanın elbette hayalleri olmalı ama bu hayaller ulaşılamayacak kadar çok yüksekte ise kişi eskilerin deyimiyle sükut-u hayale yani hayal kırıklığına uğrayabilir. Bu da
depresyona yani ruhsal çöküntüye neden olabilir.
Sonuç olarak, hayatı yansıtan bilim, sanat*1, spor, meslek dallarında ait kitaplarla ve öykü kitaplarıyla ruhumuzu ve beynimizi geliştirirsek, bizi kolay kolay alt edemezler.
*Kavram terim anlamında kullanılsa da terimden biraz farklıdır. Kavram kavrayıştan gelmekle birlikte terimlerin zihnimizde oluşturduğu resimlerdir.
Örneğin, Zooloji ( Hayvan Bilimi ) özel sözcüğü olan hayvan bir terim iken zihnimizde oluşan hayvan resimleri ise kavramdır.
*1 Sanat: İnsan ruhunu geliştiren, güzelleştiren ve toplumun sorunlarına çözüm getiren eserler üretme etkinliğidir.
Ek bilgi olarak tanımdan yola çıkarak, “Sanat, sanat için mi yoksa halk için mi yapılmalı?“ sorusuna yanıt bulunabilir, bence. Sanat, insanı geliştiren, güzelleştiren, toplumun
sorunlarına çözüm üretip, hayatı anlatan eserler ürettiğinden zaten halk için yapılır. Sorunların gündeme getirilmesi, yönetimlerin ve sorunların baştakilere olduğu gibi
aktarılmasına engel olan bürokratların hoşuna gitmediğinden, sanatçı baskı görür. Sanat tanımına uygun yapıldığında zaten halk için yapılır ama olanakları kısıtlanan sanatçı
nasıl sanat yapabilir? Sonuç olarak sanatçı acı da olsa gerçekleri yansıtan bir ayna görevi görür. Bir yönetici, sanatçıların özgürce çalışmasını sağlarsa, aynanın önünü kapayan
bürokratların kendini yanıltmasının önüne geçebilir.
Saygılar ve sevgiler.
24.08.2020
FLA
Not: Paylaştığım kitaplara bu bağlantıdan
ulaşılabilir.
Sınava gireceklere yardımcı olması dileğiyle.

A Grubu
2 Temmuz Yürekler Buz
Bugün vahşetin yıl dönümü, 2 Temmuz.
Vahşetin vijdansız görünümü, yürekler buz.
Oy Madımak Madımak...
Ey örümcek kafa! Eğil de bir Kur'an'a bak.
Var mı Kur'an'da insan yakmak.
Bu şiirin az sonrası,
Tarih ha:la 2 Temmuz.
Yürekler yine buz.
Ölü bulundu Leyla yavrumuz.
Biz dindar toplumuz!
Elhamdüllah müslüman yüzde doksandokuzumuz.
Aslında domuz* bir çoğumuz.
Etiketle müslüman olunmaz.
Takva*2 olmadıkça huzur bulunmaz.
Yine söz edeceğim, ben,
Yeniden dünyaya gelmeden.
Yoksa sorar dururuz, hep,
Neden? Neden? Neden?
Acı çekti o küçük ruh ve beden?
Yeniden doğuş ve etme bulma dünyası, diye.
Sessiz kalmamalıyız, elbette.
Lanetleyip, uğraşmalıyız, hep birlikte.
02.07.2018
F.L.A.
Aşağıdaki alıntının kısa yolu....https://www.antoloji.com/ava-giden-avlanir-4-siiri/
Eğer bu gariban kız çocuklarının ne suçu var diye sorulursa, Karma felsefesi ya da halk diliyle etme bulma dünyası cevabı verilebilir. Tabii bunların hepsi tahmin doğrusunu Hz. Allah
bilir. Bu kücük çocuklar ne zaman benzer zulmü işlediler de bu durma düştüler denirse o zaman Reenkarnasyonu açıklamak gerekir.
https://fatihltfaydin.tr.gg/Reenkarnasyon-k1-Yeniden-Dogus-k2-.htm
Kısa yollara ulaşmak için seçilip, sağ tıklanarak adrese git tıklaması, yapılmalı.
*Yaşar Nuri Öztürk,
Maide, 60: De ki: "Allah katında ceza olarak bundan daha kötüsünü size bildireyim mi? Allah'ın lanetlediği, üzerine gazap indirdiğidir o. Allah böylelerinden maymunlar, domuzlar ve
tağut uşakları yapmıştır. İşte bunlardır yer bakımından daha kötü, yolun denge noktasını kaybetme bakımından daha şaşkın olanlar."
*2https://www.antoloji.com/takva-19-siiri/?siralama=b
60. De ki: "Allah katında bunlardan daha şiddetli bir cezayı hak edenleri size söyleyeyim mi? Onlar, Allah'ın lânetledikleridir; onlar Allah'ın gazab ettikleridir ve şeytanî güçlere
taptıkları için Allah'ın maymuna ve domuza çevirdikleridir: (77) Bunlar durumu en kötü olanlar ve doğru yoldan [küçümser davrananlardan] daha da fazla sapanlardır". (78)
77 - "Maymun" ve "domuz"a yapılan bu göndermeyi lafzî anlamıyla alan birçok müfessirin tersine tâbi�în'in meşhurlarından Mücâhid, onu, bu tür günahkarların maruz kalacağı
ahlakî çöküntünün mecazî bir tanımı (mesel) olarak açıklar: Onlar, maymunlar gibi ne yapacakları önceden tahmin edilemeyen ve domuzlar gibi şehvet kurbanı olurlar (Menâr VI, 448).
Bu yorum, Taberî tarafından da 2:65 ile ilgili açıklamasında nakledilmiştir -"şeytanî güçler" (tâğût) ifadesi konusunda bkz. sure 2, not 250.
78 - Ardından gelen ayetlerden açıkça anlaşıldığı gibi, küçümseyicilerden de daha kötü durumda olan günahkarlar, münafıklar ve özellikle onlar arasından Kitâb-ı Mukaddes'e
inandıklarını iddia edenlerdir: çünkü, vahiy aracılığıyla aydınlatılmış olduklarından bu tür davranışlarının hiçbir mazereti yoktur. 64. ayette özellikle Yahudilerden söz edildiği halde
66. ayette İncil'e yapılan atıf, Hristiyanların da bu ithamın dışında kalmadıklarını açıkça gösterir.
Alıntı... https://www.kuran.gen.tr/?x=s_main&y=s_middle&kid=31&sid=5
Fatih Lütfü Aydın
Kayıt Tarihi : 2.7.2018 17:04:00
Başa Dön
23 Nisan
Seçimler, her görüşün oylandığı,
Gizli oylama açık tasnif ile yapılmalıdır.
Açık tasnif, oyların herkesin,
Önünde sınıflandırılmasıdır.
Çoğunluğun oyuyla seçilenler.
Çoğulculuğa önem verip,
Azınlığa da hizmet etmeliler.
Ulusal egemenlik böyle sağlanır.
Egemenliği millet böyle eline alır.
Bunlardır demokrasinin özü, hülasası.
Buydu Atatürk’ümüzün esas kavgası.
Bunun için 23 Nisan’ı bayram etti size.
Bu fikir yer etsin diye beyinlerinize.
Büyüyünce oyunu, namusun gibi gör.
Oyunla demokrasiye çelik zırhlar ör.
Kirli pazarlıklarla oy satın alınabilir.
Halkın oyu çalınabilir.
Sen yine de oyunu satma.
Midene haram lokma katma.
Saygılar ve Sevgiler.
12.04.2007
Fatih Lütfü Aydın.
Tarihçilere göre hasta adam olarak nitelendirilen Osmanlıyı parçalamak için 19. yüzyılın sonlarına doğru (1860 lı yıllar) hürriyetçilik hareketi başlatıldı. jön Türkler de bu hareket içinde
ortaya çıkmıştır.
Jön Türkler: Osmanlı Devleti içinde 19. yüzyılın ikinci yarısında Meşruti bir temele dayalı bir sistem kurmak, Kanun-i Esasi ilanıyla da serbest seçimlere gitmek ve böylece oluşturulacak
meclise,ülke geleceğini teslim etmek gibi fikirlerle yola çıkan, hedef olarak batı örnekliğini seçen Osmanlı aydınlarının ortak adıdır. Bu isim ilk olarak Mustafa Fazıl Paşa'nın yayınladığı
bir arîzada kullanılmış ve sonradan Namık Kemal ve Ali Suavi tarafından Yeni Osmanlılar karşılığı olarak benimsenmiştir. Ayrıca, I. ve II. Meşrutiyet dönemlerinde de bütün ihtilalciler
için bu isim kullanılmıştır.
Jön Türk hareketi, Osmanlı tarihinin son kesitinde en önemli sosyal ve siyasal harekettir. Belki de Osmanlı tarihinde böyle bir orijinallik ve tipiklik az rastlanan bir örnektir.
Jön Türkler'den İttihat ve Terakki 'ye uzanan yolda Osmanlı temelinden sarsılmıştır.
Kuruluş ve başlangıç noktaları ile sonuçları farklı neticeler doğuran hareket, hem bir felaket hem de geleceği etkileyen bir kaosa dönüşmüştür
Not: Meşrutiyet: şartlı (yasalı, meclisli yönetim) demektir. Bilindiği üzere Monarşi (krallık) 1. Mutlak (astığı astı, kestiği kestik) Monarşi. 2. Meşruti Monarşi olarak 2 ye ayrılır. F.L.A.
.........................
1- Kanun-i Esasi (I. Meşrutiyet)
Tanzimat döneminde çıkarılan fermanlarla kabul edilen tabii haklar ve yükümlülükler giderek unutulmuş, istibdat devirlerine has keyfi ve takdiri idare tekrar başlamıştır. Padişah
Abdülaziz memurları sürgün etme hastalığına tutulmuş, büyük memuriyetler rüşvet karşılığı dağıtılır olmuştur! .
Yönetimin bu keyfi ve mutlakıyetçi tutumuna, Avrupa ekolünde yetişen bazı aydınlar karşı çıkmaya başladılar; bunlar "Genç Osmanlılar" adı verilen bir grup aydındır. Bu zümre içinde
Ali Suavi, Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal, Agah Efendi gibi isimler bulunuyordu.
Genç Osmanlılar Avrupa ve İstanbul'da çıkardıklan "Ulum" ve "İbret" gibi gazetelerde insan hakları, eşitlik, hürriyet, adalet, vatan sevgisi, meşrutiyet, meclis sistemi, anayasal sistem
vs. gibi konuları işliyorlardı. Bu grubun idare kademelerinde de destekçiler vardı. Bunların başında Mithat Paşa, Hüseyin Avni Paşa, Mütercim Rüştü Paşa gibi kişiler bulunuyordu.
Aynca hürriyet ve meşrutiyet fikirleri küçük ve büyük memurlarla subaylar, mühendishane ve tıbbiye öğrencileri arasında da geniş yankılar buluyordu.
30 Mayıs 1876 da Abdülaziz tahttan zorla indirildi. Yerine V. Murat tahta çıkarıldı. Bu padişahın akli rahatsızlığı vardı ve o da 31 Ağustos'ta tahttan indirilip, yerine meşrutiyeti ilan etme
konusunda olumlu görüşleri bulunan II. Abdülhamit tahta çıkarıldı.
https://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/19/1271/14637.pdf
Not: Daha sonra 2. Abdülhamit 1877'de (93 harbi) Osmanlı- Rusya savaşını bahane ederek 1. Meşrutiyeti sona erdirdi. 30 yıllık baskılı bir yönetim Jön Türkleri ve onların içinden çkan
İttihat ve Terrakiciler (İttihat: Birleşme, birlik kurma, bir olma.Terakki: İlerleme, yükselme, gelişme.) 'in baskısıyla 1908'de 2. Abdülhamit, 2. Meşrutiyet'i ilan etmek zorunda kaldı.
Daha sonra 31 Mart olayı* yaşandı.F.L.A.
İstanbul'da denetimi elinden kaçıran İttihat ve Terakki asıl güç merkezi olan Selanik'teki 3. Ordu'yu harekete geçirdi. Böylece ayaklanmayı bastırmak üzere Hareket Ordusu kuruldu. Ayaklanmacılar 23 Nisan'ı 24 Nisan'a bağlayan gece İstanbul'a girmeye başlayan Hareket Ordusu'na başarısız bir direniş çabasından sonra teslim oldular. Heyet-i Mebusan ve Heyet-i Ayan da bir gece önce Yeşilköy'de toplanarak Hareket Ordusu'nun girişiminin meşruluğunu onaylamışlardı.
https://tr.wikipedia.org/wiki/31_Mart_Vakas%C4%B1
Not: Mustafa Kemal Atatürk hareket ordusunun kurmay başkanıydı. Bazılarına göre TBMM'yi 23 Nisan'da açması bu olayla ilgilidir. Hareket ordusu 31 Mart (Rumi takvime göre) vakası
ile başlayan ayaklanmayı bastırarak, keyfi yönetime son vermiş ve halkın da yönetimde söz sahibi olmasını sağlamıştır. İşte Atatürk bu bilinci taze beyinlere aktarabilmek için 23 Nisan'ı Çocuk ve Ulusal Egemenlik Bayramı olarak ilan etti.F.L.A.
*31 Mart olayı Meşruti Monarşiden Mutlak Monarşiye dönüş amacıyla başlatıldığı için gerici ayaklanma olarak adlandırılır. Bu ayaklanmanın liderinin 2. Abdülhamit'in damadı Prens
Sabahattin olduğu söylenmektedir.
Okuduğum bir yazıda bireyci (bireye, insan haklarına, eşitliğe önem veren) birinin nasıl olur da Mutlak Monarşi için ayaklanma başlattığı, sorgulanıyordu. Yazıya göre, Prens Sabahattin
İngilizlerce destekleniyor ve İngilizler de Osmanlıyı rahatça yönetebilmek için Mutlak Monarşiyi istiyordu.F.L.A.
Fatih Lütfü Aydın
Kayıt Tarihi : 15.8.2014 23:56:00
Başa Dön
4 Kabımız
Bir resimde bir bilimci dalmış bilime.
İlgisiz kalmış, bahar ve yaz mevsimlerine.
O zaman,
Beyin, yürek, mide ve bilinen kab,
Olmak üzere,
4 kaba da ayırmalı zaman.
Olmaz ki, hep beyin hep beyin,
Kaliteli zaman ve sevgi ister, yüreğin.
Hep mide için yani fiziksel gereksinimler için de çalışma.
Denge önemli bunu unutma.
4 kabımız 4 kabımız,
Onlar cennete kapımız.
Çok önemli bu 4 kap.
Kaplarımız zaralılarla dolmasın Ya Rab.
FLA
Beyin, yürek, mide ve malum kap olmak üzere.... 4 kabını , doğal şeylerle doldurup, Hakk'ın gözüne girmek için çabalayan sıradan bir insanım. Doğru olan, doğal olandır.Bunun kanıtı da doğal
yaşadığımızda ruhsal ve bedensel sorunlar yaşamıyor olmamızdır.
Beynimizi yararlı bilgiyle, yüreğimizi sevgiyle, midemizi helal, sağlıklı şeylerle, kötü alışkanlıklardan uzak bir şekilde doldurup, 4. kabımızı da her türlü sapıklıktan arındırdığımızda inşallah
Hakk'ın gözüne girip gerçek başarıyı yakalamış oluruz.
Fatih Lütfü AYDIN
12.11.2012 Beyin, yürek, mide ve.. yazısının yazıldığı tarih.
Fatih Lütfü Aydın
Kayıt Tarihi : 4.8.2022 16:50:00 4 Kabımız şiirinin yazıldığı tarih.
Başa Dön
Ağaç Çiçek ve Kadın
Ağaç, çiçek ve kadın,
Üçünde de ruh var,
Ruhu kararmışlar.
Sevgi duygusunu yaşayamazlar.
Odun gibi duygusuzdurlar.
Ağaçta ruh vardır.
Kesilip de odun olunca,
O ruh kaybolur.
Ağacı kesenler,
Kadını esir edenler.
Ruhu, sevgiyi hissedemezler
Saygılar ve sevgiler.
29.05.2016
F.L.A.
Fatih Lütfü Aydın
Kayıt Tarihi : 29.5.2016 16:06:00
Ağlamak ama Nasıl?
Negatif enerjiyi atmak,
Amacıyla oluyorsa, ağlamak,
O zaman olası değildir, katılmamak.
Ancak zırt pırt ağlıyorsa insan,
Kendini zayıf hisseder, inan.
Boşalmak için ağlamalıyız ama,
Yıkılmamak için moral depolamalıyız, daima.
Savaş açmalıyız, hep.
Akli, ruhsal ve bedensel sağlığı bozan düşmanlara.
Saygılar ve sevgiler.
10.03.2017
Fatih Lütfü Aydın.
Aşağıdaki şiirden etkilenerek bu şiiri yazdım.
Nasıl etmeli de ağlayabilmeli
farkına bile varmadan?
Nasıl etmeli de ağlayabilmeli
ayıpsız,
aşikâre,
yağmur misâli?
Neylersin alışkanlık
için kan ağlarken yüzün güler
dikilitaş gibi dinelirsin yine.
Yavrum, erişmek ne müşkülmüş meğer,
anneler gibi ağlamanın yiğitliğine?
Nazım Hikmet RAN
Başa Dön
Tavşan avlamanın 2 yolu.
1. Avcı derin bir kuyu kazar ve üzerine gazete koyar. Sonra gazeteyi deldirmeyecek kadar üzerine ot ve çerçöp koyarak çukuru kamufle eder yani gizler.
Üzerine de bir havuç koyar. Havuca atlayan tavşan kuyuya düşer ve son havucunu yiyerek, Ya Rabbi şükür der ve avcı da gelerek onu afiyetle yer.
2. Avcı kendini ve sol eldeki sopayı göstermeyerek, sağ eliyle havucu uzatır.
tavşan endişelenirse, fırsat kaçıyor diye düşündürtmek için havucu hafifçe çeker.
Havuca tamah eden tavşan,
Sopayı yer o an.
Bu kez havuç da yiyemez.
Havuç yerine yer sopayı,
Çıkarmazsak bundan payı,
Biz de yeriz hep sopayı.
De bakalım şimdi, Ey kuş!*
Sen hırkaya mı aldandın,
Yoksa yalan dünyanın,
Süsüne mi kandın?
Yunus Suresi ayet 100,
Allah pisliği, aklını işletmeyene yağdırır,
Olur yerle bir dümdüz.
Yaşar Nuri Öztürk:
Yunus, 100,
Allah'ın izni olmadıkça hiçbir benlik iman edemez. Allah, pisliği, aklını kullanmayanlar üzerine bırakır.
Fatır Suresi ayet 5,
Aldatmasın seni o yaman aldatıcı,
Yoksa çöker ocağına,
Büyük bir acı.
Yaşar Nuri Öztürk:
Fatır, 5, Ey insanlar, Allah'ın vaadi haktır! O halde iğreti dünya hayatı sizi sakın aldatmasın! O yaman aldatıcı, o çok gururlu, sizi sakın Allah ile aldatmasın.
Kaf Suresi, ayet 16,
Allah size şah damarınızdan daha yakın.
Allah'la aranızdaki perdeleri kaldırmaya bakın.
O perdeler hak rızasına aykırılıklardır,
Salih amel ederek,
Hak rızasına aykırılıkları kaldırmazsanız,
Yanar ocağınız cayır cayır.
FLA
Yaşar Nuri Öztürk:
Kaf, 16,
Yemin olsun ki, insanı biz yarattık. Nefsinin ona neler fısıldadığını da biz biliriz. Biz ona, şah damarından daha yakınız.
*Derviş ve Kuş
Bir gün yaralı bir kuş Hz. Süleyman aleyhisselama gelerek, kanadını bir dervişin kırdığını söyler.
Hazreti Süleyman aleyhisselam dervişi hemen huzuruna çağırtır.
Ve ona sorar;
“Bu kuş senden şikâyetçi, neden kanadını kırdın?”
Derviş kendini savunur;
“Sultanım, ben bu kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, yanına kadar gittim, yine kaçmadı.
Ben de bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacağım sırada kaçmaya çalıştı, o esnada kanadı kırıldı.”
Bunun üzerine Hz. Süleyman kuşa döner ve der ki;
“Bak, bu adam da haklı. Sen niye kaçmadın? O sana sinsice yaklaşmamış. Sen hakkını savunabilirdin.
Şimdi kolum kanadım kırıldı diye şikâyet ediyorsun?”
Kuş kendini savunur.
“Efendim ben onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsaydı hemen kaçardım. Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez,
bunlar Allah’tan korkarlar diye düşündüm ve kaçmadım.”
Hazreti. Süleyman aleyhisselam bu savunmayı doğru bulur ve kısasın yerine getirilmesini ister.
“Kuş haklı, hemen dervişin kolunu kırın” diye emreder.
Kuş o anda;
“Efendim, sakın öyle bir şey yaptırmayın” diyerek öne atılır.
“Neden” diye sorar Hazreti Süleyman.
Kuş sebebini şöyle açıklar;
“Efendim, dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar…
Siz en iyisi mi, bunun üzerindeki derviş hırkasını çıkartın… Çıkartın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasın.”
Alıntı...
Fatih Lütfü Aydın
Kayıt Tarihi : 9.2.2024 15:04:00
Başa Dön
Rahman 33’e göre,
Kurtulmak için dünya zorluklarından,
Mutlaka yararlanmalı bir araçtan.
Herkes gülmeye, huzura aç.
Huzur için gerekli bir araç.
Der ki 33. Ayetinde Sure-i Rahman
O araç güç ve yetki, o araç bir sultan,*
İşte o sultan, yol gösterici, yola erdirici Yüce Kur’an.
Takva sahibini hak yoluna erdirir, yaparak Sultan.*1
Bakara Suresi 2 – 5. Ayetler,
Takva sahiplerini işaret eder.
Bakara, 282’de Hz.Allah,
Takva sahiplerine öğretmenlik edeceğini söyler.*2
Çıkış yolu takva3 ile,
Böyle yazılmış Talak, 2,de.4
Takva Kur'an'ı yaşama geçirmek,
Canlı Kur'an olup,
Kur'an şerbetini ruha içirmek.
Şerbet Kevser Şarabı'dır,
Nur, 36 daki ev sahiplerine hakktır.
Dünya şarabından ayrı bir şaraptır.
Dünya haramlarına düşmüşe, yasaktır.
Saygılar ve Sevgiler.
29.03.2016
Fatih Lütfü Aydın
Bu dosyada ki tüm ayet Türkçe anlamları Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’e aittir.
Rahman, 33
Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin bucaklarından/köşelerinden geçip gitmeye gücünüz yeterse, hadi geçin gidin. Bilgi ve güç dışında bir şeyle geçip gidemezsiniz!
Yâ ma'şerel cinni vel insi inisteta'tum en tenfuzû min aktâris semâvâti vel ardı fenfuz(fenfuzû) , lâ tenfuzûne illâ bi sultân(sultânin) .
1. yâ: ey
2. ma'şere: topluluk
3. el cinni: cin
4. ve el insi: ve insan
5. in isteta'tum: eğer gücünüz yetiyorsa
6. en tenfuzû: nüfuz etmek, nüfuz ederek geçmek, çıkmak
7. min aktâri: çapından, çaplarından
8. es semâvâti: semalar, gökler
9. ve el ardı: ve arz, yeryüzü, yer
10. fe unfuzû: o halde, haydi
11. lâ tenfuzûne: nüfuz edemezsiniz, geçip çıkamazsınız
12. illâ: ancak, olmaksızın
13. bi sultânin: bir sultan*, bir güç
*İslâm Ansiklopedisi Sultan maddesinden bir alıntı.
Diğer taraftan insanların ve cinlerin Allah’ın huzurunda hesap vermekten asla kurtulamayacaklarını ve O’nun mutlak iradesine rağmen hiçbir şey yapamayacaklarını ifade eden âyette (er-Rahmân 55/33) zikredilen sultan “evrenin sınırlarını aşmayı mümkün kılacak bir güç, Allah tarafından bahşedilen bir yetki ve imkân” mânasına yorumlanabilir.
*1Bakara
2.
İşte sana o Kitap! Kuşku,çelişme, tutarsızlık yok onda. Bir kılavuzdur o, korunup sakınanlar için.
Zâlikel kitâbu lâ reybe fîh(fîhi) , huden lil muttekîn(muttekîne) .
1. zâlike: işte bu, bu
2. el kitâbu: kitap
3. lâ: yok, değil
4. reybe: şüphe
5. fî-hi: onun hakkında, onun içinde, onda
6. huden: hidayet, hidayete erdiren
7. li el muttekîne: takva sahipleri için
3.
Ki onlar, gayba inananlar, namazı kılanlardır. Ve kendilerine rızk olarak verdiklerimizden, başkalarına pay çıkaranlardır.
Ellezîne yu’minûne bil gaybi ve yukîmûnes salâte ve mimmâ razaknâhum yunfikûn(yunfikûne) .
1. ellezîne: o kimseler, onlar
2. yu'minûne: îmân ederler
3. bi: ile,... e
4. el gaybi: gayb, bilinmeyen
5. ve yukîmûne: ve ikame ederler, hakkıyla yerine
6. es salâte: salat, namaz
7. ve mimmâ (min mâ) : ve o şeyden, ondan
8. razaknâ-hum: onları rızıklandırdık
9. yunfikûne: infâk ederler, (Allah yolunda)
4.
Hem sana vahyedilene hem de senden önce vahyedilene inananlardır onlar. Âhıreti gereğince kavrayıp anlayanlar da onlardır.
Vellezîne yu’minûne bi mâ unzile ileyke ve mâ unzile min kablik(kablike) ve bil âhireti hum yûkınûn(yûkınûne) .
1. ve: ve
2. ellezîne: o kimseler, onlar
3. yu'minûne: îmân ederler
4. bi mâ: şeye
5. unzile: indirildi
6. ileyke: sana
7. ve mâ: ve şey
8. unzile: indirildi
9. min: den
10. kabli-ke: senden önce
11. ve: ve
12. bi el âhireti: ahirete (ruhun ölümden evvel Allah'a ulaşmasına)
13. hum: onlar
14. yûkınûne: yakîn hasıl ederler (kesin olarak inanırlar)
5.
İşte bunlardır Rablerinden bir hidayet üzere olanlar, işte bunlardır gerçek anlamda kurtuluşu bulanlar.
Ulâike alâ huden min rabbihim ve ulâike humul muflihûn(muflihûne) .
1. ulâike: işte onlar
2. alâ: üzere, üzerinde,... e
3. huden: hidayet
4. min: den
5. rabbi-him: kendi Rab'leri, onların Rabbi
6. ve: ve
7. ulâike: işte onlar
8. hum: onlar
9. el muflihûne: felâha erenler, kurtuluşa erenler
*2Bakara, 282
………..Allah'tan korkun. Allah size öğretiyor. Allah, her şeyi en iyi biçimde bilendir.
vettekûllâh(vettekûllâhe) , ve yuallimukumullâh(yuallimukumullâhu) , vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun) .
98. ve ittekû: ve takva sahibi olun
99. allâhe: Allah
100. ve yuallimu-kum: ve size öğretiyor
101. allâhu: Allah
102. ve allâhu: ve Allah
103. bi kulli şey'in: herşeyi
104. alîm(alîmun) : bilendir
Maddi olarak (bedenen) göklerin ve yerin bucaklarından geçmek için söz konusu olan araç Sultân’dır. Bunu manevi açıdan da düşünecek olursak ruhun bedeni ve madde alemini geçmesi için gereken araç ta yine Sultân’dır, yani Kur’an’dır. Kur’an’ın enerjisi ile ruhumuzun yüksek enerji boyutuna ulaşıp bedenimizden özgürce çıkması neden söz konusu olmasın. Zaten öldüğümüz de isteğimiz dışında ruhumuz bedenimizi terk ediyor. Takva https://fatihltfaydin.tr.gg/Takva-Prof-.-Dr-.-Suleyman-Ates.htm ile ruhumuz yüksek enerji boyutuna ulaşabilir. Doğrusunu Hz. Allah bilir. F.L.A.
29.03.2016
Aşağıda ki alıntının adresi…. https://fatihltfaydin.tr.gg/Sultan-Prof-.-Dr-.-Suleyman-Ates.htm
Ey cinler ve insanlar topluluğu, göklerin ve yerin bucaklarından geçip gitmeğe gücünüz yeterse geçin gidin. Ancak kudretle geçe¬bilirsiniz. (Rahman: 89/33)
89/33'ncü âyette, Allah'ın huzuruna hesap vermeğe gelen cinlerin ve insanlara hitaben, bu hesaptan kaçıp kurtulmaya güçleri varsa göklerin bucaklarına, uzak köşelerine kaçmaları buyurulmakta, bunu ancak sultân ile başarabilecekleri belirtilmektedir.
Kur'ân-ı Kerîm'de, genellikle burada olduğu gibi gökler çoğul olarak, yer ise tekil oiarak kuİlantiır. Tekil olarak kullanılan Arz, insanların, üzerinde yaşadıkları ve kendisinden yaratıldıkları Dünyâ'dır. Bu âyetlerde bu Dünyâ hayâtından sonra Allah'ın huzurunda hesap vermek üzre duran günahkâr cinlerin ve insanların, o yüce Hâkimin azâb kararından kaçıp kurtulamaya-cakları, göklerin ve yerin uzak noktalarına, derinliklerine de geçip gideme-yecekleri, çünkü uzayın derinliklerine ancak kudret ile gidileceği anlatıl-maktadır. Yani âyetlerin amacı, âhirette yüce Mahkemenin kararından kurtul¬manın mümkün olmadığını temsil yoluyla vurgulamaktır. Fakat işaret edilen gökler ve yer, şu gökler ve şu yerdir.
Şimdi burada cinlerin ve insanların göklerin ve yerin derinliklerine hiç geçemeyecekleri değil, fakat ancak kudret ile geçebilecekleri, göklere geçmeğe ne kadar uğraşsalar, üzerlerine gönderilen alev ve pullanmış bakırlarla engellenecekleri, bu engelleri yenemeyecekleri anlatılıyor.
İnsan oğlu bugün Aya ulaşmış, içinde bulunduğumuz Güneş sisteminin bazı gezegenlerine insansız peykler de göndermiştir. Fakat henüz kendi güneş sisteminin dışına çıkmadığı gibi, kendi sistemimizde de Ayın sınırından öteye gidememiştir. Zaten çıkması da pek mümkün görünmemektedir. Çünkü buna çok engel vardır. Bir uzay gemisinin Dünyâ atmosferinden kurtulup tekrar ona dönmesi sıralarında aracın atmosferle sürtünmesinden meydana gelen çok yüksek ısının, aracı yakmaması için aracın ısıya dayanıklı porselenlerle kaplanması gibi çok tedbir alınmıştır. Ama bu, Güneş sisteminin içinde böyledir. Ya bu Güneş sisteminden kurtulup başka bir Güneş siste¬minin alanına girmesine insan m ne ömrü yeter, ne de buna imkânı olur. Evvelâ insan oğlunun, sür'ati ne olursa olsun, herhangi bir araçla Güneş sisteminin dışına çıkmasına ömrü ve imkânları yeterli değildir. Güneş sistemi içinde bazı yıldızlara gitme çabaları olacağına âyette işaret vardır ama insanların daha fazla ileriye gidemeyeceklerine de işaret vardır. Çünkü Güneşten ve diğer güneşlerden gelecek, sürtünmelerden doğacak, parçalanan yıldızlardan yansıyacak çeşitli zararlı ışınlar, bütün çabalan sonuçsuz bırakır.
Göklerin derinliklerine geçmek mümkün olmadığı gibi yerin ta merkezine geçmek de mümkün değildir. Çünkü yerin merkezi ateştir. İnsan oğiu, bu ateş korunu delip de dünyânın bir yanından girip öbür yanından çıkma imkânını bulamamıştır, herhalde bulamayacaktır da. Çünkü merkezde gittikçe yükselen ısılar ve korlar, bütün maddeleri eritir. Öyle ise insanın yetkisi sınırlıdır. İnsan ne yerin derinliklerine, ne de göklerin bucaklarına geçecek kudrete sahiptir.
Esasen âyetin amacı bunu anlatmak değil, biraz önce söylediğimiz gibi cinlerin ve insanların, Allah'ın huzurunda hesap vermekten hiçbir suretle kurtulamayacaklarını vurgulamaktır. Ancak bu mânâ, Kur'ânın genel üslûbuna uygun olarak temsili ve tasviri bir surette anlatılmıştır. Bu ifadede bilimsel gerçeklere de işaret sezmekteyiz. Fakat âyette mutlaka bugün ulaşılan teknik ilerlemeler kastedilmiştir, diye kesin bir hüküm veremeyiz.
3 https://www.antoloji.com/takva-19-siiri/
4 Yaşar Nuri Öztürk: Sürelerini doldurma noktasına geldiklerinde o kadınları ya örfün gerektirdiği biçimde tutun yahut da yine örfün gerektirdiği şartlarla onlardan ayrılın. İçinizden adalet sahibi iki kişiyi de tanık tutun. Tanıklığı Allah için tam bir biçimde yapın. Allah'a ve âhiret gününe inanan kişiye işte bu şekilde öğüt verilmektedir. Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu nasip eder.
Fatih Lütfü Aydın
Kayıt Tarihi : 29.3.2016 11:18:00
Yok öyle armut ağacının altında yatıp da,
Armut piş, ağzıma düş demek,
Vermeden hiç bir emek,
Armudun düşmesini beklemek.
Herkes kendi virüsünü kendi öldürecek,
Bağışıklık sistemini güçlendirerek.
Diyalektik gereği her şey zıttıyla var.
Bütün kötüleri öldürmek,
Yaratılıştaki dengeyi bozar.
Herkes kendi kötülüğünü kendi yok edecek,
Çile çekmeye devam edecek,
Kendi kötülüğünü, yok edene dek.
Bu böyle sürüp, gidecek.
FLA
Fatih Lütfü Aydın
Kayıt Tarihi : 12.8.2020 10:54:00
Aynadır Tiyatro
Ders alunmazsa bu aynadan,
Çıkılamaz, esfel-i safilin çukurundan.
Esfel-i safilin,
Bu bizim zayıf, doymak bilmez beden.
Haksız hırslarla olur,
Sürünmemize neden.
Tiyatro bir okul,
Tiyatrocu öğretmen.
İyi de var kötü de,
Hangisinden istersen.
Güzel de var çirkin de,
Seçim senin seç beğen.
Tiyatro aynasıdır, aynısıdır hayatın.
Oradan yansır kendi zatın.
Tiyatro bir okul; bir ayna,
Gösterir, öğretir seni sana.
O aynada kendini görürsen,
Ver kendine çeki düzen.
Dünya bir tiyatrodur.
Bu tiyatroda oyna dur.
Bakıp da ibret almazsan,
Ruhun kalır hep bodur.
Tiyatrocu oynar Shakespeare’i.
Anlatır dizginlenemeyen duyguların,
Yol açtığı ruhsal kiri.
Romeo Julyet, Otello, Hamlet.
Kral Lear ve Lady Macbeth.
Hepsinde var haksızlık içeren hırs.
Akılla dizginle nefis atını, gitsin tırıs.
Dinimizde de var hırs,
Daha hayırlısını isteme.
Anlatılır, İnşirah Surasinde.
Ama kul hakkına yönelmişse,
Dizginle nefis atının yularını.
Aşamazsın yoksa, esfel-i safilini,
Sefilliğin en sefilliğini,
Aşağının da aşağılarını.
Saygılar ve Sevgiler.
14/12/2007
Not: TÎN-4
Biz insanı, gerçekten en güzel bir biçimde yarattık.
Lekad halaknel insâne fî ahseni takvîm(takvîmin) .
1.
lekad
: andolsun
2.
halaknâ
: biz yarattık
3.
el insâne
: insanı (insanın nefsini)
4.
fî
: içinde
5.
ahseni
: en güzele (ahsene) ulaşabilecek
6.
takvîmin
: takvim, programlanmış zaman kevn, yaratış tarzı
TÎN-5
Sonra da onu düşüklerin en düşüğüne/aşağıların en aşağısına çevirip attık.
Summe redednâhu esfele sâfilîn(sâfilîne) .
1.
summe
: sonra
2.
redednâ-hu
: onu reddettik, iade ettik, çevirdik
3.
esfele sâfilîne
: esfeli safilin, sefillerin en sefili, en sefil hale
Fatih Lütfü Aydın
Kayıt Tarihi : 19.8.2014 01:42:00
B Grubu
Ruhumdaki derinlik,
Estirir hafif hafif,
Hoş, tatlı serinlik.
Buradaki serinlik,
Sembol değil gerçek anlam.
Kevserin serinliğinde,
Direnene bitecek cümle gam.
Bulmak için serinliğe giden yolu.
Muhafaza etmeli dölü dolu dolu*
Böylece gerçeği haykırıyorum.
İnşallah zincirleri kırıyorum.
Kabardı duygularım, hislerim.
Bunun için akar terim.
Ben ruhumu isterim.
Ben ruhumu isterim.
Ben bir garip dervişim.
Bir bakmışsın ermişim.
Ben ruhumu isterim.
Ben ruhumu isterim.
Gel beri de, gel beri de.
Hal kalmadı bu deride.
Yandım Allah’ım yandım.
Yandım kapına dayandım.
Kovsan da kapından.
Düşerim damdan.
Bana da yakılsın şamdan.
Ben ruhumu isterim.
Ben ruhumu isterim.
Yılmam dökerim gözyaşı.
Bana da ver o öz aşı.
Ben ruhumu isterim.
Ben ruhumu isterim.
Ne olursun ereyim.
İstersen canımı vereyim.
Ben ruhumu isterim.
Ben ruhumu isterim.
Ben ruhumu isterim.
Ben ruhumu isterim.
Gerçek, kalıcı huzurumu isterim.
Ben ruhumu isterim.
Saygılar ve Sevgiler.
12.04.2007
*Mesnevi Hikâyeleri Bakkal ve Papağanı
Mesnevideki bir papağan,
Çok güzel ötermiş.
Güzel sesli, yeşil renkli konuşkan,
Bekçilik edermiş,
Ondan sorulurmuş dükkân.
Oradan oraya atlarken,
Dökülmüş gül yağı,
Kabahat anlaşılınca sahibinden,
Yemiş dayağı.
Üzüntüden kel kalmış.
Ötememiş, oradan oraya,
Sel gibi akamamış.
Nefis terbiyesinden kel kalan birini görünce,
Gülmüş ona, demiş,
Sen de mi döktün yağı, her gün, her gece.
Anlaşılmaz geldiyse, bazılarına bu bilmece,
Anlatmaya çalışayım, edeplice.
Sembol anlamıyla düşünülürse o gül yağı.
Dünyaya gelmemizi sağlayan sıvıdır, basbayağı.
Cinsellik de azgınlık, saç hücrelerini öldürür.
Papağan misali, ele güne güldürür.
Olmamalı böyle bir papağan.
Gül yağını dökerek, an be an.
Taocu Felsefe’nin özü,
Yağı dökmeden ötmek,*
Dikkate almazsa insan bu sözü,
Yer sağlıktan, Hak’tan kötek.
Saygılar ve Sevgiler.
08.02.2008
*Bu Fecr ve Ben Ruhumu İsterim adlı şiirlerimde geçen sıvıda cimrilik konusu; halk tarafından ve bilim dünyası tarafından bilinen bir gerçektir. Eskiden pehlivanlar güreşe çıkmadan belli bir süre önce eşleriyle yataklarını ayırırlarmış. Doktorlar ağır ameliyata girecek hastalarının cinsel perhiz yapmalarını istermiş. Bunlar da göstermektedir ki cinsel perhiz bedenin güçlenmesini sağlamaktadır.
Ben bundan başka cinsel perhizin ruhumuzu üst enerji boyutuna taşıyıp, özgürce bedenimizi terkedebilir duruma getireceğine inanmaktayım.
Elbette ki önemli olan sıvı da cimrilik yani az sıvı harcamak şartıyla insan eşiyle her türlü ten temasında bulunabilir, bence. 03.06.2017 F.L.A.
Fatih Lütfü Aydın
Kayıt Tarihi : 4.6.2017 11:15:00
C-Ç Grubu
Cennete girmesi umulanlar.
Onlar aşağıda ki ayetlere uyanlar.
Hakk’ın çağrısına uyup,
Gafletten, aymazlıkdan, ayıkmazlıkdan çıkıp,
Ayıkanlar, uyananlar.
Hakk sözüyle yunup yıkanıp, arınanlar.
Saygılar ve Sevgiler.
04.02.2015
Cennete Girmesi Umulanlar.
BAKARA-62
Şu bir gerçek ki, iman edenlerden, Yahudilerden, Hıristiyanlardan, Sabîlerden Allah'a ve âhıret gününe inanıp barışa ve hayra yönelik iş yapanların,
Rableri katında kendilerine has ödülleri olacaktır. Korku yoktur onlar için, tasalanmayacaklardır onlar.
İnnellezîne âmenû vellezîne hâdû ven nasârâ ves sâbiîne men âmene billâhi vel yevmil âhiri ve amile sâlihan fe lehum ecruhum inde rabbihim, ve lâ havfun
aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne) .
1. inne ellezîne : muhakkak ki, hiç şüphesiz onlar
2. âmenû : âmenû oldular (Allah'a ulaşmayı dilediler)
3. ve ellezîne : ve o kimseler, onlar
4. hâdû : yahudiler
5. ve en nasârâ : ve hristiyanlar
6. ve es sâbiîne : ve meleklere veya yıldızlara tapanlar
7. men : kim, kimse(ler)
8. âmene : âmenû oldu (Allah'a ulaşmayı diledi) , îmân etti, inandı
9. biallâhi (bi allâhi) : Allah'a
10. ve el yevmi el âhiri : ve son gün, ve sonraki gün, ruhun Allah'a ulaşma günü
11. ve amile sâlihan : ve salih amel, ıslâh edici (nefsi tezkiye edici) amel yaptı
12. fe : artık, böylece
13. lehum : onlar için, onların
14. ecru-hum : ecirleri, mükâfatları
15. inde : yanında, katında
16. rabbi-him : onların Rabbi, Rab'leri
17. ve lâ havfun : ve korku yoktur
18. aleyhim : onlara
19. ve lâ hum yahzenûne : ve onlar mahzun olmazlar
BAKARA-112
İş onların sandığı gibi değil! Kim güzel davranışlar sergileyerek yüzünü Allah'a teslim ederse, Rabb'i katında ödülü vardır onun. Korku yoktur böyleleri
için; tasalanmayacaklardır onlar...
Belâ men esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun fe lehû ecruhu inde rabbihî, ve lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne) .
1. belâ : hayır, bilâkis, öyle değil
2. men : kimse, kişi
3. esleme : teslim etti
4. veche-hu : vechini, fizik vücudunu
5. lillâhi (li allâhi) : Allah'a
6. ve huve : ve o
7. muhsinun : muhsin, ahsen olan
8. fe : artık, o zaman
9. lehu : onun
10. ecru-hu : onun karşılığı, ecri, ücreti, mükâfatı
11. inde rabbi-hi : onun Rabbi katında, yanında
12. ve lâ havfun : ve korku yoktur
13. aleyhim : onlara
14. ve lâ hum yahzenûne : ve onlar mahzun olmazlar
MÂİDE-69
Şu bir gerçek ki, iman edenler, Yahudiler, Sâbiîler ve Hıristiyanlardan Allah'a ve âhiret gününe inanıp hayra ve barışa yönelik işyapanlar için korku yoktur.
Tasalanmayacaklardır onlar.
İnnellezîne âmenû vellezîne hâdû ves sâbiûne ven nasâra men âmene billâhi vel yevmil âhıri ve amile sâlihan fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum
yahzenûn(yahzenûne) .
1. inne : muhakkak ki
2. ellezîne âmenû : Allâh'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler (yaşarken)
3. ve ellezîne hâdû : ve yahudi olanlar, yahudiler
4. ve es sâbiûne : ve sâbiîler
5. ve en nasârâ : ve nasrâniler, hristiyanlar
6. men âmene : kim iman etti, (Allâh'a) teslim olmayı diledi
7. bi allâhi : Allâh'a (cc.)
8. ve el yevmi el âhıri : ve âhir gün, sonraki gün, hayattayken Allâh'a ulaşma günü
9. ve amile sâlihan : ve nefsi tezkiye edici, ıslah edici amel yaptı
10. fe lâ havfun aleyhim : artık onlara korku yoktur
11. ve lâ hum yahzenûne : ve onlar mahzun olmaz
NİSÂ-124
Erkek veya kadın, inanmış olarak hayra ve barışa yönelik işler yapanlar cennete gireceklerdir. Ve zerre kadar zulme uğratılmayacaklardır.
Ve men ya’mel mines sâlihâti min zekerin ev unsâ ve huve mu’minun fe ulâike yedhulûnel cennete ve lâ yuzlemûne nakîrâ(nakîren) .
1. ve men : ve kim
2. ya'mel : yapar, amel eder
3. min es sâlihâti : salih ameller (nefsi tezkiye edici, ıslâh edici ameller)
4. min zekerin : erkeklerden
5. ev : veya
6. unsâ : kadınlar
7. ve huve : ve o
8. mu'minun : mü'min olarak (amenu olmuş olarak)
9. fe ulâike : o taktirde işte onlar
10. yedhulûne : girerler
11. el cennete : cennete
12. ve : ve
13. lâ yuzlemûne : zulmedilmez, haksızlık yapılmaz
14. nakîren : hurma çekirdeğinin lifi kadar, kıl kadar, zerre kadar
RÛM-45
Çünkü Allah, iman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanları, öz lütfundan ödüllendirecektir. O, nankörlükleri sevmez.
Li yecziyellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti min fadlih(fadlihî) , innehu lâ yuhıbbul kâfirîn(kâfirîne) .
1. li : için
2. yecziye : mükâfatlandırır
3. ellezîne : o kimseler, onlar
4. âmenû : âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler
5. ve amilû es sâlihâti : ve salih amel, nefsi islâh edici amel yani nefs tezkiyesi yaparlar
6. min : dan
7. fadli-hi : onun fazlı
8. inne-hu : muhakkak o
9. lâ yuhıbbu : sevmez
10. el kâfirîne : kâfirler
ANKEBÛT-7
İman edip hayra ve barışa yönelik hareketler sergileyenlere gelince, biz onların çirkinliklerini elbette ki örteceğiz. Ve biz onları, yapmakta oldukları işlerin
en güzeliyle elbette ödüllendireceğiz.
Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti le nukeffiranne anhum seyyiâtihim ve le necziyennehum ahsenellezî kânû ya’melûn(ya’melûne) .
1. ve : ve
2. ellezîne : onlar
3. âmenû : âmenû oldular (hayattayken Allah'a ulaşmayı dilediler)
4. ve amilû es sâlihâti : ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaptılar
5. le : mutlaka, elbette
6. nukeffiranne : mutlaka örteceğiz
7. an-hum : onlardan
8. seyyiâti-him : onların seyyiatleri, günahları
9. ve le : ve mutlaka, elbette
10. necziyenne-hum : onları mutlaka mükâfatlandıracağız
11. ahsene : daha ahsen, daha güzel
12. ellezî : onlar
13. kânû : oldular
14. ya'melûne : yapıyorlar
ANKEBÛT-58
İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanları, altlarından ırmaklar akan cennetin görkemli odalarına yerleştireceğiz. Sürekli kalacaklardır orada.
Ne güzeldir iş yapıp değer üretenlerin ödülü!
Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti le nubevviennehum minel cenneti gurafan tecrîmin tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ, ni’me ecrul âmilîn(âmilîne) .
1. ve ellezîne : ve onlar
2. âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
3. ve amilû es sâlihâti : ve salih amel işlediler, nefs tezkiyesi yaptılar
4. le nubevvienne-hum : mutlaka onları mutlaka yerleştireceğiz
5. min el cenneti : cennette
6. gurafan : yüksek yerler, köşkler
7. tecrî : akar
8. min tahti-ha : onun altından
9. el enhâru : nehirler
10. hâlidîne : kalıcıdırlar, kalacak olanlar
11. fî-hâ : orada
12. ni'me : ne güzel
13. ecru : ecir, ücret
14. el âmilîne : amel edenler
SEBE-37
Sizi bize yaklaştırıp, katımızda size yakınlık sağlayacak olan, ne mallarınızdır ne de çocuklarınız. İman edip hayra ve barışa yönelik iş yapanlar müstesna.
Onlara, yaptıklarının kat kat fazlası ödül vardır. Onlar, seçkin odalarda güven içindedirler.
Diliyle değil de, gönlüyle yani yaşayarak, Lâ ilâhe illallah diyen yani kasayı, masayı ve nisayı put edinmeyen ve bunları put edinmemek için eline, diline ve
beline sahip olma savaşı veren herkes cennete girer inşallah. Fatih Lütfü AYDIN
Not: Kasa; sembol olarak mal, mülk ve para.
Masa; sembol olarak makam ve şöhret tutkusu.
Nisa (kadınlar): sembol olarak şehvet, tutku halini almış cinsellik.
Not:1 Salih Amel ya da Amel-i Salihin Prof. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK’ün Türkçe Kur’an Çevirilerinde
“hayra ve barışa yönelik işler” olarak geçer. Bir başka şekliyle Salih Amel; Allah’ın Rızası’ na Uygun İşler demektir.
Salih: Uygun, dinde Allah’ın Rızası’na Uygun.
Amel: İş, amele işçi kelimesi Arapça’dan gelmiştir.
Not:2 Cennet Allah’ ın olduğu için kimi cennetine sokacağına ancak ve ancak kendi karar verir. Bu yüzden cennete girmesi umulanlar deyimi
kullanılmaktadır. Fatih Lütfü Aydın.
Delil olabilecek bir ayet..
Yaşar Nuri Öztürk
46/AHKÂF-9: De ki: "Ben, resuller içinden bir türedi değilim! Bana ve size ne yapılacağını da bilmiyorum. Bana vahyedilenden başkasına da uymam!
Ve ben, açıkça uyaran bir elçiden başkası da değilim."
Sonuç olarak yukarıda ki ayetlerden anlaşıldığına göre, Allah’a şirksiz iman edip, Ahiret’de hesaba çekileceğine inanan ve bunun yanında Allah’ın Rızası’na
Uygun İşler’ de bulunanlar Allah’ın dilemesi şartıyla cennete girerler inşallah.
Fatih Lütfü AYDIN 10.12.2012
Yaşar Nuri ÖZTÜRK'e göre;
Müslüman olmadan kimse cennete gidemez. O halde müslüman kimdir sorusu sorulmalıdır. Nüfus kâğıdında müslüman yazması yetmez. Müslümanın kim
olduğunu anlamak için Kur'an'a bakmalıdır.
Bunlar yukarıdaki ayetlerden de anlaşılacağı üzere;
1. Allah'a şirksiz iman eden,
2. Ahirete (hesaba çekileceğini bilip, Allah'ın rızasına aykırı işlerden kaçınmaya) iman eden,
3. Salih Amelde bulunan kişilerdir. Fatih Lütfü AYDIN 02.03.2013
Âli İmrân, 85,
Yaşar Nuri Öztürk
Kim İslam´dan/Allah´a teslim olmaktan gayrı bir din ararsa artık o, ondan asla kabul edilmeyecektir. Ve o, âhirette hüsrana düşenlerdendir.
Yukarıdaki ayete göre İslâm Allah'a teslim olmaktır.
Maide, 69,
Yaşar Nuri Öztürk
Şu bir gerçek ki, iman edenler, Yahudiler, Sâbiîler ve Hıristiyanlardan Allah´a ve âhiret gününe inanıp hayra ve barışa yönelik iş yapanlar için korku yoktur.
Tasalanmayacaklardır onlar.
Maide, 69 ayetindeki, anlatıma göre,
1. Allh'a şirksiz iman eden
2. Ahirete inanan
3. Salih amel ( Hakk'ın rızasına uygun iş ) işleyen herkes İnşallah kurtuluşa erecektir. Bu 3 şartı yerine getiren hangi dinden olursa olsun zaten İslâm'ın
gereğini yapmış oluyor.
Fatır, 31 ayetinde, Kur'an'ın kendinden öncekileri ( Tevrat ve İncil'i ) onayladığı söyleniyor.
Yaşar Nuri Öztürk
Kitap´tan sana vahyettiğimiz, kendinden öncekini tasdikleyici hakkın ta kendisidir. Allah, kullarından tam haberdardır, onları iyice görmektedir. Kur'an'ın
kendinden öncekileri ( Tevrat ve İncil'i ) onayladığı söyleniyor. Bu 2 İlahi kitap sonradan değişikliğe uğradığından, Kur'an vahy edildi. Maide 3 ayetinde
bugün size dininizi tamamladım. Sizin için din olarak İslâm'ı seçtim deniyor.
O zaman İslâm bozulmamış Tevrat ve İncil'i de kapsamaktadır. Fatih Lütfü Aydın 25.03.2017 Not: Ahiret inancı ölünce hesaba çekilmeye olan inanç olduğundan bu inanca sahip
kişiye düşen takvaya sarılmak olmalıdır.
https://yavuzaslan1960.tr.gg/Siir.htm#Takva
Fatih Lütfü Aydın
Kayıt Tarihi : 4.2.2015 19:38:00
Başa Dön
Yalnızca vatan savunması değildir Çanakkale.
Sömürgeci yedi orda hakiki sille.
Yüreği insan sevgisiyle dolu Atatürk ile.
Soktu Mehmetçik onu rezil bir hale.
Uyan ey Türk uyan.
Kapitalistin döktüğü bunca kan.
Uğruna aktarıldı sana bu vatan.
Uyan kapitaliste karşı uyan.
Bilinçli tüketici ol da.
Hakim olamasın kapitalist Anadolu’da.
Saygılar ve Sevgiler.
18.03.2007
Fatih Aydın..
HOMO ECONOMİCUS *İktisadi alıcılık ( Homo Economicus): )(Bu bölümü çalışırken olayları hikayeleştirdim. Bence çok işe yaradı Geçen ünitede Homo Economicus ların
mükemmel yapıya ve karaktere sahip , asla hata yapmayan , analiz ve araştırma yapan kişiler olduğunu söylemiştik. Şimdi de bazı özelliklerini belirtelim
1) Tam bilgiye (Enformasyona sahiptirler) Yani piyasada her şeyi bilirler. Ben bunu “ Ne,Nerede,Kaça ?” cılar olarak adlandırdım. Ve böyle çalıştım. Ne ,nerede,kaça? Hepsini
biliyorlar çünkü
2) Seçici olma Adı üstünde; yani seçim yapıyorlar. Bu yüzden de “doyumsuzlar”
3) Çoğu aza tercih etme Yani fazla olanı tercih ediyorlar. ( Bu özellikleriyle bu iki maddeye ‘doyumsuzluk varsayımı da denir’ )
4)Tercihler arası tutarlı olma: Genel olarak şöyle anlatılır A>B ve B>C ise A>C olmalıdır. Örneğin siz Sinemaya gitmeyi > Kitap okumaya , Kitap okumayı da > Ders çalışmaya
tercih ediyorsanız , Sinemaya gitmeyi > Ders çalışmaya tercih etmelisiniz. Bu maddeye “tutarlılık varsayımı” ve “tercihler arası geçişkenlik varsayımı” denir.
Yukarıda ki Homo Economicus adlı alıntının kısa yolu. https://www.aofdersleri.net/iktisat-teorisi-puf-notlari/#more-136
Ayrıca...
sozcu/2018/ekonomi/15-mart-dunya-tuketiciler-gunu-nedir-neden-kutlaniyor-iste-tarihcesi-2289037/?fbclid=IwAR2mWdaID75uF7ozjRy0oP681i3_2TMsHtHKTRzG4Me3dokZCb8IN3MoJWc
Fatih Lütfü AYDIN
12.11.2012
Fatih Lütfü Aydın
Kayıt Tarihi : 15.8.2014 23:22:00
İlgili bir yazım...
Hem Anadolu Devrimi'nin hem de Bolşevik Devrimi'nin gerçekleşmesi için kazanılmış bir zafer olan Çanakkale Zaferi kutlu olsun.
İngilizler Çanakkale'yi ve Anadolu'yu geçebilselerdi Çarlık Rusyası'na yardım edip, Bolşevik Devrimi'ni önleyeceklerdi.
Çanakkale'de zafer kazanılmasaydı, belki de Anadolu Devrimi ( Kurtuluş Savaşı ve Atatürk İlke ve İnkilapları ) gerçekleşmeyecekti.
FLA
Alıntı...
Çanakkale Savaşı’na Katılan Düşmanların Amaçları
Müttefik devletlerin 1915 Şubat'ında başlattıkları Çanakkale Boğazı ve İstanbul'u ele geçirmeye yönelik askeri harekat başarısızlıkla sonuçlanmıştır. İngiliz, Fransız, Avustralya ve
Yeni Zelanda (Anzak) kuvvetlerinin katıldığı harekatın amaçları şunlardı:
i-Boğazları açarak Rusya'ya savaş malzemesi ve yardım göndermek
ii-İstanbul'u işgal ederek Osmanlı Devleti'ni savaş dışında bırakmak
iii-Balkanlarda üstünlük sağlayıp henüz savaşa girmemiş İtalya ve Romanya'nın İtilaf Devletleri yanında savaşa girmelerini sağlamak.
Çanakkale Savaşı:
18 Mart 1915'te İngiliz ve Fransız donanmaları, Çanakkale Boğazı'nı savunan Türk mevzilerini güçlü bir top ateşine tutarak Boğazı geçme girişiminde bulundular. Ancak büyük kayıplar vererek geri çekildiler. İngiliz ve Fransızlar karaya asker çıkarmaya karar verdiler. Gelibolu Yarımadası'na asker çıkardılar.
Silah ve teknolojik yönden Türk tarafına göre kesin bir üstünlüğü vardı. Fakat Türk tarafının destansı karşı koyma gücü karşısında burada da (bilgi yelpazesi.com) yenilmekten kurtulamadılar.
Mustafa Kemal'in Anafartalar'da Conkbayırı'nda ve Arıburnu'nda kazandığı savaşlar Gelibolu Yarımadası'nın düşman eline geçmemesinde etkili oldu.
İtilaf Devletleri, Ocak 1916 da Çanakkale'den çekildiler. Bu cephe de kapandı.
bilgiyelpazesi.com/.../canakkale_savasi_tarihi...
Başa Dön
D Grubu
Diyalektik
And olsun teke ve çifte.*
Tek simgedir, Hz. Allah’a.
Çift de simgedir masivaya.
Allah’dan başka her şey demek olan masiva,
Çift yaratılmıştır, zıtlık barındırır daima.
And olsun teke ve çifte.
Negativiteden kaçıp,
Sarılmazsan pozitiviteye,
Yersin deni hayattan *1 çifte.
Diyalektik ikilik demek.
Her şeyin olduğu gibi yaşantının da diyalektiği var.
Deni yaşantıdan uzak,
Marufa uyarak,
Eğlenebilir, müslümanlar,
Bunda ne sakınca var.
Peki hangi davranış deni, hangisi maruf.
Nasıl anlayacağız, uuf.
Kolay aslında sorunun yanıtı.
O da, ölçü almaktır, haklılığı.
Haklı olan, Hakk destekli olan,
Haksız olan ise Hakk rızasına uymayan.
Haksızlık yani insanın kendisine yapılmasını istemediği her şey,
Bunu yapanlar, keyif çatsa da,
Öder bedelini, pey pey.
Diyalektik, diyalektik.
Ya başka ne diyecektik.
F.L.A.
Saygılar ve Sevgiler.
18.03.2013
* Fecr, 3
Yaşar Nuri Öztürk: Çifte ve teke,
Veş şef’ı vel vetr(vetri) .
1. ve eş şef'ı: ve çift olan
2. ve el vetri: ve tek olan
*1 Hayatın negativite içeren, rezilce yaşanan kısmı.
DİYALEKTİK
Uydurma dini gerçek din zannedip, Allah’ı inkâr etmek (olmadığını iddia etmek) yerine, yadsınamaz (inkâr edilemez, varlığı yok sayılamaz olan) olumsuzlukların yarattığı iğrenç duyguları yok etmek amacıyla nefsimizi terbiye edebilsek.
Peygamberimiz ve ashabı (yoldaşları, dava arkadaşları) bir gün kıtal (katletme) denen kanlı bir savaştan zaferle dönerlerken, Peygamberimiz esas savaş şimdi başlıyor deyince yanındakiler bundan esaslı savaş mı olur diye sormuş. O da o esas savaş nefis savaşıdır demiş.
Alah’ı yok diyerek öldürmek kolay. Nefsi azdırmanın yarattığı acı, iğrenç duyguları da yok diyerek öldürebilir miyiz?
Keşke zihinlerde ve gönüllerde Allah’ı öldürmek yerine Allah’ın yaratılış gerçeği olan Diyalektiğin (iyi güzel, kötü çirkin gibi zıtlıkların) oluşturduğu olumsuzlukların etkilerini öldürebilsek.
Bir an için bir yaratıcının olmadığını ve bilimin Diyalektiği bulmadığını varsaysak, en cahilimiz bile tüm kötülüklerin iğrenç, pis bir şey olduğunu ve tüm güzelliklerin hoş, yaşamaya doyulmayan şeyler olduğunu bilir.
Sigara içtiğimizde iğrenç bir öksürük ve nefes darlığı duygusunu yaşarız. Birine haksızlık ettiğimizde de kötü bir azap olan vijdan azabı duygusunu yaşarız. İçki içilen akşamın sabahında iğrenç bir baş ağrısı ve çok yiyip şişmanlama sonucu yaşanan ağrılar öldü demeyle öldürülemeyecek iğrenç ve acı duygulardır.
Allah Beka (kalıcılık, yok olmama, ezelden ebede hep var olma) ,Hayy (ölümsüz olma diri olma) sıfatlarıyla ölümsüz ve kalıcı varlıktır.
Allah’ın üstün özellikleri İhlas Suresi’nde ve Bakara 255. Ayette (Ayet-el Kürsi’de) sıralanmıştır.
Zihinlerimizde ve gönüllerimizde Allah’ı öldürebiliriz ama olumsuzlukların yarattığı acı duyguları öldüremeyiz. Onları öldürebilmek için tüm olumsuzluklardan arınmak yani nefsimizi terbiye etmek zorundayız.
Ne Allah’ı öldürebiliriz ne de bu olumsuzlukları öldürme gerçeğini.
Olumsuzluklarla imtihan edileceğimizi anlatan ayetler göstermektedir ki bazı olumsuzlukları yaşamak insan için kaçınılmazdır.
Bunun bilincinde olan insan mademki arınmadıkça bu acı duyguları hep yaşayacağım o zaman geçici bir arınma sıkıntısıyla arınıp hep sıkıntı yaşamaktan kurtulurum diyerek olumsuzluklarla mücadele etmeli.
Bu mücadele insanın bunaldığı sırada acısı hafifleyen bazen artan değişimler gösterir. Çölde tam ölecekken karşısına bir vahanın çıkması ya da teknenin devrildiği sırada meyveleri ve gölü olan bir adaya çıkması gibi.
Sıkıntıyı veren Allah dermanı da veriyor. 10.10.2012
Fatih Lütfü AYDIN
TEVBE-126
Görmüyorlar mı ki, her yıl bir veya iki kez imtihan ediliyorlar. Hâlâ ne tövbeye yelteniyorlar ne de öğüt alıyorlar.
BAKARA-155
Yemin olsun ki sizi korku, açlık; mallardan-canlardan-meyvalardan eksiltme türünden bir şeyle mutlaka imtihan edeceğiz. Sabredenlere müjdele.
NAHL-112
Allah, şu ülkeyi / medeniyeti de örnek vermiştir: Güvenli, mutlu, huzurlu idi; rızkı her yandan bol bol gelirdi. Sonra onlar Allah'ın nimetlerine nankörlük ettiler de Allah kendilerine, sanayi olarak ürettikleri şeyler yüzünden açlık ve korku elbisesini/birlikteliğini/karmaşasını tattırdı.
ÂLİ İMRÂN-186
Yemin olsun ki, mallarınızda da canlarınızda da imtihan edileceksiniz. Ve yemin olsun ki, sizden önce kendilerine kitap verilenlerden de şirke batanlardan da incitici çok şey dinleyeceksiniz. Sabreder, takvaya sarılırsanız işte bu, iş ve oluşların en zorlularındandır.
ENBİYÂ-35
Her canlı, ölümü tadacaktır. Biz bir imtihan olarak sizi şer ile de hayır ile de deniyoruz. Sonunda bize döndürüleceksiniz.
Bağlantıya ulaşmak için bağlantı Google'a yapıştırılmalı.
Hz. Allah’a Din Öğretmeye Kalkmak
Hz.Allah Diyalektik üzerine bir din kurmuş. Buna itiraz Hz.Allah'a din öğretmeye kalkmak olur. Olumlulukla olumsuzluğun çatışması demek olan diyalektiğin kötülük yanı niye var şeklinde bir itiraz Hz.Allah'a din öğretmeye kalkmak olur. Bunun yanında kötülükle haksızlık etmeden sonuna kadar çarpışmalıyız. Bu çarpışmayı özellikle kendi içimizdeki kara köpeğe karşı da yapmalıyız. Onu ( kara köpeği yani nefs-i emmareyi = nefsin kötülüğü emretme özelliğini ) sürekli aç bırakmalıyız. Bunun içinde nefs-i emmarenin her kötülük eylemi ( kara köpeğin yemek istemesi ) arzusuna karşı direnmeliyiz. Ayrıca insanların eğitilmesi ve aileden başlayarak sevgiyle, saygıyla büyümesi için gereken neyse onu yapmamak, kader değildir. F.L.A.
...
İnsan iki ruhludur içinde bir iyi köpek birde kötü köpek kavga eder. Hangisini daha çok beslersen o kazanır.
Alıntı... .../
/
/
/
/
Not: Kısa yollara ulaşmak için seçip sağ tıklayarak, adrese gitmelisiniz.
DİYALEKTİK, KARMA ve YENİDEN DOĞUŞ (REENKARNASYON)
Ateizim; Yaratan’ı da adil olmadıkları için bütün dinleri de reddeden bir görüş.
Deizim ise evrenin mükemmelliğine (tamlığına, eksiksizliğine) bakarak, bir yaratanın varlığını kabul eden ama adil olmadıkları için bütün dinleri reddeden bir görüş.
Bence deistler mantıklarını kullandıkları için ateistlerden bir adım öndeler. Elbette ki ateistlerin de mantığı var ama demek ki kullanmıyorlar.
Not: Mantık; doğru ve tutarlı (bir birini tutan, destekleyen; birbiriyle zıtlık oluşturmayan) düşüncedir.
Şimdi ister deist ister ateist ve isterse Allah’a ve O’nun dinine inanan kişiler olsun herkes, diyalektiğin varlığını kabul eder.
Bu durumda:”Evet Diyalektik (zıtlıkların Çatışması Kuramı) ya da Ying-Yang Dengesi* (Negativite – Pozitivite Dengesi) var yaşıyoruz ama günahsız küçücük çocuklar o kötülükleri, işkenceleri neden görüyor? Allah bu kötülüklere neden izin veriyor? ” şeklinde sorular sorulabilir, normal olarak.
Bu soruya Karma yani yansıma yasasıyla yanıt verilebilir.
Karma: Yansıma yasası, yani kişinin evrene yolladığı eylemin evrende dönüp dolaşıp kendine yansımasıdır. Evrene yollanan eylem olumlu ise kişiye olumlu yansır, olumsuz ise kişiye olumsuz yansır. Bu durum dilimizde:”Bu dünya etme bulma dünyası” atasözü ile anlatılır.
Geniş bilgi için…
O zaman da:”Peki o küçücük çocuklar, ne zaman evrene olumsuz olan işkence eylemini yolladılar da karşılık olarak yaptıkları kötülüğü yaşadılar yani işkence gördüler? Şeklinde bir soru sorulabilir, normal olarak.
Bu soruya da Reenkarnasyonla (dünyaya yeniden gelişle) yanıt verilebilir. Yani bu küçük çocuklar daha önceki yaşamlarında benzer kötülüğü ettikleri için bu yaşamlarında bu kötülüğü gördüler, denebilir.
Dünyaya yeniden geliş var mıdır?
Yanıt ……
/? siralama=p
F.L.A.
*YİNG YANG VE KURAMI
Asya Kıtası'nın geniş bir kesimini içine alan coğrafyada binlerce yıldır hüküm süren; doğayı ve evren'i gözlemleyip, bunların temelini oluşturan yasaları açıklayan bir kuramdır. Temelinde, doğa ve evrendeki her şeyin karşıtlık ilişkileri içinde yürüdüğünü tespit eder. Üreme, gelişme ve dönüşüm; karşıtların sürekli çekişip itişen devingenliği ile gerçekleşir. Hiç bir şey durağan, kalıcı ve mutlak olamaz. Yin ve Yang, herhangi bir nesnenin adı olmaktan çok, karşıtlık ilişkilerini açıklayan bir kavramdır. Genelde kadın ve erkek veya iyi ve kötü demektir. Yin ve Yang'ın, Gizemcilik`le (mistisizm) , dini inançlarla hiçbir ilişkisi yoktur. Temeli uzak doğudaki birçok kültürün ortak yaşam birikimine ve I ching (tr. Hareketin kitabı) adı verilen ve bilinen yazılı en eski felsefi yazıya dayanır. Kitap, enerjilerin birbirine dönüşüm ilkelerinden, ayrıntılı biçimde söz eder. Akupunktur (iğneli uyarım) , Feng Shui (rüzgar ve su) , Karete, Yoga, Refleksoloji ve benzer nice uygulama alanı Yin ve Yang`a dayanır. Ayrıca, eski strateji kitabı Savaş Sanatı'nın (Sun Tzu) temelini Yin ve Yang ilkeleri oluşturur.. Her şey hiçlikle başlar ve önce birlik doğar. Birlik ikircilliği doğurur. Bu Yin ve Yang'dır. İkircillik her şeyi doğurur.
Yin ve Yang'ın Başlıca İlkeleri
Yin Yang
Dişil Eril
Su Ateş
Soğuk Sıcak
Durgun Devingen
Büzülme Genleşme
Kronik Akut
Eksiklik Taşkınlık
Ay Güneş
Gece Gündüz
HER ŞEY KUTUPLUDUR VE KARŞITTIR
Her şeyin birbirinden ayrılamaz iki karşıt kutbu vardır. "Yin" kutbu ve "Yang" kutbu. Nerede ki yin ve yang kutuplaşması olur, orada hareket doğar. "Bir" durumundan "İkircillik" durumu doğmuştur. Böylece; doğurma süreci tetiklenir ve sürer gider.
KUTUPLAR CUZİ ORANDA DA OLSA KARŞITINI KENDİ İÇİNDE BULUNDURUR
Gecenin içinde aydınlık ve sıcağın; gündüzün içinde de soğuk ve gölge bölgelerin bulunması; dişi görünümün içinde erkek, erkek görünümün içinde dişi olması; her sorunun, çözümü; sevginin, nefreti; eylemsizliğin, eylemi; savunmanın, saldırıyı barındırması gibi. Tai-chi veya yin-yang işaretinin içindeki küçük karşıt renkli daireler bu özelliği anlatır.
BAĞIMLILIK İLİŞKİSİ
Oluşumlar, karşıtı olmadan açıklanamazlar. Karşıtların biri, diğerinden bağımsız olamaz. Gündüz olmadan, gece; gece olmadan, gündüz açıklanamaz. Gece olmadığı sürece, gündüz de yoktur. Kutuplar birbirinden bağımsız ele alınamazlar. Bu durumda beden ve psikoloji ayrı ayrı incelenemez. Organların kendisi yin, işlevi ise yangdır. Böbrek, organ haliyle yindir. Böbrekten kaynaklanan bir rahatsızlık, korkularımızı harekete geçirir, soğuk ve değişken yapıdadır. Korkuların bedende dışa çıkan mizacı, yang özelliği taşır ve bu tür mizaçlar günümüzde psikoloji altında incelenir. Bütün ve parçanın bir aradalığı gereği, Doğu Tıbbı, bedeni ve mizacı ayrı ayrı ele almanın gereksizliğine varır.
DÖNÜŞEBİLİRLİK
Karşıtlar, birbirine dönüşebilen yapıdadır. Dönüşüm aşamalarla, kendi sürecine bağlı olarak gerçekleşir. Her sürecin bir haddi vardır. Dönüşüm, uyum içinde veya uyumsuz gerçekleşebilir. Uyum, yin ve yang'in göreceli olarak kararlı seviyelerde olmasıdır. Uyumsuzluk ise yin ve yang'in göreceli kararlılık durumundan uzaklaşmasıdır. Denge hiçbir zaman gerçekleşmez. Kararlılık arayışı hep vardır ve devinim süreklidir. Akupunkturda sağlıklı beden, yin ve yang'in uyum hali; hastalık ise uyumsuz olması halidir. Gündüzden (yang) , geceye (yin) : geceden, gündüze geçiş akşam ve sabah ara aşamalarıyla uyumlu geçişe; ani fırtınaların kopması, deprem, ani beliren hastalıklar, patlamalar vb. gibi durumlar, uyumsuzlukla gerçekleşen geçişe örnek verilebilir. Veya soluk ilişkisi; hava içeri çekilir, kullanılır ve atıkların bir kısmı soluk vermeyle geri dışarı atılır ve tekrar soluk alma zorunluluğu doğar. Bizi buna zorlayan, canlının sürekli bir döngü içinde hep kendini yenileyen, geliştiren koca bir sistem olmasıdır.
ÜRETEN-TÜKETEN VEYA DESTEKLEYEN - DENETLEYEN İLİŞKİSİ
Yanan bir muma bakalım. Yanmakta olan ip ve parafin, alevi besler. Alevin ısısı ise bu ikiliyi tüketir. Sonunda fitil veya mum bittiğinde, alev de tükenecektir. Mum, fitil ve alev ışık ve ısı olarak ortamın enerjisine geçiş yapar.
KARŞITLAR KENDİ İÇERLERİNDE ALT KARŞITLAR BARINDIRIRLAR
Her Yin ve her Yang tekrar tekrar, kendi alt Yin ve Yang'larına bölünebilirler. Örneğin sıcaklığı ele alalım. Sıcaklık olgusu, sıcak (yang) ve soğuk (yin) olarak ayrılabilir. Aynı biçimde sıcak; tekrar, çok sıcak (yang) ve az sıcak (yin) olarak bölünür ve böyle devam eder. Son derece basit bir yapı, son derece karmaşık yapının ayrılmaz parçasıdır. Bütün ve onun parçaları, birbirinden bağımsız olarak ayrı ayrı açıklanamaz. Basit yapıyla, karmaşık yapı; Yin ve Yang'ın temel ilkelerine sürekli uyar
Fatih Lütfü Aydın
Kayıt Tarihi : 25.8.2014 20:24:00
İsteği dile getirmektir dua.
İsteği yollamaktır, Hz. Allah’a.
Harcamadıktça bir çaba,
Kabul olmaz hiç bir dua.
Kuru kuruya edilmez dua.
Tövbe ve Salih Amel ister yanında.
Mücadele mücadele,
Mücadele ile,
Şeytanları ele.
Hz. Allah'ın bize yolladığı sözlerle,
Dualar edip de,
Kanmayalım dua ticaretine.
O sözleri hayata geçirip de,
Ulaşalım Hakk ermişliğine.
Şiir yazmak değil, asıl amacım.
Şiir aracılığıyla bilgi paylaşmaktayım.
04.03.2015
Saygılar ve Sevgiler.
Fatih Lütfü Aydın.
FatihLtfAydin
Furkan, 77
Yaşar Nuri Öztürk: De ki: "Duanız/davetiniz yoksa, Rabbim sizi ne yapsın? Yalanladınız; bu yüzden azap kaçınılmaz olacaktır."
Not: Mantıklı olarak düşündüğümüzde, anlarız ki bu ayette duayı Hz.Allah'ımız bizden beklemektedir. Bence duayı içten geldiğince yapmalı ve güzel, yararlı dua ayetlerini de okuyup
hayata geçirmeliyiz. Yani çaba ile desteklenmeyen dua bence emek vermeden, ter dökmeden bir şey istemektir. Bu da biz insanlara yakışmaz.
O zaman duanızda bana da yer verin, dualarınızı eksik etmeyin sözlerine pek katılmıyorum. Yukarıda ki ayete göre Hz.Allah'ımız isteğimizi bizden dinlemek istiyor.
Örnek: Bir çocuk susuyor ve onun adına annesi, çocuğun babasından bir şey istiyorsa bu babaya boş gelebilir. Çocuk peltek diliyle baba deyip de bir şey istediğinde ise baba bayağı
bir keyiflenir, hele ki çocuk bu isteği için üzerine düşeni de yapıyorsa, değmeyin o babanın keyfine.
FLA
İlgili başka bir yazım.
Duanız olmasa rabbim sizi ne yapsın ayetini, çabalı yakarışınız olmasa rabbim sizi ne yapsın şeklinde anlamalıyız, bence.
Dua Hz.Allah'dan bir istektir bir başka deyişle Hz.Allah'dan bir taleptir.
Ekonomide talep bir hizmet ya da ürünü almak istemenin yanında o hizmet ya da ürünü alabilecek paraya ya da herhangi bir olanağa sahip olmak demektir. Bu durum dinde de
geçerli olmak zorunda.
Çaba sarfetmeden armut ağacının altına yatıp, armut piş (olgunlaş) ağzıma düş demek boş işle uğraşmak demektir.
FLA
Çabasız Dua Olmaz.
Diyelim ki ettik çok güzel bir dua.
Bu duanın yanında,
Olmazsa haksızlık içermeyen bir çaba,
Duamız kabul olur mu acaba?
F.LA.
Dua ve Nasuh'un Tövbesi
Tahrim, 8,
Yaşar Nuri Öztürk: Ey iman edenler! Etkili öğüt veren bir tövbe ile Allah'a yönelin. Umulur ki Rabbiniz, çirkinliklerinizi ve günahlarınızı örter ve sizi altlarından ırmaklar akan
cennetlere yerleştirir. O gün Allah, peygamberi ve onunla birlikte inananları utandırmayacaktır. Onların ışığı önlerinden ve sağ yanlarından koşup gelir. Şöyle derler: "Ey Rabbimiz!
Işığımızı tamamla ve bizi bağışla! Sen her şeye Kadîr'sin, her şeye gücün yeter."
Tahrim 8, Latin harfli Arapça metni.
"Yâ eyyuhâllezîne âmenû tûbû ilâllâhi tevbeten nasûhâ(nasûhan), asâ rabbukum en yukeffire ankum seyyiâtikum ve yudhilekum cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru, yevme lâ
yuhzîllâhun nebiyye vellezîne âmenû meahu, nûruhum yes'â beyne eydîhim ve bi eymânihim yekûlûne rabbenâ etmim lenâ nûrenâ vagfir lenâ, inneke alâ kulli şey'in kadîr(kadîrun)."
Dua ve Günahların Silinmesi
Dua ; kulun Allah’ından bir isteği, talebidir. Yani dua; istek ya da talep demektir. Ekonomide talep, bir ürün ya da hizmeti elde etmek istemenin yanında onu alabilecek olanağa da
sahip olmak demektir.Vitrinde seyrettiği ve almayı düşündüğü bir ürünü kişinin talep edebilmesi için onu alacak paraya da sahip olması gerekir. Yoksa bu durum bir arzudan öteye
geçemez.Yani duanın ya da talebin gerçekleşebilmesi için bir araca, aracıya gerek vardır. Yani duamızın kabulü ve günahların silinmesi için dua etmenin yanında bir şeyler de
yapmalıyız.Bence bu araçlar tövbe ve Salih Amel’dir. Yani Allah’ın rızasına uygun iş ler ya da hayra ve barışa yönelik işlerdir. Sonuç olarak Allah emeğe saygı duyar. Bir gecede
(kadir gecesi) yapılan dualar yanında tevbe ve Salih Amel barındırmıyorsa emek harcanmıyor demektir .
Herkes ektiğini biçer ( emek olmadan yemek olmaz).
NECM
39. Gerçek şu ki, insan için çalışıp didindiğinden başkası yoktur.
40. Ve onun çalışıp didinmesi yakında görülecektir.
41. Sonra karşılığı kendisine hiç eksiksiz verilecektir. Ayetleri gereği bir şey istiyorsak, isteğin yani duanın yanında çaba da sarfetmeli, bir şeyler yapmalıyız.
Fatih Lütfü AYDIN
15.08.2012
Bakara, 186,
Yaşar Nuri Öztürk: Kullarım sana benden sorarlarsa ben Karîb'im, gerçekten çok yakınım. Dua edenin çağrısına, bana çağırıp yakardığı anda cevap veririm. Hadi onlar da bana
karşılık versinler, bana inansınlar ki doğruyu ve iyiyi bulabilsinler.
Not: Cevap veririm sözünü duası kabul olur şeklinde anlamamalıyız. Gereğini yaparım şeklinde anlamalıyız. Bu düşünceyi Enam, 41 desteklemektedir. Dilerse kabul eder dendiğine
göre duanın kabul edilebilir ya da edilemez olmasına göre durum değişmektedir. Ayrıca o an için kabul edilmemesi gereken bir dua da olabilir. Dua edenin hakkında hayırlı olmayacak
bir dua da olabilir. Bk.İsra, 11*
Allah Duayı Dilerse Kabul Eder.
Enam, 41
Bel iyyâhu ted’ûne fe yekşifu mâ ted’ûne ileyhi in şâe ve tensevne mâ tuşrikûn(tuşrikûne).
1.
bel
: hayır (bilâkis)
2.
iyyâ-hu
: sadece, yalnızca O'na
3.
ted'ûne
: dua edersiniz, yalvarırsınız
4.
fe yekşifu
: artık, o giderir (açar)
5.
mâ ted'ûne
: dua ettiğiniz şey
6.
ileyhi
: ona
7.
in şâe
: eğer dilerse
8.
ve tensevne
: ve unutursunuz
9.
mâ tuşrikûne
: şirk (ortak) koştuğunuz şeyler
Yaşar Nuri Öztürk: Hayır, yalnız O'na yakarırsınız da O dilerse yakındığınız belayı uzaklaştırır. Ve siz, ortak koştuklarınızı unutuverirsiniz.
*İsra, 11
Yaşar Nuri Öztürk: İnsan, hayra davet eder gibi şerri çağırıyor/insan, hayra duasıyla şerri davet ediyor. İnsan çok acelecidir.
Fatih Lütfü AYDIN
24.02.2012
Dua Edilecek Olanın Yalnızca Allah olması.
RA'D-30
Yaşar Nuri Öztürk: İşte seni böylece, kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmet içinde resul kıldık ki, onlar Rahman'a küfrederlerken sen kendilerine, sana
vahyettiğimizi okuyasın. De ki: "O'dur benim Rabbim, ilah yok O'ndan başka, O'na dayanmışım ben! Yalnız O'nadır tövbem!"
CİNN-20
Yaşar Nuri Öztürk: De ki: "Ben ancak Rabbime yakarırım/çağırırım. Ve hiç kimseyi O'na ortak koşmam."
Bu ayete göre, "Falancanın, şu günün ya da gecenin hürmetine denmemeli."
FLA
Allah’a ibadetin içine başka şeyi ve kimseyi sokmama.
HACC-26
Yaşar Nuri Öztürk: Bir zamanlar İbrahim için, o evin yerini, şöyle diyerek hazırlamıştık: Bana hiçbir şeyi ortak koşma, evimi; tavaf edenler, kıyamda duranlar, rükû, secde edenler için temizle.
ANKEBÛT-8
Yaşar Nuri Öztürk: Biz insana, anne babasına en güzel bir biçimde davranmasını, şunu söyleyerek önerdik: "Eğer onlar, hakkında hiçbir bilgin olmayan bir şeyle bana ortak koşman için seninle çekişirlerse, o takdirde onlara itaat etme. Yalnız banadır dönüşünüz. Nihayet ben size yapıp ettiğiniz şeylerin haberini bildireceğim."
LOKMÂN-15
Yaşar Nuri Öztürk: Eğer onlar, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada örfe uygun geçin; ama bana yönelenin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz banadır. Yapıp ettiklerinizi size haber vereceğim.
FÂTİHA-5
Yaşar Nuri Öztürk: Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.
Dua yalnızca sıkıntı zamanlarında edilmemeli.
YÛNUS
12.Yaşar Nuri Öztürk: İnsanlara zorluk dokunduğu zaman; yan yatarken, otururken, ayaktayken bize yalvarır. Ama sıkıntısını çözdüğümüzde, kendisine dokunan bir zorluk yüzünden bize hiç yalvarmamış gibi çekip gider. Haksızlığa/aşırılığa sapanlara, yapmakta oldukları, işte böyle süslü gösterilmiştir.
21.Yaşar Nuri Öztürk: İnsanlara, kendilerine dokunan bir darlıktan sonra bir rahat tattırdığımızda, ayetlerimiz hakkında hemen bir tuzak sergilerler. De ki: "Tuzak kurma bakımından Allah daha hızlıdır." Zaten, resullerimiz, kurmakta oldukları tuzakları kaydediyorlar.
22.Yaşar Nuri Öztürk: O yürütüyor sizi karada ve denizde. Diyelim, gemidesiniz: Gemiler, içindekileri latîf bir rüzgârla götürüyorlar. İçerdekiler ferah ve sevinç duymaktalar. Birden korkunç bir kasırga geliverdi. Her taraftan dalgalar üzerlerine çullandı. Çepeçevre kuşatıldıklarını düşünüp dini yalnız Allah'a özgüleyerek duaya koyuldular: "Eğer bizi şu durumdan kurtarırsan, yemin olsun, sana şükredenlerden olacağız."
23.Yaşar Nuri Öztürk: Ama Allah onları kurtarınca, hiç vakit geçirmeden yeryüzünde haksızlığa sapıp azgınlaşırlar. Ey insanlar! Şu iğreti hayatın menfaati için yaptığınız azgınlık ve taşkınlık yalnız sizin aleyhinizedir. Bir süre sonra bize döndürüleceksiniz ve yapmakta olduklarınızı size haber vereceğiz.
İSRÂ-67
Yaşar Nuri Öztürk: Denizde size bir zorluk dokunduğunda, O'nun dışındaki tüm yalvardıklarınız ortadan kaybolur. Fakat O, sizi kurtarıp karaya çıkarınca yüz çevirirsiniz. İnsan çok nankördür.
FUSSİLET
50.Yaşar Nuri Öztürk: Eğer kendisine dokunan bir zorluktan/zarardan sonra bizden bir rahmet tattırsak, yemin olsun şöyle diyecektir: "Bu benim hakkım! Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Rabbime döndürülmüş olsam da şüphesiz, O'nun katında benim için şaşmaz güzellikler vardır." Yemin olsun, biz o nankörlük edenlere, yapıp ettiklerini haber vereceğiz. Yemin olsun, o çetin azabı onlara tattıracağız.
51.Yaşar Nuri Öztürk: İnsana nimet verdiğimizde yüz çevirir, yan yatar. Kendisine şer dokununca, hemen duaya koyulur.
FECR-15
Yaşar Nuri Öztürk: İnsan böyledir; Rabbi kendisini deneyip de ona cömert davranır, nimet yağdırırsa: "Rabbim bana ikramda bulundu!" der.
Bağırıp çağırarak dua etmek
Allah gırtlak kuvvetine değil, samimiyete bakar.
FLA
LOKMÂN-19
Yaşar Nuri Öztürk: "Yürüyüşünde doğal ol, sesini alçalt. Şu bir gerçek ki, seslerin en çirkini eşeklerin sesidir."
Kurandaki Tüm Dualar
Alıntı ....
KURANDAKİ TÜM DUA AYETLERİ
· Ey Rabbimiz! Yalnız Sana ibadet ederiz ve yalnız Senden yardım dileriz. Bizi dosdoğru yola ilet, Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna; gazaba uğrayanların ve sapıkların yoluna değil. (Fatiha–5.6.7)
·
Ey Rabbimiz! Kabul buyur bizden, daima işiten, daima bilen sensin ancak sen. Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibadet usullerimizi göster, tövbemizi kabul et; zira tövbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin. (Bakara–127,128)
· Ey Rabbimiz, bize dünyada iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru! (Bakara–201)
· Ey bizleri yetiştiren Rabbimiz! Üzerlerimize sabır dök ve ayaklarımıza sebat ver ve bizi kâfirler kavmine karşı muzaffer buyur. (Bakara–250)
· Eğer unutacak veya yanılacak olursak bizi sorumlu tutma. Rabbimiz Bizden öncekilere yüklediğin gibi, bize de ağır yük yükleme. Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmeyeceği şeyi taşıtma, bizi affet, bizi bağışla, bize acı. Sen Mevla’mızsın, kâfirlere karşı bize yardım et.(Bakara–286)
· Ey Rabbimiz, bizleri doğru yoluna erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme ve bize katından bir rahmet ihsan et. Şüphesiz, çok bağış yapan yalnız sensin. (Ali-İmran–8,9)
· Rabbimiz! Şüphesiz biz iman ettik, artık bizim günahlarımızı bağışla ve bizi ateşin azabından koru! (Ali-İmran–16)
· Ey Rabbimiz, indirmiş olduğun mesaja inandık, Peygambere uyduk, bizleri bu mesajın canlı şahitleri arasına yaz.(Ali-İmran–53)
· Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işlerimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla, savaş alanlarında ayaklarımızı iyi dire ve kâfirlere karşı bizlere zafer ver! (Ali-İmran–147)
· Ey Rabbimiz! Biz, 'Rabbinize iman ediniz' diye imana çağıran bir nida edici işittik, hemen iman ettik, ey Rabbimiz! Artık günahlarımızı bize mağfiret buyur ve bizim kusurlarımızı bizden ört ve bizleri sâlih kullar ile beraber öldür. Rabbimiz! Peygamberlerinle vaat ettiklerini bize ver, kıyamet günü bizi rezil etme. Sen şüphesiz sözünden caymazsın.(Ali-İmran–193,194)
· Ey Rabbimiz, biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz, bize acımazsan kesinlikle hüsrana uğrayanlardan oluruz. (Araf–23)
· Ey Rabbimiz! Bizi zalimler topluluğu ile beraber bulundurma! (Araf–47)
· Rabbimiz; üzerimize sabır yağdır ve bizi Müslümanlar olarak öldür. (Araf–126)
· Ey Rabbimiz! Zalim bir millet ile bizi sınama, rahmetinle bizi kâfirlerden kurtar. (Yunus–85)
· Rabbim! Beni ve çocuklarımı namaz kılanlardan eyle. Rabbimiz! Duamı kabul buyur. Ey Rabbimiz! Herkesin hesaba çekileceği günde bizi, ana - babamızı ve müminleri bağışla! (İbrahim–40,41)
· Rabbimiz! Katından bize rahmet ver ve işimizde doğruyu göster, bizi başarılı kıl! Kehf–10)
· Rabbimiz, iman ettik, sen artık bizi bağışla ve bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın! (Mü’minün–109)
· Rabb'im bana iyilerden olacak bir çocuk ver. (Saffat–100)
· Rabbimiz, bizden cehennem azabını uzaklaştır. Doğrusu cehennem in azabı sürekli ve acıdır. Furkan–65)
· Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve çocuklarımızdan gözümüzün aydınlığı olacak insanlar ihsan et ve bizi, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara önder yap! (Furkan–74)
· Rabbimiz, bizi ve bizden önce inanan kardeşlerimizi bağışla, kalplerimizde inananlara karşı bir kin bırakma! Rabbimiz! Sen çok şefkatli, çok merhametlisin! (Haşr–10)
· Ey Rabbimiz, biz ancak Sana güvendik, Sana gönül verdik ve bütün gidiş Sanadır. Rabbimiz! Bizi, inkâr edenlerle imtihan etme; bizi bağışla, doğrusu sen, güçlü olan, Hâkim olansın. (Mümtehine–4,5)
· Ey Rabbimiz! Bize nurumuzu tamamla, bizim için mağfiret buyur. (Tahrim–8)
· Ya rab! Benim göğsüme genişlik ver. İşimi kolaylaştır, Dilimden düğümü çöz ki, sözümü iyi anlasınlar. (Taha 25.26.27.28)
· Rabbim! Bana tarafından hayırlı bir nesil bağışla. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin. (Ali-İmran 38)
· Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm tüm varlıkların Rabbi olan Allah içindir. (Enam 162)
· Bizim velimiz Sensin; artık bizi bağışla, bize merhamet eyle; bağışlayanların en hayırlısı Sensin! (Araf 155)
· Gökleri ve yeri yaratan Rabbim, dünya ve ahirette benim velim Sensin! Benim ruhumu Müslüman olarak al ve beni iyiler arasına kat! (Yusuf–101)
· Ey Rabbim! (Annem babam) beni küçükten terbiye edip yetiştirdikleri gibi, sen de kendilerine merhamet et! (İsra–24)
· Ey Rabbim, bir yere girerken oraya doğru olarak girmemi ve bir yerden çıkarken oradan doğruluk ilkesine bağlı olarak çıkmamı nasip eyle. Bana kendi katından destekleyici bir güç ver! (İsra–80)
· Rabbim! Benim ilmimi artır. (Taha–114)
· Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından Sana sığınırım. Ve onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım Rabbim Ya Rabbi, beni zalimler arasında bırakma. (Müminun–97,98, 94)
· Rabbim, bağışla ve merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın. (Müminun–118)
· Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat. (Şuara–83)
· Ey Rabbim! Bana ve ana babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın iyi iş yapmamı gönlüme getir. Rahmetinle, beni iyi kulların arasına kat. (Neml–19)
· Ey Rabbim, beni öyle yönlendir ki, bana ve anama-babama verdiğin nimetine şükredeyim ve hoşnut olacağın iyi bir iş yapayım. Soyumdan gelenleri de benim için iyi kimseler eyle. Çünkü ben, gerçekten tevbe ile Sana yüz tuttum ve ben gerçek Müslümanlardanım. (Ahkaf–15)
· Rabbim! Beni, anamı babamı, evime inanmış olarak gireni, inanan erkek ve kadınları bağışla; zalimlerin de yalnız helâkini artır. (Nuh–28)
· Rabbim; bozgunculara karşı bana yardım et. (Ankebut–30)
Fatih Lütfü Aydın
Kayıt Tarihi : 4.3.2015 19:15:00
Başa Dön
E Grubu
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ ne,
8 Mart Dünya Kadınlar Günü denmiş.
Bilinçli olarak emekçi sözcüğü yenmiş.
Onun yerine feminist sözcüğü eklenmiş.
Kadınlara mal satmak için.
Feminist deyip poh pohlamışlar.
Eşit işe eşit ücret.
Artık sömürüye ret.
Diyen emekçi kadınları,
Öldürmüşler unutma bunları.
Bir şiddet daha var ekonomik şiddet.
8 Mart gününde oyuna gelme dikkat et.
Saygılar ve Sevgiler.
05.03.2007
Fatih Aydın.
Kadin ve Erkek Eşitliği
Aslında bunlar gündem saptırma da olsa bu konuda bir şeyler yazmak istiyorum.
Kadın olsun, erkek olsun insanlar yaratılışta ve haklarda eşittir. Sonra insanların bu eşitliği aşağıdaki 3 nedenle bozulur. Kadın ve erkek zaten insan oldukları için doğal olarak
eşittirler (hayatta ki uygulamalar böyle olmasa da) .
Tüm kadınların günü kutlu olsun.Saygılar ve Sevgiler.
1. Takva. *
HUCURÂT-13
Yaşar Nuri Öztürk: Ey insanlar! Biz sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve örfler yoluyla tanışıp kaynaşasınız diye sizi milletlere, boylara ayırdık. Hiç kuşkusuz, Allah katında en
seçkininiz, sakınılması gereken şeylerden en çok sakınanınızdır. Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.
2. Bilgi.
Bilenle bilmeyen bir olur mu?
ZUMER-9
Böyle birisi; gece saatlerinde secde ederek, ayakta durarak ibadet eden, ahiretten korkan, Rabbinin rahmetini uman biri gibi midir? De ki:"Hiç bilenlerle bilmeyenler eşit olur mu?
Ancak gönül ve akıl sahipleri düşünüp ibret alır."
Bilgiyle böbürlenmeme.
YÛSUF-76
Bunun üzerine Yûsuf öz kardeşinin heybesinden önce, öteki kardeşlerin heybelerini aramaya başladı. Nihayet su kabını, öz kardeşinin heybesinden çıkardı. Yûsuf'a böyle bir tuzak
öğretmiştik. Yoksa Yûsuf, Allah'ın dilemesi dışında, kralın dinine göre öz kardeşini alamazdı. Dilediklerimizi derece derece yükseltiriz biz. Her bilgi sahibinin üstünde bir başka bilen
vardır.
3. Geçimi üstlenme.
NİSÂ-34
Yaşar Nuri Öztürk: Erkekler; kadınları gözetip kollayıcıdırlar. Şundan ki, Allah, insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol harcamışlardır.
İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar; Allah'ın kendilerini koruduğu gibi, gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakatsizlik ve iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra
onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden çıkarın/bulundukları yerden başka yere gönderin! Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa artık onlar aleyhine başka bir
yol aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür.
Not: Yukarıda ki ayette erkekleri kadınlardan denmiyor, "insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır" deniyor. O zaman ki koyu ataerkil toplumda geçim yükümlülüğü erkekte
idi bu durum erkeğin değil geçimi üstlenenin üstün olduğunu gösterir, bence.
İşte yukarıda ki 3 nedenle eşitlik insanlar arasında bozulur ama bu durum üstün olana zayıf olanı ezme hakkı vermez. Çalışan kadınların gebeliği ve emzirme durumu zaten pozitif
ayrımcılık olarak ücretli izin şeklinde düzenlenmektedir.
Saygılar ve Sevgiler 25.11.2014
Not: Ayrımcılık aslında olumsuz (negatif) bir durumdur ama ayrımcılık ya da adam kayırma zor durumda olana yapılırsa bu olumlu (pozitif) ayrımcılık olur.
Örneğin otobüste vs. de 2 kadından hamile olana yer verildiğinde bu adam kayırma olur ve olumsuz bir durumdur. Kadının zor durumda (hamile) olması ayrımcılığı olumluya çevirir.
*TAKVA (İTTİKÂ)
Bir şeyi korumak, zarar verecek şeylerden sakınmak, bir şeyi başka bir şeyle tehlikelere karşı korumaya almak anlamındaki "vikâye" kökünden gelen ittikâ; sözlükte; kuvvetli bir
himayeye girerek korunmak, sakınmak, kendini muhafaza altına almak, bunun gereği olarak korkmak ve çekinmek demektir. İttikânın isim şekline takva denir. Din ıstılahında ittika
ve takva; imân edip emir ve yasaklarına uyarak, Allah'a karşı gelmekten sakınmak, dünya veya âhirette insana zarar verecek, ilâhî azaba sebep olabilecek inanç söz, fiil ve
davranışlardan ve her türlü günahtan sakınmak anlamına gelir. Takva sahibine muttaki denir. (bk. Muttaki) Kur'ân, baştan sona kadar takva-ittikâ kavramı ile örülmüş, çeşitli
formlarda 250 defa kullanılmıştır. 54 defa (ittekullah'a) şeklinde Allah'a karşı gelmekten sakınılması emredilmiştir. Peygamberler de ümmetlerine hep takvayı tavsiye etmişlerdir
(Âl-i İmrân, 3/138) . Kur'ân'da ittikâ kavramı; îmân (Şu'arâ, 26/11) , tevbe (Mâide, 5/65) , itâat (Nahl, 16/52) , ma'siyetleri terk etmek (Bakara, 2/189) , korkmak (haşyet)
(Hac, 22/1) , ibâdet etmek (Nahl, 16/2) ve ihlas (Tevbe, 9/108. Hac, 22/37) anlamlarında kullanılmıştır. Takvanın üç mertebesi vardır; 1- Şirk, küfür ve nifaktan korunarak îmana
sarılmak. (Fetih, 48/26) Kelime-i tevhid, (Lâilâhe illallah=Allah'tan başka ilâh yoktur cümlesi) kelime-i takvadır (Tirmizî, Tefsîr, 48) . 2- Büyük günahları işlemekten, küçük
günahlarda ısrar etmekten kendini alıkoymak ve dini görevleri, farzları yerine getirmek (A'râf, 7/96) . 3- Kalbi, Hak'tan meşgul edecek her şeyden temizleyip bütün varlığı ile
Allah'a yönelmektir (Âl-i İmrân, 3/102) . İttikâ ve takva kavramının kapsamına îmân, ihsân, ihlas, ibâdet, itâat, sâlih amel, birr ve adalet gibi övme ifade eden bütün kavramlar
girmektedir. Yani takva kavramı, bu kavramların ifade ettiği bütün anlamları içermektedir. Takva-ittikâ kavram adalet ve zulmün zıddıdır (Mâide, 5/2, 8; Bakara, 2/189, 237) .
"Takva, azıkların en hayırlısıdır." (Bakara, 2/197) . (İ.K.)
https://kurul.diyanet.gov.tr/SoruSor/DiniKavramlarSozlugu.aspx#.VHTPhCOsWNY
MÜSTEZAF
Bu dosyadaki tüm Kur’an Türkçe anlamları, Prof.Dr. Yaşar Nuri Öztürk’e aittir. F.L.A. 08.03.2017
1. Sınıf Ezilenler (Güçlü oldukları halde zalimlere haksız çıkar elde etme amacıyla boyun eğenler.) .
İnnellezîne teveffâhumul melâiketu zâlimî enfusihim kâlû fîme kuntum. Kâlû kunnâ mustad’afîne fîl ard(ardı) . Kâlû e lem tekun ardullâhi vâsiaten fe tuhâcirû fîhâ. Fe ulâike
me’vâhum cehennem(cehennemu) ve sâet masîrâ(masîran) .
1. inne ellezîne : muhakkak ki onlar
2. teveffâ-hum : onları vefat ettirir, öldürür
3. el melâiketu : melekler
4. zâlimî : zulmedenler
5. enfusi-him : onların nefsleri, kendileri, kendi nefsleri
6. kâlû : dediler
7. fîme : nerede, ne işte
8. kuntum : siz oldunuz, idiniz
9. kâlû : dediler
10. kunnâ : biz olduk, biz idik,
11. mustad'afîne : aciz, çaresiz, zayıf olanlar
12. fî el ardı : arzda, yeryüzünde
13. kâlû : dediler
14. e :... mı?
15. lem tekun : olmadı, değil
16. ardu : arz, yeryüzü
17. allâhi : Allah
18. vâsiaten : geniş
19. fe : o halde, öyleyse
20. tuhâcirû : hicret edersiniz
21. fî-hâ : orada (oraya)
22. fe : işte
23. ulâike : işte onlar
24. me'vâ-hum : onların varacakları, gidecekleri yer
25. cehennemu : cehennem
26. ve sâet : ve ne kötü, fena
27. masîran : gidilen yer, varış yeri
Nisa, 97. Melekler, öz benliklerine zulmetmiş olanların canlarını alırken, onlara şöyle dediler: "Neredeydiniz siz? " Cevap verdiler: "Yeryüzünde ezilip horlananlardandık biz.
" Melekler dediler ki: "Allah'ın yeryüzü geniş değil miydi ki orada bir yerden bir yere göçesiniz? " İşte böylelerinin varacağı yer cehennemdir. Ne kötü dönüş yeridir o!
Sebe
31. Küfre sapanlar dedi ki: "Biz, bu Kur'an'a da bundan öncekine de asla inanmayacağız! " Ah, bir görsen o zalimleri Rableri huzurunda, tutuklanmış halde! Bir kısmı da bir
kısmına söz atar durur. Basit görülüp horlananları, büyüklük taslayanlara şöyle derler: "Siz olmasaydınız, vallahi biz inanacaktık! "
32. Büyüklük taslayanları ise basit görülüp horlananlara şöyle derler: "Hidayet size geldikten sonra, sizi ondan biz mi geri çevirdik? Hayır, siz kendiniz günahkârlardınız! "
33. Bu kez, basit görülüp horlananlar büyüklük taslayanlara şöyle derler: "Hayır, öyle değil! " İşiniz gece gündüz düzenbazlıktı. Siz bize Allah'a nankörlük etmemizi, O'na eşler,
ortaklar tutmamızı emrediyordunuz." Nihayet, azabı gördüklerinde, pişmanlığı içlerine gömerler. Biz ise inkârcıların boyunlarına bukağıları vurmuşuzdur. Yapıp ettiklerinden
başka, neyin karşılığını görüyorlar ki! ...
2. Sınıf Ezilenler (Allah’a inandıkları için zulüm görüp, ezilenler.) .
Enfal, 26. Düşünün ki, siz bir zamanlar yeryüzünde ezilip horlanan bir azınlıktınız. İnsanların sizi çarpıvereceğinden korkuyordunuz. Bu haldeyken Allah sizi barındırdı, yardımıyla
sizi destekledi ve şükredersiniz ümidiyle sizi tertemiz nimetlerle rızıklandırdı.
A’raf, 137. Ezilip itilmekte olan topluluğu da içine bereketler doldurduğumuz toprağın doğularına ve batılarına mirasçı kıldık. Rabbinin, İsrailoğullarına verdiği güzel söz,
sabretmeleri yüzünden hedefine vardı. Firavun ve toplumunun sanayi olarak meydana getirdiklerini de dikip yükselttikleri sarayları da yere geçirdik.
3. Sınıf Ezilenler (Gerçekten güçsüz ve çaresiz olanlar.) .
Nisa, 98. Kadınlardan, erkeklerden, yavrulardan hiçbiri beceri gösteremeyen, hiçbir yol bulamayanların durumu farklıdır.
MÜSTEZ'AF
Sözlükte "zayıf düşürülmüş, zayıf bırakılmış, ezilmiş, zayıf görülenler" anlamına gelen müstez'af, dini bir kavram olarak, zalimler tarafından zayıf düşürülmüş, ezilmiş, güçsüz
görülen demektir. Buna göre inançları sebebiyle kâfirler ve zalimler tarafından ezilen, horlanan, zor ve baskı kullanılmak suretiyle hakları ellerinden alınan, bütün bunlara karşı
ellerinden bir şey gelmeyen kişi ve topluluklar müstez'aftırlar.
Baskı ve zulümlere karşı koyma gücü bulunduğu halde, ezilmeye rıza gösterenler müstez'af değillerdir. (M.C.)
https://www.diyanet.gov.tr/dinikavramlar/dinikavramlar-M/M%C3%9CSTEZ'AF
Fatih Lütfü Aydın
Kayıt Tarihi : 15.8.2014 18:46:00
Başa Dön
F Grubu
I-İ Grubu
İçtihat çalışıp çabalama, gayret gösterme,
Uygun bir iştir, İnşirah suresine.
7. ayetinde İnşirah suresi,
Yaşar Nuri Öztürk:
O halde,bir iş ve oluştan boşalır boşalmaz yeni bir işe koyulup yorul! der, öyle değil mi?
Bir iş bitince diğeri için çabala,
Diyen Kur'an'ı bırakıp da,
Uyarsan,"İçtihat kapısı kapandı", diyen adama,
Teknoloji sahibi olanlara,
Kul köle olursun, bu böyledir, daima.
Kul sözüyle Hakk sözü çeliştiğinde,
Kul sözüne uymak,
Kur'an'ı terketmek değil de ne.
Kur'an'ı terkedersen,
Düşersin, şaytan rehberliğine.
Oku, diyen Kur'an,
Rehber olmazsa sana,,
Teknolojisi üstün olandan,
Şamar yer durursun boyuna.
İçtihat, çabalama, çarpışma.
Nefsi emmareyle, cehaletle ve zalimlerle,
Olmak üzere, 3 türlüdür,
Çarpışmadan bu üçüyle,
Olunamaz özgür.
Enfal, 53,
Yaşar Nuri Öztürk: Bu böyledir. Çünkü Allah bir topluma lütfettiği nimeti, o toplum birey olarak içlerindekini/birey olarak kendilerine ilişkin olanı değiştirmedikçe, değiştirmemiştir. Ve Allah, iyice işiten, gereğince bilendir.
"mâ bi enfusihim"
"Zâlike biennallâhe lem yeku mugayyiren ni'meten en'amehâ alâ kavmin hattâ yugayyirû mâ bi enfusihim ve ennallâhe semîun alîm(alîmun)."
Enfal, 53 ayetinden başka,
Nefisle çarpışmayı emreden Rad, 11 ayeti de var.
Bu ayetler kişiyi, nefsiyle savaşa çağırırlar.
Demekki insan,
Kendini okuyup, nefsi emmareyi yenecek.
İlim okuyup, teknoloji edinecek.
Böylece zalimlere galip gelecek.
Cihadın bu 3 türüne savaş açmayan.
Çilelerle boğuşur, akıtarak kan.
Fatih Lütfü Aydın
Kayıt Tarihi : 11.5.2024 16:18:00
8. İctihadın Sürekliliği Meselesi ve İctihad Hareketleri. Naslarla hayatın dinamizmi ve sosyal gerçeklik arasındaki bağlantıyı dengeli bir şekilde kurabilmek için bunu sağlayacak olan ictihad faaliyetinin her dönem ve toplumda canlı bir şekilde sürdürülmesine duyulan ihtiyaç açıktır. Ancak mezheplerin teşekkülü ve fıkıhlarının tedvin edilmesiyle birlikte ictihadın ilk geniş anlamının daraldığı ve mevcut müdevvenatın tatbikinden ibaret hale geldiği de bilinmektedir. Joseph Schacht’ın tesbitine göre, III. (IX.) yüzyılın ortalarına kadar ictihad hususunda bir kısıtlama bulunmazken bu tarihlerden itibaren sadece önceki müctehidlerin ictihad ehliyetine sahip oldukları yönünde yaygınlaşmaya başlayan anlayış IV. (X.) yüzyılın başlarından itibaren genel bir kabule dönüşmüş ve artık bu dönemden sonra fakihlerin bütün fonksiyonları önceki imamların doktrinlerini yorumlamaktan ibaret kalmıştır. Bu husus literatürde “ictihad kapısının kapanması” tabiriyle ifade edilir.
İctihad kapısının kapanması tartışması, mezheplerin teşekkül edip genel kabul görerek yerleşmesi ve taklid olgusuyla yakından ilgilidir. Genellikle mezhep kurucusu imamlar, kendi ictihad usullerini kendilerinin oluşturması ve şeriatın tamamında ictihad edip fetva verebilecek durumda olmaları bakımından mutlak müctehid olarak tanınırlar. Kendi usulünü oluşturma ve şer‘î konuların tamamında fetva verme özelliğinin mutlak müctehidin ayırt edici özelliği olarak alınması, başarılacak işin klasik dönem açısından zorluğu dikkate alınırsa mutlak ictihad kapısının kapanması düşüncesinin de başlangıcı sayılabilir. Çünkü III. (IX.) yüzyılın sonlarından itibaren o dönemlerde hâkim perspektif açısından usul konularına ilişkin söylenebilecek yeni pek fazla bir şeyin kalmadığı açıktır. Nitekim ictihad etme fikrine o dönemlerde ulaşabilen ve ilk defa usul oluşturma girişiminde bulunan Şîa âlimleri bile inanç ilkelerindeki farklılıktan kaynaklanan birkaç husus dışında alternatif bir usul oluşturmayı başaramamış ve birçok konuda Mu‘tezile’nin Bağdat veya Basra ekolünün veya Sünnî ekollerin etkisinde kalmıştır.
Alıntı.... https://islamansiklopedisi.org.tr/ictihad
Başa Dön
Attığımız her adım imtihan.
Her doğru adımda,
Kendine yaklaştırır Rahman.
Ağzına kadar para dolu açık kasa imtihan.
Açık saçık gezinen kadın da imtihan.
Kasayı açık bırakmasalardı,
Kadın açık giyinmeseydi, vs. vs.,
Sözlerine hak verir mi Rahman?
İnsan başı boş bırakılacağını sanıyor.*
Her yıl bir kaç kez imtihana çekiliyor.*1
Yine de akıllanmıyor.
Günah işleyip, çekiyor ahı,
Bela imtihan şamarlarını yeyip,
Kendine rehber ediyor, şeytanı.
Saygılar ve Sevgiler.
15.07.2014
Sabır
Sabır çabalı bekleyiş,
Sabırla hallolur her iş, eriş.
Sabır çabalı bekleyiş,
Haksızlığa, zulme,
Haklı bir çabayla yoksa direniş,
Bu sabır olmaz,
Olur, boş boş pinekleyiş.
Sabır ve imtihan,
Olmaz, sorgulama ve çaba olmadan.
Akletmez misiniz? ve yakarışınız ( çabalı duanız ) olmalı diyen Rahman.
Sorgulamasız ve çabasız sabıra değer vermez,
Bunu iyi bilmeli insan.
FLA
Furkan, 77
Yaşar Nuri Öztürk e ki: "Duanız/davetiniz yoksa, Rabbim sizi ne yapsın? Yalanladınız; bu yüzden azap kaçınılmaz olacaktır."
Not: Mantıklı olarak düşündüğümüzde, anlarız ki bu ayette duayı Hz.Allah'ımız bizden beklemektedir. Bence duayı içten geldiğince yapmalı ve güzel, yararlı dua ayetlerini de okuyup hayata geçirmeliyiz. Yani çaba ile desteklenmeyen dua bence emek vermeden, ter dökmeden bir şey istemektir. Bu da biz insanlara yakışmaz.
O zaman duanız da bana da yer verin, dualarınızı eksik etmeyin sözlerine pek katılmıyorum. Yukarıda ki ayete göre Hz.Allah'ımız isteğimizi bizden dinlemek istiyor.
Örnek: Bir çocuk susuyor ve onun adına annesi, çocuğun babasından bir şey istiyorsa bu babaya boş gelebilir. Çocuk peltek diliyle baba deyip de bir şey istediğinde ise baba bayağı bir keyiflenir, hele ki çocuk bu isteği için üzerine düşeni de yapıyorsa, değmeyin o babanın keyfine. F.L.A.
ANKEBÛT-2
Yaşar Nuri Öztürk: İnsanlar, inandık demeleriyle kendi hallerine bırakılacaklarını ve hiçbir imtihana çekilmeyeceklerini mi
sandılar!
MAL ve EVLAT İMTİHANI
ENFÂL-28
Yaşar Nuri Öztürk: Bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihan aracıdır. Allah'a gelince, büyük ödül O'nun
katındadır.
İMTİHAN = FİTNE
Fitne ve fetn, saf altın veya gümüş elde etmek için maden karışımını ateşte yakmaktır. Buna göre fitne iyi ile kötüyü, arı
ile kirliyi doğru ile yalancıyı seçip ayırmakta, bir fıtrat metodudur (Divan-ı Kebir, 5/364 -Yaşar Nuri Öztürk Kur’an’ ın
Temel Kavramları fitne maddesi) .
Fitne: birleşmiş haldeki iki şeyi birbirinden ayırmaktır. Bu yüzden karı koca arasını açtığı için yuva yıkan kadına fettan,
fitne çıkaran denir.
FURKÂN-1
Şanı yücedir o kudretin ki, hakla bâtılı ayıran o Furkan'ı, bütün âlemler için bir uyarıcı olsun diye kuluna indirdi.
Tebârekellezî nezzelel furkâne alâ abdihî li yekûne lil âlemîne nezîrâ(nezîren) .
1.
tebâreke
: mübarek
2.
ellezî
: ki o
3.
nezzele
: indirdi
4.
furkâne
: furkan
5.
alâ abdi-hi
: kuluna
6.
li yekûne
: olması için
7.
li el âlemîne
: âlemlere
8.
nezîren
: nezir, uyarıcı
FURKÂN-20
Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de mutlaka yemek yiyorlar, sokaklarda yürüyorlardı. Biz sizi birbiriniz için imtihan
aracı yaptık. Sabrediyor musunuz? Rabbin her şeyi görmektedir.
Ve mâ erselnâ kableke minel murselîne illâ innehum le ye’kulûnet taâme ve yemşûne fîl esvâkı ve cealnâ ba’dakum li ba’dın
fitneten(fitneten) , e tasbirûn(tasbirûne) , ve kâne rabbuke basîrâ(basîren) .
1.
ve mâ erselnâ
: ve göndermedik
2.
kable-ke
: senden önce
3.
min el murselîne
: resûllerden
4.
illâ
: ancak, den başka
5.
inne-hum
: muhakkak onlar
6.
le ye'kulûne
: mutlaka, gerçekten yerler
7.
et taâme
: yemek
8.
ve yemşûne
: ve yürürler
9.
fî el esvâkı
: çarşılarda
10.
ve cealnâ
: ve kıldık, yaptık
11.
ba'da-kum
: sizden bir kısmını
12.
li ba'dın
: bir kısmına
13.
fitneten
: bir fitne, bir imtihan
14.
e tasbirûne
: sabredecek misiniz
15.
ve kâne
: ve oldu,...dır
16.
rabbu-ke
: senin Rabbin
17.
basîren
: en iyi gören
Hz. Allah ile Hz.Musa arasında geçen bir konuşmada, Hz.Musa’ nın Allah’ ım bu kadar çile neden sorusuna karşılık Hz.Allah’ ın
ek, biç ve sapla samanı ayır Ya! Musa emrini vermesinden sonra ne yapıyorsun Ya! Musa diye sorması ve bunun üzerine Hz.Musa’
nın yararlı olanla yaramaz olanı ayırıyorum cevabını vermesi ve Hz.Allah’ ın, ben ne yapıyorum Ya! Musa demesi, bu ayeti
(FURKÂN-20) çok iyi açıklamaktadır. Fatih Lütfü Aydın.
Elmalılı Hamdi Yazır’ dan,
FURKAN: mukaddimede geçtiği üzere, aslında fark ve tefrik etmek, yani ayırmak, ayırt etmek mânâlarıdan masdardır. Genellikle
"fark" aklen bilinen şeylerde, tefrik, hissen bilinen şeylerde kullanılır. Sonra "Furkan" fârık (ayıran) , "mefruk" (ayrılmış)
mânâsına da gelir; bu s u retle mühim davaları, çözüp neticeye bağlayan kesin delillere, mucizelere "Furkan" denilir. Bu
mânâya göre Kur'ân'ın bir ismi de "el-Furkan"dır.
Furkan
20- (Resulüm!) Biz senden evvel de peygamberleri başka türlü göndermedik. Şüphesiz onlar hem yemek yiyorlar, hem çarşılarda
geziyorlardı (sokaklarda yürüyorlardı) . Sizin bir kısmınızı bir diğerine fitne (imtihan sebebi) kılmışızdır ki, bakalım
sabredecek misiniz? Zira Rabbin her şeyi hakkıyla görmektedir.
TEVBE-126*1
Görmüyorlar mı ki, her yıl bir veya iki kez imtihan ediliyorlar. Hâlâ ne tövbeye yelteniyorlar ne de öğüt alıyorlar.
E ve lâ yerevne ennehum yuftenûne fî kulli âmin merreten ev merreteyni summe lâ yetûbûne ve lâ hum yezzekkerûn(yezzekkerûne) .
1.
e ve lâ yerevne
: ve görmüyorlar mı
2.
enne-hum
: onların,... olduğunu, olduklarını
3.
yuftenûne
: imtihan ediliyorlar
4.
fî kulli âmin
: her yıl içinde, senede
5.
merreten
: bir defa, bir kere
6.
ev
: veya
7.
merreteyni
: iki defa, iki kere
8.
summe
: sonra
9.
lâ yetûbûne
: tövbe etmiyorlar (Allah'a yönelmiyorlar)
10.
ve lâ hum
: ve onlar yapmıyorlar
11.
yezzekkerûne
: zikir yapıyorlar, Allah'ın ismini ardarda tekrar ediyorlar
BAKARA-155
Yemin olsun ki sizi korku, açlık; mallardan-canlardan-meyvalardan eksiltme türünden bir şeyle mutlaka imtihan edeceğiz.
Sabredenlere müjdele.
NAHL-112
Allah, şu ülkeyi / medeniyeti de örnek vermiştir: Güvenli, mutlu, huzurlu idi; rızkı her yandan bol bol gelirdi. Sonra onlar
Allah'ın nimetlerine nankörlük ettiler de Allah kendilerine, sanayi olarak ürettikleri şeyler yüzünden açlık ve korku
elbisesini/birlikteliğini/karmaşasını tattırdı.
ÂLİ İMRÂN-186
Yemin olsun ki, mallarınızda da canlarınızda da imtihan edileceksiniz. Ve yemin olsun ki, sizden önce kendilerine kitap
verilenlerden de şirke batanlardan da incitici çok şey dinleyeceksiniz. Sabreder, takvaya sarılırsanız işte bu, iş ve
oluşların en zorlularındandır.
ENBİYÂ-35
Her canlı, ölümü tadacaktır. Biz bir imtihan olarak sizi şer ile de hayır ile de deniyoruz. Sonunda bize döndürüleceksiniz.
Hayata Geliş Sebebimiz.
MULK-2
Yaşar Nuri
Öztürk: Hanginizin daha güzel iş yapacağını belirlemek için sizi imtihana
çekmek üzere ölümü ve hayatı yaratan O'dur. Azîz'dir O, Gafûr'dur.
Ellezî halakal mevte vel hayâte li yebluvekum eyyukum ahsenu amelâ(amelen) ,
ve huvel azî zul gafûr(gafûru) .
1.
ellezî
: o ki, o
2.
halaka
: yarattı
3.
el mevte
: ölüm
4.
ve el hayâte
: ve hayat
5.
li
yebluve-kum
: sizi
imtihan etmek için
6.
eyyu-kum
: sizin
hanginiz, hanginiz
7.
ahsenu
: daha
güzel, en güzel
8.
amelen
: amel
9.
ve huve
: ve o
10.
el azîzu
: azîz
11.
el gafûru
: gafûr,
mağfiret eden, günahları sevaba çeviren
KIYÂME-36*
Yaşar Nuri Öztürk: İnsan, başıboş bırakılacağını mı sanıyor?
Fatih Lütfü Aydın
Kayıt Tarihi : 27.8.2014 01:00:00
K Grubu
Kırık Kanatla Uçulmaz
Okutmayan kadınını,
Kırar öbür kanadını.
Kırık kanatla uçulmaz.
Çağdaşlığa kavuşulmaz.
Uçamayan bir toplum.
Köle olmaya mahkûm.
İlköğretmenlerimiz anneler,
Cahilse, zayıfla dolar karneler.
Yetmez toprak, yetmez bayrak.
Çağdaşlığa ulaşmaya.
Çalışarak, okuyarak,
Kavuşulur çağdaşlığa.
Saygılar ve sevgiler.
14/06/06
Fatih Lütfü AYDIN
Kayıt Tarihi : 16.8.2014 00:03:00
Başa Dön
N Grubu
Namusla Taçlandırmalı Namazı
Namus olmadan,
Kılınan namaz,
Herhalde insanı kurtarmaz.
Allah'a iman,
Takva ve Salih Amel olmadan,
Herhalde cennetine koymaz Rahman.
Namusla taçlandırmalı namazı.
Böyle yapıp da,
Hak izniyle yaşamalı İlahi hazzı.
FLA
Not:1 Salih Amel ya da Amel-i Salihin Prof. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK’ün Türkçe Kur’an Çevirilerinde
“hayra ve barışa yönelik işler” olarak geçer. Bir başka şekliyle Salih Amel; Allah’ın rızasına uygun İşler demektir.
Salih: uygun, dinde Allah’ın rızasına uygun.
Amel: İş, amele işçi kelimesi Arapça’dan gelmiştir.
Not:2 Cennet Allah’ ın olduğu için kimi cennetine sokacağına ancak ve ancak kendi karar verir. Bu yüzden cennete girmesi umulanlar deyimi kullanılmaktadır. Fatih Lütfü Aydın.
Delil olabilecek bir ayet..
Yaşar Nuri Öztürk
46/AHKÂF-9: De ki: "Ben, resuller içinden bir türedi değilim! Bana ve size ne yapılacağını da bilmiyorum. Bana vahyedilenden başkasına da uymam! Ve ben, açıkça uyaran bir elçiden başkası da değilim."
Sonuç olarak yukarıda ki ayetlerden anlaşıldığına göre, Allah’a şirksiz iman edip, Ahiret’de hesaba çekileceğine inanan ve bunun yanında Allah’ın rızasına uygun İşlerde bulunanlar Allah’ın dilemesi şartıyla cennete girerler inşallah. Fatih Lütfü AYDIN 10.12.2012
Yaşar Nuri ÖZTÜRK'e göre; Müslüman olmadan kimse cennete gidemez. O halde müslüman kimdir sorusu sorulmalıdır. Nüfus kâğıdında müslüman yazması yetmez. Müslümanın kim olduğunu anlamak için Kur'an'a bakmalıdır. Bunlar yukarıdaki ayetlerden de anlaşılacağı üzere; 1. Allah'a şirksiz iman eden,
2. Ahirete (hesaba çekileceğini bilip, Allah'ın rızasına aykırı işlerden kaçınmaya) iman eden,
3. Salih Amelde bulunan kişilerdir. Fatih Lütfü AYDIN 02.03.2013
Âli İmrân, 85,
Yaşar Nuri Öztürk
Kim İslam´dan/Allah´a teslim olmaktan gayrı bir din ararsa artık o, ondan asla kabul edilmeyecektir. Ve o, âhirette hüsrana düşenlerdendir. Yukarıdaki ayete göre İslâm Allah'a teslim olmaktır.
Maide, 69,
Yaşar Nuri Öztürk
Şu bir gerçek ki, iman edenler, Yahudiler, Sâbiîler ve Hıristiyanlardan Allah´a ve âhiret gününe inanıp hayra ve barışa yönelik iş yapanlar için korku yoktur. Tasalanmayacaklardır onlar. Maide, 69 ayetindeki, anlatıma göre,
1. Allh'a şirksiz iman eden
2. Ahirete inanan
3. Salih amel ( Hakk'ın rızasına uygun iş ) işleyen herkes İnşallah kurtuluşa erecektir. Bu 3 şartı yerine getiren hangi dinden olursa olsun zaten İslâm'ın gereğini yapmış oluyor.Fatır, 31 ayetinde, Kur'an'ın kendinden öncekileri ( Tevrat ve İncil'i ) onayladığı söyleniyor.
Yaşar Nuri Öztürk
Kitap´tan sana vahyettiğimiz, kendinden öncekini tasdikleyici hakkın ta kendisidir. Allah, kullarından tam haberdardır, onları iyice görmektedir. Kur'an'ın kendinden öncekileri ( Tevrat ve İncil'i ) onayladığı söyleniyor. Bu 2 İlahi kitap sonradan değişikliğe uğradığından, Kur'an vahy edildi.
Maide 3 ayetinde bugün size dininizi tamamladım. Sizin için din olarak İslâm'ı seçtim deniyor.
O zaman İslâm bozulmamış Tevrat ve İncil'i de kapsamaktadır. Fatih Lütfü Aydın 25.03.2017
Alıntı..
antoloji.com/cennete-girmesi-umulanlar-siiri/
Takva
antoloji.com/takva-19-siiri/
Fatih Lütfü Aydın
Kayıt Tarihi : 5.3.2022 21:29:00
Başa Dön
Nefsin Aşamaları
Uygulanırsa nefsin aşamaları,
Kaybeder İblis savaşı, yer şamarları.
Emmare, levvame, mülhime, mutmainne, râziye, marziye ve kâmile.
Nefs-i emmare kötülük emreden nefs, benlik.
Ona boyun eğersen ruhun ilelebet rehinlik.
Nefs-i Emmare Yusuf Suresi ayet 53,
Mert (direnen) Yusuflar zina eder mi hiç?
Nefs-i Levvame, Kınayan Nefs ayet 2 Kıyamet Suresi.
Öz eleştiri, nefsin kendisini hesaba çekmesi, muhasebesi.
Gaflet uykusundan uyandırmak için dürter seni.
Vijdan azabıyla rahat bırakmaz, kaçırır neşeni.
İster ki yönelesin Hakk’a edip tövbeni.
Nefs-i Mülhime, İlham alan Nefs, Şems Suresi ayet 8,
Bilgini, ilhamını Kur’an’dan al; ruhun Kur’an’la ışıldasın tertemiz.
Nefs-i Mülhime içindeki iyi sesler ve kötü sesler.
Doğru ölçersen onları Kur’an’la, olursun Hakk’a gözde bir nefer.
Nur Suresi ayet 37, o erler ki…dünya uğraşısı,
Alıkoymaz onları iyi sese kulak vermekten.
Bilirler ki, dünya ticaretinin kârı,
Sonuçta çürüyecek olan et ve ten.
Nefs-i Mutmainne, Sükûna ermiş Nefs, Fecr Suresi ayet 27,
Nefs-i Raziye, Allah’tan razı olan Nefs, Fecr Suresi ayet 28,
Nefs-i Marziye, Razı olunan Nefs, Fecr Suresi ayet 28,
Mutmainne: İtmi’nâna ermiş, gönlü rahat, içi rahat,
Müsterih, şüphesi kalmamış, Emîn.
İtmi’nân: Emin olma, birine inanma, güvenme, kat’î olarak bilme. *
Nefs-i Mutmainne Allah’tan ve imtihanından emin olan.
Bilir ki Allah sözünden dönmez, yoktur O’nda yalan dolan.
Sen kul hakkı yer misin ki senden razı olmayalım?
Ne yaptıysan benim iyiliğim için değil mi Ey Allah’ım.
Önemli olan Marziye olabilmek,
Doğanın, organların, kulların ve Allah’ımızın,
Rızasını alabilmek.
Nefs-i Kâmile, kemal noktasındaki nefs.
Kemal: Olgunluk, yetkinlik, erginlik, tamlık,
En yüksek değer, mükemmellik, fazilet, değer, baha.*1
Kavuşursun bekleyene, O güzel Şah’a, Allah’a.
Saygılar ve Sevgiler
24/12/2007
*,*1Osmanlıca Türkçe Sözlük Cihan Yayınları
NEFİS
Namaz, oruç* ve haç ibadetleri nefis terbiyesi için yapılmalıdır.
* Bilindiği üzere sembol bir şeyin ( eşyanın, resmin, işaretin ) taşıdığı, sahip olduğu anlam demektir. Örneğin bayrak fiziki olarak bez eşya iken, sembol olarak bağımsızlık
anlamını taşır.
İşte hac sırasında şeytan taşlama da fiziki olarak boş iş iken, sembol olarak içimizdeki şeytanı ve kötülüğü emreden nefsi arzularımızı ( nefs-i emmareyi ) daşlamak yani
dışlamak demektir.
Sembol içeren davranışların içi doldurulup sembol anlamları yaşama geçirilmedikçe boşa kürek sallanmış olur. F.L.A.
Nefs: Ruhumuzun bedenlenmiş şeklidir. Bedenlendiği için de, ruhumuz ( iyi veya kötü ) arzular duyar. Bu arzuların bazıları haksızlık içerdiğinden, nefis terbiye amacıyla
aşamalardan geçip, arınma durumundadır.F.L.A.
NEFS
Çok kıymetli olmak, cimrilik etmek, haset etmek, nazar etmek, kadın âdet görmek, layık görmemek anlamlarındaki "n-f-s" kökünden türeyen nefs (çoğulu, enfüs ve nüfûs)
sözlükte ruh, can, akıl, insanın şahsı, bir şeyin varlığı, zatı, içi, hakîkati, beden; ceset, kan, azamet, izzet, kötü söz, bir şeyin cevheri, arzu ve istek demektir. İnsandaki nefsin
mahiyeti hakkında ihtilaf edilmiştir. Nefsin, rûhânî bir cevher ve gözle görülmeyen latîf bir varlık olduğunu, nur ve ziyadan yaratıldığını söyleyenlerin yanında latîf bir cisim,
kan ve araz olduğunu söyleyenler de olmuştur. Bilginlerin çoğunluğuna göre ruh ile nefis ayrı şeylerdir. Ruh ve nefsin aynı şeyler olduğunu söyleyenler de olmuştur. Nefs
kavramı Kur'ân'da tekil ve çoğul olarak 295 defa geçmiş ve Âdem (a.s.) (Nisâ, 4/1; En'âm, 6/98), anne (Nûr, 24/12), insan (Mâide, 5/45), ehl-i din (Nûr, 24/61), can (Nisa, 4/66),
ruh (En'âm, 6/93), beden (Âl-i İmrân, 3/185), bedenle beraber ruh (Bakara, 2/286), Allah'ın zatı (Âl-i İmrân, 3/28), kişi (Bakara, 2/286), kendisi (Fussilet, 41/46), hem cins
(Tevbe, 9/128), insanın iç âlemi (Bakara, 2/248), ilâhî tekliflere, emir ve yasaklara, müjde ve uyarıya muhatap olan insanın manevi varlığı (Yûsuf, 12/53; Kıyame, 75/12;
Fecr, 89/27) kalp, göğüs (Bakara, 2/77, 109) ve cins (A'râf, 7/118) anlamlarında kullanılmıştır. Nefs, hem insanın maddî varlığını ve hem de insanda var olan fakat gözle
görülmeyen, iyi ve kötüyü arzu eden manevî varlığını ifade eder: "O Allah ki, sizi bir tek nefisten inşa etti... " (En'âm, 6/98); "Gerçekten nefis kötülüğü emreder"
(Yûsuf, 12/53); "Hayır daima kendini kınayan nefse yemin ederim." (Kıyame, 75/2); "Ey huzura eren nefis!" (Fecr, 89/29); "Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne
fısıldadığını biliriz..." (Kaf, 50/16) âyetleri ve "İnsanın en büyük düşmanı nefsine (heva ve hevesine) uymasıdır" (Aclûnî, I, 160) hadisinde geçen "nefs" kelimesi bu manayı
ifade eder. Tasavvufta nefs kavramı, kendisinde irâdî hareket, duygu ve hayat kuvveti bulunan latîf bir cevher şeklinde tanımlanmaktadır. Kötülüğü emreden anlamına geldiği
gibi, Allah tarafından insana üflenen ve ruh-i Rahmanî, ilâhî ben anlamında da kullanılmıştır. Mutasavvuflar nefsi; nefs-i emmâre, nefs-i levvame, nefs-i kâmile, nefs-i râziye,
nefs-i merdıyye,
nefs-i mutmainne, nefs-i mülheme, nefs-i zâkiye ve nefs-i sâfiye kısımlarına ayırmışlardır. (İ.K.)
NEFS-İ EMMÂRE
Sözlükte "emredici nefis" anlamına gelen nefs-i emmâre, dini bir kavram olarak, kötülüğü ve şerri şiddetle emreden nefis demektir. Kur'ân'da Hz. Yusuf'un dilinden şöyle
buyrulmaktadır: "Ben nefsimi temize çıkaramam. Kuşkusuz nefis, kötülüğü durmadan emreder..." (Yûsuf, 12/53). Nefs-i emmâre, kötü fiil ve davranışların kaynağıdır.
Gerçekte insan nefsi tek bir şeydir. Ancak o bulunduğu duruma
göre çeşitli sıfatlarla nitelenebilmektedir. Şehvete tabi olup, üzerine gazap hakim olduğu zaman sahibine kötülük yapmasını emreder. Kötülüğü şiddetle arzulama, nefsin
tabiatındandır. Ancak Allah'ın emir ve yasaklarına riâyet ederek,
ilahi rahmetin gölgesi altına sığınanlar, nefsin arzuladığı haram şeyleri işlemekten kaçınırlar. İyiliğe yönelen kimselerin üzerinde nefsin yaptırım gücü azalır. (M.C.)
NEFS-İ LEVVÂME
Sözlükte "kınayıcı nefis" anlamına gelen nefs-i levvâme tasavvufta, kalbin nuru ile bir parça nurlanmış, o nur ölçüsünde uyanıklık kazanmış nefis demektir. Bir âyette şöyle
buyrulmaktadır: "Hayır, daima kendini kınayan nefse and içerim." (Kıyame, 75/2). Bu nefis, kıyamet günü dünyada iken yaptığı kötülüklerden ve elindeki imkân ve fırsatları
en iyi şekilde değerlendirmediğinden dolayı pişmanlık
duyar. Levvâme sıfatını alan nefis, yaptığı kötü işlerin farkındadır, gafletten bir nebze sıyrılmıştır. Yeterince olgunlaşmadığı için kötülükleri işlemeye devam eder. Ancak
bununla birlikte nefsini hesaba çeker ve yaptığı
kötülüklerden tevbe eder. (M.C.)
NEFS-İ MÜLHEME
İlham edilmiş nefis demektir. Bundan maksat, insana iyiliği ve kötülüğü, hayır ve şerri birbirinden ayırdedebilecek yeteneğin verilmiş olması demektir. Kur'ân'da, "Kişiye ve
onu şekillendirene, sonra da ona iyilik ve kötülüğü ilham edene and olsun." (Şems, 91/7) denilmektedir. (M.C.)
NEFS-İ MUTMAİNNE
Sözlükte "doyuma, huzura, rahata kavuşmuş nefis"anlamına gelen nefs-i mutmainne dini bir kavram olarak, iman eden, İslâm'ın emir ve yasaklarına uyan, bu konularda
hiçbir şüphe ve tereddütü olmayan, neticede Allah ile manevî bir bağ kuran ve bunun lezzetine ulaşan nefis demektir. Fecr sûresinin son âyetlerinde bildirilen ve "Cennetime
gir" hitabına mazhar olan bu nefistir (Fecr, 89/27-30). Bu
niteliğe kavuşan nefis, cömertlik, doğruluk, alçak gönüllülük, güler yüzlülük, tatlı dillilik gibi güzel huy ve sıfatları kazanmıştır. Daima tevekkül, tefviz, teslim, sabır ve rıza
halleri içindedir. (M.C.)
NEFS-İ RADİYE
Sözlükte "razı olan, hoşnut kalan nefis" anlamına gelen nefs-i radiye, tasavvufta, her yönüyle Hakk'a yönelen, Allah'tan gafil olmama şuuruna eren ve O'ndan razı olan nefis
demektir. Bu mertebedeki nefis, kendi iradesinden vazgeçip Hakk'ın iradesine tabi olur. Hiçbir şeyden şikâyetçi olmaz. Nefs-i radiye, Allah için ibadet, zikir ve tâat ile meşgul
olarak dünyaya gönül vermeyen, hayvâni nefsin arzu ve
isteklerini terkeden, Allah'ın sevgi ve rızası dışında bütün arzu ve isteklerini bırakan kamil kimsenin ruhudur. Bu makama erişmiş olan kimse, şüpheli şeylerden uzak durur
(vera), keşif ve keramet sahibi olur. Allah Teâlâ bu mertebeye
erişenlere, "Ey huzura eren nefis! Razı olmuş ve (Allah tarafından) razı ve hoşnut olunmuş olarak Rabbine dön!" (Fecr, 89/27-28) diye hitap edecektir. (M.C.)
NEFS-İ MARDİYYE
Sözlükte "hoşnut olunan nefis" anlamına gelen nefs-i mardiyye, tasavvufta, bütün benliği ile Hakk'a teslim olan, Allah'ın kendisinden razı olduğu nefis demektir. Bu niteliğe
kavuşan nefis, insanları sırf Allah rızası için sever, onların kusurlarını affeder, şefkat ve merhamet sahibidir, nefis muhasebesini en iyi şekilde yapar, cömert, hassas ve ince
düşünceli bir yapıya sahiptir. Böyle nefisler için Allah kıyamet
günü şöyle buyuracaktır: "Ey huzura eren nefis, sen Allah'tan ve O da senden razı olarak Rabbine dön! (İyi) Kullarımın arasına gir! Cennetime gir!" (Fecr, 89/27-30) (M.C.)
NEFS-İ KÂMİLE
Sözlükte "olgun nefis" anlamına gelen nefs-i kâmile, tasavvufta, bütün olgunluk özelliklerini elde etmiş, irşâd durumuna geçmiş nefis demektir. Buna nefs-i kudsiyye,
nefs-i sâfiyye ve nefs-i zekiyye de denilir. (M.C.)
Alıntı…. https://www.diyanet.gov.tr/dinikavramlar/
Fatih Lütfü Aydın
Kayıt Tarihi : 21.8.2014 23:39:00
Başa Dön
Nefs-i Emmare
Tin Suresi ayet 5, bahseder esfel-i safilinden.
O düşüklerin en düşüğü, aşağıların en aşağısı,
Bu bizim zayıf, çaresiz beden.
Odur hakiki ayrılığa, derde neden.
Beden zayıf, çaresizdir ama,
Tarık Suresi 4. ayetteki koruyucu,
Korur seni, değilse kalp gözün âmâ.
Tarık, haksız nefsi arzuları terk eden,
Bağımsız, özgür yaşayan, nefs-i emmareden.
Geldik nefs-i emmareye,
Kur’an’ daki esas gayeye.
Nefs-i emmareyle güreşi öğretir, gerçek tarikat.
Bıraktırmaz o, nefsi emmarede, şeytanda takat.
Nefsi emmare içimizdeki şeytan*,
Irza geç, çal çırp der, durmadan.
Allah aşkıyla çarpışmalı,
Kurtulmak için ondan.
İçimizdeki Şeytan,
Aklımızı işletip,
Kurtulmalıyız ondan.
Nefsin emredici hali, özelliği nefsi emmare.
Odur ulaştırmayan Hakiki Yâre.
Durmadan der, çal, çırp, ırza geç, öldür.
Helalden, azlardan uzaklaştıkça, çıkar sesi hep gür.
Geliyor yeni bir yılbaşı.
Ağrıtmayalım sabaha mideyi, başı.
Nefs-i emmare, Yusuf Suresi ayet 53
Esnersen, gevşersen ona karşı koymak güç.
Nefs-i emmare kötülük emreden nefs, benlik.
Azıcık keyif, sonrası şeytana şenlik.
Yapışır masiva, esfel-i safilin ruhuna,
Ulaşamazsın ruhsal derinliğe, sılana, ilahi yurduna.
Eski Araplar kana nefs derlermiş.*1
Azlarla kanı inceltirsen, olabilirsin ermiş.
Nefis fiziki bünyede bulunan ruhtur.
Bedene nüfuz eder, yapışır durur.
Nefis 7 aşama arz eder.
7. de biter dünya denen keder.
Emmare, levvame, mülhime, mutmainne, râziye, marziye ve kâmile.
Bakara Suresi 249. ayetteki ırmaktan yetin, bir avuç ile.
Bence malum sıvının sembolüdür bu ırmak.
Sıhhat, afiyet verseydi fazlası,
Konulur muydu bir avuçtan fazlasına yasak?
Ayıp diye bu sembolü açmazsak.
Esas ayıp o zaman olur,
Kendi kendine tatminle,
Kendini yiyip bitirene acımazsak.
Nur Suresi ayet 35
Sembol olarak çam zeytine eş.
Araf Suresi 56. ayet.
Işığa, nura der, Allah’tan rahmet.
O çam ağacının ışığı sönük olanısın.
Nefsini terbiye et de, sende de lamba yansın.
Işık, nur, çerağı, lamba, şamdan ve kandil.
Hepsi rahmete semboldür, böyle bil.
Müzemmil Suresi ayet 20,
“öz benliğiniz için önden gönderdiğiniz iyiliğin,
Allah katında hayrını daha çok, ödülünü daha büyük
olarak bulacaksınız.
Bakara Suresi ayet 255, Ayet el Kürsi.
“O, insanların önden gönderdiklerini de bilir, arkada
bıraktıklarını da! ...”
Kıyamet Suresi ayet 13,
“Haber verilir insana o gün önden gönderdiği de arkaya bıraktığı da.”
Müdessir Suresi ayet 38,
Her benlik öz kazancının bir karşılığıdır.
Öz kazanç salih ameldir.
Önden salih amel gitmezse, benlik hep rehindir.
Ölmeden önce yani önden gönder öz kazancını,
Böylece dindirirsin inşallah cehennem sancını.
Bakara Suresi ayet 62, Maide Suresi ayet 69
Cennetle müjdelenenlere rahmet sonsuz.
Allah’a (şirksiz) *2 iman,
Âhirete iman,
Barışa yönelik hizmetler sergilemek (Salih amel) .*3
Amele işçi amel iş.
Salih, işe yarar, elverişli, uygun, dindar.
Salih amel Allah’ın rızasına uygun iş.
Salah, rahatlık, barış, düzelme, iyileşme, iyilik,
Dine olan bağlılık.*4
Salah, salahiyet yani yetki.
Allah’a halife ol, salih amel et ki.
Salih iman sahibi kişi ve bu kişinin işlediği işler.
Salih sulh ve salah sahibi.
Salihler Allah’ımızın halifesi, dostu, habibi.
Rahmet yarışında göğüslemiş olanlar ipi.
Bakara Suresi ayet 30
Bozgunculuk edip, kan dökenlerden halife olmaz.
Bakara Suresi ayet 34
Daha önce meleklerden olan İblis,
Taşlananların yani şeytanların başı.
Halife olmayalım, salih olmayalım diye,
Başlattı bozgunculuğu, savaşı.
Salah bozgunculuğun, kötülüğün zıttı.
Salih olalım da bizim olsun halifelik tahtı.
Siyasi halifelik yani liderlik,
Devlet işinde; layıklıkla, liyakatla olur.
İlahi halifelik yani ermişlik,
Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakikat la olur.
Yani nefsi terbiyeyle, İblis’e tokatla olur.
Saygılar ve Sevgiler
24/12/2007
* İçimizdeki Şeytan - Sabahattin Ali
Allah rahmet eylesin.
*1 Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk Kur’an’ın Temel Kavramları sh. 404
*2 Maide Suresi ayet 116
*3 Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk Kur’an’daki İslam sh.367
*4 Osmanlıca Türkçe Sözlük Cihan Yayınları
Nefs-i Emmare şiirinin resimlisi için aşağıda ki bağlantıyı Google'a
kopyalayabilirsiniz. 31.12.2015 F.L.A.
Not: Yılbaşı kutlamasıyla ilgili olarak,
Yılbaşı eğlencesi ile ilgili olarak bildiklerimi paylaşmak istiyorum. Aşağıdaki 2 ayetten de anlaşılacağı üzere eğlenmek müslümanların da hakkıdır. Peki Kur'an'a göre bu
eğlenmenin niteliği nasıl olmalıdır?
Deni yani rezilce yaşayış, insanın; kendi ruhu, bedeni ve düşüncesi de dahil olmak üzere yaratılmışa haksızlık içerecek her türlü yaşayışı Hz. Allah'ın rızasına aykırıdır.
Maruf ise Hz. Allah'ın rızasına uygun yaşayıştır. Herkese de akıl, vicdan ve irade verildiğinden hangi yaşayışa uygun eğleneceğine de insanın kendisinin karar vermesi
gerekir, bence. F.L.A.
A'RÂF
31. Yaşar Nuri Öztürk: Ey ademoğulları! Tüm mescitlerde süslü, güzel giysilerinizi
kuşanın. Yiyin, için fakat israf etmeyin. Allah israf edenleri sevmez.
32. Yaşar Nuri Öztürk: De ki: "Allah'ın, kulları için çıkardığı süsü, güzel ve tatlı
rızıkları kim haram etmiş? " De ki: "Dünya hayatında inananlar için de var. Kıyamet gününde
ise yalnız inananlar içindirler." Bilgiden nasipli bir topluluk için biz, ayetleri böyle
ayrıntılı kılıyoruz.
Ayrıca, Kur'an'a inananlar için Kur'an'ı, inanmayanlar için de Evrensel Ahlak ve Hukuk kurallarını terketmeden herkes her şeyi arzusuna bağlı olarak kutlayabilir.
Bu adalet ve haklılık içeren bir durumdur, saygıyla karşılamak gerekir. Yukarıdaki 2 şeyi terketmeleri de kendilerini ilgilendirir. Fatih Lütfü Aydın.
31.12.2016
Hz. Allah'ımıza şükürler olsun ve hocamızdan Allah razı olsun.
Amel, amel, amel.
Amel ile gerçekleşir, emel.F.L.A.
YAŞAR NURİ ÖZTÜRK KUR’AN’IN TEMEL KAVRAMLARI AMEL MADDESİ’nden alıntıdır.
(aksiyon, iş ve değer üretmek, eylem, faaliyet, hareket)
"Aksiyonu varlığın sonsuzluğuna fırlatarak
oradan gelecek cevabı beklemek gerekir.
Aksiyon, sonsuzluğun bir çağrısı,
bir yankısıdır. Oradan gelir, oraya gider."
Maurice Blondel
Kur'an-ı Kerim'de en çok geçen kelimelerden biri olan amel
(çoğ. a'mâl), sözlük anlamıyla, niyetli davranış, hareket, iş, eylem
demektir.
Kur'an'da, amele yakın bir anlamda kullanılan fiil sözcüğü de
çok geçer. Ancak, her amel fiil olduğu halde, her fiil amel değildir.
Kur'an dilinin aşılmamış bilgini Râgıb el-Isfahanî (ölm.
502/1108) ünlü eseri el-Müfredât'ta bu noktaya değinirken, şöyle
diyor:
"Sadece kasıt ve niyete bağlı olan fiiller amel adını alır. Bu yüzdendir
ki, hayvana nispet edilen fiillerin hiçbirine amel denmez. İyi
veya kötü, sadece insanın maksatlı fiilleri ameldir."
Amel kelimesinin en ideal karşılıklarından biri de Fransızca'daki
aksiyon (action) sözcüğüdür. Ve aksiyon sözcüğünün Kur'ansal yapısını
en ideal biçimde anlatan filozof da Fransız filozofu Maurice
Blondel (ölm. 1949) olmuştur. Zaten onun felsefesinin adı da 'aksiyon
felsefesi'dir. Blondel'in aksiyon için söylediklerinin tümü,
Kur'an'ın amel kavramı için geçerlidir. Nitekim, Blondel'in aksiyon
için söylediklerinin aynını Isfahanlı Râgıb amel için söylemektedir.
Yani, her fiil ve hareket aksiyon değildir. Bir kere her harekette
irade yoktur; aksiyon ise bir iradenin ürünüdür ve buna bağlı olarak
yaratıcıdır.
Kur'an'dan anlıyoruz ki, geleneksel dinin tekrarladığının aksine,
yalnız ibadetler değil, insanın, bir niyetin ürünü olan bütün
faaliyetleri ameldir.
Kur'an hemen her yerde, iman kelimesinin ardından amel kelimesini
vermekte ve böylece insanı başarı ve mutluluğa götürecek
imanın, amelle kucaklaşması gerektiğine dikkat çekmektedir.
Mülk suresi 2. ayete göre, hayat ve ölüm, insanın amelinin
sonuçlarını ölçmenin aracıdır. Bu demektir ki, hayat bir anlamda
ameller yekûnudur.
İnsanın sonsuz kurtuluşunu sağlayan üç temel unsurdan biri de
ameldir.
İnsanın karşılaştığı bütün sonuçlar, onun amelinin eseridir.
Hiçbir karanlık ve sıkıntı, hiçbir kahır ve zorluk insan elinin
ürünü olmadan ortaya çıkmaz. Allah, insanın kendi amelinin
karşılığı olmayan zorluk ve çileyi, insana musallat ederse, bu,
zulüm olur; oysaki Allah asla zulmetmez. (37/39; 41/46; 45/15)
Varlık ve oluş düzeninde işleyen temel ilke şudur:
"Kim bir zerre miktarı hayır işlese onun karşılığını ve kim de bir
zerre miktarı kötülük işlese onun karşılığını bulur." (Zilzal, 7-8)
Varlık ve oluş düzeninde ortaya konmuş bir amel asla sonuçsuz
bırakılamaz. Amel, kim tarafından nasıl inkâr edilirse edilsin,
kim tarafından nasıl örtülmek ve unutturulmak istenirse istensin
Yaratıcı onu mutlaka ortaya çıkarır ve ona bağlanan sonuçlan,
olması gereken yere koyar. Şöyle deniyor:
"Siz amel sergileyin; Allah, Resulü ve müminler onu göreceklerdir."
(Tevbe, 105) Lukman, 15-16. ayetler, amel konusunda belki
de en önemli ilkeyi veriyor:
"Şu bir gerçek ki, yapılan iyi veya kötü amel bir hardal tanesi kadar
olsa da, bir kayanın bağrında yahut göklerin derinliğinde veya yerkürenin
derinliklerinde saklansa Allah onu yine de ortaya çıkarır."
(Ayrıca bk. Kehf, 30)
insanın, hayat serüveninden hesaba çekileceği ahiret veya haşir
günü, bir anlamda amellerin bir döküm ve resmî geçit günüdür,
(2/134, 141; 3/30; 9/94, 105; 16/111; 36/54; 58/6-7; 66/7)
76 KUR'AN'IN TEMEL KAVRAMLARI
Son hesap günü, bütün amelleri eksiksiz ve katıksız kaydeden
evrensel kompütürün, bütün kayıtlarını ortaya döktüğü bir
gündür. O gün, insan adına bu kayıtlar konuşacaktır. (17/13¬
14; 45/29) Bu evrensel kompütür öylesine hassas ve titiz bir
'kitap'tır ki, küçük-büyük her ameli kayda geçirir. Kehf suresinin
şu ayetleri, hem bu hesabın ağırlığını hem de kıyamet ve
hasrın dehşetini göstermesi bakımından ürperticidir:
"O öyle bir gündür ki, biz onda dağlan yürütürüz de sen yeryüzünü
çırılçıplak ortaya çıkmış halde görürsün. Ve görürsün ki, biz bütün
insanları, bir tanesini bile unutup ihmal etmeden oraya toplamışızdır.
Onlar, senin rabbine saflar halinde arzedilirler. Onlara şöyle
denir: 'Andolsun ki, sizi ilk yarattığımız an gibi tekrar bize geldiniz.
Fakat siz, bugüne ilişkin vaadimiz asla yerine gelmeyecek sanmıştınız,
değil mi?' Ve kitap ortaya konur. Kötülükler sergilemiş olanların,
kitaptakiler yüzünden korkuyla titrediklerini göreceksin. Şöyle
diyeceklerdir: 'Eyvahlar olsun bize! Bu ne biçim kitap ki küçük büyük
demeden her şeyi kayda geçirmiş.' İşte onlar, işledikleri amelleri
böylece önlerine gelmiş olarak bulurlar. Senin rabbin hiç kimseye
zulmetmez." (Kehf, 47-49)
Amel, kalitesiyle de, amel sahiplerinin farklı derecelerini belirler.
Nimetlerin kalite ve dereceleri de amellere göre belirlenir.
(6/132; 46/19)
Yaratıcı düzen, amelin kötüsüne karşılık ceza olarak yalnız
yapılan kadarını veriyor. Fakat iyi amellerde durum değişiktir,
Kötüye, mislinden fazlasıyla karşılığı zulüm gören Kur'an, iyiye
fazlasıyla karşılık vermeyi bir rahmet, lütuf ve yücelik olarak görür.
Allah, rahmet ve ulûhiyetinin bir gereği olarak, kötü amellere
ancak hak ettikleri karşılığı verir, hatta bunların bile bir
kısmını affıyla silerken (bk. 42/30, 34) iyi amellere mukabelede
lütuf ve cömertliğini coşturarak, hak edilenden fazlasını verir.
(28/84; 34/37; 40/40)
İnsan, amel sayesinde yaratıcı faaliyete bizzat katılır ve kâinat bünyesinde
sürekli faaliyet gösteren bir 'benlik' olur. Çünkü yaratıcılık
ve yaratıcı, kendisini bir amel-proses (süreç) olarak ortaya
koymaktadır. Kur'an bu noktada Yaratıcı Kudret'in 'elleriyle iş
üretmesi'nden bahseder. (36/71) Bu anlamda insan, amel ile
küllî Benlik'in ve külli oluşun bir parçası haline gelir. Kur'an
bu inceliği ifadeye koyarken de Allah'ın bizim amellerimizi ku
sattığını, bizim amellerimizi de yarattığını beyan eder. (3/120;
4/108; 11/92; 37/96) Bunun içindir ki, insan, amelini, Yaratıcı
Ben'in iradesi yönünde şekillendirerek mutlu ve güzel bir dünyanın
kurulmasında rol alabilir.
Yaratıcı Ben'in iradesine ters bir yönde geliştirilen amel, oluşta
hiçbir olumlu sonuç doğurmaz. Kur'an bunu belirtirken, şirkin
ameli etkisiz kılacağını, işe yaramaz hale getireceğini söylemektedir.
(5/5, 53; 6/88; 7/147; 9/69; 14/18; 18/105; 33/19; 47/9)
Yaratıcı-Küllî iradeye ters bir gidiş izleyerek sergilenen amel,
Allah'la bir yarıştır ki, bu yarışta yenik düşmek insan için kaçınılmaz
son olacaktır. (11/121; 29/4; 41/5)
Amel, nihayet, karanlıktan aydınlığa çıkışın, müjde ve mutluluğa
erişin, bol rızık ve doygunluğun, Yaratıcı'ya şükrü eda edişin,
sevgi, rahmet ve şefkatle doluşun da yoludur. (19/96; 22/50;
34/13; 65/11)
Amel konusunun önemli Kur'ansal perspektiflerinden ikisine
daha işaret etmek gerekir:
1. Amel-Zaman İlişkisi: Kur'an Asr Suresi'nde zamana yemin
ederek söze başlamak suretiyle bu ilişkinin kaçınılmazlığına,
diğer bir ifadeyle amel konusunda zamanın önemine dikkat
çekmiştir. Gerçekten de zamanda ihmal sergileyen, yani zamanı
akla uygun biçimde kullanamayan bir faaliyet, amelin gereğini
yerine getiremez.
2. İki Amel Arasına İhmal ve Boşluk Sokmamak: Kur'an,
İnşirah suresi'nin 7. ayetinde şu erdirici yaradılış ve oluş ilkesini
getiriyor:
"Bir işi bitirip boşaldığında hemen yeni bir işe koyulup, yeni bir
yorgunluğu üstlen."
Amel konusunun önemli noktalarından biri de şudur:
Amel, sadece bedensel faaliyet değildir. Ruhsal ve fikri faaliyet,
belki de bedensel faaliyetten önce, ameldir. Bu yüzdendir ki,
Hz. Peygamber, düşünceyi en ileri ibadet olarak göstermiştir.
Çağımızda İslam'ın en büyük düşünürü olan İkbal'e, sadece sözle
yetindiği için serzenişte bulunanlar ondan şu cevabı almışlardı:
"Ben bir müzisyenim; çalıp söylüyorum, sizler dans ediyorsunuz.
İster misiniz ben de sizinle dans etmeye başlayayım?"
(Schimmel; Gabriel's Wing, 56) İkbal burada bir evrensel gerçeğe
dikkat çekmiştir:
Düşünce eylemi yani yaratıcı amel olmadan, bedensel eylem yani
malzemeye şekil veren amel olamaz; olsa da işe yaramaz.
Amel konusunun Kur'an açısından belki de en önemli noktasına
gelmiş bulunuyoruz. Bu nokta, amelin niteliği meselesidir,
SALİH AMEL MESELESİ
Kur'an, imanın hemen ardından devreye soktuğu amelin, salih
olmasını istemektedir. Salih amelin ne olduğunu anlamak için,
bir sıfat olarak kullanılan salih kelimesi üzerinde durmak gerekir.
Salih kelimesinin kökü sulh'tur. Sulh ve salah, Arap dilinde;
bozgun, nefret, kötülük, kavga, çekişme ve didişmenin zıddı demektir.
Sulh ve salahın karşıtı, Arap dilinde fesattır, (bk. burada,
Fesat mad.) Kur'an, salih amel işlemeyenlerin, yeryüzünü fesada
boğmaya gayret göstermiş olacaklarını bildirerek bu karşıtlığa
vurgu yapmıştır. (10/81; 38/28)
Salah ve sulhu esas alan kişi, tavır ve davranışa salih denmektedir.
Yani salih, sadece amelin değil, ameli üretenin de sıfatı
olmalıdır ve olmaktadır. Kur'an, hem iman sahibini hem de bu
iman sahibinin sergilediği amelleri, salih diye nitelemektedir.
Yüzden fazla yerde, imanlı kişiden istenen amelin salih olması
gerektiği belirtilmektedir. Kur'an'ın verilerini dikkate alarak salih
ameli, insana hizmete ve banşa yönelik bütün düşünce ve faaliyetler
diye ifade edebiliriz.
Kur'an'a göre, bütün büyük ruhlar ve özellikle peygamberler salih
kişilerdir. Mutluluk ve sonsuz kurtuluşa ermek de, salih kişilerin
hakkıdır. Yeryüzünün nimet ve imkânlarına sahip olmak,
rızık ve bereketle dolu bir yaşayışa ulaşmak da salih olmakla
mümkündür. (2/62; 5/69; 7/170; 10/81; 45/30)
Yeryüzü topraklarına, yönetici güce sahip olmak da esasen salih
kulların ve toplumların hakkıdır. (21/105; 22/23,50, 56; 24/55)
Salih amel, kurtuluşun üç ana şartından biridir. Diğer iki şart
ise Allah'ın birliğine ve ahirete imandır. (2/62; 5/69) Dünya
planındaki hayatını iman sahibi olarak salih amelle geçirenler
dünya sonrasında temiz ve mutlu bir hayatla ödüllendirilirler.
(2/82; 16/97; 19/60; 39/72) Bu demektir ki, salih amel, yaratıcı
faaliyete katılmanın başlıca yoludur. Bu yolla insan kâinat ve
oluş bünyesinde sürekli yapıp edici bir şuur haline ulaşır ve külli
benliğe dost olur. Kur'an bu gerçeğe işaret ederken: "Rabbine
kavuşmak isteyen, salih amel sergilesin." (Kehf, 110) diyor.
Demek oluyor ki, salih amel, oluşa (şe'niyete) doğrudan doğruya
Yaratıcı Kudret yanında bir katılım, kaderin yaşanması ve yazılmasında
Allah ile birlikte rol almaktır.
Salih amel, insanın sürçmeleri sonucu meydana gelen çirkinlik
ve terslikleri de silici bir yol oynar. (25/70; 29/7; 64/9)
Salih amelin varlık ve oluştaki yerini ve değerini Kur'an, nihayet
şu şekilde ifadeye koyuyor:
"İman eden ve salih ameller işleyenler varlıkların en hayırlılarıdır."
(Beyyine, 9)
İslam dünyası, Kur'an'ın amele bağladığı yücelik ve mutluluğu
ne yazık ki, Kur'an'da yeri olmayan bir kader anlayışıyla elde
etmeye çalıştı ve perişan oldu.
Bilinmeliydi ki, eğer bir kader söz konusu ise o "kader, bir seçim
meselesidir, şans meselesi değil." (Henry Clausen; Beyond the
Ordinary, 156)
Alman düşünürü Goethe (ölm. 1832) bu kader-amel ilişkisine
(paradoksuna da diyebiliriz) çok daha ilginç ifadelerle değinmiştir.
Şöyle diyor:
"Kadere hürmet mi? Hayır! Kader, amellerin sonuçlarıyla vücut
buluyor. Geçmiş amellerin ürünleri büyüyorsa Tann'nın ve kaderin
yararı vardır. Bunun için, bütün kuvvetlerden yüksek olana, yani
her şeye kadir olana, kaderlere gebe olana, amele hürmet edelim!"
(bk. A. Schimmel; Cavidnâme Şerhi, 304-305)
Fatih Lütfü Aydın
Kayıt Tarihi : 21.8.2014 23:36:00
Başa Dön
Nev yeni, rose ( ro:z ) gül demek.
Yen gül yeni bahar,
Hani nerde, sıcak, ha:r, buhar.
Kirli sana:yi ile dünya dengesini,
Bozdu vijdansızlar.
Kutlu olsun nev ru:z.
İnşallah mayısta, mayışırız.
Tatlı sıcaklara, kavuşuruz.
FLA
Fatih Lütfü Aydın
Kayıt Tarihi : 21.3.2022 15:58:00
Nevruz
Nevruz olabilir ilk bahar,
Nevruz hikayesindeki kral bence,
Olabilir nefs-i emmare.
Öldürürsek nefs-i emmareyi,
Açar ruhumuzda ilk bahar.
Kralın öldürdüğü çocuklar da,
Sembol olabilir ab-ı hayata.
Çocuk fidan, ruhta tazelik, yeşillenme olabilir.
Nefs-i emmare bu çocukların katilidir.
Kralın yılanları,
Simgeliyor olabilir,
Şevhetli duyguları.
Şehvet herşeye duyulan azgınca hırs demek.
Yeşillenmek için gerekir, hırsımızı dizginlemek.
Öldürelim nefs-i emmareyi,
Başlatlalım, ruhumuzda yeşillenmeyi
Hızır yeşil adam demek.
Ruhta yeşillenme yani bahar için,
Nefs-i emmareyi öldürmek gerek.
Nefs- emmare yok olsun,
Olsun tuzla buz.
Hepimize kutlu olsun,
Nevruz.
Fatih Lütfü Aydın
Kayıt Tarihi : 19.3.2021 11:43:00
Beyinlerin alınması beyin yıkama anlamında olabilir.
Alıntı....Bir diğer Kawa efsanesine göre, 2500-2600 yıl öncesinde Zuhak (Bazı kaynaklara göre Dehak) adında Asurlu çok ama çok zalim bir kralın egemenliği altında yaşayan
Kawa adında bir demirci vardı. Bu kral tam bir canavardı ve efsaneye göre her iki omuzunda da birer yılan bulunuyordu. Bu iki yılanı beslemek için her gün halktan iki çocuğu
sarayına kurban olarak getirtip aşçılarına bu iki çocuğun beyinlerini yılanlarına yemek olarak verdiriyordu. Aynı zamanda bu canavar kral ilkbaharın gelmesini engelliyordu.
[kaynak belirtilmeli] En sonunda bu zulümden bıkan ve bir şeyler yapmak isteyen Armayel ve Garmayel adlı iki kişi kralın sarayına aşçı olarak girmeyi başarırlar ve Kralın
yılanlarını beslemek için beyinleri alınarak öldürülen çocuklardan sadece birini öldürüp diğerinin gizlice saraydan kaçmasına yardımcı olurlar.[1] Böylece ellerindeki bir insan
beyni ile kestikleri bir koyunun beynini karıştırarak yılanlara verirler her gün bir çocuğun kurtulmasını sağlamış olurlar. İşte bu kaçan kişilerin Kürtlerin ataları olduğuna
inanılır. Kaçan çocuklar Kawa adlı demirci tarafından gizlice eğitilerek bir ordu haline getirilirler. Kawa'nın liderliğindeki bu ordu bir 20 Mart günü zalim kralın sarayına
yürüyüşe geçer ve Kawa, kralı çekiç darbeleri ile öldürmeyi başarır. Kawa etraftaki tüm tepelerde ateşler yakar ve yanındakilerle birlikte bu zaferi kutlarlar. Böylece
Kürt halkı zalim kraldan kurtulmuş olur ve ertesi gün ilkbahar gelir.
Alıntı kısa yolu.. tr.wikipedia.org/wiki/Demirci_Kave_Efsanesi
Başa Dön
35. “Allah, göklerin ve yerin Nur’udur. Onun nurunun örneği, içinde çerağ bulunan bir kandile benzer. Kandil, bir sırça içerisindedir. Sırça inciden bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nispeti olmayan bereketli bir zeytin ağacı*ndan yakılır. Bu ağacın yağı, neredeyse ateş dokunmasa bile ışık saçar. Nur üzerine nurdur o. Allah, dilediğini kendi nuruna kılavuzlar. Allah, insanlara örnekler verir. Allah her şeyi bilmektedir.”
36. Kandil, Allah'ın yükseltilmesine ve içinde adının anılmasına izin verdiği evlerdedir. Orada sabah akşam O'nu tespih eder.
*Zeytin ağacı öngörüme göre,
Tam İnsan’ın bedenidir.
Sırça omuriliği (beyni ve sinir sistemi) dir.
Zeytin ışıl ışıl parlayan gözleridir.
Gönlü ise Hakiki Kâbe yani Allah evidir.
O evlerde Hz. Allah hem dil ile,
Hem de Salih Amel ile,
Sabah akşam tesbih ile anılır.
21.03.2015
Saygılar ve sevgiler.
Fatih Lütfü Aydın.
Ayağını yere vur işte sana su (Bu suyun adı Nur’ dur budur doğrusu) .
SÂD-42
Yaşar Nuri ÖZTÜRK "Ayağını yere vur! İşte yıkanacak bir yer, işte içilecek soğuk bir su! ..." dedik.
Not: Sadece bir tahmin olarak, bu ayağı yere vurma; kötülüğü emreden Nefs-i Emmare’ ye karşı spor yaparak, icabında ayağı sertçe yere vurarak direnme, iradeyi güçlendirme anlamında olabilir. Kötü alışkanlıklardan kurtuldukça ruhen duyulan bir serinlik, rahatlama bu düşünceyi kuvvetlendirmektedir. Ayrıca Tarık Suresi’ nde Tarık adı verilen sabah yıldızından onun karanlığı delmesinden bahsedilir. Tarık ayrıca yolcu demektir. Kısaca bir yolun zorluklarını, karanlığın (nefis terbiyesinin) sıkıntılarını aşıp ruhi ışıltıya Nur’ a kovuşan kişi anlamında kullanılıyor olmalı. Nur Suresi 35. Ayette Allah’ ın Nur’ undan bahsedildikten sonra, 36. Ayette Nur’ un, Kandil’ in nerelerde olduğu anlatılmaktadır.
27.08.2011
Fatih Lütfü AYDIN
Fatih Lütfü Aydın
Kayıt Tarihi : 21.3.2015 13:03:00
Başa Dön
O-Ö Grubu
Olması Gereken ve Olan
Olması gereken ve olan ya da
Eskilerin anlatımıyla.
Hüküm ve hadisat,
Olması gerekenler olmazsa,
İşler olur hep sakat.
Olması gerekenler olsa,
Dünya cennet olur da,
Bu tam bir Ütopya.
Ütopya olmayan yer demek,
Rabbena hep banacılık varken,
Boş bir hayal Ütopya'ya ermek.
Felsefe normatifi yani olması gerekeni inceler.
Bilim ise pozitifi yani olanı inceler.
Bilim der ki,
Etkili olmuşsa rabbena hep banacı insanlar,
Etkisiz kalmışsa hümanist yani insancı olanlar.
Rabbena hep banacı kişiler,
Devreye girer.
Olması gerekenler yerine,
Doğaya, insana, hayvana ve tüm güzelliklere,
Neler neler olur,
Olanlar da olmuş olur.
Konuşanlar da,
Boşa konuşmuş olur, durur.
FLA
Fatih Lütfü Aydın
Kayıt Tarihi : 25.5.2024 16:11:00
Önce Tam Bağımsız Vatan
Yıl 19 Mayıs 1919
Sömürgeciye karşı girişilen,
İlk adım, ilk saldırı, ilk taarruz.
Vatanı satan bir grup vatan haini,
Alet etmiş Allah’tan korkmadan dini.
Demişler kâfirliktir karşı çıkmak düşmana.
Mustafa Kemal kâfirdir, haindir uymayın Ona.
Düşmana bildirmek haddini.
Kâfirlik midir, yok saymak mıdır,
Allah’ı ve dini?
Kimler dinsiz, vatan haini?
Vatan için adım atanlar mı?
Para için vatanı satanlar mı?
Vatan satılarak ta zengin olunur.
Ayaklar altına atılarak onur.
Helâlinden,
Namus, can, mal güvenliği, huzur.
Vatan temelinde sunulur.
Bunun için demişler önce vatan.
Hiçbir şey olmaz vatan olmadan.
Sömürgeci saymaz seni adamdan.
Harcar seni, icabında kurtulamazsın idamdan.
Vatan için mücadele,
İster genç beyin, genç adale.
Bunun için ilk adım,
Bayram edildi size.
Önce tam bağımsız vatan.
Tam bağımsız vatan ile
Tadarsın helâl, onurlu aştan.
Tam bağımsız vatan için,
Atılmalı adımlar yeni baştan.
Saygılar ve Sevgiler.
02.05.2007
Önce tam bağımsız vatan.
Demokrasi olmaz tam bağımsız olmadan.
Sömürgecinin yazdırdığı anayasayla,
Krallık gelir, demokrasi kalkar rafa.
Saygılar ve Sevgiler.
18.05.2014
Not: Atatürk'ümüzün 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkışı kurumsal ilk adımdır. İzmir'de Hasan Tahsin adlı bir gazeteci, işgal ordusuna ilk kurşunu sıkmış
ve anadolu'da yer yer örgütlenmeler olmuştur. 19. Mayıs hareketi ise kurumsal, planlı bir adımdır. F.L.A.
Fatih Lütfü Aydın
Kayıt Tarihi : 21.8.2014 23:57:00
Başa Dön
P Grubu
Penç Ü Du
Penç ü du.
Beş ve iki.
Beş, beşer yani beş duyulu varlık,
Du, dualite yani diyalektik, ikilik.
İyi de var kötü de,
Diyalektik diyalektik.
Ya başka ne diyecektik.
Kendi kötülüğünü yok et,
İyiliğini yücelt.
Böylece karanlıkları boğar, Rahmet.
Bunun için de sabır gerekir, elbet.
Sabır çabalı bekleyiş,
Sabırla hallolur, her iş, eriş.
F.L.A.
Fatih Lütfü Aydın
Kayıt Tarihi : 17.5.2019 15:59:00
5B
Başa Dön
R Grubu
Rad 11'e Uyan Yok, Yazık.
Narin Narin,
Kıydı sana hangi hain?
Desek de ne olacak ki?
Yol bozuk, Toplum bozuk.
Rad 11'e uyan yok yazık.
FLA
Rad, 11
Lehu muakkibâtun min beyni yedeyhi ve min halfihî yahfezûnehu min emrillâh(emrillâhi), innallâhe lâ yugayyiru mâ bi kavmin hattâ yugayyirû mâ bi enfusihim, ve izâ erâdallâhu bi kavmin sûen fe lâ meredde lehu, ve mâ lehum min dûnihî min vâl(vâlin).
Yaşar Nuri Öztürk:
Rad, 11. Her biri için onu önünden ve arkasından izleyen gözcüler vardır ki, kendisini Allah'ın emrine bağlı olarak koruyup denetlerler. Gerçek şu ki Allah, bir toplumun mâruz kaldığı şeyleri, onlar, birey olarak içlerindekini/birey olarak kendilerine ilişkin olanı değiştirmedikçe, değiştirmez. Allah bir topluma bir perişanlık dileyince de artık onu geri çevirecek bir güç yoktur. Ve onlar için Allah'ın berisinden koruyucu bir dost da olamaz.
hattâ yugayyirû mâ bi enfusihim,
Kendilerini, nefislerini değiştirmedikçe ya da düzeltmedikçe,
Demek bence.
hattâ yugayyirû mâ bi enfusihim,
Onlar nefislerini düzeltene kadar,
Yaşanıp durur, bu acılar.
FLA
Her Toplum Hak Ettiği Üzere Yaşar
Selamlar! Ülkemizde yaşanan olaylara Kur’an’ın akıl penceresinden bakalım;
YÛNUS-100, Yaşar Nuri Öztürk: Allah'ın izni olmadıkça hiçbir benlik iman edemez. Allah, pisliği, aklını kullanmayanlar üzerine bırakır.
Hatırı sayılır bir bölümün aklını işletmediği, haksız üç kuruşluk çıkarlar için bozuk gidişi desteklediği herkesçe bilinen bir gerçek. Peki Allah pisliği, belayı nasıl yağdırıyor? İşte cevap olabilecek bir ayet;
İSRÂ-16 Yaşar Nuri Öztürk: Biz bir ülkeyi/medeniyeti mahvetmek istediğimizde, onun servet ve nimetle şımarmış elebaşlarına emirler yöneltiriz/onları yöneticiler yaparız da onlar, orada bozuk gidişler sergilerler. Böylece o ülke/medeniyet aleyhine hüküm hak olur; biz de onun altını üstüne getiririz.
Rad, 11
Yaşar Nuri Öztürk : Her biri için onu önünden ve arkasından izleyen gözcüler vardır ki, kendisini Allah'ın emrine bağlı olarak koruyup denetlerler. Gerçek şu ki Allah, bir toplumun mâruz kaldığı şeyleri, onlar, birey olarak içlerindekini/birey olarak kendilerine ilişkin olanı değiştirmedikçe, değiştirmez. Allah bir topluma bir perişanlık dileyince de artık onu geri çevirecek bir güç yoktur. Ve onlar için Allah'ın berisinden koruyucu bir dost da olamaz.
Saygılar ve sevgiler.
FLA
Not: Demek ki toplum olarak mahvolmayı hak edecek bir şeyler yapmışız.
Reenkarnasyon
Yeniden doğuşun olmadığını iddia edenlerin dayandığı 3 noktadan 1 i Müminun Suresi, 99 -108 . ayetlerdir. Bu ayetlerde bazı ruhlar dünyaya
tekrar gelmek için Hz. Allah'tan izin istemekte,O da bu izni vermemektedir. 99. surede onlardan birine deniyor, insanlardan birine denmiyor. Yani
suredeki onların kim olduğunu anlamak için ayetin öncesine bakmak gerekir.
MU'MİNÛN-73 Yaşar Nuri Öztürk : Şu bir gerçek ki, sen onları dosdoğru bir yola çağırıyorsun.
74 Yaşar Nuri Öztürk : Ama âhirete inanmayanlar, o yoldan hep yan çiziyorlar.
75 Yaşar Nuri Öztürk : Eğer biz onlara acıyıp da üstlerindeki sıkıntıyı kaldırsaydık, azgınlıkları içinde sersem sersem bocalamaya devam
edeceklerdi.
Demekki onlar tüm insanlar değil ahirete inanmayanlarmış.
3 noktadan 2. si ise "hep dünyaya gelinileceğine inanmak ahiret inacına ters düşer" görüşüdür.
Cevap olarak sonsuza kadar değil kıyamete kadar dünyaya yeniden geliş mümkündür denebilir. Örneğin 100 sene sonra kıyamet kopacak olsa insan
100 defa bu dünyaya yeniden gelebilir.
3 noktadan 3. sü ise yeniden doğuşun tenasüh ( ruh göçü ) olduğu sanılıp, insan bir başka yaşayanın bedenine girererse ahirette bir bedendeki 2
ruhtan hangisi hesaba çekilecek deyip yeniden doğuş inkar edimektedir.
Cevap olarak yeniden doğuşun ruh göçü değil ölen kişinin arasat (berzah) ta* uygun bir baba ve anne adayı bulana kadar beklemesi ve o anne baba
dan bebek olarak dünyaya gelebileceği yanıtı verilebilir.
Müminun Suresi
99. Sonunda onlardan birine ölüm geldiğinde şöyle der: "Rabbim, beni geri döndürün;
100. Döndürün ki, o arkada bıraktığım yerde iyi bir iş yapayım." Hayır, bir kelime ki bu, o söyler onu. Ötelerinde, dirilecekleri güne kadar bir
berzah
vardır.
105. "Ayetlerim size okunmadı mı?" Ve siz onları yalanlamıyor muydunuz?"
106. Derler ki: "Rabbimiz, bahtsızlığımız bize baskın çıktı. Sapıp gitmiş bir topluluk olduk biz."
107. "Rabbimiz, çıkar bizi oradan. Eğer bir daha aynısını yaparsak, gerçekten zalimler olacağız."
108. Buyurur: "Yıkılıp gidin oraya, konuşmayın benimle!"
R E E N K A R N A S Y O N
Sibak u siyak; sözün öncesini ve sonrasını dikkate alarak,
Anlama, değerlendirme.
Bir ayette ne demek istemiş Hak.
Yapabilmek için doğru değerlendirme.
Ayetin öncesine ve sonrasına bak.
Zamanımızda üst üste sınıfta kalana,
Verilirdi tasdikname.
Okul hayatı ererdi sona,
Ererdi hitame.
Müminun Suresi ayet 62 den başlayarak,
İnkârcılardan bahseder Hak.
Bir kısım insan tekrar tekrar dünyaya gelip,
Ümit vadeder, tamlık yolunda ilerler.
Kimisine de denir ki,
Sende ümit yok artık dünyaya gelme yeter.
Müminun 99-100 de sözü edilen onlar.
Olabilir, kendisinden ümit kesilen insanlar.1
Reenkarnasyon, yeniden doğuş.
Yüzyıl sonra kıyamet kopacak olsa.
Var mı ki insanın 100 kere,
Dünyaya gelmesine engel bir yasa?
Sonsuza kadar değil,
Kıyamete kadar,
İnsan tekrar dünyaya gelemez diye,
Bir yasa mı var?
Yaşayan bir insan bedeninde değil de,
Can buluyorsa tekrar ruh anne rahminde.
Yaşayan kişi mi, yoksa onun bedenine giren ruh mu,
Sorumlu olacak?
İddiası da çürümüş olacak.
Nasıl olsa dünyaya yine gelecekmişiz deyip,
Yan gelip yatarsak, Hint fakirleri gibi,
Bizden de ümiti keser Hak,
Yollar berzaha, boylarız dibi.
Berzah, ölüm ahiret arası alem.*
Tasdikname alanlar,
Orda kıyamette, haşrolmayı beklerler.
Almayanlar da belki de kıyamete kadar,
Dünyaya gelip gelip giderler.
Esas olan bedeni doğuş değil,
Manevi doğuştur.
Allah’ım tamlığa erdirip,
Beni sana kavuştur.
Saygılar ve sevgiler
23.12.2010
Fatih Lütfü AYDIN
1 S- 99-100 ve 105-108. Ayetlerde reenkarnasyonun mümkün olamıyacağına ilişkin deliller mi vardır?
C- Bu ayetlerde dünyaya tekrar geri dönmek isteyenlere ret cevabı verildiği söyleniyor. Ancak bu, reenkarnasyonun hiç olmadığına değil, sürekli
dünyaya geri gidip açığını kapatmak isteyenlerin bu isteklerinin reddedildiğine delildir. Elbetteki dünyaya tekrar dönmemesine karar verilenlerin bu
yoldaki istekleri reddedilecektir. Ama bu onların daha önce reenkarne olmadıklarını veya başkalarının dünyaya tekrar gönderilmediğini ifade
etmez; geri gelmenin herkes için kural olmadığını belgeler.
Reenkarnasyona delil veren ayetlerden Nahl 70, Hac 5, Mümin 11. ayetler, ait oldukları yerde değerlendirilmiştir.Burada üzerinde duracağımız ayet
Bakara suresi 28. ayettir. Şöyle deniyor: ”Allah’a nasıl nankörlük ediyorsunuz? Siz ölülerdiniz o sizi diriltti.Sonra sizi öldürüyor. Sonra yine
diriltiyor. Sonra ona döndürülüyorsunuz.” Görüldüğü gibi burada birbiri ardınca iki ölüm, iki dirilmeden ve nihayet Allah’ a döndürülmekten
bahsediliyor.İşin esasını Allah bilir;2 müteşâbihatta hüküm O’nundur.
( Kur’an’daki İslam – Prof. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK sh. 312-313 )
2Taha Suresi
51. Dedi: "Peki, ilk nesillerin hali ne olacak?"
52. "Onlara ilişkin bilgi, Rabbim katında bir Kitap'tadır. Rabbim ne şaşırır ne de unutur."
Başa Dön
S-Ş Grubu
Sendika Sanduka, Sandık Demek
Sendika sanduka, yardımlaşma, dayanışma demek.
Onunla var olur kutsal emek.
Atılırmış sandığa yardımlar.
Atılırmış ölen işçinin ailesine dostça adımlar.
Sandık pazarlık ve dayanışma hakkını simgeler.
Sandığı parçalamak kul hakkına girer.
Kul hakkı, affetmedikçe hakkı yenen,
Büyük bir günah affedilmeyen.
Neye yarar onca para, itibar, gökdelen.
Hak yeyip, Hak gözüne giremedikten sonra sen.
Akletmeden indirirler hakkı mideye.
Tamah ederler tuvalet olacak maddeye.
Saygılar ve Sevgiler.
18.03.2007
Fatih Lütfü Aydın
Kayıt Tarihi : 23.8.2014 23:03:00
Sidretül Münteha
Nur Suresi, 35 ve 36 ayetleri,
Zeytin ağacından söz eder.
Belki de, Sidretül Münteha, Kızıl Elma ve Zeytin Ağacı,
Hepsi de aynı şey demek olan Yaşam Ağacı.
Necm, 14 ayetindeki,
Sidretül Münteha, yani son sınır ağacı,
Belki de merkezi sinir sistemi.
Merkezi sinir sistemi.
Olabilir, madde a:leminden ruhlar a:lemine geçiş yeri.
FLA
14 Mart Tıp Bayramı kutlu olsun.
Tıp sözcüğü antik çağda tıpta ileri seviyede olan Mısır'ın Teb şehrinden geliyor.
Altta ayrıntılı bilgisi yazılı Tıp Sembolü Heykeli ile ilgili tahminim (kestirimim) şöyle.
Cinsiyetle ilgisi olmayan erkek yılan mertliği dişi yılan da namertliği simgeliyor bence.
Mertlik Hakk rızasına aykırılıklara direnme, namertlik de Hakk rızasına aykırlıklara direnmeme demek.
2 yılanın sarıldığı asa ise yaşam ağacı yani beyin ve onun kuyruğu olan omurilik oluyor. Beyin ve kuyruğu olan omur ilik tıpta merkezi sinir sistemi olarak adlandırılmakta.
Sidret-i müntaha sınır ağacı yani madde alemiyle ma:na aleminin sınırındaki ağaç demek.
İşte bu ağaca ve ötesi olan ruhlar a:lemine ulaşabilmek için namertlikten mertliğe göç etmeli tüm Hakk rızasına aykırılıklardan arınmalıyız.
.................................................................................................
Tıp Sembolü Heykeli
Tıp sembolü antik çağlardan beri asaya sarılı yılan olarak bilinmektedir. Mitolojideki Tıp ve Sağlık tanrısı Asclepios elinde yılan sarılı asa ile tasvir edilmiştir. 20.Yüzyılın başlarında ise erken Rönesans döneminde Simyanın sembolü olarak kullanılan Yunan tanrılarından Hermes’in kanatlı ve çift yılan sarılı kadüse isimli asası da tıp sembolü olarak kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde yılan ve asa tıbbın simgesi olarak görülmeye devam etmektedir.
Tıp sembolü (yılan ve asa) bir dizi tarihi, mesleki ve etik değeri içinde barındırır ve temsil eder. Asa sadece yaşamı değil aynı zamanda bilgelik ve bilgiyi, yılan ise deri değiştirmesi ile gençlik, sağlık ve ölümsüzlüğü temsil eder. Hekim yılan gibi dilsiz olmalı hastalarının sırlarını kimseye söylememelidir. Yine yılanın zehri ve panzehiri hekimin tedavi edici yönünü ifade eder. Hekim yılan gibi soğukkanlı olmalı, hızlı karar vermeli ve kendini daima yenilemelidir. Eski çağlarda yılana duyulan saygı, günümüzde hekimliğin saygınlığı ile güven verici yönü ile devamlılık gösterir.
Tıp sembolü heykelinin yapımını ve Fakültemize kazandırılmasını sağlayan Heykeltraş Dr. Öğretim Üyesi Sinan ŞENÇİÇEK’e, Heykeltraş Sabri ERDOĞAN’a ve yapımına katkı sunan Aydın Tabip Odası Başkanlığı’na teşekkür ederiz.
Alıntı...akademik.adu.edu.tr/fakulte/med/news.asp
Nur Suresi, 35 ve 36
35. “Allah, göklerin ve yerin Nur’udur. Onun nurunun örneği, içinde çerağ bulunan bir kandile benzer. Kandil, bir sırça içerisindedir. Sırça inciden bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nispeti olmayan bereketli bir zeytin ağacı*ndan yakılır. Bu ağacın yağı, neredeyse ateş dokunmasa bile ışık saçar. Nur üzerine nurdur o. Allah, dilediğini kendi nuruna kılavuzlar. Allah, insanlara örnekler verir. Allah her şeyi bilmektedir.”
36. Kandil, Allah'ın yükseltilmesine ve içinde adının anılmasına izin verdiği evlerdedir. Orada sabah akşam O'nu tespih eder.
*Zeytin ağacı öngörüme göre,
Tam İnsan’ın bedenidir.
Sırça omuriliği (beyni ve sinir sistemi) dir.
Zeytin ışıl ışıl parlayan gözleridir.
Gönlü ise Hakiki Kâbe yani Allah evidir.
O evlerde Hz. Allah hem dil ile,
Hem de Salih Amel ile,
Sabah akşam tesbih ile anılır.
21.03.2015
Saygılar ve sevgiler.
Fatih Lütfü Aydın.
Ayağını yere vur işte sana su (Bu suyun adı Nur’ dur budur doğrusu) .
SÂD-42
Yaşar Nuri ÖZTÜRK "Ayağını yere vur! İşte yıkanacak bir yer, işte içilecek soğuk bir su! ..." dedik.
Not: Sadece bir tahmin olarak, bu ayağı yere vurma; kötülüğü emreden Nefs-i Emmare’ ye karşı spor yaparak, icabında ayağı sertçe yere vurarak direnme, iradeyi güçlendirme anlamında olabilir. Kötü alışkanlıklardan kurtuldukça ruhen duyulan bir serinlik, rahatlama bu düşünceyi kuvvetlendirmektedir. Ayrıca Tarık Suresi’ nde Tarık adı verilen sabah yıldızından onun karanlığı delmesinden bahsedilir. Tarık ayrıca yolcu demektir. Kısaca bir yolun zorluklarını, karanlığın (nefis terbiyesinin) sıkıntılarını aşıp ruhi ışıltıya Nur’ a kovuşan kişi anlamında kullanılıyor olmalı. Nur Suresi 35. Ayette Allah’ ın Nur’ undan bahsedildikten sonra, 36. Ayette Nur’ un, Kandil’ in nerelerde olduğu anlatılmaktadır.
27.08.2011
Fatih Lütfü AYDIN
Başa Dön
Nasreddin hocaya sormuşlar
"Hocam,
Fransızların milli içkisi şarap adamlar devrim yaptılar...
Küba'nın milli içkisi rom adamlar devrim yaptı...
Rusların milli içkisi votka adamlar
devrim yaptı...
Bizim de milli içkimiz rakı... Biz niye devrim yapamıyoruz?"
Hoca demiş ki
"Sulandırıyorsunuz"
Alıntısı üzerine...
Sulandırıyorsunuz.
Espri güzel ama
13. yüzyılda yaşadı, Nasrettin hoca.
Biz de devrim yaptık ama
Kilit fayda etmez,
Hırsız içerde oldukça.
Kemalizm Anadolu devrimi,
Takip edemedik, Atamızın izini.
FLA
Zuhruf, 36 anlamca şöyle der,
Kim zikir’den yani Kur’an’dan uzaklaşırsa,
Üzerine şeytanı saldırtmamızı hak eder.
Şeytan can dostu olur, gözden düşer.
Vay o namaz kılanların haline.
Kur'an'ı terkedip, düştüler şeytanın peşine.
Vay o namaz kılanların haline.
Acımalı bunlara kızmak yerine.
Şeytan insanın arkadaşı olunca,
O kişi tüm şeytani özellikleri yaşar.
Bizi şeytanın dostluğundan koru,
Ey! Allah’ım Ey! Hakiki Yar.
03.01.2016
Saygılar ve Sevgiler.
Kalkar ise Hakkın salatı, desteği,
Başlar şeytanın rehberliği,
Yaşarsın her türlü şeytani özelliği.
Demek ki 1. salat yani Hakk desteği,
İkincisinden daha önemli.
Destek sürsün istiyorsan,
Hiç ayrılma takvadan.
Araplar, takvaya Kur'an'dan önce de,
Deve tekmesinden sakınma dermiş.
Allah'ın sopası yok, demişler.
Takvasız namaz kılana,
Şeytan atar ne tekmeler.
Hz.Allah takvayı bize kalkan eder.
01.08.2018
Kur'an'ı okursan, yüzünden,
Habersiz olursan, ne dediğinden,
Kurtulamazsın dertten, hüzünden.
İnim inim inilersin, şeytan elinden.
Ya Kur'an'a ya da
Evrensel Ahlak ve Hukuk Baş Kurallarına, uymayanlara,
Şeytan rehber edilir,
Vay ki vay onlara.
07.12.2018
Alkol kanda,
Şişede durduğu gibi durmaz.
Haram lokma da kanda,
Kesede durduğu gibi durmaz.
Kur'an'ı oku!
Yaşama geçir.
Ruhuna işle, yani doku.
Yersin yoksa bo yuna,
Şeytandan, nefsinden oku.
Kur'an'ı terkedenin,
Şeytan rehberi olur,
Kalmaz ruhunda huzur.
13.07.2022
F.L.A.
Peygamberin Şikâyeti
FURKÂN-30
Yaşar Nuri Öztürk: Resul de şöyle der: "Ey Rabbim, benim toplumum, bu Kur'an'ı terk edilmiş/dışlanmış halde tuttular."
ZUHRUF-36
Yaşar Nuri Öztürk: Kim Rahman'ın Zikri'ni görmezlikten gelip ondan uzaklaşırsa biz ona bir şeytanı musallat ederiz de o ona can
yoldaşı olur.
ŞEYTAN'ın DOSTU OLMA
A'RÂF
27. Yaşar Nuri Öztürk: Ey ademoğulları! Şeytan, ana-babanızı, çirkin yerlerini onlara göstermek için elbiselerini soyarak cennetten
çıkardığı gibi, size de bir fitne musallat etmesin. Çünkü o ve kabilesi sizi, onları göremeyeceğiniz yerden görürler. Biz o şeytanları,
inanmayanlara
dostlar yaptık.
30. Yaşar Nuri Öztürk: Bir kısmını iyiye ve güzele kılavuzladı, bir kısmının üzerine de sapıklık hak oldu. Onlar, Allah'ı bırakıp
şeytanları dost edinmişlerdi. Bir de kendilerinin hidayet üzere olduklarını sanırlar.
Şeytani özellikleri yaşayanlar da; fuhuş, kumar, haram, içki, zina, sapıklık gibi her türlü rezilliği yaşar. Azıcık ve aldatıcı keyif tadar
ama huzuru ağzının tadı kaçar.
Bu dünya imtihan dünyası olduğu için sapmak isteyenlerin yol açtığı kötülükler elbette olacaktır. Bize düşen doğrulardan olup
kötülerle haksızlık etmeden savaşmaktır.
Yani bu dünya niye böyle sorusunun cevabı olarak, "sapmak isteyenlere ruhsat (izin) verildiği için" denebilir. Niye böyle demek
sorunu çözmez. Mevlana'nın dediği gibi "karanlık bir odaya girildiğinde şikâyet etmek yerine ışık olmalı" yani eksilerimizi atarken
kötülükle de haksızlık etmeden uğraş vermeliyiz.
Şu aptallar aptallık etmese desek, aklı işletip işletmemek de insana kalmış bir seçenek. O da ruhsat (izin) kaynaklı bir durum.
Şu insanlar 3 kuruşluk dünya için oylarını satmasa desek, O da ruhsat (izin) kaynaklı bir durum. F.L.A. 28.07.2014
“ŞEYHİ OLMAYANIN ŞEYHİ ŞEYTANDIR”*1 sözü üzerine Yaşar Nuri Hoca da::”ŞEYHİ OLANIN ŞEYHİ ŞEYTANDIR”
sözünü etmiş.
Şeyhi bir tür rehber, klavuz olarak düşünecek olursak, şeytanın bizim şeyhimiz olmasının önüne geçmek için Kur’an’ı şeyh
( klavuz, yol gösterici ) olarak kabul etmeliyiz, Kur’an’ı terk edersek, aşağıdaki*2 alıntıdan da anlaşılacağı üzere, şeytan ya da
şeytanlaşmış kişiler bizim şeyhimiz ya da yol göstericimiz olur. F.L.A
*1 ŞEYHİ OLMAYANIN ŞEYHİ ŞEYTANDIR SÖZÜ
SORU: Seydâ, “şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır” sözünü nasıl anlamak gerekiyor?
Bu söz hadis değildir; EbûYezîd el-Bistâmî söylemiştir.
*2 Peygamberin Şikâyeti
FURKÂN-30
Yaşar Nuri Öztürk: Resul de şöyle der: "Ey Rabbim, benim toplumum, bu Kur'an'ı terk edilmiş/dışlanmış halde tuttular."
ZUHRUF-36
Yaşar Nuri Öztürk: Kim Rahman'ın Zikri'ni görmezlikten gelip ondan uzaklaşırsa biz ona bir şeytanı musallat ederiz de o ona can
yoldaşı olur.
Aşağıdaki alıntıdan anlaşılacağı üzere, namazın bildiğimiz anlamından başka destek anlamı da var. Salat Hz.Allah'ın kulunu
desteklemesi bakımından, rahmetinin bir bölümüdür. Bu durumda salat Hz.Allah'ın rahmeti demek yerine rahmetinin ögelerinden
biridir, denmesi doğru olur.
Bilindiği üzere; öge, unsur, faktör, etmen vs. bir bütünü oluşturan parçalardır. F.L.A.
Not: O zaman rahmetinden bir parçadır, denebilir.
AHZÂB-56
İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ(teslîmen).
1. innallâhe (inne allâhe) : muhakkak ki Allah
2. ve melâikete-hu : ve onun melekleri
3. yusallûne : salât ederler
4. alen nebiyyi (alâ en nebiyyi) : peygambere
5. yâ eyyuhâ : ey
6. ellezîne : onlar, o kimseler
7. âmenû : âmenû oldu, Allah'a ulaşmayı diledi
8. sallû : salat edin
9. aleyhi : ona
10. ve sellimû : ve selâm verin, salât edin
11. teslîmen : teslim olarak, selâm ederek
Yaşar Nuri Öztürk : Şu bir gerçek ki, Allah ve melekleri, o Peygamber'e destek verirler/onun şanını yüceltirler. Ey inananlar! Siz de ona destek olun/onun
şanını yüceltin ve ona içtenlikle selam verin.
Not: Ahzap 56'da Allah ve melekleri Peygambere salat ederler, siz de Peygambere salat edin deniyor. Şimdi Salatın bir tek bizim kıldığımız namaz anlamı
olsaydı, ayet de Allah'ın kuluna namaz kılması gibi bir durum ortaya çıkardı ki, hâşâ böyle bir durum söz konusu olamaz. Olsa olsa HZ. Allah gönderdiği
peygamberine destek olur, ya da yardım eder. Bu ayet göstermektedir ki,
salatın namaz dışında destek ya da yardım anlamı da vardır. F.L.A. 17.09.2015
Peygamberimize destek ise o şu an yaşamadığı için duyurmakla görevli olduğu İslâm'ı anlamak ve anlatmak olmalıdır. F.L.A. 02.04.2017
Nisa:102 - Yaşar Nuri Öztürk: Sen içlerinde olup da onlara namaz kıldırdığın vakit, içlerinden bir grup seninle namaza dursun; silahlarını da alsınlar.
Bunlar secdeye varınca, diğerleri arkalarında beklesinler. Sonra namaz kılmamış olan diğer grup gelip seninle birlikte kılsınlar. Dikkatli olsunlar,
silahlarını yanlarına alsınlar. Kâfirler isterler ki, silahlarınızdan ve teçhizatınızdan
habersiz olasınız da üstünüze bir çullanışla çullanıversinler. Eğer yağmurdan gelen bir sıkıntı varsa yahut hasta-yaralı iseniz silahlarınızı bırakmanızda
sizin için bir sakınca yoktur. Ama tedbirinizi alın, dikkatli olun. Allah, kâfirler için rezil edici bir azap hazırlamıştır.
Not:Namazın destek anlamından başka bildiğimiz ibadet anlamına da geldiğini bu ayet göstermektedir, bence. 28.10.2016
Saffat, 116,
Ve nasarnâhum fe kânû humul gâlibîn(gâlibîne).
1.
ve nasarnâ-hum
: ve onlara yardım ettik
2.
fe
: o zaman, böylece
3.
kânû
: oldular
4.
hum
: onlar
5.
el gâlibîne
: gâlip gelenler
Yaşar Nuri Öztürk
Onlara yardım ettik de galip gelenler kendileri oldular.
ve nasarnâ-hum
: ve onlara yardım ettik
Kur’an’ın Latin harfli özgün ( orijinal ) metninde ve nasarnâ-hum geçiyor ve bunu destek verdik diye çevirmiş olabilirler. Yani destek kelimesi Arapça’da
Salat, yardım etme ise nasran dır.
RAHMET
(الرحمة)
Şefkat gösterip lutufta bulunma anlamında bir Kur’an terimi.
Sözlükte masdar olarak “merhamet etmek, severek ve acıyarak korumak”, isim olarak “şefkat, merhamet” anlamına gelir. Râgıb el-İsfahânî, rahmet
kavramının temel mânasının “acınacak durumda bulunan kimseye yönelik yufka yüreklilik ve şefkat” olduğunu, Allah’a nisbet edildiğinde merhametin
ürünü olan “lutufta bulunma” mânasına alınması gerektiğini söyler
(el-Müfredât, “rĥm” md.; ayrıca bk. MERHAMET).
Abdülhamit Birışık İslâm Ansiklopedisi
Not: Koruma, destek yanında lütufda bulunma yani güzellikler bahşetme ( bağışlama ) de söz konusu olduğundan Hz. Allah'ın rahmeti yalnızca
desteğinden oluşmaz. F.L.A.
Not: Bilmeyenler olabilir. Fiilin yani eylemin kişi ve zaman almamış türüne masdar, almış türüne de kip denir.
Ör. Gelme ve gelmek masdar, Geldi ise kiptir.
Fatih Lütfü Aydın
Kayıt Tarihi : 3.1.2016 19:44:00
5B
Başa Dön
T Grubu
Takva*, Allah’ın azabından sakınıp,
Rızasına uygun yaşama.
Allah'ın yap dediğini yapıp,
Yapma dediğini yapmama.
Takva ruhta devrim, ruhta büyük aşama.
Allah'ın azabından sakınmak,
Önlem almaktır, değildir, korkmak.
Önlem almak, aklı işletmek, demek.
Bunun ayrımını iyi yapmak gerek.
Korku nefreti doğurur,
Nefret seveni sevdiğinden soğutur.
Ol! Allah'ın sevgisinin enerjisiyle yücelen.
Artsın böylece manevi seviyen, derecen.
Akılla, iradeyle en sonunda sevgiyle Allah’a ulaşılır.
Bunlar işletilmezse şeytana bulaşılır.
Takva ile, takva ile kurtulursun takva ile.
Allah’tan sakınmazsan, yersin şeytandan sille.
Tasavvuf günahtan, dünya hırsından arınma.
Şeytanla savaşıp, Allah’a sığınma.
Şartın çoğulu, şartlar kurallar demek şeriat.*
Hakk’ın rızasına uygun kuralları, hayatına kat.
İlahi şerbetin, şarab-ı kevserin malzemesidir şeriat.
Kur’an’dan bu tarifi alıp, ilk adımı at, bu tadı tat.
Kuralları ölç akıl, Kur’an cetvelleriyle.
Şeytan aldatmasın seni; hurafeleriyle, düzmeceleriyle.
Mezhep, müteşabih, benzer ve çok anlamlı ayetlerde yorum yapmak.
Önemli olan doğru ayette, doğru anlamı kapmak.
Darp; vurmak, darbe yapmak, sürmek birini bir yerden.
Yorum ister, çünkü çok anlamlı kelimelerden
Kur’an şirretlik eden eşinizi darp edin der.
Hadislerin, Kur’an’ın özüne uyanı bulamazsan, şeytan seni yer.
Peygamberimize bak ne yapmış, böyle durumlarda.
Onu örnek alırsan hata etmezsin mezheplerde, yorumlarda.
Hadis, bir hadise, olay karşısında peygamberimizin söz ve eylemidir.
Rivayete, söylentiye aldırma, Kur’an’a bak öylemidir, böylemidir.
Kur’an’a göre peygamberler, çıkmaz Hak rızası dışına.
Kur’an cetveliyle ölçmeli hadisleri, sahih, sahi olmayanı çıkabilir karşına.
Tasavvufun aşamaları şeriat, tarikat, marifet, hakikat.
Şeriat malzemesi yemeğin, pişirmesi tarikat.
En zor aşama, bilgilerin uygulanması bölümü,
Şeytandan görürken işkenceyi zulümü,
Beğen ölümlerden ölümü,
Tarikat, ayağı sertçe yere vurmak.
Hak yoluna oturmuş şeytana direnmek ona karşı durmak.
Tarikat, terk etme kökünden, direnmeler demektir.
Bayağı bir ter döküş, bayağı bir emektir.
Tarik, Peygamberimizin adı.
Şeytani arzuları terk ederek,
Zulüm karanlığını delerek,
Parlayan sabah yıldızı demek.
Usta bir Tarik oldun mu başlar marifet.
Orda sunulur sana ruhsal ziyafet.
Sahiplenir de böbürlenirsen, fizik üstü ruhsal halleri.
Yersin şamarı, düşersin uçuruma doğrulamazsın geri.
Ayağını sertçe yere vur, işte sana su.*2
Bu suyun adı nurdur, budur doğrusu.
Gönlünü Hak ateşiyle yaka yaka.
Yüzünü nur ile yıka,
Böyle varılır, HAKK’A, H A K İ K A T ’ A.
Saygılar ve Sevgiler.
07.12.2006
Ekleme tarihi. 13.11.2019
Kalkar ise Hakkın salatı, desteği,
Başlar şeytanın rehberliği,
Yaşarsın her türlü şeytani özelliği.
Demek ki 1. salat yani Hakk desteği,
İkincisinden daha önemli.
Destek sürsün istiyorsan,
Hiç ayrılma takvadan.
Araplar, takvaya Kur'an'dan önce de,
Deve tekmesinden sakınma dermiş.
Allah'ın sopası yok, demişler.
Takvasız namaz kılana,
Şeytan atar ne tekmeler.
Hz.Allah takvayı bize kalkan eder.
Kasas, 56
Yaşar Nuri Öztürk:
Şu bir gerçek ki, sen istediğin kişiyi doğru yola iletemezsin. Ama Allah, dilediğine kılavuzluk eder. Hidayete erecekleri O daha iyi bilir.
Bakara, 2
Yaşar Nuri Öztürk:
İşte sana o Kitap! Kuşku,çelişme, tutarsızlık yok onda. Bir kılavuzdur o, korunup sakınanlar için.
Kur'an bir ayetine bir başka ayetiyle açıklık getirir.
Kasas 56'da Allah istediğine kılavuzluk eder deniyor. Kim bunlar sorusunun yanıtını da Bakara 2'deki korunup sakın anlar yani takva sahipleri kısmı veriyor.
Ayrıca doğru yola iletmenin şeyhlere vs. lere değil Allah'a ait olduğunu da Kasas 56'dan anlamış oluyoruz.
Takva Allah''ın azabından sakınmak için rızasına uygun yaşamak demek. Araplar Kur'an'dan önce devenin tekmesinden sakınmak için biraz gerisinden yürümeye takva
dermiş.
Önlem alıp sakınmak en doğrusudur.
Biraz sakın biraz geri dur.
Öğrenemezsen haddi bilmeyi,
Yersin böyle tekmeyi.
01.08.2018
F.L.A.
Aslında şeriat hayvanların suya ulaşmak için izledikleri yolmuş. Kur’an’ ın manevi suyuna, huzuruna ulaşmak için biz insanların Kur’an’ ı anlayarak okuma ve hayata
geçirme gibi yolları izleme ve Kur’an’da ki emirleri, şartları yerine getirme durumunda olmamız, Gerçek şeriatın Kur’an’ın Şeriat, Tarikat ve Marifet aşamalarını aşıp
Hakikate ulaşmanın şartları olduğunu ortaya koyar.
Yani gerçek şeriat Kur'an'ın kalıcı huzuruna, manevi suyuna götüren şartlar, yollar ve kurallardır. Bunun için de Kur'an insanın anlayacağı bir şekilde okunmalı ve Hakk'ın
rızasına uygun bir şekilde hayata geçirilmelidir.
Kur’an Allah’ın sevgili kulu olmak için gereken şartlar bilgisi olup, Eğitimin basamaklarında bilgi basamağına karşılık gelir. Ayrıntılı bilgi için alttaki kısa yol Google'a kopyalanmalı.
https://yavuzaslan1960.tr.gg/Dini-Yaz%26%23305%3Blar.htm#TB
Toparlayacak olursak, şeriat amaca ulaşmak için izlenen yollar, yerine getirilen şartlar olduğuna göre Kur’an da bir şeriattır ama başka şeriatlardan ayırmak için Kur’an
Şeriatı diyerek Kur’an kastedilmelidir. Yoksa her şeriatı Hakiki Din İslâm zannetmek kişiyi Allah’ın Nuruna, İlâhi Suyu’na değil şeytana götürebilir.
*Aşağıdaki İTTİKA alıntısından,
İttikânın isim şekline takva denir.
İTTİKÂ
Bir şeyi korumak, zarar verecek şeylerden sakınmak, bir şeyi başka bir şeyle tehlikelere karşı korumaya almak anlamındaki "vikâye" kökünden gelen ittikâ; sözlükte;
kuvvetli bir himayeye girerek korunmak, sakınmak, kendini muhafaza altına almak, bunun gereği olarak korkmak ve çekinmek demektir. İttikânın isim şekline takva denir.
Din ıstılahında ittika ve takva; imân edip emir ve yasaklarına uyarak, Allah'a karşı gelmekten sakınmak, dünya veya âhirette insana zarar verecek, ilâhî azaba sebep
olabilecek inanç söz, fiil ve davranışlardan ve her türlü günahtan sakınmak anlamına gelir. Takva sahibine muttaki denir. (bk. Muttaki) Kur'ân, baştan sona kadar
takva-ittikâ kavramı ile örülmüş, çeşitli formlarda 250 defa kullanılmıştır. 54 defa (ittekullah'a) şeklinde Allah'a karşı gelmekten sakınılması emredilmiştir. Peygamberler de
ümmetlerine hep takvayı tavsiye etmişlerdir (Âl-i İmrân, 3/138). Kur'ân'da ittikâ kavramı; îmân (Şu'arâ, 26/11), tevbe (Mâide, 5/65), itâat (Nahl, 16/52), ma'siyetleri terk
etmek (Bakara, 2/189), korkmak (haşyet) (Hac, 22/1), ibâdet etmek (Nahl, 16/2) ve ihlas (Tevbe, 9/108. Hac, 22/37) anlamlarında kullanılmıştır. Takvanın üç mertebesi vardır;
1- Şirk, küfür ve nifaktan korunarak îmana sarılmak. (Fetih, 48/26) Kelime-i tevhid, (Lâilâhe illallah=Allah'tan başka ilâh yoktur cümlesi) kelime-i takvadır
(Tirmizî, Tefsîr, 48). 2- Büyük günahları işlemekten, küçük günahlarda ısrar etmekten kendini alıkoymak ve dini görevleri, farzları yerine getirmek
(A'râf, 7/96). 3- Kalbi, Hak'tan meşgul edecek her şeyden temizleyip bütün varlığı ile Allah'a yönelmektir (Âl-i İmrân, 3/102). İttikâ ve takva kavramının kapsamına îmân,
ihsân, ihlas, ibâdet, itâat, sâlih amel, birr ve adalet gibi övme ifade eden bütün kavramlar girmektedir. Yani takva kavramı, bu kavramların ifade ettiği bütün anlamları
içermektedir. Takva-ittikâ kavram adalet ve zulmün zıddıdır (Mâide, 5/2, 8; Bakara, 2/189, 237). "Takva, azıkların en hayırlısıdır." (Bakara, 2/197). (İ.K.)
*2 Ayağını yere vur işte sana su (Bu suyun adı Nur’ dur budur doğrusu) .
SÂD-42
Yaşar Nuri ÖZTÜRK "Ayağını yere vur! İşte yıkanacak bir yer, işte içilecek soğuk bir su! ..." dedik.
Not: Sadece bir tahmin olarak, bu ayağı yere vurma; kötülüğü emreden Nefs-i Emmare’ ye karşı spor yaparak, icabında ayağı sertçe yere vurarak direnme, iradeyi
güçlendirme anlamında olabilir. Kötü alışkanlıklardan kurtuldukça ruhen bir serinlik, rahatlama bu düşünceyi kuvvetlendirmektedir. Ayrıca Tarık Suresi’ nde Tarık adı
verilen sabah yıldızından onun karanlığı delmesinden bahsedilir. Tarık ayrıca yolcu demektir. Kısaca bir yolun zorluklarını, karanlığın (nefis terbiyesinin) sıkıntılarını aşıp
ruhi ışıltıya Nur’ a kovuşan kişi anlamında kullanılıyor olmalı. Nur Suresi 35. Ayette Allah’ ın Nur’ undan bahsedildikten sonra, 36. Ayette Nur’ un, Kandil’ in nerelerde
olduğu anlatılmaktadır.
27.08.2011
Fatih Lütfü AYDIN
Not: Bakara, 282, ayetinde Hz.Allah takva sahibine öğretmenlik yapacağını söylüyor. Demekki Kur'an'ı anlamak için hadise değil takvaya gereksinimimiz, var.
02.01.2017
Fatih Lütfü AYDIN
Fatih Lütfü Aydın
Kayıt Tarihi : 20.8.2014 18:30:00
Başa Dön
V Grubu
5B
Y Grubu
Firavun denen Nefs-i Emmareye, *1
Başkaldırılırsa Musa denen iradeyle,
Alınana kadar başkaldırının sürmesi şartıyla,
Musa kavmi denen nefse yani bedenlenmiş ruha.
Vaad edilir, Belede-ül Emin*2 denen vaha.
Ruh bu başkaldırıya dayanamazmış,
İstermiş kasa, masa ve nisa.*3
Allah sana daha hayırlısını, Ruhlar alemini, sazlığı,
Beled-ül Emin’ i vaad ediyor dermiş akıl, irade yani Musa.
Ruh dermiş vaad edilen topraklar için savaşmam.*4
İsterim, kasa, masa ve nisa onlarsız yapamam.
Ruhlar alemi, Beled-ül Emin yani Nefs-i Mutmainne.*5
Değil yağlı pilavın*6 kokusu çekiyor,
Maneviyattan, özgürlükten banane
Saygılar ve Sevgiler.
05.02.2012
Prof.Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK
*1 YÛSUF-53
"Nefsimi ak pak gösteremem. Çünkü nefs, Rabbimin merhamet ettiği durumlar hariç, olanca gücüyle kötülüğü emreder. Ama Rabbim çok affedici, çok esirgeyicidir.
*2 TÎN
1.Yemin olsun incire, zeytine,
NÛR
35.Allah, göklerin ve yerin Nur'udur. Onun nurunun örneği, içinde çerağ bulunan bir kandile benzer. Kandil, bir sırça içerisindedir. Sırça, inciden bir yıldız gibidir ki, doğuya
da batıya da nispeti olmayan bereketli bir zeytin ağacından yakılır. Bu ağacın yağı, neredeyse ateş dokunmasa bile ışık saçar. Nur üzerine nurdur o. Allah, dilediğini kendi
nuruna kılavuzlar. Allah, insanlara örnekler verir. Allah herşeyi bilmektedir.
36. Kandil, Allah'ın yükseltilmesine ve içinde adının anılmasına izin verdiği evlerdedir. Orada sabah akşam O'nu tespih eder.
. Tûr-i Sîna'ya,
3. Ve şu güvenli kente ki,
V e hâzel beledil emîn(emîni) .
1. ve : ve
2. hâzâ : bu
3. el beled: belde, şehir
4. el emîni: emin, güvenilir
4. Biz insanı, gerçekten en güzel bir biçimde yarattık.
Lekad halaknel insâne fî ahseni takvîm(takvîmin) .
1. lekad : andolsun
2. halaknâ : biz yarattık
3. el insâne: insanı (insanın nefsini)
4. fî : içinde
5. ahseni : en güzele (ahsene) ulaşabilecek
6. takvîmin: takvim, programlanmış zaman kevn, yaratış tarzı
5. Sonra da onu düşüklerin en düşüğüne/aşağıların en aşağısına çevirip attık.
Summe redednâhu esfele sâfilîn(sâfilîne) .
1. summe : sonra
2. redednâ-hu : onu reddettik, iade ettik, çevirdik
3. esfele sâfilîne: esfeli safilin, sefillerin en sefili, en sefil hale
*3 Kasa: haksızlık içerse bile arzulanan mal, mülk, servet.
Masa: haksızlık içerse bile arzulanan makam ve şöhret.
Nisa (Kadınlar) : haksızlık içerse bile arzulanan şehvet, cinsellik.
BAKARA-61
Siz şöyle demiştiniz: "Ey Mûsa, biz bir tek yemeğe asla dayanamayız, bizim için Rabb'ine dua et de bize yerin bitirdiklerinden, baklasından, acurundan, sarmısağından,
mercimeğinden, soğanından çıkarıversin." Mûsa şöyle demişti: "Siz daha aşağı bir nimeti daha üstün bir nimete mi değişmek istiyorsunuz? İnin bir kasabaya; istediğiniz sizin
olacaktır." Ve üzerlerine zillet, eziklik ve yoksulluk damgası vuruldu, Allah'tan bir gazaba çarpıldılar. Bu böyle oldu, çünkü onlar Allah'ın ayetlerini inkâr ediyor ve haksız
yere peygamberleri öldürüyorlardı. İsyan ettikleri için böyle oldu. Sınır tanımıyor, azgınlık yapıyorlardı.
Burda tek yemek okuduğum bir yoruma göre azgınlıktan, aşırı gösterişli yaşamdan uzak, dengeli ve sade bir yaşam anlamındadır.
06.07.2012
Fatih Lütfü AYDIN.
*4 MÂİDE
22. Şöyle dediler: "Ey Mûsa, orada zorbalardan oluşan bir toplum var. Onlar ordan çıkıncaya kadar biz oraya asla girmeyeceğiz. Eğer çıkarlarsa o zaman gireceğiz."
24. Dediler ki: "Ey Mûsa! Onlar orada oldukça biz oraya asla girmeyeceğiz. Hadi sen git, Rabbin'le birlikte savaşın. Biz şuracıkta oturacağız."
Not: bu zorba kavim Ali Baba ve 40 haramiler masalında anlatılmak istenen, ruhun derinliklerinde ki İlahi güzelliklere yani masalda ki hazinelere ulaşmayı engelleyen nefsin
40 türlü Hak rızasına aykırı arzusu olabilir.
*5. FECR-27
Ey sükûna kavuşmuş benlik!
Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh(mutmainnetu) .
1. yâ eyyetuhâ : ey
2. en nefsu: nefs
3. el mutmainnetu : mutmain olan, tatmin olan
*6 Küfe halkının “Hz.Ali haklıdır ama, Muaviye’nin pilavı daha yağlıdır” sözü üzerine.
bu Yağlı Pilav şiirini yazdım.
Şimdi yukarıdaki söz ile aşağıdaki olayı ilişkilendirip, bir sonuç çıkarabiliriz.
4. Halife Ali ile Muaviye arasında geçen Sıffın Savaşı'nı 4. Halife Ali tam kazanacakken, Muaviye'nin akıl hocası olan biri, askerlerin mızraklarına Kur'an sayfalarını
taktırıyor. Bu durumda sonradan Hariciler adını alacak olanlar, "Biz Kur'an'a kılıç kaldıramayız." deyip, savaşı terkediyorlar.
Sonuç olarak insanlar kim haklı kim haksız bunu biliyor ama haksız çıkarlara yanıt veren tarafa yöneliyor. Sonra da Hz.Allah'ın onurlu köleliğini bırakıp, kula köle oluyorlar.
Elbette ki yağlı pilav her türlü yiyecek, içecek ve seyredilip birlikte olunan rakkaseler demek oluyor. Daha açık anlatımla yağlı yani etli pilav lüks yaşam demektir. Lüks
yaşam da kanaatın (Hakkın verdiği ile yetinip, helalinden çalışma ve maddiyatı helal yoldan arttırma. Şeytanın köleliğini kabul edecek şekilde maddiyat arzulamamanın.)
zıttıdır.
F.L.A.
05.02.2012
Konuyla ilgili bir resim kısa yolu.
https://scontent.fada2-2.fna.fbcdn.net/v/t1.6435-9/88184714_2053304424814225_8046509727410028544_n.jpg?_nc_cat=104&ccb=1-7&_nc_sid=dd63ad&_nc_ohc=jmLtMooq6a0AX8BLv1S&_nc_ht=scontent.fada2-2.fna&oh=00_AfA-gOeK5iuYjHdkCCg7ywqdqhiJhL5YXG0NRI70casm9w&oe=660E4F57
Kur’an ayetlerinin günümüzde yaşatıldığına bir örnek.
Oysa bakın ‘Tek çeşit yemek’ ne anlama geliyor ve ‘Samirî’nin buzağısı’ ne demek?
“Şöyle demiştiniz: “Ey Musa, biz tek çeşit yemeğe katlanamayacağız; Rabbine yalvar da, yerin bitirdiklerinden bakla, acur, sarımsak, mercimek ve soğan çıkarsın.”
Musa da; “Hayırlı olanı daha aşağı olana tercih mi ediyorsunuz? Mısır’a geri dönün, orada istediğinizden var.” demişti. Allah’ın gazabına uğradılar, onlara zillet ve alçaklık
damgası vuruldu. Bu, Allah’ın mesajını inkârda ısrarları ve peygamberleri haksız yere öldürmelerinden dolayı böyle oldu, bundan hiç şüpheniz olmasın. Bu böyle oldu, çünkü
isyan etmişler ve aşırı gitmişlerdi.” (Bakara; 2/61)
Görüldüğü gibi kölelikten kurtulanlar “tek çeşit yemeğe” (ta’âmin vâhidin) sabredemeyeceklerini/katlanamayacaklarını söylüyorlar. Mısır’daki efendileri Firavun’un çok
çeşitli yemeklerinden istiyorlar. Yerin bitirdiği çeşitlerden; yeşillik, kabak, sarımsak, mercimek, soğan vs. istiyorlar.
Burada “tek çeşit yemek” sadeliği ve ihtiyacı kadar olanı temsil ediyor. “Yerin bitirdiği şeyler” (mimmâ tunbitu’l-arz) ise çokluğu, türlü türlü yiyecekleri ifade ediyor.
“Firavun bizi bolluk içinde yaşatıyordu. Önümüze her türden yiyeceği koyuyordu. Köleydik ama bolluk ve refah içindeydik. Şimdi özgür olduk ama tek çeşit yemeğe talim
ediyoruz.” demek istiyorlar.
“Tek çeşit yemek” bugün için sadeliği, ihtiyacı kadar olanla yetinmeyi temsil ederken, “yerin bitirdikleri” yani yeşillik, soğan, sarımsak, kabak, mercimek vs. bugün için
“tüketim kültürü” dediğimiz türlü türlü eşyaları, çeşit çeşit metaları ifade ediyor.
İnsanlar sadeliği terk edip daha fazlasına “iştah” edince, buradan yakalanıyorlar ve Firavunlara köle oluyorlar. Firavun onlara bunu veriyor. Onlar bitmek tükenmek
bilmeyen yeşillik, sarımsak, soğan, kabak, mercimek vs. peşinden koştukça köleleşiyorlar aslında.
Yani eşyanın, nesnelerin ve metaların kölesi haline geliyorlar. Daha fazla eşya, daha fazla meta, daha fazla tüketim, daha fazla yiyecek, daha fazla giyecek, daha fazla, daha
fazla… Bu ihtiras bir türlü bitmek bilmiyor. İhtiraslarının peşinden koştukça metalara köle oluyoruz haberimiz yok.
Gelelim buzağıya tapmaya…
Olay Kur’an’da şöyle anlatılır:
“Musa öfkeli ve morali bozuk bir şekilde halkına döndü. ‘Ey halkım, Rabbiniz size son derece güzel vaatlerde bulunmadı mı? Çok mu uzadı vaat? Yoksa üzerinize
Rabbinizden gazap inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz sözü tutmadınız? ’ dedi. Onlar ‘Biz sana verdiğimiz sözden kendiliğimizden caymadık. Fakat biz Mısır’dan
çıkarken halktan üzerimize bir takım süs eşyaları almıştık. Onları attık, aynı şekilde Samirî de attı’ dediler. Senin ardından halkına böğüren bir buzağı heykeli yapıp çıkardı.
‘İşte sizin tanrınız ve Musa’nın tanrısı bu. Fakat Musa bunu unuttu’ dediler.” (Taha; 86-88) .
Görüldüğü gibi Musa halkının yanından uzaklaşınca, Samirî, Mısır’dan getirdikleri süs eşyaları ile bir buzağı heykeli yapıyor ve “Sizin tanrınız da, Musa’nın unuttuğu tanrısı
da bu” diyor.
SAMİRÎ: Eski Mısır dilinde “ecnebi, yabancı” anlamına gelen shemer kökünden bir sıfat-isimdir. Dolayısıyla Samirî, Hz. Musa’ya o dönemde katılan binlerce Mısırlıdan birisi
olmalıdır. İsrailoğulları Mısır’daki Firavun İmparatorluğu’nun tanrı-devlet sembolü kutsal boğa (Apsis) ’in etkisinde oldukları için Musa aralarından ayrılır ayrılmaz, tekrar
geri dönme arzusuyla boğa (Apsis) heykeli yaparak eski Mısır dinine dönme eğilimi gösterdiler.
Mısır’daki boğa (bakara) heykelleri, arkasından ve önünden boşluk bırakılarak yapılırdı. Rüzgâr vurunca da böğürme sesi çıkarırdı. Bu boğaya metafizik bir hava verirdi.
Genellikle tunç renginde, altın yaldızlı olurdu. Gücü; tanrısal bilgiyi (sihir) , devleti ve serveti elinde bulundurmanın sembolüydü. Böyle onlarca boğa heykeli Mısır’ın ana
cadde ve meydanlarında dikiliydi. Firavun’un sarayına çıkan yolun her iki yanı da böyle heykellerle doluydu (Eliade) . Kur’an’ın en uzun suresine adını veren “bakara” da
boğa/inek (Apsis) demek olup bunu anlatır.
İşte Samirî bunun bir benzeri küçük figürünü (ıcl /buzağı) yapmış ve “Bizim eskiden beri Tanrımız bu, bundan vazgeçemeyiz” diye laflar etmeye başlamıştı.
“I’cl” Arapçada buzağı/dana demek olup Türkçede de kullanılan “acele/âcil” kökünden gelir. Kur’an’da insanoğlunun temel bir özelliği olarak dünyaya düşkünlük, dünya
malına tamah anlamında kullanılır: “Hayır! Siz şimdi/hemen/peşin (âcile) olanı seviyorsunuz, sonrasını/ilerisini (âhire) bırakıyorsunuz (Kıyamet; 20-21) . Keza insanoğlunun
temel bir tabiatı olduğu söylenir: “Muhakkak ki insan hemen/peşin/şimdi olana düşkün (acel) yaratıldı.” (Enbiya; 37) .
Bu durumda Samirî’nin yaptığı ayette geçen “ıclen cesedâ”, “insanoğlunun burada/şimdi/hemen olana düşkünlüğünün ölü (cesed) bir hayvan temsili ile ifadesi/dışa
vurumu” demek olur.
İşte “buzağı heykeli” bu oluyor.
Samirî’nin “Musa unuttu” demesi yaptığı buzağı heykelinin önceden bilinen bir şey olduğunu gösterir. Samirî’nin demek istediği şuydu: “Mısır’daki Firavun sarayının,
tanrısal güç, bilgi, iktidar ve servet sembolü olarak kullandığı boğa figürü ile temsil edilen tanrıyı unuttu da gitti görünmez bir Tanrı’yı Sina dağının yamaçlarında arıyor.
Hâlbuki önceden bizim tanrımız buydu. Bundan vazgeçemeyiz. Bakın Musa’ya uyduk çöllerde sürünüyoruz. Demek ki Mısır’ın büyük tanrısını kızdırdık. Şimdi tekrar ona
dönüyoruz…”
***
Daha sembolik anlamda yorumlarsak, “süs eşyalarından buzağı yapmak” süs, altın, para, servet hırsından vazgeçememek ve bunu elde etmek için Firavun’a yaranmak, ona
kölece sığınmak, bunun için de onun soğanına, sarımsağına, mercimeğine, yeşilliğine razı olmak demek olur. Nitekim sonraki ayetlerde “Onların kalplerine buzağı (sevgisi)
içirildi” (Bakara; 2/93) ifadesi bunun esasında kalpte olan/içsel bir durum olduğunu gösterir.
Demek ki dışarıdaki put (buzağı) içe içirilmişin/işlemişin; tutkunun, ihtirasın mücessem ifadesi (ıclen cesedâ) oluyor. Bugün hala borsanın sembolünün “boğa” olması bir
şeyler anlatıyor olmalı…
Bu nedenledir ki “kalplerine buzağı sevgisi içirilenler” yani süs, altın, para ve servet tutkusu içinde olanlar ve bunun için de Firavun’a kölece boyun eğenler Kur’an’da hep“
aşağılık maymunlar”, “domuza dönüşenler”, “haddi aşanlar, aşırı gidenler”, “zillet ve alçaklık damgası vurulanlar” ve “gazaba uğrayanlar” olarak anılırlar.
https://www.ihsaneliacik.com/2010/12/01/tek-cesit-yemek-ve-samirinin-buzagisi/
Sonuç olarak lüks yaşam ve altın putunu biriktirme azgınlık ve şeytan köleliği olmakta.
Tek çeşit yemek ise sadeliği ve kanaati, helal lokma yemeyi simgeler.
18.03.2017
Fatih Lütfü Aydın
Kayıt Tarihi : 27.8.2014 00:53:00
Nisa, 97 ayeti der ki,
"Yeryüzü geniş değil miydi?"
Niye Şeytanilikten Rabbaniliğe*,
Göç etmediniz de,
Düştünüz yağlı pilavın peşine.
FLA
*Al-i İmran, 79
Haramı yani yasağı belirleme yetkisi Hz.Allah'a aittir.
İçki satılan yerde çalışmanın haram olması için bu konuda bir ayetin olması gerekir.
Yeryüzü geniş değil miydi? sorusunun yer aldığı Nisa 97 ayeti iyi anlaşılması gereken bir ayet bence.
Yaşar Nuri Öztürk
Melekler, öz benliklerine zulmetmiş olanların canlarını alırken, onlara şöyle dediler: "Neredeydiniz siz?" Cevap verdiler: "Yeryüzünde ezilip horlananlardandık biz." Melekler dediler ki: "Allah'ın yeryüzü geniş değil miydi ki orada bir yerden bir yere göçesiniz?" İşte böylelerinin varacağı yer cehennemdir. Ne kötü dönüş yeridir o!
Alıntı....https://www.derlemetefsir.com/nisa/4/ayet/97
Kişi içki satılan yerde içki içmeyip yanlızca çalışıyorsa öz benliğine yani ruhuna zulmetmiş olur mu?
Nahl, 106,
Yaşar Nuri Öztürk: Her kim imanından sonra Allah'a küfür eder, kalbi iman ile yatışmış halde iken baskıyla zorlanan hariç olmak üzere, inkâra göğüs açarsa, böylelerinin üzerine Allah'tan bir gazap iner. Bunlar için büyük bir azap da öngörülmüştür.
Böyle bir kişi Türkiye ortamında iş bulamama baskısıyla zorlanmış olacağı için Nahl, 106 gereği içki içmeden işine devam etmesinde ona bir günah olmaz gibi geliyor.
............................................................................................................
Muhammet esed yorumu...
97. Melekler, kendilerine zulmeden kimselere canlarını alırken soracaklar: "Neyiniz vardı sizin?" (123) Onlar: "Biz, yeryüzünde çok güçsüzdük" diye cevap verecekler. [Melekler], "Allah'ın arzı sizin kötülük diyarını terketmenize yetecek kadar geniş değil miydi?" (124) diyecekler. Böylelerinin varış yeri cehennemdir, ne kötü bir varış yeri!
123 - Lafzen, "hangi [durum]daydınız?" -Yani, yaşadığınız sırada. Bu, hiçbir geçerli mazereti olmaksızın Allah yolunda her türlü mücadeleden kaçınan insanlara işaret eder.
124 - Lafzen, "Allah'ın arzı, orada hicret edeceğiniz kadar geniş değil miydi?" Hecera ("göç etti") fiilinden türetilen hicret ("göç") terimi Kur'an'da iki anlamda kullanılmıştır: Biri tarihsel olup Hz. Peygamber'in ve Ashâbı'nın Mekke'den Medine'ye göç etmelerini ifade ederken, diğeri ahlakî bir muhteva taşır -yani, insanın Şeytan'dan Allah'a "hicret"i- ve kişinin ana yurdunu mutlaka maddî anlamda terk etmesini gerektirmez. İşte yukarıdaki pasajın işaret ettiği, hicret teriminin bu daha geniş dinî ve ahlakî anlamıdır. Tıpkı bir önceki pasajın (95-96. ayetler) "Allah yolunda üstün çaba gösterilmesi"ni (cihâd) terimin en geniş anlamıyla, yani, hem maddî hem manevî çabaları ve gerektiğinde kişinin servetini ve hatta canını feda etmesini kapsayan anlamıyla kullanması gibi. Mekke'den Medine'ye maddî anlamda göç, Mekke'nin H. 8. yılda fethinden sonra müminler için zorunlu olmaktan çıktığı halde kötülük yurdundan iyilik yurduna ruhsal göç, İslam'ın temel şartlarından biri olmaya devam etmektedir. Başka bir deyişle, "Şeytan'dan Allah'a hicret etmeyen" kişi mümin olamaz. Bir sonraki cümlede, bu konuda kayıtsız kalanların suçlanmasının sebebi budur.
Alıntı kısa yolu.... https://kuran.gen.tr/nisa-suresi-turkce-muhammed-esed-kuran-tefsiri?x=s_main&y=s_middle&kid=31&sid=4
....................................................................................................................
Muhammet Esed'e göre, "Yer yüzü geniş değil miydi?" sorusu, "Şeytanilikten Rabbaniliğe niye huy değiştirmediniz?" anlamına geliyor.
FLA
Başa Dön
|